zâi'

: ضائع

(a. s.) : yayılmış, dağılmış, herkesçe bilinen [şey]

zâib

: ذائب

(a. s. zevebân'dan. c. : zevâib) : eriyici, eriyen, erimiş olan. [mâdenler hakkında kullanılır]

zâid

: زائد

(a. s. ziyâde'den) : 1) artan, artıran. 2) lüzumsuz, gereksiz. 3) mat. *artı [+]

zâif

: زاظف

(a. s.) : kalp, silik, eksik [akçe]

zaîf

: ضعيف

(a. s. za'f'dan. c. : zuafâ) : zayıf, güçsüz, kuvvetsiz, takatsiz, kansız, arık. gevşek, (bkz. : lagar, nâ-tüvân). 3) tenbel.

zâik

: ذائق

(a. s. zevk'den) : tadıcı, tadan, lezzet alan.

zail»

: ذائقا

(a. i. zevk'den) : tatma, tadım; tad duyurucu kuvvet. Kuvve-i zâika : tad duyma kuvveti, hassası. Küll-i nefsin zâikat-ül-mevt : her nefis, ölümü tadıcıdır. -âyet-i kerîme.

ziikavî

: ذائقوی

(a. s.) : biy. tatsal.

zail, zaile

: زائل ، زائله

(a. s. zevl ve zevâl'den) : 1) sona eren, devamlı olmıyan. 2) geçen, geçmiş olan. (bkz. : sabık). Zıll-ı zSil : geçen gölge. Hâdis-i zaile : geçen hâdise (*olay).

zâim

: زاعم

(a. s.) : zahmeti olan.

zaîm

: زعيم

(a. s. zeâmet'den. c. : zuamâ) : 1) zeamet sahibi. 2) i. kefil. 3) i. prens; şef. 4) i. erkek adı.

zâir

: زائر

(a. s. ziyâret'den. c. : züvvâr) : ziyaret eden, görmiye, hatır sormıya giden.