zahâir |
: | ذخائر |
(a. i. zahîre'nin c.) : zahireler. |
zahâya |
: | ضحايا |
(a. i.) : (bkz. : dahye). |
zahf |
: | زحف |
(a. i.) : 1) sürünerek yürüme; ayaklarını sürüyerek yürüme. 2) emekleme. |
zahf-ı sabî |
: |
çocuğun emeklemesi. 3) düşman üzerine gönderilen asker; askerin düşmana karşı yürümesi. |
|
zâhib |
: | ذاهب |
(a. s. zehâb'dan) : 1) gidici, giden. 2) bir fikir veya zanne uyan, kapılan. |
zâhld |
: | زاهد |
(a. s. zühd'den. c. : zühhâd) : 1) çok, aşırı sofu; kaba sofu. 2) [alevîler-ce] Kızılbaş olmıyan. 3) i. erkek adı. |
zâhid-i bârid |
: |
kaba sofu. |
|
zâhid-âne |
: | زاهدانه |
(a. zf.) : zâhidlere yakışacak surette. |
zahide |
: | زاهده |
(a. s.) : 1) "zâhid" in müennesin. 2) i. kadın adı. |
zâhif |
: | زاحف |
(a. s. c. : zâhifât) : sürüngen, yılan gibi karnı üzerine sürünerek yürüyen. |
zâhif |
: | زاخف |
(a. s.) : kibirli, övüngen. (bkz. : mağrur, mütekebbir). |
zâhife |
: | زاحفه |
(a. i. c. : zevâhif) : zool. 'sürüngenler, yerde sürünenler. |
zâhik |
: | زاهق |
(a. s.) : 1) bâtıl, köhne. 2) berbat ve perişan olan. |
zâhil |
: | ذاهل |
(a. s. zühûl'den) : ihmâle-den, unutan. |
zâhil |
: | زاخل |
(a. i.) : bot. zakkum ağacı. |
zâhil |
: | زاهل |
(a. s.) : 1) sağlığı düzelen veya sıkıntıdan sonra gönlü ferahlıyan. 2) unutan. |
zahir |
: | ظاهر |
(a. s. zuhûr'dan) : 1) görünen, görünücü, açık, belli, meydanda. 2) zf. elbette, şüphesiz, öyledir ya. 3) zf. galiba, zannederim, umulur ki. 4) zf. görünüşe göre, anlaşılan, meğer. 5) i. dış yüz, görünüş. |
zâhir-i mezlıeb |
: |
huk. [eskiden] Hanefî imamlarından Muhammed'in, El-Mebsût, El-câmi-üs-sagir, El-câmi-ül-kebîr, Ez-ziâdât, Ez-siyer-üs-sagir, Ez-si-yer-ül-kebîr adlariyle mâûûf olan altı kitabında münderiç bulunan meseleler, [buna : "Zâhir-ür-Rivâyât Mesaili" de denir] |
|
zahîr |
: | ظهير |
(s. zahr'den) : arka çıkan, yardımcı, (bkz. : meded-kâr, muîn). |
zahîr |
: | ظهير |
(a. i.) : 1) iç ağrısı. 2) hek. basur ve mesane iltihabında olan ağırlı ıkıntı. |
zahir |
: | زاهر |
(a. s.) : parlak [en çok yıldız hakkında] . Necm-i zahir : parlak yıldız. |
zâhir |
: | زاخر |
(a. s.) : taşkın, coşkun [de- îiiz] . (bkz. : zehhar jt-j). Bahr-i zahir : coşkun deniz. |
zahir |
: | ذاخر |
(a. s.) : semiz; tavlı; bol. |
zâhir-bîn |
: | ظاهر بين |
(a. f. b. s.) : bir şeyin yalnız dışına bakan, görünüşe bakan, (bkz. : zâhir-perest). |
zâhir-binâne |
: | ظاهر بينانه |
(a. f. zf.) : yalnız dıştan görerek, üstünkörü yolda. |
zahire |
: | ظاهره |
(a. i.) : dışarı fırlamış göz, lokma göz. |
zahire |
: | ذخيره |
(a. i. c. : zahâir) : gerektiği zaman harcanmak üzere anbarda saklanan hububat, yiyecek. |
zahîre-i âhiret |
: |
hayır ve iyilikler. |
|
zahire |
: | زاهره |
(a. s. c. : zevahir) : parlak, zâhır'ın müennesi. Nücûm-i zahire : parlak yıldızlar. |
zahiren |
: | ظاهرا |
(a. zf.) : görünüşte, görünüşe göre, göründüğü gibi, meydanda olarak, (bkz. : âşkâre). |
zahirî, zâhiriyye |
: | ظاهری ، ظاهريه |
(a. s.) : 1) görünen, görünürdeki. 2) Ebû Dâvûd-ı Zâhirî'nin kurduğu mezhebe mensup. |
zâhiriyyât |
: | ظاهريات |
(a. i. c.) : dış görünüşler. |
zâhir-perest |
: | ظاهر پرست |
(a. f. b. s.) : göze görünür taraflara bakıp iç yüze aldırış etmiyen. (bkz. : zâhir-bîn). |
zahl |
: | ذحل |
(a. i. c. : zühul) : öc, intikam; düşmanlık, (bkz. : adavet, udvân). |
zahm |
: | زحم |
(a. i.) : sıkıştırma, (bkz. : tazyîk). |
zahm |
: | زخم |
(f. i.) : yara. (bkz. : cerîha). |
zahm-i çeşm |
: |
(göz yarası) : göz değmesi, (bkz : nazar). |
|
zahm-i sîne |
: |
göğüs yarası. |
|
zahm-i tîg |
: |
kılıç yarası. |
|
zahm-i zeban |
: |
dil yarası. |
|
zahm |
: | ضخم |
(a. s.) : iri. (bkz : dahm). |
zahm-ül-izâm |
: |
iri kemikli. |
|
zahm-dâr |
: | زخمدار |
(f. b. s.) : yaralı, (bkz : mecruh, zahmîn, zahm-nâk, zahm-hûrde, zahm-zede). |
zahme |
: | زخمه |
(f. i.) : 1) vurma, (bkz. : darb, darbe). 2) yara. (bkz. : cerîha). 3) çalgıç, tazene, (bkz. : tâziyâne). 4) kudüme vurulan uzunca ve ucu topuzlu değnek. 5) üzengi kayışı. |
zahmet |
: | زحمت |
(a. i.) : 1) sıkıntı, eziyet, rahatsızlık. 2) zor, güç. 3) yorgunluk, (bkz. : ta'b). |
zahm-hûrde |
: | زخم خورده |
(f. b. s.) : yaralı, (bkz. : mecruh, zahm-dâr, zahm-nâk, zahmîn, zahm-zede). |
zahmîn |
: | زخمين |
(f. s.) : yaralı, (bkz. : mecruh, zahmîn, zahm-nâk, zahm-hûrde, zahm-zede). |
zahm-kâr |
: | زخمكار |
(f. b. s.) : yara açan, yaralayıcı, (bkz. : zahm-res). |
zahm-nâk |
: | زخمناك |
(f. b. s.) : yaralı, (bkz : mecruh, zahm-dâr, zahm-hûrde, zahmîn, zahm-zede). |
zahm-res |
: | زخمرس |
(f. b. s.) : yara açan, yaralayıcı, (bkz. : zahm-kârlı). |
zahm-zede |
: | زخمزده |
(f. b. s.) : yaralı. (bkz. : mecruh, zahm-dâr, zahm-hûrde, zahm-nâk, zahmîn). |
zahr |
: | ظهر |
(a. i. c. : zuhur, zuhrân) : 1) arka, sırt. 2) kâğıt ve sâirenin arka tarafı, gerisi. Kuvet-üz-zahr : ask. arkayı tutan, arkada bulunan, îcâbında yardıma yetişecek, imdada hazır olan asker. |
zahr-üd-dübb-i ekber |
: |
astr. dübbü ekberi meydana getiren yedi yıldızın biri olup ikinci kaderdendir. |
|
zahr-ül-cebbâr |
: |
astr. El-cebbâr (orion) burcunun en parlak yıldızı olup dörtgenin üst sol köşesinde bulunur, (Betelgeuse) lât : alpha Orion. |
|
zahr-ül-esed |
: |
astr. esed (arslan) burcunu meydana getiren on sekiz yıldızdan biri olup hemen üçüncü kaderdendir. |
|
zahrî |
: | ضهری |
(a. s.) : arkaya âit, arka ile ilgili. |
zahriyye |
: | ظهريه |
(a. i.) : bir kâğıdın arka tarafına yazılan yazı, şerh. |