üs |
: | اس |
(a. i.) : (bkz. : üss). |
üsârâ |
: | اساری |
(a. i. esîr'in c.) : esirler, (bkz. : üserâ). |
üsbû' |
: | اسبوع |
(a. i. c. : esâbî') : hafta. |
üsbûbe |
: | اسبوبه |
(a. i. c. : esâbîb) : küfür, sövme. |
üsbûî, üsbûiyye |
: | اسبوعی ، اسبوعيه |
(a. s.) : haftalık. Cerîde-i üsbûiyye : haftalık gazete. |
üsbüş |
: | اسبش |
(f. i.) : kehle. |
üserâ' |
: | اسرائ |
(a. i. esîr'in c.) : 1) esirler, tutsaklar. 2) kullar, köleler. |
üskûb |
: | اسکوب |
(a. s.) : 1) eşik bekliyen, papuççu, kunduracı. 2) i. dökülüp akan, dökülmüş olan su. 3) i. sıra ile dikili ağaçlar. 4) i. demirci. |
üskûbe |
: | اسکوبه |
(a. i.) : ağırşak, tapa. |
üsküf |
: | اسقف |
(a. i.) : papas. (bkz. : râhib). |
üskutuss |
: | اسقطس |
(a. [rumcadan]. i. c. : üskutussât) : asıl, cevher, madde, unsur. |
üskutussât |
: | اسقطسات |
(a. [rumcodan] i. üsk-fuss'un c.) : üskutuslar. |
üsküffe |
: | اسکفه |
(a. i.) : eşik tahtası. |
üskür |
: | اسکر |
(f. i.) : kirpi, (bkz. : uşgur). |
üslüb |
: | اسلوب |
(a. i. c. : esâlîp) : 1) tarz, yol, biçim, usul. 2) ifâde yolu. (bkz. : selîka). |
üslûb-i âdî |
: |
ed. alelade ifâde tarzı. |
|
üslûb-i âlî |
: |
ed. Ustun ifâde tarzı. |
|
üslûb-i hakîm |
: |
ed. hikmetli söz söyleme tarzı. |
|
üsr |
: | اسر |
(a. i.) : sidik zoru, sidik tutulması. |
üsre |
: | اثره |
(a. i.) : 1) söz ve hadîs nakletme. 2) seleflerden gelen şan ve şeref. |
üsrûş |
: | اسروش |
(f. i.) : 1) güzel ses. 2) melek. 3) her Güneş ayının on yedinci günü. |
üsrüb |
: | اسرب |
(f. i.) : kurşun. |
üsrübî |
: | اسربی |
(f. i.) : tar. bina ve kubbeler için lâzım olan kurşunları döküp hazırlıyan san'at-kâr. |
üss |
: | اس |
(a. i. c. : esâs) : 1) ask. üs, herhangi bir saldırışa esas olmak üzere önceden donatılmış olan yer. 2) esas, asıl, kök, temel. üss-i bahrî : ask. deniz üssü. |
üss-i zafer |
: |
ask. Yeniçeri ocağının lağvı hakkında Esad Efendi'nin yazdığı kitap f"Ebced" hesabına göre onun zamanına rastlıyan 1241 (1825) yılını gösterir] |
|
üss-ül-hareke |
: |
ask. askerî harekâtın başlangıcına esas olan yer. 3) mat. üs, bir sayının kaçıncı kuvvete yükselebileceğini gösteren ve o sayının biraz yukarı sağında yer alan sayı : 73 gibi. |
|
üss-i mizam |
: |
mat. talebenin (*öğrenci) sınıf geçmek için bütün derslerden almak zorunda kaldığı notların ortalama miktarı. |
|
üstâ |
: | استا |
(f. i.) : (bkz. : üstâd) : [nazımda kullanılır] |
üstâd |
: | استاد |
(f. i.) : 1) muallim, öğretmen; usta, sanatkâr. 2) bir ilim veya san'at alanında üstün yeri olan kimse. 3) üniversite profesörü. 4) mason locasının başkanı. |
üstâd-ı a'zam |
: |
1) en büyük üstad, en büyük usta. 2) üstadlar teşkilâtının başkanı. |
|
üstâd-ı küll |
: |
birçok şeyleri çok iyi bilen. |
|
üstâd-âne |
: | استادانه |
(a. f. zf.) : üstada yakışır yolda; usta elinden çıkmış olarak; ustaca. |
üstâdî |
: | استادى |
(a. f. i.) : üstadlık, ustalık. |
üstâh |
: | استاخ |
(f. s.) : hayâsız, edepsiz kimse, (bkz. : küstah). |
üstâh-âne |
: | استادانه |
(f. zf.) : (bkz. : küstâh-âne) |
üstâm |
: | استام |
(f. i.) : 1) altın veya gümüşten yapılmış at eyeri, üzengi, (bkz. : ûstâm). 2) s. emin, güvenilir. |
üstâz |
: | استاذ |
(a. i. c. : esâtîz, esâtize) : (bkz. : üstâd). |
üstâziyyet |
: | استاذيت |
(a. i.) : üstâzlık, üstadlık, ustalık. |
üstûdân |
: | استودان |
(f. i.) : mecûsî mezarı. |
üstün |
: | استون |
(f. i.) : direk, (bkz. : sütün). |
üstûr |
: | استور |
(f. i.) : davar, at ve katır gibi dört ayaklı hayvan. |
üstûre |
: | اسطوره |
(a. i. c. : esâtîr) : 1) efsâne, yalan, bâtıl söz. 2) uydurma, masal, söz. |
üstühân |
: | استخوان |
(f. i.) : kemik, (bkz : [üstühvânrübâ, üstühvânrend, üstühvânrenk : masal kuşu olan "hümâ"nın adı] |
üstühân-pâre |
: | استخوانپاره |
(f. b. i.) : kemik parçası. |
üstükus |
: | اسطقس |
(a. i. c. : üstükusât) : 1) madde, cevher, asıl. 2) gök cisimleri. 3) geometri. |
üstükusât |
: | اسطقسات |
(a. i. üstükus'un c.) : 1) maddeler, asıllar, cevherler. 2) gök cisimleri. 3) geometriler. |
üstüre |
: | استره |
(f. i.) : ustura. |
üstüvân |
: | استوان |
(f. s.) : (bkz. : üstüvâr). |
üstüvane |
: | اسطوانه |
(a. i.) : 1) direk; içi boş direk. 2) geo. silindir. |
üstüvânî |
: | اسطوانی |
(a. s.) : üstüvane, silindir biçiminde. |
üstüvâr |
: | استوار |
(f. s.) : 1) sağlam, kuvvetli, dayanıklı. 2) güvenilir. |
üstüvârî |
: | استواری |
(f. s.) : kuvvetli, sağlam, emniyetli. |
üşür |
: | اثر |
(a. i.) : yara izi. (bkz. : nedbe). |
üsve |
: | اسوه |
(a. i.) : imtisal numunesi, örnek olacak insan. |
üsâbe |
: | اشابه |
(a. i.) : 1) karışık cemaat. 2) nesebi, ırkı karışık adam. 3) hırsızlık, rüşvet gibi şeylerle elde edilen kazanç. 4) (c. : eşâib) ilâçlı şerbet. |
üsbe |
: | اشبه |
(a. i.) : kurt, böcek, (bkz. : dûd). |
üşgule |
: | اشغوله |
("gu" uzun okunur. a. i.) : uğraşılacak iş. (bkz : meşguliyyet). |
üşgule-i hasene |
: |
iyi, güzel işler. |
|
üşgur |
: | اشغر |
(f. i.) : [oklu] kirpi, (bkz. : üskür). |
üsküfe |
: | اشکوفه |
(f. i.) : çiçek, (bkz. : şükûfe). |
üskûh |
: | اشکوه |
(f. i.) : büyüklük, ululuk, şan ve şeref, (bkz. : şükûh). |
üsküfte |
: | اشکفته |
(f. i.) : açılmış [çiçek] |
üşnân |
: | اشنان |
(a. i.) : bot. çöğenotu. [bir kök olarak sabun yerine kullanılır.] |
üşne |
: | اشنه |
(a. i.) : bot. yosun, ağaç yosunu. |
üsne-i karnî |
: |
boynuza benziyen yosun. |
|
üşne-i kasabî |
: |
hek. suda boğulanların akciğerlerinde meydana gelen beyaz veya gül renkli kabarcıklar. |
|
üşne-i şeybî |
: |
[sakal gibi] salkımsaçak görünüşlü yosun. |
|
üşniyye |
: | اشنيه |
(a. i.) : bot. suyosuniarı. |
üşniyye-i berriyye |
: |
bot. yapraklı karayosunları. |
|
üşniyye-i hadrâ |
: |
bot. diyatome, silisli alkler, fr. diatomees, lât. basillariophta. |
|
üştülüm |
: | اشتلم |
(f. i.) : kavga, gürültü. |
üstülüm-kâr |
: | اشتلمکار |
(f. b. s.) : kavgacı, gürültücü. |
üştür |
: | اشتر |
(f. i.) : deve. (bkz. : cemel). |
üştür-bân |
: | اشتربان |
(f. b. i.) : deveci (bkz. : sâr-bân, şütür-bân). |
üştür-dil |
: | اشتردل |
(f. b. s.) : kinci; hasetc; |
üştürek |
: | اشتردل |
(f. i.) : dalga, (bkz. : mevc). |
üştür-gâv |
: | اشترگاو |
(f. b. i.) : zurâfa. |
üştür-gaz |
: | اشترغاز |
("ga" uzun okunur, f. b. i.) : bot. deve otu. |
üştür-hâr |
: | اشترخوار |
(f. b. i.) : bot deve dikeni, deve otu. |
üştür-hû |
: | اشترخو |
(f. b. s.) : deve huylu, kinci. |
üstür-mürcı |
: | اشتر مرغ |
(f. b. i.) : deve kuşu. |