yüce

: يوجه

(f. i.) : damla, (bkz. : katre).

yûg

: يوغ

(f. i.) : boyunduruk.

yûh, yuha

: يوح ، يوحا

(a. i.) : Güneş, (bkz. : Âftab, Mihr, Neyyir, Horşîd, Şems).

Yûnus

: يونس

(a. h. i.) : 1) uzun müddet bir balığın (Hut'un) karnında kaldığı rivayet edilen meşhur peygamberlerden birinin adi. 2) astr. semânin kuzey yarım küresinde Feres-i ekber (Pe-gasus) ve Kartal (El-ukab) burçları arasında bulunan küçük bir burç, lât. : Delphinusl. 3) erkek adı

Yûsuf

: يوسف

(a. h. i.) : 1) İsrâilogullarından Hz. Ya'kub'un oğlu olup kardeşleri tarafından kuyuya atılmıştır. [Mısırda köle diye satılan sahibinin karısı Zelîha'nın sevgisine karşılık göstermediği için zindana atılan, Mısır hükümdarının rü'yâ-sını yormakla zindandan çıkıp Mısır'ın idaresini ele alan meşhur peygamber. Güzelliğin sembolüdür. Yusuf ve Zelîha hikâyesi, Kur'an'da da anlatıldığı gibi, şark müelliflerinin mühim mevzularından biri olmuştur. Hüsn-i Yusuf : bot. penbe ve al renkte, güzel ve küçük bir çiçek. 2) erkek adı.

Yusuf Has Hâcib

: يوسف خاص حاجب

(a. h. i.) : XI. asırda yaşamış olan bu şâir, Hâ-kaniye lehçesinde yazdığı Kutadgu-Bilig (bahıtlı olmak bilgisi) adlı meşhur eserin sahibidir. Bu eserini 1069 yılında Balasagun'da yazmıya başlamış ve 1070 de Kâşgâr'da bitirmiştir. Kitabı bitirince Karahanlıların hükümdarı Buğra Han'a takdîm etmiş o da kitabı çok beğendiği için Yusuf'u başma-beyinciliğe alarak "has hâcip" unvanını vermiştir. Eser manzumdur ve 1068 beyittir; millet ve devlet işlerini iyi idare etmekten bahseder.

yûsufî

: يوسفی

(a. i.) : tar. altı dar, üstü geniş ve dilimli bir çeşit başlık.

yûz

: يوز

(f. i.) : zool. pars.

yüze

: يوزه

(f. i.) : 1) dilenci. 2) zağar. 3) ağaç özdeği.

yübûset

: يبوست

(a. i.) : kuruluk, yebûset-i hevâ : havanın kuruluğu.

yüdî

: يدی

(a. i. yed'in c.) : eller, (bkz : eyâdî, eydî).

yümkin

: يمكن

(a. s.) : mümkün olur, olabilir.

yümn

: يمن

(a. i.) : uğur, mut, bereket.

yümn-i na't

:  

na'tın uğuru, bereketi.

yümnâ

: يمنی

(a. s.) : sağ taraf, [eymen'in müennesi]

yümni, yümniyye

: يمني ، يمنيه

(a. s.) : 1) uğura âit, uğurla ilgili. 2) umurlu. 3) i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı.

yümûm

: يمون

(a. yemm'in c.) : denizler, (bkz. : ebhâr, ebhür).

yürük semaî

: يوروك سماعی

(t. a. b. i.) : müz. Türk müziğindeki şekillerden biri. Söz eserlerine mahsus kılâsik forme'ların büyüklerinden-dir. Fasılda saz semaîsinden evvel okunan son güf-teli parça olup, büyük söz eserlerinin en hareketlisi olmak lâzım gelir. Bu şekilde yürük semaî, iki kısma ayrılabilir : yürük semaî (6/4) ve yürükyürük semaî (6/8) yânî daha hareketlisi. Dar mânâda "yürük semaînin 6/4 ile ölçülmüş yürük semaî" mânâsına geleceği, bu taksimden anlaşılabilir. 6/4 ile ağır semaî de ölçülebilir; bu cihet az çok bestekârın keyfine kalmakla beraber, ağır semaî olarak yapılan eserin yürük semaîye nisbetle daha ciddi ve ağır, musanna' ve hec

yürük yürük semaî

: يوروك يوروك سماعی

(t. a. b. i.) : müz. yürük semaînin 6/8 İle ölçülmüş daha hareketli şekli.

yüsr

: يسر

(a. i.) : 1) kolaylık, rahat, (bkz. : suhulet, yüsret, yüsür). 2) zenginlik.

yüsrâ

: يسری

(a. s.) : sol taraf. Fevser İrmüennesi]

yüsret

: يسرت

(a. i.) : kolaylık, rahat, (bkz. : suhulet, yüsr, yüsür).

yüsür

: يسر

(a. i.) : kolaylık, (bkz : suhulet, yüsr, yüsret).

yüûs

: يئوس

(a. i. ye's'in c.) : ümitsizlikler; elemler, kederler.