zen

: زن

(f. i. c. : zenân) : kadın, (bkz. : mer'e). Pîre-zen : kocakarı, (bkz. : acuze, fertûte).

zen (-)

: زن

(f. s.) : "vurucu, vuran, atan, çalan" mânâlarına gelerek "birleşik kelimeler meydana getirir. Dest-zen : el vurucu, el atıcı, işe baş-lıyan. Hande-zen : kahkaha atan. Reh-zen : yol kesen. Şemşîr-zen : kılıç vuran, kılıç çeken. gibi.

zen-nâbîl

: زنابيل

(i. zenbîl'in e.) : zen. 'biller.

zen â bir

: زنابير

(zünbûr'un c.) : eşek arıları

zenâdîk

: زناديق

(zındîk'ın c.) : zındıklar, münafıklar, (bkz. : zenâdika).

zenâdika

: زنادقه

(a. i. zındîk'ın c.) : zındıklar, münafıklar, âhîrete inanmıyanlar. (bkz. : zenâdîk).

zenah, zenahdân

: زنخ ، زنخدان

çene. (bkz. : zekan). Çâh-i zenahdân ; çene çukuru, (bkz. : çâh-ı zekan).

zenân

: زنان

(f. i. zen'in c.) : 1) kadınlar. (bkz. : nisa). Mekr-i zenân : kadınların fendi. 2) (f. s.) vurucular, dövücüler.

zenân (-)

: زنان

(f. s.) : "vurarak" mânâsiyle 'birleşik kelimeler yapar. Ta'ne-zenân : söverek. gibi.

zenâne

: زنانه

(f. s.) : kadına mahsus, kadınla ilgili, kadın işi.

zenânir

: زنانير

(a. i. zünnâr'ın c.) : zünnarlar, papasiarın bellerine bağladıkları uçları sarkık ip kuşaklar.

zenân-nâme

: زناننامه

(f. b. i.) : ed. Kadı dâir yazılan eser.

zenb

: ذنب

(a. i. c. : zünûb') : günah, suç, kabahat, (bkz. : îsm, vizr).

zenbak

: زنبق

bot. zanbak

zenbakıyye

: زنبقيه

bot. zanbakgiller. [çiğdem, lâle, soğan, pırasa, zanbak gibi 'bitkileri içine alan familya]

zenbil

: زنبيل

(t a. i. c. : zenâbil) : zenbil. [aslı : "zinbîl" dir]

zenbîl-bâf

: زنبيل باف

(a. f. b. i.) : zenbil örücü, zenbîlci.

zenbûrek

: زنبورك

zenberek. 2) ask. hayvan üzerinde taşınan küçük top.

zenc

: زنج

(a. s. ve i.) : kara, siyah, zenci.

zencâr

: زنجار

(a. i.) : bakır pası çeşidinden göztaşı, (bkz. : jengâr).

zencebe

: زنجبه

(a. i.) : eskiden kadınların, kalçalarını büyük göstermek için, arkalarına bağladıkları yastık.

zencebil

: زنجبيل

(a. i.) : * "zencefil. 2) şarap, (bkz. : bade, hamr, sahbâ).

zencere

: زنجره

(a. i.) : parmakla fiske

zencerf

: زنجرف

(f. i.) : zincifre denilen kırmızı boya, sülüğen boyası, fr. minium.

zenci

: زنجى

(a. s. ve i.) : Afrikalı kara ırktan olan, kara adam. (bkz. : zengî).

zencir

: زنجير

(i. i.) : 1) zincir. 2) müz. Türk müziğinde bir mürekkep usuldür; 120, za-manlı. ve 59 darblrcfır. Yalnız 12Ö/4 mertebesi kullanılmıştır. 120 zamanlı olarak bir de (2 devr-i kebîr + 2 berefşân) ve (2 remel + 2 muhammes) şeklinde iki darbeyn usulü vardır. Türk müziğinde bu 120 zamanlı usullerden büyük zamanlı, usul de yoktur. Aslında bunlar bir takım usullerin arka arkaya kullanılmasından ibaret olduklarından hakikatte en büyük mürekkep usul 88 zamanlı darb-ı fetih'dir. Zencir ile kâr, beste (hemen dâima i Besteler) daha az peşrev ve ilâhiler ölçülmüştür. Zencir şu 5 büyük usûlün sıralanmasından İbarettir : çifte düyek, fâhte,

zencîr-bend

: زنجيربند

(f. b. s.) : zincirle bağlı, zincire vurulmuş.

zeneirek

: زنجرك

(f. i.) : 1) küçük zincir. 2) g. s. yazma kitapların sahife kenarlarına ve levha yazılarının etrafına süs olarak yapılan zincirleme halkalar şeklindeki su tezyinatı.

zencîrî

: زنجيرى

(f. s. c. : zencîriyân) : zincirlik deli.

zencîriyân

: زنجيريان

(f. s. zencîrî'nin c.) : zincirlik deliler.

zencıyye

: زنجيه

(a. s. ve i.) : Afrikalı, kara ırktan olan, kara kadın. sokak orospusu.

zend

: زند

(a. i. c. eznâd, zinâd) : çakmak demiri, (bkz. : zende)

zend

: زند

(f. İ.) : 1) Zerdüşt'ün kendisine indiğini İddia ettiği kitap. 2) eski Farsça'nın bir lehçesi.

zend

: زند

(a. i. c. : zinâd) : hek. sâiddeki iki kemikten İç tarafta bulunanı, fr. cubitus. [dış taraftaki kemiğe : "kü'bere" denir]

zendân

: زندان

(a. İ. c.) : anat. Sâidde bulunan İki kemik, fr. radîus, cubitus.

zende

: زنده

(f. i.) : çakmak demiri. (bkz. : zend).

zendeka

: زندقه

(s. i.) : kâfirlik, dinsizlik.

zen-dost

: زندوست

(f. b. s.) : kadınlardan hoşlanan, zampara.

zen-dostî

: زندوستى

(f. b. i.) : kadınlardan hoşlanma, zamparalık.

zeneb

: ذنب

(a. i. c. : eznâb) : kuyruk. Bî-zeneb : kuyruksuz [hayvan]

zeneb-i âmm

:  

bot. birleşik yaprakların sapı. zeneb-i varak : bot. yaprak sapı. zeneb-î zehre : bot. çiçek sapı.

zeneb-üd-Dücâce

:  

astr. Dücâce burcunun sonundaki yıldız.

zeneb-ül-esed

:  

bot. arslan kuyruğu.

zeneb-üi-feres, zeneb-ül-hayl

:  

1) bot. atkuyruğu denilen püsküllü bir ot. 2) astr. at kuyruğu şeklinde görünen ve semânın kuzey yarım küresinde bulunan kuğu burcunun en parlak yıldızı, lât. alph Cygnus; fr. Deneb.

zeneb-ül-kaytus

:  

astr. balina burcu.

zenebî

: ذنبى

(e. s.) : zenebe, kuyruğa, sapa ait, bunlarla ilgili.

zenebiyyât

: ذنبيات

(a. i. c.) : bot. yapracıkların her birine mahsus ufak sapiar.

zeneb-ül-hayliyye alı 0.3

: ذنب الخيليه

(a. b. i.) : bot. atkuyrugugiller.

zenek

: زنك

(f. i.) : küçük kadın, kadın-

zenen

: زنك

(a. i.) : insanın sümüklü olması, sümüklüiük.

zeng

: زنك

(f. i.) : 1) zenci, (bkz. : zenc). 2) pas. (bkz. : jeng). 3) zii, çalpara.

zengar

: زنگار

(f. i.) : bakır pası nevinden göztaşı.

zengel, zengele, zengûle

: زنگل ، زنگله ، زنگوله

(f. i.) : 1) çan. 2) çıngırak. 3) tef pulu. 4) şark müziğinde bir makamın adı. (bkz. : zengûle).

zengı

: زنگي

1) zenci, siyah adam. 2) XIV ve XV. (hicri VIII ve IX.) asırdlarda Şiraz ve havâlisinde hüküm süren beğliğin adı.

zengûle

: زنگوله

Çıngırak. 2) müz. Türk müziğinde XI numaralı basit makamdır. En eski makamlardandır. Hicaz âilesindendir. Bu makam az kullanılmış, fakat şedleri pek çok is-JÎmâl olunmuştur (çargâhdaki şeddi şevk-efzâ makamında, yegâhdaki şeddi şeddaraban, ıraktaki şeddi evcârâ, rasttaki şeddi hicazkâr ve zengüleli sûz-nâk, hüseynî aşîran'daki şeddi sûz-i dil). Zengûle-den bugün elimizde 35 kadar eser vardır (başlıcaları hicaz maddesinde sayılmıştır). Zengûle, hayal ve ısrar telkin eden bir makamdır. Hicaz beşlisi ile hicaz dörtlüsünden müteşekkildir. Beşli ile dügah (lâ) perdesinde durur. Güçlü, beşlinin dörtlü ile birleştiği ses olan hüseynî (mi) perdesidir. Umumiyetle çıkıcı olmakla beraber inici ve çıkıcı inici şekilleri de kullanılmıştır. Niseb-Î şerîfeden 7 tanesini muhtevi bulunmakla dizisi mülayimdir. Donanımına "si" bakiyye bemolü ile "do" ve "sol" ba-kiyye diyezleri konulur (ilk iki arıza hicaz beşlisi, sonuncusu hicaz dörtlüsü içindir; dörtlü için "fa" koma diyezi âe kullanılabilir). Orte sekizlisindeki sesleri-pestden tîze doğru-şöyledir : dügâh, dik kürdî, nim hicaz, neva, hüseynî, acem (veya dik acem) nîm şehnaz ve muhayyer. Remzi şudur : 6 + VI.

zengüle-selmek

:  

(f. b. î.)

zengûle-gerdâniyye

: زنگولهگردانيه

müz. Türk müziğinde en az beş altı asırlık bir mürekkep makam oiup numunesi kalmamıştır.

zengûle-geveşt

: زنگولهگوشت

(f. b. d. t.) : müz. Türk müziğinin en az beş altı asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır.

zengûle-mâye

: زنگولهمايه

(f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az beş altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur.

zengûle-nevrûz

: زنگولهنوروز

(f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az beş altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış münûne-sl yoktur.

zengûle-pûselik

: زنگولهپوسهلك

(f. b. i.) : müz. Türk müziğinin bir kaç asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur. müz. Türk müziğinin en az beş altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur.

zengûle-şehnâz

: زنگولهشهناز

(f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az beş altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi : yoktur.

zenim

: زينم

(a. i.) : 1) bir kavime son-radan katılan, aslında onlardan olmıyan. 2) soyu : bozuk, soysuz, aşağılık.

zenîn

: ذنين

(a. i.) : sümük.

zenne

: زنه

(o. i.) : [Farsça "zenân"'dan] . 1) kadın kısmı. 2) orta-oyununda kadın rolünde ve kılığında bulunan erkek.

zennûn

: ذنون

(a. s.) : sümüklü.

zen-pâre

: زنپاره

(f. b. s.) : zampara.

zenperest

: زنپرست

(f. b. s.) : kadına düşkün.