yek

: يك

(f. s.) : bir. (bkz. : münferid). 3) i. birlik, bir oluş.

yek-âheng

: يك آنگك

(f. b. s. ve zf.) : 1) Aynı âhenkte, hiç değişmeden. 2) i. ed. beyitleri arasında mânâca münâsebet bulunan manzumeler, daha çok gazeller.

yek-âvâı

: يك آواز

(f. b. s.) : 1) tek sesli, bir sesli; mec. bir şekil üzerine. 2) i. ed. başından sonuna kadar aynı kuvvette güzel bulunan manzume.

yek-âvta

: يك آويز

(f. b. i.) : varsak denilen kısa kılınç.

yekâ-yek

: يكا يك

(f. b. s.) : 1) tek tek, birer birer. 2) ansızın, (bkz. : nâgehân).

yek-bâr, yek-bare

: يكبار ، يكباره

(f. zf.) : bir kere, (pir defa, bir defada.

yek-baregî

: يكبارگی

(f. b. s.) : bir kerelik, bir defalık.

yek-berg

: يك برگك

(f. b. s.) : 1) tek yaprak, tek yapraklı. 2) i. g. s. tezhipte kullanılan tek küçük yapraktan ibaret bir motif.

yek-be-yelc

: يكبيك

(f. zf.) : tek tek, birer birer.

yek-cihet

: يكجهت

(f. a. b. i.) : fikirleri bir olan. (bkz. : müttehid, müttefık.).

yek-cihett

: يكجهتی

(f. a. b. i.) : fikirleri bir olma.

yek-cins

: يكجنس

(f. a. b. s.) : aynı cinsten.

yek-çesm

: يكچشم

(f. b. s.) : 1) tek gözlü, sokur, (bkz. : ayn-1 vâhid). 2) i. Güneş.

yek-ceşmt

: يكچشمی

(f. b. i.) : tek gözlülük, sokur I uk.

yek-dâns

: يكدانه

(f. b. s.) : 1) eşi, benzer! olmıyan, tek. 2) 1) bir çeşit gerdanlık.

yek-dem

: يكدم

(f. b. i.) : bir dem, bir nefes, çok kısa.

yek-deme

: يكدمه

(f. b. s.) : bir anda geçici, süreksiz.

yek-desl

: يكدست

(f. b. s.) : 1) bîr elli. 2) bir cins, bir çeşitte olan. 3) i. [eskiden] bir çeşit rende.

yek-dîger

: يكديگر

(f. b. s.) : birbirini, bir taraf öbür tarafı.

yek-dil

: يكدل

(f. b. s.) : gönüllü, gönülleri birbirine uygun, bir gönülde olan.

yek-dilân

: يكدلان

(f. b. i.) : gönüldaşlık, yekdillik.

yek-dilâne

: يكدلانه

(f. zf.) : gönüldaşlıkla, gönülleri birbirine uygun olarak, bir gönüllülükle.

yek-dile

: يكدله

(f. b. i.) : gönül birliği, (bkz. : yek-dilt).

yek-dilî

: يكدلی

(f. b. i.) : gönül birliği, (bkz. : yek-dile).

yek-dü-se

: يك دوسه

(f. b. s.) : bir iki öç.

yeke

: يكه

(f. s.) : tek; bir; yalnız.

yek-endâz

: يك انداز

(f. b. s.) : 1) ince temrenli küçük veya çatal temrenli bir çeşit ok. 2) i. dere ve ırmak kenarlarındaki uçurumlar. 3) düz.

yek-esbe

: يك اسبه

(f. t. s.) : bir atlı, bir atı olan; tek başına.

yeke-tâz

: يكه تاز

(f. b. s.) : [düşmana] yalnız başına saldıran yiğit, (bkz. : yekke-tâz).

yekke-tâz

: يكه تاز

(f. b. s.) : [düşmana] yalnız başına saldıran yiğit, (bkz. : yeke-tâz).

yek-nesak

: يكنسق

(f. b. s.) : tek düzen, biteviye, değişmez, fr. monotona.

yek-neverd

: يكنورد

(f. zf.) : bir çırpıda; yeknesak.

yek-oâ

: يكپا

(f. b. s.) : tek ayaklı, topal, (bkz. : a'rec, leng).

yek-pâre

: يكپاره

(f. b. s.) : tekparça, bir parçadan ibaret, bütün, som.

yek-ran

: يكران

(f. b. s.) : 1) soyu temiz cins at. 2) sarı ve kırmızı arasında bir nevî at, al at.

yek-reh

: يكره

(f. b. s.) : 1) riyasız, doğru. 2) zf. bir yol, bir kerre.

yek-reng

: يكرنگك

(f. b. s. c. : yek-rengân) : 1) bir renkte olan. 2) sözünün eri olan. 3) i. meşhur bir çeşit lâle.

yek-rengân

: يكرنگان

(f. b. s. yek-reng'in c.) : 1) bir renkte olanlar. 2) sözünün eri olanlar.

yek-reng!

: يكرنگی

(f. b. i.) : bir renkte olma; riyâsızlık, doğruluk, sözünün eri olma.

yek-rikâbî

: يكركابی

(f. b. i.) : 1) yedek çekilen at. 2) bîr işe hazırlanma, hazır bulunma.

yek-rişte

: يك رشته

(f. b. s.) : 1) uygun, yakışık, yaraşık, (bkz. : muvafık). 2) şefkatli.

yek-rû [y]

: يكرو [ی]

(f. b. s.) : 1) bir yüzlü, iki yüzlü olmıyan. 2) güvenilir dost.

yek-rûye

: يكرويه

(f. b. s.) : (bkz. : yek-rû).

yek-rûyt

: يكرويی

(f. b. i.) : bir yüzlülük, riyâsızlık.

yek-rûz, yek-rûze

: يكروز ، يكروزه

(f. b. s.) : bir pünlük, cjecici.

yek-sâl, yek-sâle

: يكسال ، يكساله

(f. b. s.) : bir yıllık, bir yaşında.

yek-sân

: يكسان

(f. b. s.) : 1) düz. (bkz : müstevî). 2) bir, beraber, (bkz. : müsâvî). 3) her zaman, bir düziye. Hâk ile yek-sln : toprakla bir, yıkık.

yek-ser, yek-sere

: يكسر ، يكسره

(f. zf.) : 1) yalnız başına. 2) bir baştan bir başa. 3) ansızın, (bkz. : nâ-gâh).

yek-sûn, yek-sûne

: يكسون

(f. b. s.) : (bkz. : vek-sSn).

yek-süvâr

: يكسوار

(f. b. s.) : 1) binicilikte emsalsiz; yiğit atlı. 2) tar. bir ok adı f'zer-gerdân, karabatak, hâki" ve daha bâzı adlarla anılanlar gibi bu da sonradan kullanılmaz olmuştur]

yek-süvârân

: يكسواران

(f. b. s. yek-süVâr'ın c.) : arkadaşı olmıyan atlılar.

yek-süvâre

: يكسواره

(f. b. s. c. : yek-süvârân) : 1) tek başına ata binen. 2) mec. arkadaşı olmıyan kimse.

yek-sâh

: يكشاه

(f. b. i.) : kapların altın kısmının üzerindeki nokta. F mücellit terimlerindendir]

yek-sebe

: يكشبه

(f. b. s.) : bir gece, bir gecelik.

yek-senbih

: يكشنبه

(f. b. i.) : "birinci gün" : pazar günü. (bkz. : yevm-i ahad).

yek-tâ

: يكتا

(f. b. s.) : 1) tek, eşsiz, benzersiz. 2) i. erkek adı.

yek-tây

: يكتاى

(f. b. i.) : [eskiden] müz. telli sazlardan biri.[Câmi-ül-elhân'daki târîfi : dört köşe kaseli ve deri gerili bir saz. Üzerine at kılı bağlanır ve çalınır]

yek-tâz

: يكتاز

(f. s.) : (bkz. : yeke-tâz).

yek-lene

: يكتنه

(f. zf.) : yalnız'başına, tenha.

yek-terbiye

: يك تربيه

(f. a. b. s.) : avnı terbiyeye sahip olan.

yekûn

: يكون

(a. i.) : toplam, fr. total; top. Cem'an yekûn : bir kalem, toptan olarak.

yek-vüçod

: يك وجود

(f. a. b. s.) : hep birden, tek bir insan gibi.

yek-zebân

: يكزبان

(f. b. s.) : 1) bîr dilli. 2) ağız birliği eden. 3) aynı dille konuşan.

yek-zebânî

: يكزبانی

(f. b. i.) : 1) bir dilli-lik. 2) ağız birliği etme. 3) ayni dille konuşma.