vu'âiz |
: | وعاظ |
(a. i. vâiz'in c.) : vaizler, (bkz. : vâizân). |
vubûr |
: | وبور |
(a. i. vebr'in c.) : zool. aktavşanlar; Arabistan tavşanları, (bkz. : vibâr, vi-bâre). |
vufûd |
: | وفود |
(a. i.) : gelme, geliş, (bkz : vurûd). |
vufûr |
: | وفور |
(a. i.) : çokluk, bolluk, (bkz : kesret, vefret). |
vuhûfet |
: | وحوفت |
(a. i.) : 1) çok kıllılık. 2) kılın çok siyah ve yumuşak olması. |
vuhûl |
: | وحول |
(a. i. vahal, vahl'in c.) : batak yerler, çamurlu yerler. |
vuhûş |
: | وحوش |
(a. s. vahş'ın c.) : 1) yabani [hayvanlar] |
vuhûs-i berrî |
: |
karaya mahsus, karada yaşıyan yabani hayvanlar. 2) ıssız, tenha [yerler] , (bkz. : vahşân). |
|
vuku' |
: | وقوع |
("ku" uzun okunur, a. i.) : 1) düşme, (bkz. : sukut). 2) rastlama, isabet etme. 3) olma, oluş. 4) bir hâdisenin çıkış şekli, ceryânı. Adîm-ül-vuku' : hiç olmıyan, olması imkânsız. Ke-sîr-ül-vuku' : çok olan, sık sık olan. Nâd'r-ül-vuku' : seyrek rastlanan. |
vuku'-i hâl |
: |
bir hâdisenin çıkış ve oluş şekli. |
|
vukuat |
: | وقوعات |
(a. i. vak'a'nın c.) : 1) olanlar, olan bitenler. 2) polisi ilgilendiren hâdiseler, (bkz. : hâdisât). |
vukud |
: | وقود |
("ku" uzun okunur, a. i. vakd'in c.) : yanmalar, tutuşmalar, alevlenmeler, [ateş hakkında] |
vukuf |
: | وقوف |
("ku" uzun okunur, a. i.) : 1) durma, duruş, (bkz. : tevakkuf). 2) bir halde, olduğu gibi kalma, ilerileyip veya gerilememe. 3) anlama, bilme, öğrenme, haberli olma, bilgi. Ehl-i vukuf : "bilirkişi. Erbâb-ı vukuf : bir şey hakkında mükemmel bilgisi olanlar, bilirkişiler. Kesb-i vukuf : haberi olma, öğrenme. Sinn-i vukuf : olgunluk haddi. |
vukuf-ı adedî |
: |
tas. Nakşî tarîkatindeki on bir tâbirden biri. [diğerleri : hûş der dem; nazar ber kadem; sefer der vatan; halvet der encümen; yâd-gerd; bâz-keşt; nigâh daşt; yâd daşt; vukuf-ı kalbî; vukuf-ı zaman] |
|
vukuf-ı kalbi |
: |
tas. 1) kalbin Allah'tan agâh olması; 2) nakşî tarîkatindeki on bir tâbirden biri. (bkz. : vukuf-ı adedî). |
|
vukuf-ı zamânî |
: |
tas. 1) her anda hâlinden haberdâr olma : 2) Nakşî tarîkatindeki on bir tâbirden biri. (bkz. : vukuf-ı adedî). |
|
vukuf-dâr |
: | وقوفدار |
("ku" uzun okunur, a. f. b. s.) : bilgili, bilgiç. |
vusafâ |
: | وصفا |
(a. i. vasîf'in c.) : uşaklar, hizmetçiler, (bkz. : vesâif). |
vuska |
: | وثقی |
("ka" uzun okunur, a. s. vüsûk'dan) : çok sağlam, pek kuvvetli. Urvet-ül-vüska (pek sağlam kulp) : Müslümanlık, (bkz. : vesîk). |
vusla |
: | وصله |
(a. i.) : bir şeyi başka şeye akliyen, bitiştiren şey, ek. |
vuslat |
: | وصلت |
(a. i.) : 1) bir şeye ulaşma, yetişme. 2) [sevgiliye] kavuşma. 3) kadın adı. |
vustâ |
: | وسطی |
(a. s.) : 1) orta, ortada bulunan, arada olan; iç. [evsat'ın müennesi] Asyâ-yi vuslâ : Ortaasya. Kurûn-ı vustâ : Ortaçağ. Salât-ı vustâ : ikindi namazı. 2) i. orta parmak. |
vusuk |
: | وثق |
(a. i. vesâk, visâk'ın c.) : 1) bağlar, rabıtalar. 2) andlaşmalar. 3) sözleşme yerleri. |
vusul |
: | وصول |
(a. i.) : ulaşma, gelme, varma, erişme, yetişme, (bkz. : vefd1. |
vusûl-il-Allah |
: |
Allah'a yaklaşma, [takva ve itaat yoliyle-] |
|
vusûm |
: | وشوم |
(a. i. vasm'ın o.) : (bkz. : vasm). |
vuşâk |
: | وشاق |
(f. i.) : uşak. [Türkçe'den alındığı, lügatlerde yazılıdır] |
vuşûm |
: | وشوم |
(a. i. veşm'in o.) : (bkz : vişâm). |
vuûd |
: | وعود |
(a. i. va'd ve va'de'nin c.) : vaitler. |
vuzıa |
: | وضع |
(a. fi.) : vaz olundu. Mâ vuııa leh : ta'yîn ve tahsîs olunan şey. |
vuzû' |
: | وضوء |
(a. i.) : abdest alma; abdest. |
vuzû' |
: | وضوع |
(a. i.) : nefsini alçaltma, hakir görme. |
vuzuh |
: | وضوح |
(a. i.) : 1) açık ve belli olma, anlaşılır olma. 2) açıklık, aydınlık. 3) ed. ifâdede açıklık : |
vücehâ' |
: | وجهاء |
(a. vecîh'in c.) : (bkz. : vecîh). |
vücûb |
: | وجوب |
(a. i.) : 1) vacip ve lüzumlu olma. 2) bırakılması mümkün olmama. 3) lâyık olma. |
vücûb-i edâ |
: |
huk. sebebin vücûdundan sonra muayyen bir zamanda bir fiili işlemenin veya bir malı edanın lâzım olması. |
|
vucûbî |
: | وجوبي |
(a. s.) : 1) vücûbe âıt, onunla ilgili. Fi'l-i vücübî : gereklilik sîgası . (*kipl). 2) mant. 'olumlu. |