uzbet

: عزبت

(a. i.) : bekârlık, ergenlik, (bkz. : uzûbet).

uzemâ'

: عظماء

(a. s. azîm'in c.) : büyükler, şeref ve mevki bakımından büyükler.

uzemâ-yi devlet

:  

devletin büyük adamları.

uzeym

: عظيم

(a. i. c. : uzeymât) : kemikçik.

uzeymât

: ات عظيم

(a. i. uzeym'in c.) : kemikçikler.

uzeymât-ı sem'iyye

:  

anat. kulaktaki sandûka-i tabl'ın (davul sandığının) etrafında bulunan dört küçük ksmik.

uzeyvât

: عضيوات

(o. i. uzeyve'nin c.) : uzuvcuklar, küçük uzuvlar.

uzeyvât-ı hurde-bîniyye

:  

hek. hurdebinle (mikroskop) görülebilen uzuvlar; bakteriler.

uzfûr

: اظفور

(a. i.) : 1) tırnak, (bkz. : zufr). 2) asma filizi.

uzîmâ

: اوذيما

(a. i.) : hek. vücudda bir yerin, ağrısız ve ateşsiz olarak şişmesi.

uzîmâ-i mizmâr

:  

anat. nefes borusunun yuka-nki deliğinin şişmesi.

uzlet

: عزلت

(a. i.) : bir yana çekilip kendi kendine tenhada yaşama, yalnızlık köşesine çekilme, (bkz. : inziva).

uzlet-gâh

: عزلتگاه

(a. f. b. i.) : yalnızlık köşesi, tenhada oturulan yer.

uzlet-geh

: عرلتگه

(a. f. b. i.) : (bkz : uzlet-gâh).

uzlet-güzîn

: عزلتگزين

(a. f. b. s.) : yalnızlık köşesine çekilen, tehada yaşıyan. (bkz. : uzlet-nişîn).

uzlet-nişîn

: عزلت نشين

(a. f. b. s.) : tenhaya çekilip yalnız yaşiyan. (bkz. : uzlet-güzîn).

uzlûfe

: اظلوفه

(a. i.) : yalçın kaya, kayalık.

uzm

: عظم

(a. i. c. : a'zâm) : kibirlenme; ululanma.

uzmâ

: عظمی

(a. s. a'zâm'dan) : daha (en, pek, çok) büyük, [a'zam'ın müennesi] . Beliyye-i uzmâ : çok büyük dert. Sadâret-i uzmâ : yüce sadrazamlık mevkii.

uzme

: عزمه

(a. i.) : 1) birinin mensûb-olduğu aile. 2) akraba. 3) aşîret.

uzret

: عذرت

(a. i.) : önde olan perçem, saç. (bkz. : perçem).

uztumme

: اضطمه

(a. i.) : 1) her şeyin aslı. 2) insanın ırk ve nesebi, (bkz. : ustumme).

uzubet

: عذوبت

(a. i.) : tatlılık, şirinlik, lâtiflik.

uzûbet-i lisân

:  

dil tatlılığı, tatlı dillilik.

uzûbet

: عزوبت

(a. i.) : bekârlık, ergenlik, (bkz. : uzbet).

uzv

: عضو

(a. i. c. : a'zâ) : * organ, vücûdun müstakil parçası.

uzv-i te'nîs

:  

bot. 1) dişi organ; 2) arkegon.

uzv-i teıkîr

:  

bot. erkek organ.

uzvâniyye

: عضوانيه

(a. i.) : fels. örgencilik, fr. organicisme.

uzvî, urviyye

: عضوی ، عضويه

(a. s.) : uzva âit, uzuvla ilgili, canlı, organik. Kimyâ-yi uzvî : uzvî organik kimya, fr. chimie orqanique. Gayr-i uzvî : cansız inorganik, fr. inorganique.

uzviyyet

: عضويت

(a. i.) : canlılık.

uzzâl

: عزال

(a. i.) : müz. Türk müziğinde 10) basit makam. Hicaz ailesi denilen 4) basit makamdan biridir. Hicaz ile pek yaklaşır (Uzzâl'-den başlıca eserler de hlcaz'da gösterilmiştir). Uzzâl, hicaz beşlisine uşşak dörtlüsü ilâvesinden ibarettir. Umumiyetle çıkıcı, nadiren inici olarak kullanılmıştır. Dügâh "lâ" perdesinde durur. Güçlüsü -beşli ile dörtlünün birleştiği beşinci derece olan-hüseynî "mi" perdesidir. Niseb-i şerîfe'den dizisinde 7 tane olmakla mülâyım'dır. Donanımına "si" bakiyye bemolü ile "fa" ve "do" bakıyye diyezleri konur. Orta sekizlisindeki sesleri -pestden tîze doğru olmak üzere- şöyledir : dügâh, dik kürdî, nim hica

uzzâl-acem

: عزال عجم

(a. b. i.) : miiz. Türk müziğinin birkaç asırlık mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir numunesi yoktur.

urzâl-hüseynî

: عزال حسينی

(a. b. i.) : müs. Türk müziğinin birkaç asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir numunesi yaktur.