zâd

: زاد

(a. i. c. : ezvâd, ezvide, zevâd) : azık, yiyinti.

zâd

: زاد

(a. fi. ziyâdet'den) : çoğalsın, artsın.

zâd-Allah

:  

Allah artırsın!

zâd (-)

: زاد

(f. s.) : "doğma, doğmuş" mânâsına gelerek 'birleşik kelimeler yapar. Mâder-zâd : anadan'doğup büyüme. Melek-zâd : melekten doğma. Nev-zâd : yeni doğmuş. Pert-zâd : periden doğmuş; mec. çok güzel.

zad-ı dil

:  

müz. Türk müziğinin en az iki bucuk asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur.

zade

: زاده

(a. fi.) : "çok olsun, artsın!" mânâsında iyi bir dilek sözü.

zade ömrühu

:  

ömrü artsın!

zâdet fazîletühu

:  

fazîletleri artsın!

zade

: زاده

(f. i. c. : zadegan) : 1) evlât, oğul. 2) insaniyetli, doğru adam. 3) s. "doğmuş, meydana gelmiş" mânâlariyle 'birleşik kelimeler yapar. Harâm-zâde : piç. Merdüm-zâde : insan oğlu. Perî-zâde : periden doğmuş.

zâde-i dehn

:  

kalem, söz.

zâde-i hatır, zâde-i tab', zâde-i tabiat

:  

şiir, bir insanın tabiatından meydana gelen eseri.

zadegan

: زاگان

(f. i. zâde'nin c.) : soylular sınıfı, meşhur ve muayyen aileler topluluğu, fr. aristocrates.

zâdegî

: زادگی

(f. i.) : zâdelik, asillik, soy temizliği.

zaden

: زادن

(f. m.) : doğmak, doğurmak.