zem |
: | ذم |
(a. i.) : (bkz. : zemm). |
zemâim |
: | ذمام |
(a. i. zemîme'nin c.) : kötü, beğenilmiyen halier, yeriimiye lâyık fena hal ve hareketler. |
zemân |
: | زمان |
(a. i. c. : ezmine) : zaman, vakit, çağ, devir. 2) mehil, süre. 3) mevsim. Cem'-i zemân : her zaman, dâima. Hem-zemân : bir zamanda, bir devirde, (bkz. : muasır). Murûr-i zemân : *zaman aşımı. |
zemân-ı rüşd |
: |
reşîd olma zamanı. |
|
zemân-ı vüsûl |
: |
varma zamanı. |
|
zemân ü zemîn |
: |
münâsebet, vesile. |
|
zeman zeman |
: |
vakit vakit. 4) gr. fiillerde geçmiş (yaptı) şimdiki (yapıyor) gelecek (yapacak) ve geniş (yapar) zamanlardan her biri. |
|
zemâne |
: | زمانه |
(f. i.) : 1) devir, vakit. 2) şimdiki zaman. 3) baht, talih, felek. |
zemânen |
: | زماناً |
(a. zf.) : 1) zaman bakımından, zamana âit olarak. 2) vaktiyle, vaktinde. |
zeınânet |
: | زمانت |
(a. i.) : 1) kötürüm olma [gözsüz, el ve ayaksız olma, dilsizlik, felç gibi] . 2) âfet, belâ. |
Zemanî |
: | زمان |
zamanla ilgili, zamana ait. |
Zemâniyân |
: | زمانيان |
(f. i.) : insanlar. |
Zemheri |
: | زمهرير |
(a. i.) : gün dönümünden sonraki şiddetli soğuklar, kara kış. [22 aralıktan 31 ocağa kadar] |
zemheri [r] zürefâst |
: |
kışın, şıklık olsun diye, İnce ve açık renk elbiselerle gezen kimselere denilir. |
|
zemîm, zermîme |
: | ذميم،ذميمه |
(a. s. zemm'den) : zemmedil miye, yerilmiye lâyık, fena, kötü hal ve hareket. |
zemîn |
: | زمين |
1) yer yüzü. (bkz. : arz). Ruy-İ zemîn : yeryüzü, (bkz. : ferş4) : Tahte-z-zemîn : yeraltı. Zîr-i zemîn : yer altı, yerin dibî, 2) üzerinde süs, nakış resim gibi şeyler bulunan bir şeyin asıl rengi. 3) mec. temel, dayanak. 4) tarz, edâ. 5) mevzu, tema. Nev-zemîn : yeni tarzda, yeni üslûpta. |
zemin ü, zemân |
: |
yer ve mevzu uygunluğu, münâsebet, hal, vaziyet. |
|
zemîn-bûs |
: | زمين بوس |
(a. b. s.) : yeri öpme [saygı kasdiyle] |
zemîn-bûsî |
: | زمين بوسى |
(f. b. s.) : yer öpmeklik [saygı kasdiyle-] |
zemîn-dâr |
: | زميندار |
(f. b. s. c. : zemîn-zemîn-dâr-daran) : vâlî; hâkim. |
zemîn-dârân |
: | زمينداران |
(f. b. i. zemîn-dâr'ın c.) : valiler; hâkimler. |
zemîn-kûb |
: | زمين كوب |
(f. b. s.) : 1) ikide bir ayağını yere vuran [çengi, rakkase] . 2) yer te-pici [at, katır, deve ve benzeri hayvanlar] |
zemin, peyma |
: | زمين پيما |
yer ölçen. 2) çok yolculuk etmiş olan. (bkz. : seyyah). |
zemistân |
: | زمستان |
simi. (bkz. : şİtâ). (f. i.) : kış, kış mev- |
zemistânî |
: | زمستانى |
(f. s.) : kışlık. |
zemistâm'yye |
: | زمستانيه |
(f. i.) : far. Padişah tarafından Yeniçeri ağasından îtibâren ocak ağaia-riyle Yeniçeri kâtibine verilen kışlık. |
zemm |
: | ذم |
(a.) : ikınama; ayıplama. |
zemmâm |
: | ذمام |
zemmedici, yerici, yeren. |
Zemzem |
: | زمزم |
(zümûm) : yerme, fa. s. zemm'den.) (a. i,) : Kabe civarındaki meşhur kuyu. Âb-i zemzem : zemzem kuyusunun suyu. Bi'r-Î zemzem, Çâh-ı zemzem, Çeh-i zem-zem : zemzem Kuyusu. |
Zemzem |
: | زمزم |
türkü söyleme |
zemzem |
: |
(a. i. zemzeme'nin c.) : zemzemeler, nağmeli sesler. |
|
zemzeme |
: | زمزمه |
ezgi I i, nağmeli ses; nağme. 2) müz. isminin yanına geldiği makamda bir kürdî dörtlüsü bulunduğunu işaret eden isim : arazbar-zemzeme, aşîran-zemzeme. hicaz-zemzeme, ısfahan-zemzeme, kûçek-zemzeme, sabâ-zemzeme. . gibi. . Fakat bâzan doğrudan doğruya sona "kürdî" getirilir : acem - kürdi, arabân-kürdî, gerdâniye-kürdî, hicazkâr-kürdî, hisâr-kürdî, hüseynî-kürdî (hüseynî-zemzeme de denilir) mu-hayyer-kürdî, nevâ-kürdî şehnâz-kürdî, tâhir-kürdî. . gibi. |
zemzeme-dâr |
: | زمزمه دار |
(a. f. b. s.) : ahenkli. |
zemzeme-kürdî |
: | زمزمه كردى |
(a. b. i.) : müz. Türk müziğinde eski bir mürekkep makam olup numunesi kalmamıştır. |
zemzema-pîrâ |
: | زمزمه پيرا |
(a. f. b. s.) : terennüm eden, şarkı söyliyen. |