yâfe |
: | يافه |
(f. i.) : mânâsız, saçma söz. (bkz. : yave). |
yâfer |
: | يافر |
(f. i.) : çengi, [kelime : "yâfir" şeklinde de kullanılır] |
Yâfes |
: | يافث |
(a. h. i.) : Hz. Nuh'un üçüncü oğlu. [Tûfan'dan sonra Hazer denizi kuzeyinde yerleşmiştir] |
yâfîiyye |
: | يافعيه |
(a. h. i.) : tas. Kadirî tarikatı şubelerinden biri. [kurucusu : Abdullah-ül-Yâfiî bin Alî-yül-Kadirî'dir] |
yâfir |
: | يافر |
(f. i.) : (bkz. : yâfer). |
yafte |
: | يافته |
(f. s.) : "bulmuş, bulunmuş, bulunan" mânâlarına gelerek "birleşik kelimeler yapar. Husûl-yâfte : hâsıl olmuş, meydana gelmiş. Şeref-yâfte : şeref bulmuş. gibi. |
yâfûh |
: | يافوخ |
(a. i.) : anat. bıngtldak. |
ya'fur |
: | يعفور |
(a. i. c. : yaâfîr) : 1) tüyü toprak rengi olan âhu. 2) âhu yavrusu. 3) gecenin beşte, altıda bir gibi bölümü. 4) Hz. Muhammed (Alehisselâm)'in Hayber Vak'ası'nda ganîmet olarak, aldığı bir eşeğin adı. |