vesâfet |
: | وصافت |
(a. i.) : vasîflik, hizmetkârlık, işçilik. |
vesah |
: | وسخ |
(a. c. evsâh) : kir, pas; pislik, mundarlık, (bkz. : reyn1. |
vesâid |
: | وسائد |
(a. i. visâde'nin c.) : yastıklar; döşekler, şilteler. |
vesâif |
: | وصائف |
(a. i. vasîf'in c.) : uşaklar, hizmetçiler, (bkz. : vusafâ). |
vesaik |
: | وثائق |
(a. i. vesîka'nın c.) : vesîkalar ("belgeler). |
vesâil |
: | وسائل |
(a. i. vesîle'nin c.) : vesileler. vesâil-i vazıha ve fi'liyye : açık ve fi'lî sebepler. |
vesâit |
: | وسائط |
(a. i. vâsıta'nın c.) : vâsıtalar. vesâit-i harbiyye : harb vâsıtaları. vesâit-i nakliyye : nakil vâsıtaları, "taşıtlar. |
vesâk |
: | وثاق |
(a. i. c. : vüsuk) : 1) bağ. (bkz. : rabıta). 2) antlaşma, yeminle söz verme [birbrilerine] . 3) sözleşme yeri. [Kur'anda "vesak" şekli geçer] |
vesâm, vesâmet |
: | وسام ، وسامت |
(a. i.) : güzellik, güzel olma. |
vesâtet |
: | وساطت |
(a. i.) : araya girme, vâsıta olma, aracılık etme. |
vesâvis |
: | وساوس |
(a. i. vesvese'nin c.) : vesveseler, kuruntular. |
vesâvis-i şeytâniyye |
: |
şeytanca kuruntular. |
|
vesâyâ |
: | وصايا |
(a. i. vasiyyet'in c.) : vasiyetler, bir kimsenin, öldükten sonra yapılmasını istediği şeyler. |
vesâyâ-yi müctemia |
: |
huk. bir zat tarafından yapılmış olan birçok vasiyetler. |
|
vesayet |
: | وصايت |
(a. i.) : 1) vesîlik. 2) vasiyet. 3) emir, tenbih; tavsiye. |
vesbe |
: | وثبه |
(a. i.) : bir sıçrayış, bir atlama. |
veseb |
: | وثب |
(a. i.) : sıçrama, atlama. |
vesebân |
: | وثبان |
(a. i.) : (bkz. : veseb). |
vasen |
: | واثن |
(a. i. c. : evsân) : put. (bkz : çelîpa, salîb, sanem). |
vesen |
: | وسن |
(a. i.) : uyku ağırlığı, uyuklama, (bkz. : sine, vesne). |
vasen |
: | وسنه |
(a. i.) : (bkz. : vesen, vesne). |
vesenî |
: | وسنی |
(a. s.) : fols. fr. hypnagogique. |
vesenî, veıeniyye |
: | وثنی ، وثنيه |
(a. s.) : 1) puta mensup, putla ilgili. 2) puta tapan, (bkz. : sünâî). [Zerdüştlükte iki elle tapmaları dolayısiyle "sünâî" denilmiştir] |
veseniyyon |
: | وثنيون |
(a. i. c.) : putperest taifesi. |
vesî, vesîa |
: | وسيع ، وسيعه |
(a. s.) : geniş, bol. (bkz. : vâsi'). |
vesîc |
: | وسيج |
(a. i.) : hızlı yürüyen deve. |
vesîk |
: | وثيق |
(a. s. c. : visâk) : çok sağlam, kuvvetli, (bkz. : vüska). |
vesika |
: | وثيقه |
(a. i. c. : vesaik) : 1) inanılacak sağlam delil. 2) *belge. |
vesile |
: | وسيله |
(a. i. c. : vesâil) : 1) yol, vâsıta. 2) bahane, sebep. 3) fırsat, elverişli vaziyet. Bîlâ-vesile, Bî-vesîle : ortada bir sebep ve bahane yok iken. |
vesîle-i cemile-i hasene |
: |
güzel sebep, güzel fırsat. |
|
vesîle-i sa'y |
: |
çalışma vesîlesi. |
|
vesîle-cû |
: | وسيله جو |
(a. f. b. s.) : vesîle, bahane, sebep ariyan. |
vesile-cûyâne |
: | وسيله جويانه |
(a. f. zf.) : sebep-ve bahane ararcasına. |
vesîle-dâr |
: | وسيله دار |
(a. f. b. s.) : vesîleli. |
vesîle-hâh |
: | وسيله خواه |
(a. f. b. s.) : vesîle-istiyen. |
vesîle-hâhânei |
: | وسيله خواهانه |
(a. f. zf.) : vesîlet isteyene yakışır surette. |
vesîlet-ün-necât |
: | وسيلة النجاة |
(a. b. i.) : “kurtulma tutamağı" : mevlid. |
vesîm, vesîme |
: | وسيم ، وسيمه |
(a. s. c. : visâm, vü-semâ) : 1) güzel yüzlü. 2) rastıklı. 3) damgalı. |
vesm |
: | وثم |
(a. i.) : döğüp toz hâline getirme. |
vesm |
: | وسم |
(a. i.) : dağlama, damgalama. |
vesma |
: | وسمه |
(a. i.) : 1) hayvana vurulan kızgın damga. 2) rastık. |
vesme-dâr |
: | وسمه دار |
(a. f. b. s.) : 1) damgalı, dağlı, dağlanmış. 2) rastıklı : |
vesnân |
: | وسنان |
(a. s.) : uykusu gelmiş olan, uyuklıyan. |
vesne |
: | وسنه |
(a. i.) : (bkz. : vesen). |
ve-s-selâm |
: | والسلام |
(a. n.) : işte o kadar, son söz budur, artık bitti. |
vestâ |
: | وستا |
(f. i.) : ateşe tapanların din kitabı olan Zend'in şerhi. |
vestî |
: | وستی |
(f. i.) : şerh, tercüme. |
vesvâs |
: | وسواس |
(a. i.) : şeytan, (bkz : iblîs). |
vesvese |
: | وسوسه |
(a. i.) : işkil, şüphe; kuruntu. |
vesvese-dâr |
: | وسوسه دار |
(a. f. b. s.) : vesveseli, kuruntulu. |
vesvese-hîz |
: | وسوسه خيز |
(a. f. b. s.) : vesvese kaldıran; vesvese koparan. |
veş |
: | وش |
(f. e.) : gibi mânâsını verenbir benzetme edatı, (bkz. : mânend). Bülbül-veş : bülbül gibi. Deryâ-veş : deniz gibi. Mah-ves : Ay gibi. |
veşak |
: | وشق |
(f. s.) : vaşak. |
veşel |
: | وشل |
(a. i.) : az su. |
veşelân |
: | وشلان |
(a. i.) : suyun akışı. |
veşta |
: | وشيعه |
(a. i. c. : vesâi') : 1) elemye, üzerine iplik sarılan ağaç. 2) fiz. üzerine elektrikli teller sarılan âlet. |
veşîce |
: | وشيجه |
(a. i.) : 1) ağaç kökü. (bkz : -cezr). 2) lif. |
veşl |
: | وشل |
(a. i.) : az miktarda olan su. |
vesm |
: | وشم |
(a. i. c. : vişâm, vuşûm) : döğme, iğne ile ve renkli tozla vücuda yapılan türlü şekiller. |
veşme |
: | وشمه |
(a. i.) : yağmur tanesi. |
vest |
: | وشت |
(f. s.) : güzel, (bkz. : hûb). |
veşy |
: | وشي |
(a. i.) : 1) bir çeşit elbise. 2) kumaş işlemeleri, kumaş alacalığı. 3) kumaşı renklerle, resimlerle süsleme. 4) kılıç çeliğinin suyundaki özlülük. 5) söze yalanlar katıp yakıştırma. 6) gammazlık etme. |