vâr (-)

: وار

(f. e.) : 1) benzetme edatı, gibi. (bkz. : âsâ, mânend, -vâre, -vârî, veş). Âvâre-vâr : âvâre gibi. Bülbül-vâr : bülbül gibi. 2) i. kerre, defa. Yek-vâr : bir defa, bir kerre. 3) s. -li. Ümîd-vâr : ümitli. 4) s. mâlik, sahip. Mâl-vâr : mal sahibi, zengin, (bkz. : -dar, zû-). 5) lâyıklık, uygunluk anlatır. Gûş-vâr : kulağa takılmıya lâyık küpe.

varak

: ورق

(a. i. c. : evrak, vırâk) : 1) yaprak, (bkz. : berk). 2) kâğıt veya kitap yaprağı. 3) yazılmış kâğıt. 4) altın, gümüş ve şâir mâdenlerden dövülerek yapılan ince yaprak.

varak-ı keffî

:  

bot. eldamarlı yaprak, fr. feuille palmee.

varak-ı ke'sî

:  

bot. çanakyaprağı, fr. sepale.

varak-ı mefsûs

:  

bot. oymalı yaprak, fr. feuille loböe.

varak-ı mihr ü vefa

:  

sevgi ve vefa, yânî, sözde, sevgide sadâkatin kâğıdı.

varak-ı minşârî

:  

bot. kenarındaki dişleri destere gibi sivri ve kısa olan yaprak.

varak-ı mürekkebe

:  

bot. 'bileşik yaprak, fr. feuille composee.

varak-ı rişi

:  

bot. "telekdamarlı yaprak, fr. feuile pennee.

varak-ı sümeyrî

:  

bot. meyvayaprak, fr. carpelle.

varak-ı tüveycî

:  

bot. *taçyaprağı, fr. petale.

varak-ı zehre

:  

bot. çiçek yaprağı, fr. bractee.

varak-ı zû-zeneb

:  

bot. kuyruklu yaprak.

varaka

: ورقه

(a. i.) : 1) tek yaprak, tek kâğıt. 2) yazılı kâğıt.

varaka-i sahîha

:  

senet, istida gibi şeyler yazmı-ya mahsus resmî damgalı kiymetli kâğıt.

Varaka

: ورقه

(a. h. i.) : 1 : ilk vahy'in gelmesi üzerine Hz. Hadîce'nin Hz. Peygamber (Aleyhisselâm)i alıp götürdüğü meşhur kâhin. 2) Varaka ile Gülşâh hikâyesinin erkek kahramanı.

varaki

: ورقی

(a. s.) : 1) yaprağa âit, yaprakla ilgili. 2) yaprak biçiminde.

varak-keretön

: ورق کردان

(a. f. b. s.) : olmayacak, boş işlerle meşgul olan [kimse]

varak-pâre

: ورقپاره

(a. f. b. i.) : 1) yaprak parçası. 2) kâğıt parçası. 3) ehemmiyetsiz, âdî kâğıt, pusula, tezkere.

vâre (-)

: واره

(f. e.) : (bkz. : -vâr).

vareste

: وارسته

(f. s.) : 1) kurtulmuş. 2) serbest, rahat, (bkz. : âzâde). 3) ilişiksiz.

vârestegî

: وارستك

(f. i.) : 1) vârestelik, kurtulma, (bkz. : halâs). 2) serbestlik, rahatlık. 3) ilişiksizlik.

vârî (-)

: واری

(f. s.) : benzer, gibi. Efrenc-vârî : frenk gibi. Minkar-vârî : gaga gibi. (bkz : -vâr 1. -vârid,

varide

: وارد ، وارده

(a. s. vürûd'dan. c. : vâridîn) : 1) gelen, vâsıl olan, erişen. Evrâk-ı varide : bir dâireye başka dâirelerden gelen evrak.

vârid-i hatır

:  

hatıra gelen, akla gelen. 2) bir şey hakkında çıkan, söylenen.

varidat

: وردات

(a. i. vâride'nin c.) : 1) gelir [yıllık, aylık...] . 2) hatıra gelen, içe doğan şeyler.

vâridât-ı gayr-ı melhuza

:  

devlet gelirleri arasında gösterilmiş olmayıp sonradan her hangi bir vesîle ile meydana çıkan gelir.

varide

: وارده

(a. i. c. : varidat) : 1) gelmiş olan şey. 2) akla gelen şey, düşünce. 3) resmî dâireye gelen evrak.

vâridîn

: واردين

(a. s. vârid'in c.) : gelenler.

vâris

: وارث

(a. i. verâset'den. c. : verese) : 1) mirasçı, kendisine miras düşen. 2) Allah adlarından biri.

varta

: ورطه

(a. i.) : 1) kuyu gibi oyuk ve derin ver; uçurum. 2) mee, tehlike.

vârûn, vârûne

: وارونه ، وارون

(f. s.) : ters, aksi, uğursuz. (bkz : ma'kûs. menhus). Baht-ı vârûn : ters talih, (bkz. : vâj-gûn).