veca'

: وجع

(a. i. c. : evcâ', vicâ') : ağrı, sızı, acı.

veca-i batn

:  

karın ağrısı, kuru buruntu.

vecâ-i mefisıl

:  

mafsal ağrıları.

vecâhet

: وجاهت

(a. i.) : 1) güzel yüzlülük, gösterişlilik, güzel yüz. 2) îtibar, haysiyet; onur, şeref. 3) kadın adı.

vecâib

: وجائب

(a. i. vecîbe'nin c.) : vecîbeler, boyna borç olan şeyler.

veeâr

: وجار

(a. i. c. : evcire, vücür) : 1) kurt, arslan gibi yırtıcı hayvan yatağı; in. 2) sel suyunun oyduğu yer.

veeâzet

: وجازت

(a. i.) : sözün veciz, kısa oluşu, (bkz. : muhtasar).

vecd

: وجد

(a. i.) : 1) kendinden geçecek derecede dalgınlık. 2) tas. kendini kaybeder-cesine ilâhî aşka dalma. 3) aşırı heyecan. 4) kederlenme.

vecd-âver

: وجد آور

(a. f. b. s.) : büyük heyecan veren.

vecd-efıâ

: وجد افزا

(a. f. b. s.) : vecdi, büyük heyecanı artıran.

vecdi

: وجدى

(a. s.) : 1) vecde mensup, vecidle ilgili. 2) î. erkek adı.

vecel

: وجل

(a. i.) : korkma, ürkme.

vecenât

: وجنات

(a. i. vecne'nin c.) : yanak yumruları; elmacıklar.

vecenî

: وجنی

(a. s.) : hek. yanağa âit, yanakla ilgili.

vech

: وجه

(a. i. c. : vücûh) : 1) yüz, surat, çehre. 2) üst, satıh, düz, yüz.

vech-iil-arz

:  

yer yüzü. 3) ön, alın. (bkz. : ceb-he). 4) üslûp, tarz. 5) sebep, vesîle, münâsebet. 6) vâsıta.

vech-i ahar

:  

başka sebepten.

vech-i ahsen

:  

en iyi yol.

vech-i arazbar

:  

müz. Türk müziğinde bir mürekkep makamdır. Kemânî Hızır Ağa tarafından terkîbedilmiş olduğuna göre iki asırlıktır. Tanbûrî Irak'ın devr-i kebîr peşrevi ile saz semaisi, Ahmet Aija'nın hafif bestesi ile ağır aksak semaîsi ve bir ağır düyek şarkı, balıkçı Hafız Ef. nin ağır aksak şarkısı makama misaldir. Vech-i arazbar, arazbar makamının ilk iki dizisi olan yegâh'da beyâtî ve çârgâh'da rast beşlisi ile segah dörtlüsünden ibarettir. Donanımına "si" ve "mi" koma bemolleri yazılır. Yegâh'da beyâtî için "si" bekar ve "si" küçük mücenneb bemolü nota içerisinde kullanılır. Segâ dörtlüsü ile segah perdesinde durur. Güçlüsü, terkibind

vech-i hüseynî

:  

müz. hüseynî aşîran makamına bâzı eski eserlerde (meselâ muraclnâme'de) verilen isimdir.

vech-i mülâhaza

:  

nokta-i nazar, fr. point de vue. Min vechin : bir bakımdan. vech-i maişet : geçim vasıtası.

vech-i pûselik

:  

müz. Türk müziğinin bir kaç asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur.

vech-i şebek

:  

ed. teşbihin dört rüknünden biri olup müşebbehün-bih ile müşebbeh arasında müşterek olan ma'nevî emir. [meselâ : "şu bağ cennet gibidir" cümlesindeki bağ müşebbeh, cennet müşebbehün-bih olup aralarındaki müşterek olan ma'nevî emir de : "letafet, zînet" dir]

vech-i şehnaz

:  

müz. Türk müziğinde bir mürekkep makamdır. Sûz-i dil, şehnaz, eviç ve araban makamlarından veya bu makamların muhtelif dizi parçalarından ibaret karışık bir mürekkeptir. Dügâh (lâ) perdesinde kalır. A. A. Konuk'un kâr-ı nâtık'ının 52 numaralı ağır düyek parçası makama misâldir.

vech-ül-hakk

:  

tas. her şeyin hakikati.

veche

: وجهه

(a. i.) : 1) yüz. (bkz. : rûy). 2) yan, taraf, semt. (bkz. : cânib). [kelimenin aslı : "viche" diri.

veche-i azimet

:  

gidiş tarafı.

veche-i maksûd

:  

kasdolunan, varılmak istenilen yer.

vechen

: وجهاً

(a. zf.) : 1) bir veçhile, bir suretle; yüzce, yaz bakımından. 2) bir yönden, bir bakımdan.

vechen min-el-vücûh

:  

vecihlerden biri olarak; her ne suretle olursa olsun.

vecheyn

: وجهين

(a. i. c.) : iki yan, iki yüz, iki taraf, Zü-l-vecheyn : 1) iki yüzlü, iki cihetli; 2) mürâî.

vechî, vechiyye

: وجيع ، وجيعه

(a. s.) : yüze mensup, yüz ile ilgili. Zâviye-i vechiyye : alın zaviyesi, *açısı.

vecî, vecîa

: وجيه وجيهه

(a. s. : veca'dan) : ağrıtıcı, sızlatıcı.

vecîbe

: وجيبه

(a. c. : vecâib) : vacip olan şey, borç hükmünde olan vazife.

vecibe-i nezâket

:  

nezâket borcu.

vecîbe-i zimmet

:  

boyun borcu.

vecîh, vecîhe

: وجيز ، وجيزه

(a. i. c. : vücehâ) : 1) bir kavmin ulu'su, büyüğü, başkanı. 2) s. güzel, hoş, lâtif. 3) uygun, münâsip. Tevcîh-i vecîh : iyiye, güzele yorma.

Vech-i veeîh

:  

en, en uygun şekil. 4) [birincisi] erkek, [ikincisi! kadın adı.

vecîhî

: وجيهى

(a. s.) : veçhe âit, vecihle ilgili. 2) i. erkek adı.

veciz, vecize

: وجيز ، وجيزه

(a. s. vecâzet'den) : kısa, derlitoplu. (bkz. : muhtasar).

vecize

: وجيزه

(a. i.) : ed. özdeyiş, îcazlı söz, lâfzı az, mânası çok ifâde.

vecne

: وجنه

(a. i. c. : vecenât) : yanak yumrusu; elmacık.

vecr

: وجر

(a. i. c. : evcâr) : mağara, (bkz. : kehf).

vecûr

: وجور

(a. i.) : hek. hayvanların boğazına dökülen bir çeşit ilâç.