tû [y] |
: | تو [ی] |
(f. i.) : kat, katmer. Sad-tû [yi : yüz katlı, çok katmerli. |
tuam |
: | طعم |
(a. i. tu'me'nin c.) : 1) yiyintiler, azıklar. 2) tadlar, çeşniler. |
tûb |
: | طوب |
(a. i.) : 1) tuğla. 2) kiremit. |
tûbâ |
: | طوبی |
(a. i.) : 1) güzellik, iyilik, hoşluk. 2) rahat. |
tûbâ-leke |
: |
ne mutlu sana! |
|
tûbâ |
: | طوبا |
(a. h. i.) : Cennet'de Sidre'de bulunan ve dallan bütün Cenneti gölgeliyen ilâhî ağaç. |
tub'ân |
: | طبعان |
(a. i.) : mühür mumu. |
tubba |
: | تبع |
(a. i. c. : tebâbia) : eski çağlarda yemen kıtasında saltanat süren eski Arap hükümdarlarının ünvânı. |
tû-ber-tu |
: | توبرتو |
(a. b. s.) : kat kat. (bkz : tûy-ber-tOy). |
tubûl |
: | طبول |
(a. i. tabl'in c.) : 1) davullar. 2) trampetler. Darb-ı tubûl : davul çalma, çalınma. |
tûde |
: | توده |
(f. i.) : yığın, küme. |
tûde-ber-tûde |
: |
yığın yığın üstüne. |
|
tûde-be-tûde |
: |
yığın yığın. |
|
tûf |
: | توف |
(f. i.) : akseden ses, seda; yankı, fr. echo (bkz. : aks-i savt). |
tûf-i tesliyet |
: |
avunma aksisedası. |
|
tûfân |
: | طوفان |
(a. h. i.) : 1) Hz. Nûh zamanında yoldan çıkmışları tedîbetmek için Allah tarafından hem gökten yağdırılan, hem de yerden kaynıyarak bütün dünyâyı kaplıyan su. [bunun netîcesinde yer yüzündeki bütün canlılar yok olmuş, ancak Hz. Nuh'un gemisine alınmış olan çiftlerden ikinci defa olarak canlılar türemiştir] . Ba'de-t-tûfân : Nûh tufanından sonraki zaman. Kable-t-Tûfân : Nûh Tufanından önceki zaman. 2) erkek adı. |
tûfân-zede |
: | طوفانزده |
(a. f. b. s.) : tûfâna tutulmuş, tûfân görmüş. |
tufeyl |
: | طفيل |
(a. i.) : dalkavuk zümresinin pîri sayılan kimsenin adı. |
tufeylâniyyet |
: | طفيلانيت |
(a. i.) : başkasının sırtından geçinme, fr. commensalisme. |
tufeylât |
: | طفيلات |
(a. i. o.) : (bkz. : tufey-Jiyyât). |
tufeyli |
: | طفيلی |
(a. s.) : 1) dalkavuk, çanakyalayıcı. (bkz : kâselîs). 2) ekti, sığıntı. 2) bot. *asalak, parazit, fr. parasite. |
tufeyliyyât |
: | طفيليات |
(a. i. c.) : kendi başlarına beslenemeyip başkalarının kökleriyle veya kanlariyle beslenen nebatlar ("bitkiler) hayvanlar, fr. parasitologie. |
tufeyliyyât-ı nebâtiyye |
: |
bot. kara yosunları. |
|
tufeyliyyât-ı hayvâniyye |
: |
zool. kehle, uyuz böceği, soğulcan ve benzerleri gibi hayvanlar. |
|
tuffah |
: | تفاح |
(a. i. c. : tefâfîh) : elma. |
tuffâh-i Lübnan |
: |
Cebel-i Lübnan'da yetişen çok nefis bir elma. |
|
tuffâh-ül-arz |
: |
yer elması. |
|
tuffâhî, tuffâhiyye |
: | تفاحی ، تفاحيه |
(a. s.) : elmaya âil; elma cinsine mensup, elma ile ilgili. |
tuffâhiyvet |
: | تفاحيث |
(a. i.) : kim. Tuffah asidinin esaslardan biriyle birleşmesinden meydana gelen bir tuz. |
tufû |
: | تفو |
(f. n.) : 1) "tuh!" mânâsında kullanılır. 2) i. tükrük. |
tufû' |
: | طفوء |
(a. i.) : ateşin sönmesi. |
tufûh |
: | طفوح |
(a. i. b.) : ağız ağıza dolma [kab] |
tufûl |
: | طفول |
(a. i.) : güenşin guruba yaklaşması. |
tufûl |
: | طفول |
(a. i. tıfl'ûn c.) : çocuklar. |
tufûl-âne |
: | طفولانه |
(a. f. zf.) : çocukcasına (bkz. : gûdek-âne, tıfl-âne). |
tufûlet |
: | طفولت |
(a. i.) : çocukluk, küçüklük, (bkz. : tufûliyyet). |
tufûliyyet |
: | طفوليت |
(a. i.) : 1) çocukluk, küçüklük, (bkz. : sabâvet). |
tufûliyyet-i saniye |
: |
çocuğun bir buçuk yaşından on iki veya on beş yaşına kadar olan zamanı. 2) tazelik, körpelik. |
|
tufûliyyet-i ûlS |
: |
çocuğun doğduktan bir buçuk yaşına kadar olan zamanı. |
|
tufû-zen |
: | تفوزن |
(f. b. s.) : birisinin tû! diye yüzüne tüküren. |
tûğ |
: | توغ |
(f. i.) : tuSu. |
tog-i sâhî |
: |
bir lâle çeşidi. |
|
tugat |
: | طغات |
("ga" uzun okunur, a. i. tâgî'nin c.) : âsîler, azgınlar, serkeşler, (bkz : tâgun). |
tuğra |
: | طغرا |
(t. i.) : tura. tuğrâ-yi garrâ : parlak tuğra. |
tuğrâ-yi hümâyûn |
: |
pâdişâh tuğrası. |
|
tuğrâî |
: | طغرائی |
(t. a. s.) : 1) tuğraya mahsus, tuğra ile ilgili. 2) "Lâmiyyet-ül-Acem" diye anılan arapça kasideyi yazan Türk şâiri ve vezîri. |
tuğrâ-keş |
: | طغراكش |
(t. f. b. i.) : tuğra işareti yapan me'mur; nişancı vekîli. |
tuğra-nüvîs |
: | طغرانويس |
(t. f. b. i.) : beraat, ferman v. b. vesikalara tuğra çeken me'mur. |
tuğrayı |
: | طغرايی |
(a. i.) : tuğra işareti yapan me'mur. |
tuğyan |
: | طغيان |
(a. i.) : taşma, taşkınlık; azgınlık, coşkunluk. Ehl-i tuğyan : Allah'ın emirlerine aykırı harekette bulunan günahkârlar. |
tuhaf |
: | تحف |
(a. i. tuhfe'nin c.) : 1) hediyeler. 2) az bulunur, hoşa giden şeyler. 3) garip iş, şey. 4) s. gülünç, eğlenceli. 5) s. münasebetsiz, hoşa gitmiyen [hal] |
tuhfe |
: | تحفه |
(a. i. c. : tuhaf) : 1) hediye, armağan, (bkz. : bergüzâr). 2) yeni çıkma, hoşa gider, güzel şey. |
tuhfet-ûl-letâif |
: |
XV. asır bilginlerinden Ab-düicebbar Oğlu Ahmed adında bir zâtın esendir; mevzuu, ahlâk ve mev'izeden ibarettir. |
|
tuhla |
: | طحله |
(a. s.) : gökçil, boz ile kara arasındaki renk. |
tuhm |
: | تخم |
(f. i.) : tohum. |
tuhm-i mürg |
: |
yumurta. |
|
tuhm-i ömr-i eâvid |
: |
ebedî hayat tohumu. |
|
tuhm-dân |
: | تخمدان |
(f. b. i.) : tohum döşeği, fidanın başka yere alınmazdan önce ilk dikildiği yer. |
tuhme |
: | تخمه |
(a. i.) : mîde dolgunluğu, hazimsizlik. (bkz. : imtilâ-i mi'de). |
tuhr |
: | طهر |
(a. i.) : 1) temizlik, paklık. (bkz. : taharet). 2) huk. [eskiden] kadının iki ha-yiz arasındaki temizlik devresi, [en azı 15 gündür. En çoğu için müddet yoktur. "Temizlik" tâbir olunur] |
tukye |
: | تقيه |
(a. i.) : sakınma, (bkz. : ihtiraz). |
tûl |
: | طول |
(a. i.) : 1) uzunluk, boy. 2) zaman çokluğu, uzun müddet. 3) astr. "boylam, fr. longitude. |
tûl-i belde |
: |
astr. herhangi bir yerin üstünden geçen tul dâiresi. |
|
tûl-i belde ta'yîni |
: |
jeod. ; (top. her hangi bir mahalde kronometrik ölçülere dayanan hesaplarla o mahallin tülünün tâyini. |
|
tûl-i emel |
: |
hırs, tamah, tükenmez arzu. |
|
tûl-i hayât |
: |
ömür uzunluğu. |
|
tûl-i mevc |
: |
fiz. a) dalga boyu; coğr. b) aynı tul derecesi üzerinde olma hâli. |
|
tûl-i müddet |
: |
uzun zaman. |
|
tûl-i ömr |
: |
ömür uzunluğu. |
|
tûlâ |
: | طولی |
(a. s.) : daha (pek, çok, en) uzun. ["atvel"in müennesi] . Yed-i tûlâ : tam ihtisas ve vukuf, büyük kudret. |
tulâ' |
: | طلاء |
(a. i.) : hek. ense kökü. |
tûlânî |
: | طولانی |
(a. s. tûl'den) : boyuna uzunluğuna. |
tûlen |
: | طولا |
(a. zf.) : 1) boyca, boyuna, uzunluğuna. 2) coğr. *boylam bakımından, ''boylamca. |
tul-hâne |
: | طلخانه |
süthâne, yağhane. |
tullâb |
: | طلاب |
(a. s. ve i. tâlib'in c.) : 1) talipler. 2) "öğrenciler. |
tulleb |
: | طلب |
(a. s. tâlib'in c.) : talipler, istiyenler, istekliler. |
tulü' |
: | طلوع |
(a. i. c. : tulûât) : doğma, doğuş. |
tulû-i fecr |
: |
tan atması. |
|
tulû-i gaile |
: |
huk. [eskiden] vakıf varidatının husule gelmesi demek olup vakfına göre değişir, [şöyle ki : mezrûattan olan gailenin tulûu zerin yetişip tane bağlaması veya mûtekavvim bir hâle gelmesiyle olur] |
|
tulû-i haşr |
: |
kıyametin doğması; kıyamet kopması. |
|
tulû-i zihn |
: |
zihne, akla doğma. |
|
tulûât |
: | طلوعات |
(a. i. tulû'un c.) : doğmalar, doğuşlar. |
tu'm |
: | طعم |
(a. i.) : 1) yiyinti; azık. 2) tad, çeşni, (bkz. : çâşnî). |
tuma'nînet |
: | طمأنينت |
(a. i.) : gönlü rahat olma, emîn olma, inanma, (bkz. : ıtmi'nân, Itmînân). |
tumâr |
: | طومار |
(a. i. c. : tavâmîr) : tomar, durulmuş nesne. |
tu'me |
: | طعمه |
(a. i. c. : tuam) : 1) yiyinti, azık. 2) tad, çeşni. 3) lokma [bir] |
tumeâ |
: | طمعا |
(a. i. tâmi'in c.) : tamahkârlar. |
tumturak |
: | طمطراق |
(f. i.) : posteri, depdebe; söylenişi parlak görünen [ibare] |
tumûh |
: | طموح |
(a. i.) : yüksek bir şeye göz dikip bakma. |
tumûm |
: | طموم |
(a. i.) : su baskını. |
tumûr |
: | طمور |
(a. i.) : göz kapağı gibi uzuvların seğirmesi. |
tumûs |
: | طموس |
(a. i.) : bir şeyin mahvolması. |
tunbûr |
: | طنبور |
(a. i. c. : tenâbîr) : [kelimenin aslı bu olduğu halde, bizde : "tanbur" şeklinde kullanılır] , (bkz. : tanbur). |
tunbûrî |
: | طنبوری |
(a. s.) : (bkz. : tanbûrî). |
tûni |
: | تونی |
(f. i.) : 1) külhanbeyi. 2) sefih, rezil, alçak, (bkz. : evbâş). 3) t. hırsız, (bkz. : sarık). |
tunub |
: | طنب |
(a. i. tınâb'ın c.) : çadır ipleri. |
tûr |
: | طور |
(a. i.) : (bkz. : cebel, kûh). |
Tûr-ı Sînâ |
: |
Sînâ dağı. [Sînâ yarımadasında Allah'ın tecellî ve Hz. Musâ ile tekellüm ettiği dağ] |
|
tûrân |
: | توران |
(f. h. i.) : 1) eski îranlılar tarafından Türk diyarına verilen ad. 2) erkek adı. |
tûrânî |
: | تورانی |
(f. h. i.) : Turanlı. |
turfe |
: | طرفه |
(a. s.) : 1) turfa; görülmemiş, yeni, tuhaf, şaşılacak şey. 2) Yahudilerce yenmesi haram olan. |
turfe-kâr |
: | طرفه كار |
(a. f. fc. s.) : garip, şaşılacak işler yapan. |
turre |
: | طره |
(a. i.) : 1) alın saçı. 2) kıvırcık saç lülesi, (bkz. : ca'd). 3) kumaşın etrafına çekilen kılaptandan süs. |
turş |
: | ترش |
(f. s.) : ekşi. (bkz. : hâmır, turuş, türş, türüş). |
turuk |
: | طرق |
(a. tarîk'ın c.) : tarîkler, yollar. |
turuk-i aliyye |
: |
ma'nevî yollar, tarikatlar. |
|
turunç |
: | ترنج |
(f. i.) : bot. turunç. |
turuncî |
: | ترنجی |
(f. s.) : turunca mensup, turunçla ilgili. Çin turuncu : mandalina. 2) turuncu renk. |
turuncî şeyh |
: |
meşhur bir çeşit lâle. |
|
turuncî uşşâkî zade |
: |
meşhur bir çeşit lâle. |
|
turuş |
: | ترش |
(f. s.) : ekşi. (bkz. : hamız, turş). |
tusen |
: | توسن |
(f. s.) : serkeş, sert, harın [at] |
tûşe |
: | توشه |
(a. i.) : ölmiyecek kadar yenecek şey, azık. (bkz. : kut-i lâ-yemût). |
tûşe-i râh |
: |
yol yiyeceği, yol azığı. |
|
tût |
: | توت |
(f. i.) : dut. |
tût-i şevki |
: |
bot. böğürtlen. |
|
tûti |
: | طوطی |
(f. i. c. : tûtiyân) : dudu, papağan cinsinden taklit yapan bir kuş. |
tûtî-i mu'cize-gûy |
: |
mu'cize söyliyen papağan. |
|
tûtî-i şekker-hâ |
: |
(şeker çiğniyen papağan) : gü-zel söz söyliyen sevgili. |
|
tûtî-nâme |
: | طوطی نامه |
(f. b. i.) : 1) tûtî hikâyelerinden bahseden manzum veya mensur eser. 2) asılsız mânâsız uydurma sözler, hikâyeler. |
tûtiyâ |
: | توتيا |
(a. i.) : kim. çinko. |
tûtiyân |
: | طوطيیان |
(f. i. tûtî'nin c.) : dudular. |
tutuk |
: | تتق |
(a. i.) : perde, örtü, peçe. (bkz. : bürka'). |
tuûm |
: | طعوم |
(a. i. ta'm'ın c.) : 1) yemeler. 2) tadlar, lezzetler, zevkler. |
tuveys |
: | طويس |
(a. i.) : küçük tavus kuşu. |
tûy-ber-tûy |
: | توي برتوی |
(f. b. s.) : kat kat. (bkz. : tû-ber-tu). |
tuyûf |
: | طيوف |
(a. i. tayfın c.) : 1) uykuda görünen hayaller. 2) korkudan karanlıkta görünen hayaletler. 3) fiz. tayıflar, fr. spectres. |
tuyûr |
: | طيور |
(a. i. tayr'ın c.) : kuşlar, (bkz. : mürgan). |