vâd |
: | واد |
(f. i.) : oğul. (bkz. : ferzend, pûr, mahdum). |
va'd |
: | وعد |
(a. i. c. : mevâîd, vuûd) : 1) söz verme, üstüne alma. (bkz. : taahhüd). 2) yapılmasına söz verilen şey. El-va'dü ke-d-deyn : vait, borç gibidir. |
va'd-i muallak |
: |
huk. "filân adam senin alacağını vermezse ben veririm" demek gibi sözdür ki "kefalet" olur. |
|
va'd-i mücerred |
: |
huk. "filân kimsenin borcunu öderim" demek gibi bir söz. |
|
vâ-dâde |
: | واداده |
(f. b. s.) : geri çevrilmiş, reddolunmuş. (bkz. : merdûd). |
va'de |
: | وادا |
(a. i.) : 1) bir iş için önden belirtilen zaman. 2) bir işi geciktirmek için belirtilen zaman. 3) ecel. |
va'de-i ferda |
: |
yarın için verilmiş olan söz. |
|
va'de-i yâr |
: |
yârın vâdesi, sevgilinin söz vermesi. |
|
vâdî |
: | وادی |
(a. i. c. : evdiye) : 1) iki dağ arasındaki uzun çukur, dere. 2) bir nehrin aktığı yer, yatak, (bkz. : mecra). |
vâdî-i Eymen |
: |
Hz. Musa'nın Tûr Dağında Allah'ın tecellîsine mazhar olduğu yer, Tur Dağı civarında bir dere. [Hz. Mûsâ zevcesiyle beraber buraya gitmiş ve zevcesi burada doğum yapmıştır] . 3) yol, tarz, usul, alan. (bkz. : saha). |
|
vâdi-i hâmûşân |
: |
mezarlık, kabristan. |
|
vâdî-i kadim |
: |
eski tarz, eski usul Fsür vevâ nesir] |