vâz

: واز

(f. i.) : bırakma, terk. (bkz. : feragat).

va'z

: وعظ

(a. i.) : 1) bir kimseye, kalbini yumuşatacak, kendisini iyiliğe sevk edecek surette söz söyleme. 2) dînî öğüt.

vaz'

: وضع

(a. i. c. : evzâ') : 1) koyma, konulma.

vaz'-ı esâs

:  

esas koyma, temel atma.

vaz'-ı yed

:  

el koyma. 2) tâyin etme. 3) kurma, icâdetme. 4) mant. bir şeye ad koyma. 5) meydana getirme.

vaz'-ı hami

:  

doğurma. 6 duruş, tavır, hareket

vaz'-ı kadîm

:  

bir yerin eskidenberi bulunduğu hal.

vazâat

: وضاعت

(a. i.) : alçaklık, bayağılık.

vazâh

: وضاح

(a. i.) : beyaz, güzel yüzlü adam.

vazâhat

: وضاحت

(o. i.) : vâzıhlık, açıklık.

vazâif

: وظائف

(a. i. vazîfe'nin c.) : vazî-feler (ödevler).

vazâif-i kanûniyye

:  

kanunî vazifeler.

vazâif-i milliyye

:  

millî, ulusal vazîfeler.

vazâif-i sagîre

:  

huk. boş kalan, inhilâl eden veya muattal bırakılan vazîfeler.

vaz'an

: وضعا

(a. zf.) : vaziyeti, durumu itibariyle; ası! lügat mânâsı bakımından

vâzgûn , vâzgûne

: وازگون ، وازگونه

(f. b. i.) : ters, dönük; uğursuz, (bkz. : bâz-gûn, bâz-gûne)

vâzı', vâzıa

: واضع ، واضعه

(a. i. ve s. vaz'dan) : 1) koyan.

vâzı'-ı imza

:  

imza koyan. 2) temelini koyan kuran; yapan, hazırlıyan.

vâzı-ı kanun

:  

kanunu yapan, koyan, hazırlıyan.

vâzı'-ül-yed

:  

el koyan, eline alan.

vazıh, vazıha

: واضح ، واضحه

(a. s.) : açık, meydanda, belli, kapalı olmıyan [söz, cümle. .]

vâzıhan

: واضحا

(a. zf.) : açık olarak, açık açık.

vâzıhât

: واضحات

(a. i. vâzıh'ın c.) : açık, meydanda olan şeyler, (bkz. : bedîhiyyât).

vazî', vazîa

: وضيع ، وضيع

(a. s. vaz'dan) : alçak, bayağı, âdî, aşağı.

vaz'î, vaz'iyye

: وضعی ، وضعيه

(a. s.) : vaz'a mensup, onunla ilgili.

vazife

: وظيفه

(a. i. c. : vazâif) : 1) *ödev, *görev, bir kimsenin yapmak zorunda bulunduğu iş. 2) yapılması, birine havale edilen iş. 3) ehemmiyet verilen iş. 4) birine, her gün veya muayyen günlerde verilmesi kararlaştırılan iş ücreti.

vazîfe-i mukaddes

:  

kutsal vazife (*görev).

vazîfe-i mütehattime

:  

fels. fr. droit itroit.

vazîfe-i zimmet

:  

borç olan vazîfe. ["vazîfe" aslında, Arapça'da "maaş" karşılığıdır]

vazîfe-dâr

: وظيفه دار

(a. f. b. s. c. : va-zîfe-dârân) : 1) vazifeli (*görevli). 2) i. me'mur.

vazîfe dârân

: وظيفه داران

(a. f. b. s.) : vazîfedâr'ın c.) : 1) vazifeliler. 2) i. me'murlar.

vazîfe-hâr

: وظيفه خوار

(a. f. b. s. c. : vazîfe-hârân) : tahsisatı olan, ücret alan.

vazîfe-hârân

: وظيفه خواران

(a. f. b. s. vazîfe-hâr'ın c.) : maaşı, tahsisatı olanlar, ücret alanlar.

vazife-nâ-şinâs

: وظيفه ناشناس

(a. f. b. s.) : vazifesini bilmiyen.

vazîfe-şinâs

: وظيفه شناس

(a. f. b. s.) : vazifesini, işini dikkatli yapan.

vazîfe-şinâsâne

: وظيفه شناسانه

(a. f. zf.) : vazifeşinas olana yakışacak surette.

vazîfe-jinâsî

: وظيفه شناسی

(a. f. b. i.) : vazîfeşinaslık.

vazîfeten

: وظيفة

(a. zf.) : vazîfe olarak, vazîfe ile.

vazîh, vazıha

: وضيح ، وضيحه

(a. s. vuzûh'dan) : apaçık, besbelli, meydanda.

vazîme

: وضيمه

(a. i.) : 1) toplantı fiki üçyüz kişilik-] . 2) misafirler topluluğu. 3) sefere çıkanlar topluluğu. 4) 'cenazeden sonra fıkarâlara ve ahbaplara verilen yemek.

vaz'iyyet

: وضعي

(o. i.) : durum, duruş.

vazzâh

: وضاح

(a. s.) : çok açık, meydanda, belli.

vazzâh-ül-cebîn

:  

alnı açık.