zam |
: | ضم |
(a. i.) : (bkz. : zamm). |
zamâim |
: | ضمائم |
(a. i. zamîme'nin c.) : ekler, artırmalar, ilâveler. |
zamair |
: | ظمائر |
(a. i. zamîr'in c.) : 1) zamirler, içyüzler. 2) bir ismin yerine kullanılan kelimeler. |
zamâir-i istifhâmiyye |
: |
gr. soru zamirleri. |
|
zamâir-i işâriyye |
: |
gr. işaret zamirleri : bu, şu, o. gibi. |
|
zamâir-i mübheme |
: |
gr. *belgisiz zamirler : hiç biri, hepsi, cümlesi, gibi. |
|
zamâir-i mülkiyye, zamâir-i izâfiyye |
: |
gr. "iyelik ekleri, iyelik zamirleri : im, -in, -i = evim, kapısı. . gibi. |
|
zamâir-i şahsiyye |
: |
gr. şahıs zamirler! : ben, sen, o, biz, siz, onlar gibi. |
|
Zaman |
: | ضمان |
(a. i.) : 1) kefil olma, kefillik. 2) bir şeyin mislini veya değerini vermek üzere zarara karşı kefil olma, gBrSrftt. |
zamân-ı amel |
: |
üzerine alma. (bkz. : der-uhde, iltizâm). |
|
zamân-ı derek |
: |
huk. [eskiden] bil-istihkak zapte-dilen mebîin semenini kefîl bid-derek olan kimsenin müşteriye reddetmesi. |
|
zamân-ı gurur |
: |
huk. [eskiden] muvazaa akdi zımnında bir kimsenin birini aldatmış olmasiyle zararını zâmin olması. |
|
zamfân-ı mebî' |
: |
huk. [eskiden] henüz teslim edilmeden zayi olan mebîin semeni ile mazmun olması, [satılan bir şey henüz müşteriye teslim edilmeden satanın elinde telef olsa, satan semeni (kab-zetmiş ise) müşteriye iade eder ki zamân-ı mebî budur. Kabzetmemiş ise bir şey lâzım gelmez] |
|
zamân-ı menfaat |
: |
huk. gasp yoliyle yânî sahibinin izni olmaksızın kullanılan malın menfaatini ödeme, yânî o mal İle intifa mukabilinde ecr-i misil verme. |
|
zamân-ı rücû' |
: |
huk. [eskiden] cayma tazminatı. |
|
zamfin-ül-mokâteb |
: |
huk. [eskiden] kitabete kesilmiş olan memlûkün" (kölenin) birisi hakkında "kefîl bil-mal" veya "kefîl-bin-nefs" olması demektir ki, câlz değildir. Gerek velîsinin izni ve mek-fûl-ün anh'ın emriyle olsun ve gerek olmasın. |
|
zamg |
: | ضمغ |
(a. i.) : zamk. |
zâmile |
: | زامله |
(a. i. c. : zevâmi!) : 1) küçük yük. 2) yük hayvanı. |
zamîme |
: | ضميمه |
(a. i. c. : zamâirn) : ek, artırma, katma, ekleme, ilâve. |
zâmin |
: | ضامن |
(a. s. zamân'dan) : tazmîne mecbur olan, kefil, (bkz. : zamîn). |
zamin |
: | ضمين |
(a. s. zamân'dan) : tazmîn eden, kefil olan. (bkz. : zâmin) |
zamir |
: | زامر |
(a. s.) : düdük çalan, neyzen. |
zamir |
: | ضمير |
(a. i. c. : zamâir) : 1) iç, içyüz, (bkz. : dâhil, bâtın). 2) kalb; vicdan. 3) gönülde gizli olan sır. Levh-i zamir : İçteki, gönüldeki levha. Mâ-fi-z-zamîr : gönülde, yürekte olan. 4) gr. ismin yerini tutan kelime. |
zamîr-i fi'lî |
: |
gr. geçmiş zaman fiillerinin sonuna gelen : -dim-din-di, -dik, -diniz, - diler. gibi. |
|
zamîr-i izafî |
: |
gr. muzafların (belirtilen) sonuna gelen : -im, -in, -i, -imiz, -iniz, -leri... gibi. |
|
zamîr-i nisbî |
: |
gr. isimlerin sonuna gelen : -im, -sin, -iz, -siniz zamirleri. |
|
zamîr-i şahsî |
: |
gr. şahis, kişi gösteren zamirler : "ben, sen, o, biz, siz, onlar" gibi. |
|
zamm |
: | ضم |
(a. i.) : 1) artırma, katma, ekleme. 2) a. gr. bir harfin mazmum, zammeli {yânî o ile] okunması. |
zamm-ı devir |
: |
tar. müz. mehterhanede çalınan makamlardan biri. |
|
zamm-ı mütevelli |
: |
huk. [eskiden] lüzumunda yargıcın mevcut mütevelliye diğer ehil bir zâtı arkadaş etmesi. |
|
zamm-ı vasî |
: |
huk. [eskiden] vasiye başka bir vasinin katılması, [şöyle ki; vasî müstakil olup da ancak iktidarı, vasîlik vazifesini yapmıya kâfî gelmezse diğer bir vasî kendisine arkadaş edilir] |
|
zamme |
: | ضمه |
(a. i.) : ötre denilen ve : o, ö, u, ü okunan Arap harekesi ( [] ) |
zamme-i mebsût-i sakile |
: |
gr. (o) sesini veren zamme : yol, zor. gibi. |
|
zamme-i mebsûte-i hafife |
: |
gr. (ö) sesini veren zamme : göz, söz. gibi. |
|
zamme-i makbûza-i sakile |
: |
gr. (u) sesini veren zamme : bu, şu. gibi. |
|
zamme-i makbûze-i hafife |
: |
gr. (ü) sesini veren zamme : düz, güz. gibi. |
|
zammetân |
: | ضمتان |
(a. i. c.) : iki zamme, (bkz. : zammeteyn). |
zammeteyn |
: | ضمتين |
(a. i. c.) : iki zamme, (bkz. : zammetân). |
zamyân |
: | ظميان |
(a. i.) : Güney Amerika'ya mahsus bir cins hurma ağacı, fr. zamie. |