vekahat

: وقاحت

("ka" uzun okunur, a. i.) : hayâsızlık, utanmazlık, edepsizlik.

vekâlet

: وکالت

(a. i.) : 1) vekillik, başkasının işini görmiye me'mur olma. 2) biri, başkasını kendi yerine geçirme. 3) birinin yerini tutma. 4) nezâret, bakanlık. 5) vekilin vazîfe gördüğü bina. Da'vâ vekâleti : avukatlık. Ders vekâleti : Şeyhislam kapısında öğretim işleriyle uğraşan dâire [imparatorluk zamânında-1.

vekâlet fi-d-nâm

:  

huk. nefis hakkında vuku bulan bir cinayeti ispat için muddeî ve mü'ddeâaleyh tarafından bir kimseye verilmiş olan vekâlet.

vekâlet-i devriyye

:  

bir başkasına devredilecek, yânî bir başkasını vekîl edecek şekilde birine vekîl olma, her azl edildikçe yenilenen vekâlet.

vekâlet-i hümâyûn

:  

tar. pâdişâhların nikâhlı haremleri ile hasekilerin yahut müstefrişelerin çocuk doğurmaları

vekâlet-i muallaha

:  

huk. [eskiden] şarta muallak olan vekâlet, [meselâ : "filân tacir buraya gelirse benim şu ineğimi satmak üzere seni vekil ettim" gibi]

vekâlet-i mukayyede

:  

huk. bir kayıt ile mukayyet olan vekâlet [meselâ : "şu saatimi bin kuruşa satmıya seni vekil ettim" gibi]

vekâlet-i mutlaka

:  

1) sadrazamlık [Osmanlı im-paratorluğu'nda-] . 2) bir kayıt ile mukayyet olmıyan vekâlet; "şu kadar liraya sat" demek gibi bir kayıtla bağlı olmıyan vekâlet.

vekâlet-i muzâfa

:  

huk. bir vakte muzâf olan vekâlet, [mseelâ : "nisan ayında benim hayvanlarımı satmıya seni vekîl ettim" gibi]

vekâlet-i umûmiyye

:  

bir kimsenin umûmî vekilliğini üzerine alma.

vekâlet-i uzmâ

:  

sadrazamlık (başvekâlet).

vekâleten

: وکالة

(a. zf.) : vekil olarak, başkasının adına.

vekâlet-nâme

: وکالتنامه

(a. f. b. i.) : vekillik kâğıdı, verilen vekâletin noterce tasdik edildiği kağıt [birine-] . . '

vekâlet-penâh

: وکالتپناه

(a. f. b. i.) : sadra zam (= başvekil).

vekâlet-penâhî

: وکالتپناهی

(a. f. b. i.) : 1) sadrazamlık (= başvekillik). 2) sadrâzama mensup, onunla ilgili.

vekeb

: وکب

(a. i.) : bir işe üzenme.

ve-kıs

: وقس

(a. e.) : "var kıyâs et!" mânâsına.

ve-kıs-alâ-hâzâ

:  

buna kıyâs eyle!

vekîl

: وکيل

(a. i.) : 1) birinin, işini görmesi için yerine bıraktığı veya yetki verdiği kimse.

vekil-i devlet

:  

tar. vezîr-i a'zam, sadrâzam, başvekil.

vekîl-i hare

:  

vekilharç, masraf görmekle vazîfeli kimse.

vekil-i musahhar

:  

mahkemeye gelmîyen, getirilemiyen hakkında dâva olunan kimse İçin hâkim tarafından tâyîn olunan vekil. 2) vekâlet makamının en üstün âmiri; *bakan. Baş-vekil : başbakan. Da'vâ vekili : avukat.

vekîl-i mukayyed

:  

huk. vekilliği bir kayıt ve şarta bağlı olan vekil.

vekîl-i mutlak

:  

huk. vekilliği hiç bir kayıt ve şarta bağlı olmıyan vekil.

vekîre

: وکيره

(a. i.) : yeni yapılan veya satın alınan bina için eşe dosta verilen ziyafet.

vekkad

: وقاد

("ka" uzun okunur, a. s.) : parlak, aydınlık, ışıklı. Fikr-i vekkad : parlak bir fikir, faslı : "pek alevli" manasınadır]

vekn

: وکسن

(a. i. c. : vükon) : kuş yuvası, (bkz. : vekr).

vekr

: وکر

(a. i. c. : evkâr, vükûr) : kuş yuvası, (bkz. : vekn).

vekz

: وکز

(a. i.) : vurma, kakma.