ter (-) |
: | تر |
(f. e.) : tafdîl ve mübalağa edatı olarak kelimelerin sonuna gelir : Müşkil-ter = daha (en, pek, çok) müşkül; Nazük-ter= daha (en, pek, çok) nâzik. gibi. |
ter |
: | تر |
(f. s.) : 1) yaş, ıslak, rutubetli, Çeşm-i ter : yaş, ıslak göz. 2) taze : Gül-i ter : taze gül; Meyve-i ter : taze yemiş gibi. |
terabbu' |
: | تربع |
(a. i.) : bağdaş kurup rahat oturma. |
terabbus |
: | تربص |
(a. i.) : 1) durupbekleme, (bkz. : terakkub, intizar). 2) vakıf arsaya izinsiz bina yaptıran kimseye engel olma ve yıkılmaya kadar o binada parasız oturmasını önleme. |
terâcim |
: | تراجم |
(a. i. terceme'nin c.) : tercümeler, çevîrmeler. |
terâcim-i ahvâl |
: |
hal tercümeleri, biyografiler. |
|
terâcu' |
: | تراجع |
(a. i. rücû'dan) : 1) "birinden ayrılma. 2) bir yere, bir kimseye dönme. 3) vazgeçme, dönme. |
terâdüf |
: | ترادف |
(a. i. redf'den) : 1) birbiri arkasından gitme, birbirini tâkîbetme. 2) ed. iki ve daha ziyâde kelimenin bir mânâya gelmesi, fr. synonymie [arslan mânâsına : dırgam, esed, gazanfer, haydar, leys, şîr. gibi] |
terâfu' |
: | ترافع |
(a. i. ref'den) : duruşmaya girme, (bkz : murafaa) Bi-t-terâfu', Led-e-t-terâfu', murafaa ile, duruşarak. |
terâfuk |
: | ترافق |
(a. i.) : 1) arkadaş olma. 2) yardım etme; yardımlaşma. |
terâfüd |
: | ترافد |
(a. i.) : yardımlaşma, birbirine yardım etme. (bkz. : teâvün, tenâsur). |
terah |
: | ترح |
(a. i.) : gam, tasa, acı, keder. Me-d-dünyâ 18 ferah G terah : dünyâ ferah ve terah'dan başka bir şey değildir. |
terahhul |
: | ترحل |
(a. i. c. : terahhulât) : bir yerden bir yere göçme. |
terahhulât |
: | ترحلات |
(a. i. terahhul'ün c.) : bir yerden bir yere göçmeler. |
terahhum |
: | ترحم |
(a. i. rahm'den. c. : terahhumât) : merhamet etme, acıma. |
terahhumât |
: | ترحمات |
(a. i. terahhum'un c.) : merhamet etmeler, acımalar. |
terahhumen |
: | ترحما |
(a. zf.) : merhamet ederek, acıyarak. |
terahhus |
: | ترخص |
(a. i.) : 1) müsâade, ruhsat bulma. 2) ucuzlama. |
terâhî |
: | تراخی |
(a. i. rahvet'den) : 1) gevşeme, gevşeklik gösterme [bir işde-] . 2) geri çekilme, geri durma. 3) gecikme. " |
terâ'i |
: | ترعی |
(a. i.) : otlama, çayıra çıkma. |
terâib |
: | ترائب |
(a. i. terîbe'nin c.) : hek. göğüs kemikleri. |
terâk |
: | تراك |
(f. i.) : 1) çatlak, yarık, (bkz. : rahne, sukbe). 2) çatırtı, gürültü. |
terâkib |
: | تراكيب |
(a. i. terkîb 2 nin c.) : 1) terkipler, birkaç şeyden meydana getirilen şeyler. 2) gr. * tamlamalar; takımlar. |
terakki |
: | ترقی |
(a. i. c. : terakkiyât) : 1) yukarı kalkma, yükselme. 2) İlerleme. |
terakki-cû |
: | ترقی جو |
(a. f. b. s.) : terakki ariyan, îstiyen, ilerleme tarafdârı. |
terakki-cüyâne |
: | توقی جويانه |
(a. f. zf.) : ilerlemek istiyene yakışacak suretle. |
terakki-cûyî |
: | ترقی جويی |
(a. f. b. i.) : terakkî-cûluk. |
terakki-dâr |
: | ترقی دار |
(a. f. b. s.) : terakkf hassası olan. |
terakki-perver |
: | ترقی پرور |
(a. f. b. s.) : ilerlemeyi seven. |
terakki-perverâne |
: | ترقی پرورانه |
(a. f. zf.) : ilerleme istiyene yakışacak surette. |
terakki-şiken |
: | ترقی شكن |
(a. f. zf.) : terakkiyi kıran, terakkinin aleyhinde bulunan, terakkiyi önliyen. |
terakki-sikenâne |
: | ترقی سكنانه |
(a. f. zf.) : ilerlemeye manî olurcasına, manî olarak. |
terakkiyât |
: | ترقيات |
(a. i. terakki'nin c.) : 1) yukarı kalkmalar, yükselmeler. 2) ilerlemeler. |
terakku' |
: | ترقع |
(a. i.) : emek ve sıkıntı ile kazanma. |
terakkub |
: | ترقب |
(a. i. rükub'dan. c. : te-rakkubât) : bekleme, gözetme, (bkz. : intizâr). |
terakkubât |
: | ترقبات |
(a. i. terakkub'un c.) : beklemeler, gözetmeler. |
terakkuk |
: | ترقق |
(a. i.) : acıma, merhamete gelme. |
terakkus |
: | ترقص |
(a. i.) : 1) durmadan aşağı inip yukarı çıkma. 2) raksetme, dansetme. |
terâkus |
: | تراق |
(a. i.) : raksetme, oynaşma, [karşı karşıya-] , (bkz. : telâub). |
terâküb |
: | تراكب |
(a. i.) : 1) birbirinin üzerine binme. 2) birbirine bağlanıp kenetlenme. |
teraküm |
: | تراكم |
(a. i. c. : terâkümât) : birikme, yığılma, toplanma. |
terâkümât |
: | تراكمات |
(a. i. terâküm'ün) : birikmeler, yığılmalar, toplanmalar. |
terane |
: | ترانه |
(f. i.) : 1) nağme, ahenk, makam. 2) ed. rubâî. (bkz. : dübeyt). |
terâne-i îd |
: |
bayram şarkısı. |
|
terâne-kâr |
: | ترانه كار |
(f. b. s.) : 1) öten, ötücü. 2) (bkz. : müterennim). |
terâne-perdâz |
: | ترانه پرداز |
(f. b. s. c. terâne-perdâzân) : makamla şarkı söyliyen. |
terâne-perdâzân |
: | ترانه پردازان |
(f. b. s. terâne-perdâz'ın c.) : makamla şarkı söyliyenler. |
terâne-perdâzî |
: | ترانه نپردازی |
(f. b. i.) : terâne-perdazlık, makamla şarkı söyleme. |
terâne-sâz |
: | ترانه ساز |
(f. b. s.) : öten, ötücü, (bkz. : nağme-sâz). |
terâne-zâr |
: | ترانه زار |
(f. b. s.) : ahenkli, cümbüşlü yer. |
terâne-zen |
: | ترانه زن |
(f. b. s.) : şarki' söyliyen. (bkz. : mütegannî). |
terârih |
: | تراريه |
(a. i. türrehe'nin c.) : saçmasapan sözler, (bkz. : türrehât). |
terâset |
: | تراست |
(a. i.) : kalkancılık. |
terâsuf |
: | تراصف |
(a. i.) : [kaldırım taşları gibi] birbirine yanaşıp sıkışma, istif olma. |
terâsül |
: | تراسل |
(a. i. c. : terâsülât) : haberleşme, mektuplaşma. |
tera'ud |
: | ترعد |
(a. i. ra'd'den) : titreme. (bkz. : irtidâd). |
teravih |
: | تراوي |
(a. tervîha'nın c.) : 1) ramazanda yatsı namazı ile salât-i vitir arasında kılınan yirmi rek'atlık namaz, [sünnet-i müekkede olan bu namazın cemaatle kılınması, Hz. Ömer zamanında âdet olmuştur] |
terâzî |
: | تراضی |
(a. rızâ'dan) : birbirini razı etme, uyuşma. Ale-t-terâzî : birbirini razı ederek uyuşma üzerine. Bi-t-terâzt : iki tarafın rızâsiyle, uyuşarak. |
terâzî-i tarafeyn |
: |
huk. iki tarafın muvafakati. |
|
terâzû |
: | ترازو |
(f. i.) : terazi, (bkz. : mî-zân). |
terbî' |
: | تربيع |
(a. i. c. : terbîât) : 1) dörtleme, dörde çıkarma. 2) dörde bölme. 3) dört köşelendirme. 4) astr. * dördün, fr. quartier. 5) ed. bir mısraa üç veya bir beyte iki mısra katarak dörtlü bentler yapma. |
terbî-i ahîr |
: |
her arabî ayının yirmi birinci günü. [Ay, bu sırada terbî-i evvel'e mukabil olarak yine yarım Ay şeklindedir] |
|
terbî-i evvel |
: |
her arabî ayının yedinci günü. [Ay, tam bu sırada yarım Ay şeklinde bulunur] |
|
terbian |
: | تربيعا |
(a. zf.) : 1) murabba, (kare) olarak. 2) dört köşeli olarak. |
terbîât |
: | تربيعات |
(a. i. terbî'in c.) : 1) dörtlemeler, dörde çıkarmalar. 2) dörde bölmeler. 3) dört köşelendirmeler. 4) ed. dörtlü bentler yapmalar. |
terbiye |
: | تربيه |
(a. i.) : 1) besleyip büyütme, beslenip büyütülme. 2) * eğitim. 3) görgü 4) alıştırma. terbiye-i bedeniyye : beden terbiyesi, jimnastik. 5) hafif cezalandırma. 6) bâzı yemeklere konulan yumurta, limon, sirke salça gibi şeyler. 7) alıştırma [hayvan-] - 8) araba hayvanlarının dizginleri. |
terbiye-kerde |
: | تربيه كرده |
(a. f. b. s.) : terbiye olmuş. |
terbiyet |
: | تربيت |
(f. i.) : (bkz. : terbiye). |
terbiyet-kerde |
: | تربيت كرده |
(a. f. b. s.) : (bkz. : terbiye-kerde). |
terbiyevî |
: | تربيوی |
(a. s.) : terbiyeli, * eğitimli, terbiye ile, eğitimle ilgili, fr. educatif. |
tercemân |
: | ترجمان |
(a. i. terceme'den. c. : terâcim) : tercüman; dilmaç. |
terceme |
: | ترجمه |
(a. i. c. : terâcim) : tercüme, çevirme [dilden dile-] |
terceme-i hâl |
: |
hal tercümesi, fr. Biographie. |
|
terceme-i ahvâl-i rical |
: |
büyük adamların hal 'tercümesi. |
|
tercî' |
: | ترجيع |
(a. rücû'dan. cîât) : geri çevirme, döndürme. |
tercî-i bend |
: |
ed. kafiyeleri başka başka olan, birkaç kısımdan meydana gelen ve her parçanın sonunda tekrarlanan kafiyeli bir beyti bulunan nazım şekli, (bkz. : terkîb-i bend) |
|
tercîât |
: | ترجيعات |
(a. i. tercî'in c.) : geri çevirmeler, döndürmeler. |
tercîb |
: | ترجيب |
(a. c. : tercîbât) : 1) ululama, (bkz. : ta'zîm) 2) yemişi çok olan bir ağacın altına destek koyma. |
tercih |
: | ترجيح |
(a. i. rüchân'dan. c. : ter-cîhât) : üstün tutma, daha çok beğenme. |
tercîh-bilâ müreccah |
: |
sebepsiz tercih, üstün tutma. |
|
tercîh-i beyyinât |
: |
fık. murafaa olanların bir madde hakkında ikame edecekleri delillerden birini, işitme hususunda diğerinden mukaddem görme. |
|
tercî'-hâne |
: | ترجيعخانه |
(a. f. b. i.) : ed. tercî-i bend teşkil eden bendlerden her biri. |
tercîhât |
: | ترجيحات |
(a. i. tercîh'in c.) : tercihler, üstün tutmalar. |
terciye |
: | ترجيه |
(a. i.) : umma, ümitli olma. |
ter-dâmen |
: | تردامن |
(f. b. s.) : "eteği yaş" : namussuz; bulaşık. |
ter-dâmenî |
: | تردامن |
(f. b. i.) : namussuzluk. |
tar-dest |
: | تردست |
(f. b. s. ve i. c. : ter-des-tân) : eli işe yatkın; usta. (bkz. : mahir). |
ter-destân |
: | تردستان |
(f. b. s. ve i. terdest'in c.) : eli işe yatkın olanlar; ustalar. |
ter-desti |
: | تردستی |
(f. b. i.) : el yatkınlığı; ustalık, (bkz. : maharet). |
terdîd |
: | ترديد |
(a. i. redd'den. c. : terdî-dât) : 1) reddetme, geri çevirme, geriletme. 2) ed. bir fikri iki ihtimalle anlatma; bir sözü, muhatabın beklemediği bir surette bitirme. [Meselâ : "erbâb-ı teşâür çoğalıp şâir azaldı" mısraını işiten bir kimse, daha birkaç şâir varmış zannına düştüğü halde : "Yok öyle değil, şâirin ancak adı kal-di" mısraını duyunca beklemediği bir netîceyl almış olur] |
terdîdât |
: | ترديدات |
(a. i. terdîd'in c.) : terdîtler. |
terdîf |
: | ترديف |
(a. redf'den. c. : terdîfât) : 1) arkası sıra yürütme, yürütülme, (bkz. : ta'kib). 2) ed. ardı sıra söyleme. 3) terkiye alma. |
terdîfât |
: | ترديفات |
(a. i. terdîf in c.) : terdîfler. |
terdîfen |
: | ترديفاً |
(a. zf.) : arkasından yürüterek; katarak, (bkz. : ilâveten). |
terdiya |
: | ترديه |
(a. i. ridâ'dan) : örtü ile kapatma, örtme. |
tera |
: | تره |
(f. i.) : tere. |
tereccî |
: | ترجی |
(a. i. recâ'dan) : 1) rîcâ etme, yalvarma. 2) umma, ümîdetme. |
tereccuh |
: | ترجح |
(a. i.) : ir taraf tutma, taraflı olma. |
tereddi |
: | تردی |
(a. i. redy ve redeyân'dan) : soysuzlaşma. |
tereddiyât |
: | ترديات |
(a. i. tereddî'nin c.) : soysuzlaşmalar. |
tereddüd |
: | تردد |
(a. i. redd'den. c. : tereddüdât) : 1) bir yere gidip gelme. 2) kararsızlık, duraksama. 3) nöbetli hastalıkların tekrarlaması. Bî-tereddüd, Bilâ-tereddüd : düşünmeksizin, hemen karar vererek. |
tereddüdât |
: | ترددات |
(a. i. tereddüd'ün c.) : tereddütler. |
teref |
: | ترف |
(a. i.) : 1) yumuşaklık, (bkz. : nuûmet) : 2) iyi, güzel yemek. 3) ince, güzel şey, biblo. |
tereffu' |
: | ترفع |
(a. i. ref'den. c. : te-reffuât) : yükselme, yukarı kalkma. |
tereffuât |
: | ترفعات |
(a. i. tereffu'un c.) : yükselmeler, yukarı kalkmalar. |
tereffuk |
: | ترفق |
(a. i. rıfk'dan) : yumuşaklıkla muamele etme, tatlı dil, güler yüz gösterme. |
tereffüh |
: | ترفه |
(a. i. refâh'dan) : refah, bulma, geçimde bolluğa kavuşma. |
terehhüb |
: | ترهب |
(a. i.) : rahip olma, râhipleşme. |
terekât |
: | تركات |
(a. i. tereke'nin c.) : terekeler, ölen kimsenin bıraktığı şeyler. |
tereke |
: | تركه |
(a. i. c. : terekât) : ölem kimsenin bıraktığı şey. (bkz. : metrûkât, muhalle-fât). |
terekküb |
: | تركب |
(a. i. rükûb'dan. c. terekkübât) : 1) karışıp birleşme, meydana gelme [bir şey bir şeyle-] . 2) fels. kim. *bileşim, fr. composition. |
terekkübât |
: | تركبات |
(a. i. terekküb'ün c.) : terekküpler, karışıp birleşmeler, meydana gelmeler. |
terekkün |
: | تركن |
(rükn'den) : 1) rükünleşme, erkândan olma. 2) ma'nen kuvvet bulma. |
teremrüm |
: | ترمرم |
birşey söyliyecek gibi davranmakla beraber söylemeyip kalma. |
teren |
: | ترن |
(f. i.) : nesteren denilen gül. |
terencübin |
: | ترنجبين |
(a. i.) : kudret helvası. |
terennüh |
: | ترنح |
(a. i. c. : terennühât) : sarhoşluk veya başka bir sebepten dolayı sallanarak, sendeliyerek yürüme. |
terennühât |
: | ترنحات |
(a. i. terennüh'ün c.) : sarhoş gibi sallanarak, sendeliyerek yürümeler. |
terennüm |
: | ترنم |
(a. i. c. : terennümât) : 1) yavaş ve güzel bir sesle şarkı söyleme. 2) şakıma, (bkz. : tegannî). |
terennümât |
: | ترنمات |
(a. i. terennüm'ün c.) : terennümler; şakımalar. |
terennüm-sâz |
: | ترنمساز |
(a. f. b. s.) : terennüm eden, şarkı söyliyen. (bkz. : mütegannî). |
terennüm-sâzî |
: | ترنمسازی |
(a. f. b. i.) : terennüm edicilik, şarkı söyleyicilik. |
terennüm-senc |
: | ترنم سنج |
(a. f. b. s.) : (bkz. : terennüm-sâz). |
terennüm-senci |
: | ترنم سنجی |
(a. f. b. i.) : (bkz. : terennüm-sâzî). |
teressüb |
: | ترسب |
(a. i. rüsûb'dan. c. : te-ressübât) : tortulanma; dibe çökme; durulma. |
teressübât |
: | ترسبات |
(a. i. teressüb'ün c.) : tortulanmalar; dibe çökmeler; durulmalar. |
teressübât-ı hevâiyye |
: |
meteor, yağış. |
|
teressül |
: | ترسل |
(a. i.) : 1) yavaş yavaş, dikkatle görme. 2) harflerin mahreçlerine ve kısaltılıp uzatılmalarına riâyet etme. |
teressüm |
: | ترسم |
(a. resm'den. c. : teressümât) : resimleşme, resim gibi şekillenme. |
teressümât |
: | ترسمات |
(a. i. teressüm'ün c.) : resimleşmeler, resim gibi şekillenmeler. |
tereşşuh |
: | ترشح |
(a. i. reşh'den. c. : tereşşuhât) : 1) sızma, sızıntı yapma, terleme. 2) coğr. sızım, sızıntı. |
tereşşuhât |
: | ترشحات |
(a. i. tereşşuh'un c.) : 1) sızmalar, sızıntı yapmalar, terlemeler. 2) kulaktan gelme haberler. |
tereşşüf |
: | ترشف |
(a. i.) : suyu emme. |
terettüb |
: | ترتب |
(a. i. rütûb'dan) : 1) sıralanma, sırasında olma, sırası gelme. 2) âit olma, îcâbetme, gerekme. 3) düşme [bir iş bifinin üzerine-] |
terettüm |
: | ترتم |
(a. i.) : unutmamak için parmağa iplik bağlama. |
terevvu' |
: | تروع |
(a. i.) : korkma. |
terevvuh |
: | تروح |
bir şeyden koku alma. |
terezzün |
: | ترزن |
(a. i.) : vakar gösterme. |
terfend, terfendo |
: | ترفند ، ترفنده |
(f. s.) : turfanda. |
terfî' |
: | ترفيع |
(a. i. ref'den) : 1) yükseltme, yükseltilme, yukarı kaldırma, kaldırılma. 2) rütbe verme, rütbe alma. 3) öğrencinin sınıf geçmesi. |
terfian |
: | ترفيعا |
(a. zf.) : terfî ederek, rütbe alarak, rütbesi yükseltilerek. |
terfîât |
: | ترفيعات |
(a. i. terfî'in c.) : 1) yükseltmeler, yükseltilmeler, yukarı kaldırmalar. 2) rütbe vermeler, rütbe almalar. |
terfîd |
: | ترفيد |
(a. i.) : (bkz. : ta'zîm, tekrîm). |
terfie |
: | ترفئه |
(a. i.) : dirlik düzenlik temennisinde bulunma. |
terfih |
: | ترفيه |
(a. i.) : refah verme, bollukta yaşatma, rahat yaşamasını sağlama. |
terfik |
: | ترفيق |
(a. i. refîk'den) : arkadaş etme, birinin yanına katma, katılma. |
terfîkan |
: | ترفيقا |
(a. zf.) : birinin yanına katarak, katılarak. |
terfii |
: | ترفيل |
(a. i.) : 1) ululama, (bkz : ta'zîm). 2) uzatma. 3) ed. Arap aruzunda mütefâi-lün vezninin "n" sini "elif" yapıp sonuna bir "ten" katarak "mütefâilâtün" yapma. |
tergib |
: | ترغيب |
(a. i. rağbet'den. c. : tergi.bât) : arzu ettirme, istek verme, isteklendirme. |
tergibât |
: | ترغيبات |
(a. i. tergib'in c.) : isteklendirmeler, istek vermeler. |
tergim |
: | ترغيم |
(a. i.) : yere sürtme. sürtülme, (bkz. : irgam). |
tergim-i enf |
: |
burnunu yere sürtme. |
|
ter-hâne |
: | ترخانه |
(f. i.) : tarhana, (bkz : terhîne). |
terhîb |
: | ترحيب |
(a. i. c. : terhîbât) : birine "merhaba" deme, hal ve hatır sorma. |
terhîb |
: | ترهيب |
(a. i. rehb'den. c. : terhîbât) : çok korkutma, korkutulma. |
terhibât |
: | ترحيبات |
(a. i. terhîb'in c.) : hal ve hatır sormalar. |
terhîbât |
: | ترهيبات |
(a. i. terhîb'in c.) : çok korkutmalar, korkutulmalar. |
terhîbât-ı şedide |
: |
şiddetli korkutmalar. |
|
terhîben |
: | ترهيبا |
(a. zf.) : korkutarak, korkutmak suretiyle. |
terhîbî, terhîbiyye |
: | ترهيی، ترهيبيه |
(a. s.) : çok korkmıya âit, çok korkma ile ilgili, çok korkutucu. Mücâzât-ı terhîbiyye : [öldürme, kürek cezası, sürgün, me'murluktan çıkarılma veya me'mur olmama, medenî haklardan uzaklaştırılma gibi ağır cezalar. |
terhîl |
: | ترحيل |
(a. i.) : bir yerden bir yere göç ettirme, nakletme. |
terhîm |
: | ترخيم |
(a'ranm rahum ve rahâmet'den.) : bir ismi kısaltma, fr. abreviation : Zeynel âbidîn'den "Zeynel" yapmak gibi. |
terhîm |
: | ترخيم |
(a. rahmet, merhamet, ruhm ve ruhum'dan. c. : terhîmât) : "Allah rahmet eylesin!" cümlesini söyleme. |
terhîmât |
: | ترحيمات |
(a. i. terhîm'in c.) : rahmetle yâdetmeler, "Allah rahmet eylesin!" demeler. |
terhîn |
: | ترهين |
(a. i. rehn'den) : rehin olarak verme; emânet bırakma. |
terhine |
: | ترخينه |
(f. i.) : tarhana, (bkz. : ter-hâne). |
terhis |
: | ترخيص |
(a. i. ruhsat'dan. c. terhîsât) : 1) ruhsat verme, izin verme. 2) askerlik görevini bitirenleri koyuverme. |
terhîsât |
: | ترخيصات |
(a. i. terhîs'iı c.) : terhisler. |
terhûn |
: | ترخون |
(f. i.) : bot. mürekkebe (bileşikgiller) fasilesinden ekşi usâreli bir nebat (bitki). |
ter'îb |
: | ترعيب |
(a. i.) : çok korkutma, (bkz. : tahvîf, terhîb). |
te'rîk |
: | تأريق |
(a. i.) : gece uykusuz bırakma, bırakılma. |
terike |
: | تريكه |
(a. i.) : 1) kalık, evlenme çağı geçmiş, evde kalmış kız. 2) itfâiye askerlerinin başlarına giydikleri tas. |
terike |
: | تركه |
(a. i. c. : terikât) : [aslı"terike" olmakla beraber "tereke" şekli kullanılır olmuştur] , (bkz. : tereke). |
terînân |
: | ترينان |
(f. i.) : (bkz. : terniyân, teryân). |
ter'îş |
: | ترعيش |
(a. i.) : titretme, titretilme. |
terît |
: | تريت |
(f. i.) : tirit, et suyuna ekmek doğruyarak yapılan bir yemek. [Arapça : "serîd" den bozma] |
terk |
: | ترك |
(a. i.) : 1) bırakma, bırakılma, koyuverme, salıverme; vazgeçme, vazgeçilme. 2) boşama, (bkz. : tatlîk). 3) ihmâl. |
terk-i dünyâ |
: |
dünyâdan vaz geçip bir köşeye çekilme. |
|
terk-i edeb |
: |
hürmetsizlik, saygısızlık. |
|
terk-i hayât |
: |
1) ölüm. (bkz. : vefat). 2) ölme. |
|
terkend, terkende |
: | تركند ، تركنده |
(f. i.) : yalan; hile, dolap, (bkz. : hud'a, kizb, dürûg). |
terkeş |
: | تركش |
(f. i.) : sadak, ok kuburu, ok çantası, ok mahfazası, ["tîrkeş" in hafifle-tilmişi] |
terki' |
: | ترقيع |
(a. rık'a dan) : yamama, yamanma, yamavurma, yama vurulma. |
terkib |
: | تركيب |
(a. i. rükûb'dan. c. : terkîbât) : 1) birkaç şeyi birleştirip karışık bir şey meydana getirme. 2) (c. : terâkîb) birkaç şeyden meydana getirilmiş şey. 2) gr. birleştirme, fr. composition. 4) takım. 5) kim. sentez. |
terkîb-i atfî |
: |
gr. bağlaç grupu. |
|
terkîb-i bend |
: |
ed. kafiyeleri başka başka birkaç kısımdan meydana gelen ve her parçanın sonunda ayrı kafiyeli bir beyti. bulunan bir nazım şekli, (bkz. : tercî-i bend). |
|
terkib-i intikal |
: |
müz. peşrev ve saz semaîsinde haneye veya mülâzimeye götüren mükerrer saz par. çası. Ya mülâzime ile bağlı olduğu haneye rapteder veya mülâzimenin sonu ile yeni haneyi bağlar; ikisi de bulunabilir veya ikisi de olmıyabilir. Terkîb-i intikal, umumiyetle her hanede aynı olmakla beraber, bu ayniyet, mülâzimedeki gibi mutlak olmayıp, bir iki notada-hazırlayıcı mâhiyette-tâdîlât yapılabilir. Terkîb-i intikal, bir kaç notadan ve çok kısa bir nağmecikten ibarettir. |
|
terkîb-i izafî |
: |
gr. izafet terkîbi (isim tamlaması) [muzaf ve muzâfunileyhten meydana gelen bir terkip : "odanın tavanı" gibi. |
|
terkib-i sabâ |
: |
müz. Türk müziğinde bir kaç asırlık bir mürekkep makam olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur. |
|
terkîb-i tavsifi |
: |
gr. sıfat terkîbi (sıfat tamlaması) [bir sıfat ve bir isimden meydana gelen terkip : "beyaz kitap" gibi] |
|
terkib-hâne |
: | تركيبخانه |
(a. f. b. i.) : ed. terkîb-i bend teşkil eden bendlerden her biri. |
terkîbî |
: | تركيبی |
(a. s.) : 1) terkîbe âit, terkip ile ilgili. 2) fels. *birleşimsel, fr. synthetique. |
terkik |
: | ترقيق |
(a. i. rikkat'den) : 1) inceltme; ince döğme. 2) yumuşatma. 3) nazikâne anlatma. |
terkîk |
: | تركيك |
(a. i.) : zayıflatma; dili veya ibareyi kusurlu, bozuk kullanma. |
terkim |
: | ترقيم |
(a. rakm'dan) : 1) rakam atma, atılma. 2) yarma 3) yazma, (bkz. : tahrîr) : |
Ta'dâd ve terkîm |
: |
sayma ve yazma. |
|
terkin |
: | تركيك |
(a. i.) : 1) boyama, yazma. 2) yazılı bir şeyi bozma, çizme, silme. |
terkin-i kayd |
: |
kaydını silme. |
|
terkin |
: | تركيك |
(a. i.) : belli bir yerde ve saatte buluşma sözleşmesi, (bkz. : mîkat). |
terkis |
: | ترقيص |
(a. i. raks'dan) : raksettirme, oynatma, oynatılma, (bkz. : tel'fb). |
terkiş |
: | ترقيش |
(a. i. c. : terkişât) : ed. ikelimeyi süsleme, güzelleştirme. |
terkişât |
: | ترقيشات |
(a. i. terkiş'in c.) : ed. kelimeleri süslemeler, güzelleştirmeler. |
terkîz |
: | تركيز |
(a. i. rekz'den.) : dikme, (bkz. : rekz). |
terkova |
: | ترقوه |
(a. i.) : anat. köprücük kemiği, fr. clavleule. |
termîd |
: | ترميد |
(a. i.) : nebatî maddeleri ayrılmak için uzvî bir cismi yakma. |
termîm |
: | ترميم |
(a. i. c. : termîmât) : 1) tamir etme, onarma. 2) hek. iyi etme [kırık kemiği-] |
termîmât |
: | ترميمات |
(a. i. termîm'in c.) : 1) tamir etmeler, onarmalar. 2) hek. iyi etmeler [kırık kemikleri-] |
ter-mizâc |
: | ترمزاج |
(f. a. b. s.) : pek çabuk alınan, buluttan nem kapan. |
terniyân |
: | ترنيان |
(f. i.) : ince çit veya sazdan örme sepet, (bkz ; terinin, teryân). |
ter-pûş |
: | ترپوش |
(t. f. b. i.) : püsküllü, fese benzer bir çeşit başlık. |
terrâs |
: | تراس |
(a. s.) : kalkancı, kalkan kullanan. |
ters |
: | ترس |
(f. i.) : korku, (bkz. : bîm, havf, hirâs). |
tersâ |
: | ترسا |
(f. i. c. : tersâyân) : Hıristiyan, (bkz. : îsevî, Nasrânî). |
tersâ-beçe |
: | ترسابچه |
(f. b. i. c. : tersâ-beçegân) : 1) Hıristiyan çocuğu. 2) tas. mürşid-i kâmil. |
tersâ-beçegân |
: | ترسابچگان |
(f. b. i. ter-sâ-beçe'nin c.) : Hıristiyan çocukları |
tersân |
: | ترسان |
(f. s.) : korkan, korkak, (bkz. : hâif). |
tersân tersân |
: | ترسان ترسان |
(f. zf.) : korka korka, korkarak. |
tersâyân |
: | ترسايان |
(f. i. tersâ'nın c.) : Hıristiyanlar. |
ters-engiz |
: | ترس انگيز |
(f. b. s.) : korku veren, korkutan. |
tersî' |
: | ترصيع |
(tersîât) : 1) mücevherler kakarak süsleme; oymacılık, fr. mar-queterie. 2) ed. iki fıkranın kelimelerini vezin ve kafiyece denk getirme : "münhasırdır sözlerim evsâfına muntazırdır gözlerim eltâfına. " gibi. |
tersîb |
: | ترسيب |
(a. i. c. : tersîbât) : tortuyu dibine çöktürme, tortusunu durultma. |
tersîbât |
: | ترسيبات |
(a. i. tersîb'in c.) : tortuyu dibine çöktürmeler, tortusunu durultmalar. |
tersîl |
: | ترسيل |
(a. i.) : (bkz. : tertîl). |
tersim |
: | ترسيم |
(a. i. resm'den. c. : ter-sîmât) : resmetme, resmedilme, resmini yapma, yapılma, resmini çizme, çizme. |
tersîm-i harita |
: |
haritasını çizme. |
|
tersîm-bi-z-ziyâ'; tersîm-bi-ş-şems |
: |
fotoğraf. |
|
tersîmât |
: | ترسيمات |
(a. i. ter'sîm'in c.) : resmetmeler, resmedilmeler, resmini yapmalar, çizmeler. |
tersimi |
: | ترسيمى |
(a. s.) : fels. * çizgeli, fr. graphique. |
ters-nâk |
: | ترسناك |
(f. b. s.) : korkan, korkak, (bkz. : hâif). |
terşif |
: | ترشيف |
(a. i.) : yudum yudum içme, yudumlama. |
terşîh |
: | ترشيح |
(a. c. terşîhât) : 1) süzme, sızdırma, (bkz : irtişâh). 2) besleyip terbiye etme. 3) ed. sözü özlü söyleme san'atı. |
terşîş |
: | ترشيش |
(a. reşş'den) : serpme, saçma. |
tertîb |
: | ترتيب |
(a. i. rütûb'dan. c. : tertîbât) : 1) dizme, sıralama, hazırlama, düzene koyma. 2) [matbaa işlerinde] dizgi. 3) sıra, dizi, düzen. 4) top; geo. bir düzlem üzerinde birbirine dik olarak tasavvur edilen kemiyyât-ı . vaz'iyye (koordine eksenleri, absis-ordine) mihverlerinden ufuk hattına paralel olana aynı düzlem üzerindeki bir noktadan indirilmiş dikmenin uzunluğu, [topografyada bu sistem 90 derece farklı olduğundan geometrinin tertîbi topografyanın faslası olur. (top. da, geom. nin aksine x. yerine y. y. yerine x. ekseni alınır)] , fr. ordinj. |
tertîb-i sehvi |
: |
yanlış dizgi [matbaacılıkta] . 5) ed. fikrin ve ifâdenin sıralanması, hâdiselerin oluş. tarzına göre anlatılması. |
|
tertibat |
: | ترتيبات |
(a. i. tertrb'in c.) : 1) düzen, düzenleme. 2) karşılayıcı hazırlıklar. |
tertîbiyye |
: | ترتيبيه |
(a. i.) : harf dizme; ücreti [matbaacılıkta-] |
tertîb-kerde |
: | ترتيب كرده |
(a. f. b. s.) : tertîbedilmiş, düzenlenmiş. |
tertib-sâz |
: | ترتيب ساز |
(a. f. b. s.) : tertîbeden, düzenliyen. |
tertib-sâzi |
: | ترتيب سازی |
(a. f. b. i.) : tertîbedicilik, düzenleyicilik. |
tertîl |
: | ترتيل |
yoliyle, usûliyle-okuma, (bkz. : tersîl). |
tertîl-i Furkan-ı azîm-üş-şân |
: |
Kur'ân-ı kerîm'î usûlüne, kaidesine göre okuma. |
|
ter ü taze |
: | تروتازه |
(f. b. s.) : pek lâtif, pek körpe. |
tervîc |
: | ترويج |
(a. i. revâc'dan. c. : tervî-cât) : 1) kıymet ve îtibârını artırma 2) geçirme, (bkz : infaz). 3) tutma, destekleme [bir fikri] |
tervîcât |
: | ترويجات |
(a. i. tervîc'in c.) : 1) değer ve itibârını artırmalar. 2) geçirmeler. 3) tutmalar, desteklemeler [düşünceleri] |
tervîh |
: | ترويح |
(a. i. c. : tervîhât) : 1) râyiha, koku verme, verilme, kokusunu artırma. 2) rahatlandırma, rahatlandırılma. Yevm-i tervîh : zilhiccenin sekizinci günü olup arefeden bir gün evveldir. O gün hacılar arefede Mînâ'ya giderler. 3) müz. eskiden çalınan sazlardan biri : [Meragalı Abdülkadir'in oğlu Abdülaziz tarafından îcâdedilmiş olan bu saz, birbiri arkasına konmuş iki kanundan müteşekkil idi] |
tervîha |
: | ترويحه |
(a. i. c. : terâvîh) : teravih, namazının her dört rek'atı. |
tervîhât |
: | ترويحات |
(a. i. tervîh'in c.) : 1) koku vermeler, verilmeler, kokusunu artırmalar. 2) rahatlandırmalar, rahatlandırılmalar. |
tervik |
: | ترويق |
("ki" uzun okunur, a. i.) : süzme, durultma, saflaştırma. |
terviye |
: | ترويه |
(a. i. reyy, riyy ve rivâ'dan.) : 1) iyiden iyiye, derîn derin düşünme. 2) suya kandırma. Yevm-i terviye, Yevm-Ct-terviye : zilhicce'nin sekizinci günü, arefeden evvelki gün. [hacıların o gün suyu olmıyan "Mînâ"ya gittikleri gün olup, gitmezden önce nefisleriyle binek hayvanlarını suya kandırdıkları veya Hz. İbrahim'in kesilme rü'yâsını o gece görüp, gündüz gereği gibi derin derin düşündükleri için bu ad verilmiştir] |
teryân |
: | تريان |
(f. i.) : (bkz. : terînân, ter-niyân). |
ter-zebân |
: | ترزبان |
(f. b. s.) : "yaş dilli" : 1) hazır cevap. 2) kalem. |
ter-zebânı |
: | ترزبانی |
(f. b. i.) : hazır cevaplık. |
terzîk |
: | ترزيق |
(a. i. rızk'dan) : besleme, rızık verme. |
terzîl |
: | ترذيل |
(a. i. c. : terzîlât) : rezîl etme, edilme. |
terzîliyyât |
: | ترذيليات |
(a. i. terzîl'in c.) : rezîl etmek için söylenilen sözler. |