zev'

: زو

(a. i.) : ölüm dolayısiyle ge-len keder, sıkıntı.

zevâcir

: زواجر

(a. zâcire'nin c.) : menedenler, yasak edenler, önliyenler.

zevâd

: زواد

(a. i. zâd'ın c.) : azıklar, yiyintiler, (bkz. : ezvâd, ezvide).

zevâd, zevâde

: زواد ، زواده

(f. i.) : azık, erzak stoku. Zâd ü zevâd : azıklar, yiyecekler.

zevahif

: زواحف

(a. i. zâhife'nin c.) : zool. yerde sürünerek yürüyen hayvanlar, *sürün-genler.

zevahir

: زواخر

(a. i. zâhir'in c.) : coşkun denizler.

zevahir

: زواهر

(a. i. zâhire'nin ve zühre'nin e.) : çiçekler, (bkz. : ezhâr).

zevahir

: زواهر

(a. s. zâhire'nin c.) : parlak [yıldızlar]

zevâib

: زوايب

(a. i. züâbe'nin c.) : 1) zülüfler, perçemler, kâküller. Zû-zevâib : kuyruklu yıldızlar. 2) (zâib'in c.) eriyenler, erimiş, eritilmiş olan şeyler.

zevâid

: زوايد

(a. i. zâide'nin c.) : 1) ziyâde, fazla şeyler, fazlalıklar.

zevâid-i munfasıla

:  

fık. gebe hayvanın karnındaki yavru gibi ayrıca satışı mümkün olan ziyâde şeyler.

zevâid-i muttasıla

:  

fık. hayvanların semizliği gibi ziyâde olan ve ayrıca satılamıyan şeyler. 2) müz. eski Arap müziğinde süs notalarının mecmûu-na verilen bir ad.

zevâil

: زوايل

(a. s. zâile'nin c.) : zevalbulucu, kaybolucu, bakî olmıyan şeyler.

zeval

: زوال

(a. i.) : 1) yerinden ayrılıp gitme. 2) zail olma, sona erme. 3) Güneş'in başu-cunda bulunma zamanı. Ba'de-z-zevâl : öğleden sonra. Bî-zevâl : zevalsiz, fânî, geçici olmıyan. Kabl-ez-zevâl : öğleden evvel. Serî-üz-zevâl : çok dayanmıyan, çabuk geçen. Vakt-i zeval : öğle vakti.

zevâlî

: زوالي

(a. s.) : zevale âit, zeval ile ilgili.

zevâlî saat

:  

alafranga saat, öğle vaktini esas alan saat.

zevâl-nâ-pezîr

: زوال ناپزير

(a. f. b. s.) : zeval bulmıyan, sona ermiyen, geçici olmıyan.

zevâl-pezîr

: زوالپذير

(a. f. b. s.) : sona eren, -geçici olan.

zevâmil

: زوامل

(a. zâmile'nin c.) : 1) küçük yükler. 2) yük hayvanları.

zevân

: زوان

(f. i.) : 1) zıvana. 2) delice denilen buğday azıntısı.

zevânî

: زواني

(a. s. zâniye'nin c.) : zina eden, kahbelik yapan kadınlar.

zevat

: ذوات

(a. i. zât'ın c.) : kişiler, şahıslar, kimseler.

zevât-ı ma'dûde

:  

sayılı kimseler.

zevâyâ

: زوايا

(a. i. zâviye'nin c.) : 1) zaviyeler, *açılar, fr. angles. 2) köşeler, bucaklar, dirsekler. 3) küçük tekkeler.

zevfa

: زوب

(a. i.) : erime. (bkz. : zeveban).

zevç

: ذوج

(a. i. c. : ezvâc) : 1) çift, tek karşılığı. 2) bir çiftten her biri. 3) karı ve kocanın her biri. 4) koca.

zeve-i mütevârî

:  

gizlenip saklanmış olan koca.

zevcât

: زوجات

(a. i. zevce'nin c.) : nikâhlı kadınlar, eşler.

zevce

: زوجه

(a. i. c. : ezvâc, zevcât) : nikâhlı kadın, eş.

zevceyn

: زوجين

(a. i. c.) : karı ilekoca.

zevcî, zevciyye

: زوجي ، زوجيه

(a. s.) : kan kocaya âit, kan koca île ilgili.

zevciyyet

: زوجيت

(a. i.) : kocalık, karılık, karı-kocalık, eşlik.

zevciy-yül-esâbi'

: زوجي الصابع

(a. b. i.) : zool. çiftparmaklılar, fr. artiodaetyles.

zeveban

: ذوبان

(a. i.) : erime.

zevg

: زوغ

(a. i.) : [bir şeyi] bir yana eğme, meyillendirme.

zevgan

: زوغان

("ga" uzun okunur, a. i.) : anat. bir organın olduğu yerden ayrılması, bir yana kayması.

zevî-

: ذوي

(a. s. zû'nun c.) : sahipler.

zevi-l-ayn

:  

tas. hakkı zahiren, halkı bâtınen görenler.

zevi-l-ensâb

:  

[vakıfta] karabet sahipleri.

zevl-i-erhâm

:  

fer. yakın akraba.

zevi-l-ervâh,

:  

zevi-l-hayât : canlılar.

zevi-l-ihtirâm

:  

saygı sahipleri.

zevi-l-ihtişâm

:  

ihtişam sahibi.

zevi-l-mefâsıl

:  

mafsallı hayvanlar.

zevi-l-ukul

:  

aklı olanlar, insanlar; tas. halkı zahiren, hakkı bâtınen görenler.

zevi-s-sedâyâ

:  

zool. memeliler fr. mammiferes. (bkz. : zât-üs-sedâyâ).

zevk

: ذوق

(a. i. c. : ezvâk) : 1) biy. tadım. 2) tatma, tad; hoşa giden hal, haz. 3) tas. ma'nevî haz. 4) boş vakit geçirme; eğlence, eğlenti cünbüş, eğlenme. 5) güzeli çirkinden ayırdetme kabiliyeti. 6) alay etme, eğlenme, (bkz. : suhre).

zevk-i selîın

:  

(selâmette olan zevk) : 1) zevkin en yüksek derecesi; 2) sezme kabiliyeti.

zevk-i dil

:  

1) gönlün zevki; 2) müz. Türk müziğinde vaktiyle kullanılmış eski makamlardan biridir. Sûznâk'tan sonra kısa bir rast ile karar eder ki, bu şekliyle zevk-i dil makamının tersi olduğu görülür. Durak rast, güçlü neva (re) perdeleridir (terkibindeki her iki makamın da durak ve güçlü perdeleri budur). Donanımına sûznâk'ın işaretleri konulur (rast'ın si koma bemolü ile "fa" bakiyye diyezi bu işaretlerle müşterektir). A. A. Konuk'un "kâr-ı nâtık" inin devr-i revân usûlundeki 24 numaralı parçası zevk-i dil'dir.

zevk-ı ruh-ı dil-dâr

:  

sevgilinin yanağının zevki.

zevk-ı suret

:  

resimden alınan zevk.

zevk-ı vasi

:  

kavuşma, beraber olma zevki; vuslat tadı.

zevk ü tarab

:  

1) zevk ve şenlik; 2) müz. Türk müziğinde bir mürekkep makam olup "şevk-î cedîd" ve "araban kurdî" de denilmiştir ve bundan aynı terkibe muhtelif zamanlarda muhtelif ınüzikçilerin makamdan haberdâr olmaksızın verdikleri isimler cümlesinden olduğu anlaşılır.

zevk-âlûd

: ذوق آلود

(a. t. b. s.) : zevkle karışık.

zevkan

: ذوقً

(a. zf.) : 1) zevk bakımından, zevkçe. 2) tas. zevk (ma'nevî haz) voliyle.

zevk-bahş

: زوق بخش

(a. f. b. s.) : 1) zevk veren. 2) müz. Türk müziğinin bir kaç asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur. 3) meşhur bir çeşit lâle.

zevk-cû

: ذوقجو

(a. f. b. s. c. : zevk-cû-yân) : zevk ariyan, zevkine düşkün.

zevk-cûyân

: ذوقجويان

(a. f. b. s. : zevk-cû'nun c.) : zevk arıyanlar, zevkine düşkün olanlar.

zevk-cûyâne

: ذوقجويانه

(a. f. zf.) : zevke düşkün olanlar gibi; zevkine düşkün olanlar.

Zevkıyyat

: ذوقيات

(a. i.) : zevke, eğlenceye âit hususlar.

zevki

: ذوقي

(a. s.) : zevke âit, zevkle ilgili.

zevk-yâb

: ذوقياب

(a. f. b. s.) : zevk bulan, lezzetini, tadını alan.

zevrâ'

: زورا

(a. s.) : 1) Dicle nehri. 2) Bağdat şehri [ezver (= boynu eğri; eğri, doğru olmıyan) in müennesi]

zevrak

: زورق

(a. i.) : 1) kayık, sandal.

zevrak-ı derûn

:  

gönül gemisi. 2) Mekke'de yapılan zemzem şişesi, zemzem ibriği, kabı. 3) çiçek testisi, çiçek kadehi.

zevrak mektubu

:  

Harem-i Şerîf'de zevrak denilen testi ile hacılara zemzem dağıtan hademeye bu işinden dolayı gönderilen hediyeyi bildiren mektup.

zevrak-çe

: زورقچه

(a. f. b. i.) : kayıkcık, sandalcık.

zevrak-süvâr

: زورقسواز

(a. f. b. s.) : kayığa binen, kıyığa binmiş olan.

zevvâk

: ذواق

(a. s.) : 1) bir şeyi çok fazla tadan. 2) bir şeyi çok fazla deneyen, sınayan 3) yemeğin veya herhangi bir şeyin zevkine varan.

zevvâkin-î dergâh-ı

: زواقين درگاه عالي

(a. f. b. i.) : tar. çeşnigir.