vak' |
: | وقع |
(a. i.) : 1) ağırlık, ağırbaşlılık. 2) yüksek yer. |
vak'a |
: | وقعه |
(a. i.) : 1) olup geçen şey, hâdise, olay. 2) savaş, (bkz. : harb, ceng, perhâş). |
vak'ayi hayriyye |
: |
tar. Yeniçeri ocağının kaldırılması. |
|
vak'a-i vakvâkıyye |
: |
tar. 1066 (1655) isyanında Avcı Sultan Mehmed'e zorla öldürttükleri saray ağalarının Sultan Ahmet'deki şecer-i vakvâk (bkz : vakvâk) denilen çınar ağacına başaşağı asılması hâdisesine verilen bir ad. |
|
vakahat |
: | وقاحت |
("ka" uzun okunur, a. i.) : arsızlık; utanmazlık; küstahlık. |
vak'a-nüvîs |
: | وقعه نويس |
(a. f. b. s.) : zamanın hâdiselerini kayıtla vazîfeli bulunan resmî devlet tarihçisi. |
vakar |
: | وقار |
("ka" uzun okunur, a. i.) : ağırbaşlılık, temkini ilik. Sahte-vakar : yalandan, yersiz ağırbaşlılık gösteren, (bkz. : rekânet, rükûnet). |
vakayı |
: | وقايع |
("ka" uzun okunur, a. i. vakıa, vakia'nın c.) : vak'alar, hâdiseler, 'olaylar. |
vakayi'-i acîbe |
: |
acayip vak'alar. |
|
vakayi'-nâme |
: | وقايعنامه |
(a. f. b. i.) : ed. günlük vak'a ve hâdiselerin kayıtlı bulundukları eser. (bkz. : rûz-nâme). |
vakd, vakdân |
: | وقد ، وقدان |
(a. i.) : ateşin yanması, tutuşması. |
vakf |
: | وقف |
(a. i. c. : evkaf) : 1) durdurma, alıkoyma. 2) duruş, durma; kımıldanmama. 3) ayırma, bağlama. 4) bir malı veya mülkü-satılma-mak kaydiyle- bir hayır işine bağışlama, bırakma. |
Vakf bi-s-süknâ |
: |
huk. [eskiden] süknâsı meşrut olan vakıf. |
|
vakf bi-z-zarûre |
: |
huk. [eskiden] vakfı caiz ol-mıyan bir şeyin vakfedilmesinden diğer şeyin mevkuf sayılması. |
|
vakf-ı ebnâiyye |
: |
huk. [eskiden] meşrût-ün-lehi erkek çocuklarla erkek çocukların erkek çocukları olan vakıf. |
|
vakf-ı ehlî |
: |
huk. [eskiden] kavm-i mahsûre âit vakıf. |
|
vakf-ı evlâdiyye |
: |
huk. [eskiden] meşrût-ün-lehi evlât olan vakıf. |
|
vakf-ı fâsid |
: |
huk. [eskiden] aslen sahih olup da- bâzı haricî vasıfları îtibâriyle meşru olmıyan vakıf. |
|
vakf-ı fuzûlî |
: |
huk. [eskiden] bir kimsenin mâlik olmadığı bir şeyi sahibinin iznini almaksızın bir cihete vakfetmesidir ki, sahibinin icazetine mevkuf olur. [meselâ : bir kimse karısı ile müştereken mâlik olduğu bir akarın tamâmını kendi kendine bfr cihete vakfetse karısının hissesine âit vakıf, karısının icazetine mevkuf bulunur. Binâenaleyh icazet vermediği takdirde bu hisse hakkındaki vakıf nafiz olmaz] |
|
vakf-i gayr-i lâzım |
: |
huk. [eskiden] feshi kabil olan vakıf. |
|
vakf-ı gayr-i sahih |
: |
huk. [eskiden] aslen sahih olup vasfen sahih olmıyan yânî zâten mün'akit olup bâzı haricî vasıfları îtibâriyle meşru olmıyan vakıf. |
|
vakf-ı hayât |
: |
ömrünü baklama. |
|
vakf-ı lâzım |
: |
huk. [eskideni feshi kabil olmıyan vakıf. |
|
vakf-ı marîz |
: |
huk. [eskiden] bir kimsenin ma-raz-ı mevtinde yapmış olduğu vakıf, [vasiyet hükmünde olup sülüs-i maldan muteber olur] |
|
vakf-ı mevkuf |
: |
huk. [eskiden] bir vakit ile takyît edilen vakiftır ki sahih olmaz. Çünkü vakıflarda te'bîd (ebedîlik) şarttır. |
|
vakf-ı muallak |
: |
huk. [eskiden] bir şarta ta'lik suretiyle yapılan vakıf ki sahih olmaz, ["filan işim görülürse şu mülküm vakıf olsun!" denilmesi gibi] |
|
vakf-ı muzâf |
: |
huk. [eskiden] gelecek bir zamana izafe suretiyle yapılan vakıftır ki sahih değildir. |
|
vakf-ı müneccez |
: |
şarta muallak, istikbâle muzâf, bir vakit ile mukayyet olmaksızın hemen yapılan vakıf. |
|
vakf-ı müstesna |
: |
huk. [eskiden] Vakıflar idâre-si'nin müdâhale ve murakabesi olmaksızın doğrudan doğruya mütevellileri tarafından idare olunan vakıf. |
|
vakf-ı müşâ' |
: |
huk. [eskiden] bir kimsenin baş-kasiyle müştereken mâlik olduğu bir yerdeki hisse-i şayiasını bir cihete vakfetmesi. |
|
vakf-ı müşterek |
: |
huk. [eskiden] iki veya daha çok kimsenin müştereken mâlik oldukları bir yeri bir cihete vakfetmeleri, [şeriklerden biri bir cihete, diğeri de başka bir cihete vakfederek bir veya iki mütevelliye teslim etmeleri de bu kabildendir] |
|
vakf-ı müteâref |
: |
huk. [eskiden] menkulün asaleten vakfı sahih değildir. Bir menkulün vakfo-lunması hakkında bir beldede örf ve âdet cereyan etmiş ise o beldede o gibi menkulün vakfı sahih oiur. [meselâ : okutmak üzere kitap, düğünlerde gelinlere iSre olunmak üzere hulliyat vakfedilmek âdet olan beldelerde o nevi memleketlerin vakfı sahihtir; buna : "müteâref vakıf" denir] |
|
vakf-ı safıîh |
: |
huk. [eskiden] zâten ve vasfen meşru olan vakıf. |
|
vakfe |
: | وقفه |
(a. i.) : 1) durak, durulacak yer. 2) hacıların Arefat'ta durmaları. 3) duraklama ânı. |
vakfe-i hayret |
: |
hayret duraklaması. |
|
vakfe-gâh |
: | وقفه گاه |
(a. f. b. i.) : durak yeri. (bkz. : mevkıf). |
vakfî, vakfiyye |
: | وقفی ، وقفيه |
(a. s.) : vakfa âit, vakıfla ilgili. |
vakfiyye |
: | وقفيه |
(a. i.) : bir vakfın şartlarını bildiren resmî senet. |
vakfiyyet |
: | وقفيت |
(a. i.) : mülkün, vakıf olma keyfiyeti. |
vakf-nâme |
: | وقفنامه |
(a. f. b. i.) : (bkz. : vakfiyye). |
vâkıâ |
: | واقعا |
(a. zf.) : gerçek, gerçi, her nekadar. (bkz. : fi-l-vâki'). |
vakıa |
: | واقعه |
(a. i. c. : vâkıât) : 1) vuku' bulmuş, olmuş bir iş, gerçek. 2) rü'yâ, düş. 3) cenk, savaş. |
vâkıa-i erd-şîr-i ceng |
: |
cenk erinin, kükremiş cenk arslanının başına gelen hal. 4) hâdise, musîbet. |
|
vâkıa-ı şâh-ı şîr-ceng |
: |
arslan gibi döğüşen pâdişâhın vakıası, onun başına gelen hal, ölümü. |
|
vâkıât |
: | واقعات |
(a. i. vâkıa'nın c.) : başagelen, baştan geçen hâdiseler ('olaylar). |
vâkıât-ı Uftâde |
: |
Uftâde hazretlerinin rü'yâları [bir eserin adıdır] |
|
vâkıf |
: | واقف |
(a. s. vakf ve vukuf'dan) : 1) duran, ayakta duran. 2) Arafat'da vakfeye duran. 3) bir şeyi elde eden; bir işten haberli olan. 4) bir şey vakfeden. Şart-ı vâkıf : vakfı yapanın koştuğu şart. |
vâkıf-ı ahvâl |
: |
durumdan, işlerden haberli. |
|
vâkıf-ı esrar |
: |
gizli şeyleri, sırları bilen. |
|
vakıyye |
: | وقيه |
(s. i.) : okka, dörtyüz dirhemlik tartı. |
vakıyye-i a'şârî |
: |
[eski] üçyüz on iki dirhemlik bir ağırlık ölçüsü. |
|
vâkî, vâkiye |
: | واقی ، واقيه |
(a. s. vikaye'den) : 1) koruyan, saklıyan. 2) önleyici [tedbir, ilâçl, fr. prophylactique. |
vâki', vâkia |
: | واقع ، واقعه |
(a. s. vuku'dan) : 1) vuku' bulan, olan, düşen; olagelen, raslıyan 2) geçen, geçmiş olan. Fi-l-vâki' : gerçi; gerçekten, (bkz. : vâkaa). Kemâ-hüve-l-vâki' : olageldiği üzere. |
vakia |
: | وقيعه |
(a. i. c. : vakayi') : vak'a, hâdise ("olay) (bkz. : vakıa). |
vakid |
: | وقيد |
(a. i.) : (bkz. : vakud). |
vakih |
: | وقيح |
(a. s.) : edepsiz, hayâsız, utanmaz. |
vakkad |
: | وقاد |
("ka" uzun okunur, a. s.) : (bkz. : vekkad). |
vakkas |
: | وقاص |
("ka" uzun okunur, a. s.) : savaşçı; okçu. (bkz. : ceng-cû). |
vakr |
: | وقر |
(a. i.) : kulak ağırlığı. |
vakt |
: | وقت |
(a. i. c. : evkat) : 1) vakit, zaman. 2) saat, günün muhtelif saatleri. 3) mevsim. 4) münâsip, uygun zaman. 5) boş zaman. 6) geçim. 7) çağ, zaman. 8) fırsat. 9) muayyen, belirtilen zaman. |
vakt-i asr |
: |
ikindi zamanı. |
|
vakt-i fecr |
: |
tan yerinin ağarma vakti. |
|
vakt-i fursat |
: |
fırsat zamanı; fırsatın ele geçtiği zaman. |
|
vakt-i gurûbî |
: |
alaturka saat; ezânî saat de denilen Güneş'in batmasiyle hesaplanan vakit. |
|
vakt-i hacet |
: |
lüzumlu vakit, ihtiyaç zamanı. |
|
vakt-i hazar |
: |
barış zamanı. |
|
vakt-i ınerhûn |
: |
beklenen çağ ve zaman. |
|
vakt-i muhtar |
: |
düğün, ziyafet, muharebede hücuma geçme gibi hallerde uygun bir zaman tâyini. |
|
vakt-ı nücûmi |
: |
yıldızlara göre düzenlenen vakit. |
|
vakt-i sefer |
: |
savaş zamanı. |
|
vakî-i zevali |
: |
Güneş'in öyle zamanından hesaplanan vakit, alafranga saat. |
|
vakt ü hâl |
: |
paraca olan vaziyet. |
|
vakt-i zuhr |
: |
öğle zamanı. |
|
vaktâ ki |
: | وقتاکه |
(a. e.) : ne vakit ki, o vakit ki, olduğu vakit. |
vakten |
: | وقتا |
(a. zf.) : vakit ve zamanca. |
vakten min el evkat |
: |
günlerden bir gün, bir zaman, vaktiyle. |
|
vakud |
: | وقود |
("ku" uzun okunur, a. i.) : odun, kömür gibi ateş olacak, yakılacak şeyler, (bkz. : mahrukat). |
vakur |
: | وقور |
("ku" uzun okunur, a. s. vakar'dan) : ağırbaşlı, temkinli [kimse] |
vakur-âne |
: | وقورانه |
(ku" uzun okunur, a. f. zf.) : ağırbaşlılıkla, temkinlilikle. |
vakvâk |
: | وقواق |
(a. i.) : yemişleri insan biçiminde olduğu rivayet "edilen bir masal ağacı. Şecer-i vakvâk : İstanbul'da Atmeydanı'nda bir çınara verilen ad. [öldürülen bâzı büyüklerin başı bu çınara asılmıştı] |
vakvaka |
: | وقوقه |
(a. i.) : kurbağa sesi. |