tek

: تك

(f. i.) : koşma, seğirtme. tek ü dû, tek ü pûy,

tek ü tâz

:  

öteye beriye koşuşmalar.

tekabbel-Allah

: تقبل الله

(a. cü.) : "Allah kabul etsin!" mânâsına gelir.

tekabbuh

: تقبح

(a. i. kubh'dan) : çirkin görme, kötü sayma.

tekabkub

: تقبقب

(a. i.) : bağırsaklarla gazların yaptığı gurultu.

tekabül

: تقابل

("ka" uzun okunur, a. i. kabl'den c. : tekabülât) : 1) karşı karşıya olma. karşı karşıya, yüzyüze gelme, karşılaşma. 2) karşılık olma, karşılama.

tekabül-i saffeyn

:  

ask. savaşan iki ordunun karşılaşması.

tekabülât

: تقابلات

("ka" uzun okunur. a. i. tekabül'ün c.) : karşı karşıya, yüzyüze gelmeler; karşılık olmalar, karşılamalar.

tekadîm

: تقاديم

("ka" uzun okunur, a. i. takdime'nin c.) : sungular, verilen hediyeler, armağanlar.

tekadîr

: تقادير

("ka" uzun okunur. a. i. takdîr'in c.) : 1) alınyazıları. (bkz. : mukadderat). 2) ihtimaller.

tekadüm

: تقادم

("ka" uzun okunur. a. i.) : 1) geçmiş bulunma. 2) fık. murûr-i zaman (zaman * aşımı) olma.

tekadüm-i zaman

:  

huk. bir hâdisenin vukuundan îtibâren bâzı hallerde dâvanın bakılmasına şahadetin dinlenmesine manî teşkil eden müddet.

tekaffî

: تقفی

(a. i.) : (bkz. : iktidâ)

tekâfî, tekâfü'

: تكافی ، تكافوء

(a. i. küf'den) : birbirinin dengi olma.

tekâfül

: تكافل

(a. i.) : fels. fr. solida-rite

tekâhhül

: تكحل

(a. i. kûhl'den) : sürme çekme [göze-] , (bkz. : iktihâl).

tekâhül

: تكاهل

(a. i.) : dikkatsizlik, ihmal.

tekalîb

: تقاليب

("ka" uzun okunur. a. i. taklîb'in c.) : çevirmeler, döndürmeler; içi dışa çevirmeler.

tekâlif

: تكاليف

(a. i. teklifin c.) : 1) teklifler. 2) vergiler.

tekâlîf-i emîriyye

:  

hükümdarın kestiği vergi.

tekâlif-i harbiyye

:  

savaş sırasında alınan fevkalâde vergi.

tekâlif-i örfiyye

:  

huk. [eskiden] kanun ve nizâma müstenit olmaksızın idâreten görülen lüzuma mebnî alınan akçe vesaire ve halka yükletilen an-garye. [bu paraların tahsîline me'mur olanlar : muhassıl, sipahi, mültezim, subaşı, koruağası dır]

tekâlîf-i şâkka

:  

şer'î cevaz bulunmıyan ve tekâ-lîf kaidelerine de uymıyan vergi.

tekâlîf-i şer'iyye

:  

dînin emrettiği zekât, haraç gibi vergiler. 3) ibâdetler.

tekâlüb

: تكالب

(a. i. kelb'den) : köpek gibi saldırma.

tekâmül

: تكامل

(a. i. kemâl'den. c. : tekâmülât) : 1) kemal bulma, olgunlaşma. 2) biy. r fels. *evrim, fr. evolution.

tekâmülât

: تكاملات

(a. i. tekâmül'ün c.) : 1) tekâmüller, olgunlaşmalar. 2) evrimler, fr. evolutions.

tekâmülüyye

: تكامليه

(a. i.) : (bkz. : tekâmül iyyet).

tekâmüliyyet

: تكامليت

(a. i.) : biy. fels. evrimcilik, fr. evolutionnisme.

tekamür

: تقامر

("ka" uzun okunur, a i. kımâr'dan) : kumar oynama.

tekâpû

: تكاپو

(a. i.) : 1) telâş ile koşarak araştırma. 2) dalkavukluk, kavuk sallama.

tekarîr

: تقارير

("ka" uzun okunur, a. i. takrîr'in c.) : takrirler, teklifler, 'önergeler, (bkz. : takrîrât).

tekarüb

: تقارب

("ka" uzun okunur. a. i. kurb'dan) : 1) iki şeyin birbirine yakın olma hâli. 2) fiz. yakınsama, fr. eonvergence. (bkz. : takarrüb).

tekarüb-i mahâric

:  

harflerin mahreçlerinin birbirine yakın olması.

tekârüm

: تكارم

(a. i.) : ayıp ve kusur olacak şeylerden kaçınma.

tekarün

: تقارن

("ka" uzun okunur, a. i. karn'den) : birbirine yanaşma, birbirinin yanına gelme, (bkz : mukarenet).

tekarün fi-l-hayâl

:  

ed. bir şeyin zikri ile ona bağlı bulunan şeyin hatıra gelmesi. Meselâ : kalem getir deyince, hokkayı, kâğıdı; bir "iğne istenilince" ipliği hatırlamak. gibi. (bkz. : tedâî).

tekasît

: تقاسيط

("ka" uzun okunur, a i. taksît'in c.) : taksitler

tekasüf

: تكاثف

(a. i. kesâfet'den) : sıklaşma, koyulaşma; yoğunlaşma.

tekâsül

: تكاسل

(a. i. kesel'den. c. : te-kâsülât) : üşenme, tenbellik; ilgisizlik.

tekâsülât

: تكاسلات

(a. i. tekâsül'ün c.) : üşenmeler, tenbellikler; ilgisizlikler.

tekasüm

: تقاسم

("ka" uzun okunur, a. i. kasem'den) : 1) yeminleşme, andlaşma. 2) bölüşme, bölüşülme, (bkz. : mukaseme).

tekâsür

: تكاثر

(a. i. kesret'den) : 1) çoğalma, (bkz. : taaddüd, tekessür). 2) çok övünme. Sûre-i tekâsür : Kur'ân'ın 102) sûresi.

tekâsür

: تكاسر

(o. i. kesr'den) : kırılma; fiz. *kırınım, difraksiyon, fr. diffraction. [yapma kelimelerdendirl.

tekasşu'

: تقشع

(a. i. kaş'dan.) : hek. balgam çıkarma, (bkz : tenahhum).

tekaşşu'-i dem

:  

hek. kan tükürme.

takatîr

: تقاطير

("ka" uzun okunur, a. i. taktîr'in c.) : damlamalar, *damıtıklar.

tekattu'

: تقطع

(a. i.) : hek. bir sıtma nöbetinin muntazam vakitlere ayrılması.

tekattül

: تقتل

(a. i. katl'den) : birbirini kesme, kesişme.

tekatu'

: تقاطع

("ka" uzun okunur, a. i. kat'den) : kesme, kesişme, çatışma; iki çizginin birbirini kesip geçmesi. Nokta-i tekatu' : kesişme noktası.

tekatur

: تقاطر

("ka" uzun okunur, a. i. katr, kutur ve katarân'dan) : damlama, damla damla dökülme, (bkz. : takattur).

tekâtüb

: تكاتب

(a. i.) : (bkz : mükâtebe).

tekatül

: تقاتل

("ka" uzun okunur, a. i. katiden) : birbirini öldürme, vuruşma (bkz. : mukatele).

tekâtüm

: تكاتم

(a. i.) : sır saklama [birbirinden-]

tekaüd

: تقاعد

("ka" uzun okunur, a. i. kuûd'dan) : 1) karşılıklı oturma. 2) emekliye ayrılma. 3) emeklilik, [galatdır] . 4) emekli fgalat-dır]

tekaüde

: تقاعدا

("ka" uzun okunur, a. zf.) : emekliye ayrılarak.

tekaüdiyye

: تقاعديه

("ka" uzun okunur, a. i.) : emekli aylığı.

tekâül

: تكاؤل

(a. i. küûl'den) : kim. ispirtolaşma.

tekâver

: تكاور

(f. s. ve i.) : koşucu; seğirtici, yorga yürüyüşlü (at] . Esb-i tekâver : koşu atı.

tekavîm

: تقاويم

("ka" uzun okunur, a. i.) : takvimler.

tekavvül

: تقول

(a. i. c. : tekavvülât) : yalan söyleme.

tekavvülât

: تقولات

(a. i. tekavvül'ün c.) : yalan sözler.

tekavvüm

: تقوم

(a. i.) : doğrulma [eğri iken-]

tekavvüm-i nihâi

:  

körpe fidanın doğrulması.

tekavvüm-i örfî

:  

huk. [eskiden] bir malın muhrez olması.

tekavvüs

: تقوس

(a. i. kavs'den) : kavislenme, yay şekline girme, yay gibi eğilme ve eğri olma.

tekavvüt

: تقوت

(a. i. kut'dan) : azıklarıma, beslenme; geçinme.

tekâyâ

: تكايا

(a. i. tekye'nin c.) : tekkeler, (bkz. : zevâyâ).

tekâyüd

: تكايد

(a. i. keyd'den. c. : te-kâyüaât) : birbirine hîle yapma, (bkz. : tehâdu').

tekâyüdât

: تكايدات

(a. i. tekâyüd'ün c.) : birbirine hîle yapmalar.

tekayyuh

: تقيح

(a. i. kayh'dan) : irinlenme.

tekayyuhât

: تقيحات

(a. i. tekayyüh'ün c.) : irinlenmeler.

tekaz

: تقاض

("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) karşılaştırma. 2) birbiriyle ödeşme. 3) takas, bîrinin alacağını vereceğine karşılık tutma. teke

tekazâ

: تقاضا

("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) alacaklının borçluyu sıkıştırması. 2) sıkışarak söz söyleme.

tekâzüb

: تكاذب

(a. i. kizb'den) : birbirine yalan söyleme, birbirini aldatma.

tekazzu'

: تقضع

(a. i.) : çıbanın irinlenmesi.

tekazzuh

: تقزح

(a. i. kuzah'dan) : (alâim-i semâ', kavs-i kuzah) şeklini gösterme.

tekbib

: تكبيب

(a. i. kebâb'dan) : kebâbetme, edilme.

tekbir

: تكبير

(a. i. kibr'den. c. : tekbîrât) : "Allahü ekber (= Tanrı uluların ulusudur) " deme [k] . İftitâh tekbiri : namaza baslarken iki eU kulak memelerine değdirerek Allahü ekber deme. 2) "Ailahü ekber, Allahü ekber, lâilâ-he İIl'Allahü v'Allahü ekber, Allabü ekber ve li-llâh-il hamd" deme fk]

tekbîrât

: تكبيرات

(a. i. tekbîr'in c.) : tekbirler, tekbir getirmeler.

tekbîr-huvân

: تكبير خوان

(a. f. b. s.) : tekbir getiren.

tekdir

: تكدير

(a. i. keder'den. c. : tekdîrât) : 1) bulandırma.

tekdîr-i mâ'

:  

suyu bulandırma. 2) kederlendirme, kederlendirilme. 3) azarlama, azarlanma; azar. 4) öğrenciye verilen ve siciline geçirilen bir ceza. [tevbihden ağırdır]

tekdîrât

: تكديرات

(a. i. tekdîr'in c.) : tekdirler, azarlamalar.

tekdîrât-ı şedide

:  

şiddetli azarlamalar, çıkışmalar.

tekdiri, tekdtriyye

: تكديری ، تكديريه

(f. s.) : tekdire mensup, tekdirle ilgili. Mücâzât-ı tekdiriy-ye : huk. kabahat nevinden olan suçların gerektirdiği hafif ceza.

teke

: تكه

(f. i.) : 1) erkek keçi. 2) sürü önünde giden* kösemen. 3) bir cilt defter. 4) tezek, mayts.

tekebbüd

: تكبد

(a. i. kebed'den) : 1) katılaşma, sertleşme. 2) o. bir organın kebedleş-mesi, karaciğerleşmesi. [yapma kelimelerdendir]

tekebbüd-i rie

:  

hek. zatürrienin ikinci devrinde akciğerin karaciğer gibi katılaşması, fr. hepatisa-tion.

tekebbür

: تكبر

(a. i. kibr'den) : kibir gösterme, büyüklük satma, (bkz. : taazzum).

tekeddür

: تكدر

(a. i. keder'den) : 1) bulanma, saflığını kaybetme. 2) kederlenme.

tekeddür-i hatır

:  

kederli olma

tekeffüf

: تكفف

(a. i. keff'den) : avuç açma, dilenme, (bkz. : tese'ül).

tekeffül

: تكفل

(a. i.) : birine kefil olma, kefalet etme veya verme.

tekehhüf

: تكهف

(a. i. kehf 'den) : madara gibi oyulma, kazılma.

tekehhül

: تكحل

(a. i.) : 1) (bkz. : iktihâl).

tekehhün

: تكهن

(a. i.) : kâhinlik, falcılık etme.

tekellüf

: تكلف

(a. i. külfet'den c. : tekellüfât) : 1) külfetli, zahmetli iş görme. 2) özenme, bir işi gösterişli bir hâle koymak için uğraşma. 3) gösteriş, yapmacık. Bî-tekellüf, Bilâ-tekel-lüf : külfetsiz, sıkıntısız, tabîî olarak.

tekellüfât

: تكلفات

(a. i. tekellüf'ün c.) : tekellüfler.

tekellüfât-ı münşiyâne

:  

münşilere mahsus zorluklar, külfetler.

tekellüm

: تكلم

(a. i. kelâm'dan) : söyleme, konuşma.

tekellüm-i sâmit

:  

ed. sessiz konuşma.

tekellüs

: تكلس

(a. i. kils'den. c. : tekellüsât) : kireçleşme.

tekellüs-i şerâyîn

:  

hek. yaşlılık dolayısiyle 'atardamarların kireçlenmesi.

tekemmül

: تكمل

(a. i. kemâl'den. c. : tekemmülât) : kemâle gelme, kemal bulma, olgunlaşma.

tekemmülât

: تكملات

(a. i. tekemmül'ün c.) : kemâle gelmeler, kemal bulmalar, olgunlaşmalar.

tekemmüm

: تكمم

(a. i. kümm'den) : çarşafa bürünme.

tekemmün

: تكمن

(a. i. kümûn'dan) : pusuya yatma, gizlenme.

tekemmüş

: تكمش

(a. i.) : 1) acele etme. 2) hek. adalenin iltihap ve şâire neticesinde büzülüp çekilmesi.

tekennî

: تكنی

(a. i. künye'den) : künye alma, ad alma.

tekerrüh

: تكره

(a. i. kerh'den.) : iğrenme, (bkz. : istikrah).

tekerrür

: تكرر

(a. i. c. : tekerrürât) : tekrarlanma.

tekerrür-i cürm

:  

huk. bir suçun-hüküm giydikten sonra-yine işlenmesi.

tekerrürat

: تكررات

(a. i. tekerrür'ün c.) : tekrarlanmalar.

tekerrüş

: تكرش

(a. i.) : buruşma.

tekessüf

:  

(a. i.) : (bkz. : tekasüf).

tekessür

: تكثر

(a. i. kesret'den) : çoğalma, (bkz. : efzâyiş).

tekessür

: تكسر

(a. i. kesr'den) : kısılma.

tekeşf

: تكشف

(a. i. keşf'den) : açılma, (bkz. : inkişâf).

tekevvün

: تكون

(a. i. kevn'den. c. : tekevvünât) : var olma, meydana gelme, oluş.

tekevvün-i cibâl

:  

jeol. * dağoluş, orojeni, fr. orogenie.

tekevvün-i evvel

:  

fels. önoluş, fr. preTormation.

tekevvün-i ferdi

:  

biy. * bireyoluş, fr. onto-gtnie.

tekevvün-i nev'î

:  

biy. * soyoluş, fr. phylogenie.

tekevvünât

: تكونات

(a. i. tekevvün'ün c.) : var olmalar, meydana gelmeler, oluşlar.

tekevvünî

: تكونی

(a. s.) : fels. oluşul, fr. genetique.

tekeylüs

: تكيلس

(o. i.) : yemeklerin midede ve bağırsaklarda ezilerek lenf damarları tarafından emilmeye elverişli bir hâle gelmesi, ki-lüs hâlini alması.

tekeymüs

: تكيمس

(o. i.) : yemeklerin mîdede ezilmesi, kimüs hâline girmesi.

tekeyyüf

: تكيف

(a. i. keyf'den) : 1) keyiflenme; keyiflendirecek bir şey alma. 2) keyfi-yetlenme.

tekeyyüs

: تكيس

(a. i. kiyâset'den) : 1) kiyâsetli, zekî, uyanık görünme. 2) zariflik gösterme. 3) hek. zararlı bir maddenin vücûdun bir tarafına girerek orada bünyenin meydana getirdiği keseye girmesi.

tekfîl

: تكفيل

(a. i.) : kefil etme, edilme, kefil gösterme.

tekfîn

: تكفين

(a. i. kefen'den. c. : tek-fînât) : kefenleme, kefenlenme.

tekfînât

: تكفينات

(a. i. tekfîn'in c.) : kefenlemeler, kefenlenmeler.

tekfir

: تكفير

(a. i. küfr'den. c.) : tek-fîrât) : 1) birine kâfir deme.

tekfîr-i seyyiât

:  

(kefr'den) : suçları, günahları olmamış gibi addetme. 2) yok etme, ortadan kaldırma.

tekfîr-i yemîn

:  

yemînin kefaretini verme.

tekfîrât

: تكفيرات

(a. i. tekfîr'in c.) : 1) kâfir etmeler. 2) yok etmeler, ortadan kaldırmalar.

tekhîl

: تكحيل

(a. i. kuhl'den) : sürma çekme, sürme çekilme [gözüne-]

te'kîd

: تأكيد

(a. i. ci. : te'kîdât) : 1) kuvvetleştirme, sağlamlaştırma. 2) üsteleme, bir iş için evvelce yazılan bir yazıyı tekrarlama. 3) gr. pekiştirme, fr. intensitif.

te'kîd-i lâfzı

:  

aynı sözün tekrarı.

te'kîd-i ma'nevî

:  

gr. söylenişi başka, mânâsı müşterek olan kelime, sinonim (*eşitanlamlı) kelime, fr. mot synonyme.

te'kîd-i münâsebet-i vedâiyye

:  

dostluk münâsebetlerini kavîleştirme.

te'kîdât

: تأكيدات

(a. i. te'kîd'in c.) : te'kitler.

te'kîden

: تأكيدا

(a. zf.) : 1) te'kit yoliyle, sağlamlaştırarak. 2) evvelce yazılan bir yazıyı tekrarlıyarak.

te'kîd-nâme

: تأكيدنامه

(a. f. b. i.) : te'kit yazısı, evvelce yazılan bir yazıyı tekrarlıyan yazı.

te'kîd-ül-medh bimâ yüşbih-üz-zemm

: تأكيد المدح بما يشه المدح

(a. cü.) : ed. birini zem eder surette medhetme. Meselâ, çalışkan bir çocuk için : "durup dinlendiği yok, gece gündüz kitaplariyle uğraşıyor" denilmesi gibi.

te'kîd-üz-zemm bimâ vüşbih-ül-medh

: تأكيد الذم بما يشبه المدح

(a. c.) : ed. birini medheder surette zemmetme : Meselâ, haylaz bir çocuk için : "o kadar intizam meraklısı ki sahifeleri dağılmasın diye kitaplarının ken'âdârını kesmiyor" denilmesi gibi.

te'kîl

: تآكيل

(a. i.) : yedirme, yedirilme [bir kimseye]

teklif

: تكليف

(a. i. külfet'den) : 1) birinden eziyetli, fakat başkası için faydalı olan bir iş isteme. 2) Cc. : teklîfât) içli dışlı olmıyan, çekingen muamele. 3) vergi yükleme. 4) *önerge.

teklîf-i hâm

:  

münasebetsiz, ağır teklif.

teklif nıâlâ-yutak

:  

ağır ve yapılmıyacak teklif.

teklîfât

: تكليفات

(a. i. teklifin c.) : teklifler.

teklîl

: تكليل

(a. i. iklîl'den) : taç giydirme.

teklîs

: تكليس

(a. i. kils'den) : kireçleştirme.

tekmid

: تكميد

(o. i.) : hek. ılık veya soğuk su pansumanı, [yapma kelimedir]

tekmil

: تكميل

(Kemâl'den, c. : tekmîlât) : 1) kemâle erdirme. 2) bitirme, bitirilme, tamamlama, tamamlanma. 3) s. tam, eksiksiz, bütün, hep.

tekmîl-i enfâs

:  

ölme.

tekmîl-i selâsîn

:  

[Ay görülemediği zaman] (ramazânın ilk aününün tâyîni için) arabî aylarına göre otuz günü tamamlama.

tekmile

: تكميله

(a. i. kemâl'den) : 1) ek, katma gibi eksik için sonradan yapılan şey. 2) ek.

teknin

: تكمين

(a. i. kemîh'den) : pusuya, sipere yerleştirme, yatırma.

tekniye

: تكنيه

(a. i. künyeden) : künye koma, künyeleme, künyelenme.

tekrar

: تكرار

(a. i. kerr'den) : 1) bir şeyi iki veya daha çok defa yapma. Be-tekrâr : bir defa daha. 2) zf. yine, bir daha, yeniden.

tekrâr-ı lâfzı

:  

ed. yalnız sözün ibarede tekrarı.

tekrâr-ı ma'nevî

:  

ed. mânâları bir olan kelimeleri bir arada kullanma : dikkat ve îtinâ, sabır ve tahammül. esibi. Kesret-i tekrar : ed. bir cümlede aynı kelimenin -lüzumsuz olarak- ikiden çok tekrar edilmesi.

tekrâr-ale-t-tekrâr

: تكرار على التكرار

(a. zf.) : çok defa. (bkz. : mükerreren).

tekrâren

: تكراراً

(a. zf.) : tekrarlanarak, defalarla.

tekrîh

: تكريه

(a. i. c. : tekrîhât) : kerih oösterme; sevdirmeme.

tekrihât

: تكريهات

(a. i. tekrîh'in c.) : kerih göstermeler; sevdirmemeler

tekrîm

: تكريم

(a. i. kerem'den. c. : tekrîmât) : saygı gösterme, ululama, (bkz. : ta'-zîm).

tekrîmât

: تكريمات

(a. i. tekrîm'in c.) : saygı göstermeler, ululamalar, (bkz. : ta'zîmât).

tekrîmen

: تكريماً

(a. zf.) : saygı göstererek, ululıyarak. (bkz. : ta'zîmen).

tekrir

: تكرير

(a. i. kerr'den) : 1) tekrarlama, tekrar etme; bir daha yapma veya söyleme 2) ed. sözün te'sîrini kuvvetlendirmek için bir sözü bile bile tekrar etme san'atı : "ey varlığı varı vâr eden vâr. . " gibi.

tekrîrât

: تكريرات

(a. i. tekrîr'in c.) : tekrarlamalar, tekrar etmeler.

teksîb

: تكسيب

(a. i. kesb'den) : kazandırma, kazandırılma.

teksîf

: تكثيف

(a. i. kesâfet'den) : 1) koyu ve sık yapma, bir sıvıyı koyulaştırma, 2) dokuma ve sâireyi sıklaştırma. 3) şeffaflığını (saydamlığını) giderme. 4) yığma, toplama.

teksif-i nirengi

:  

jeod. yüksek dereceli nirengi noktaları arasına daha tafsîlâtlı harita yapmıya esas olmak üzere küçük dereceli nirengiler ithâl etme ameliyesi.

teksir

: تكسير

(a. i. kesr'den) : çok kırma [bir şeyi] , kırılma.

teksir

: تكثير

(a. i. kesret'den c. : tek-strât) : çoğaltma, çoğaltılma.

teksir-i sevâd

:  

faydasız yere çok yazı yazma.

teksirât

: تكثيرات

(a. i. teksîr'in c.) : çoğaltmalar, çoğaltılmalar.

teksif

: تكشيف

(a. i.) : çok açma, açılma.

tektîb

: تكتيب

(a. i. ketebe'den) : yazdırma.

tekvin

: تكوين

(a. i. kevn'den. c. : tekvînât) : 1) vâr etme. 2) yaratma. Âlem-i tekvin : vücud ve hudûs âlemi. Kitâb-üt-tekvîn : Tevrat'ın birinci kısmı olup ilkçağ târihine me'hazdir.

tekvînât

: تكوينات

(a. i. tekvîn'in c.) : 1) var etmeler. 2) yaratmalar tekvini (a. i.) : fels. * oluşul, fr. genetique.

televir

: تكور

(a. i.) : değirmi yapma, yuvarla ki aştırma.

tekye

: تكيه

(a. i. c. : tekâyâ) : 1) dayanma, (bkz. : istinâd). 2) güvenme, (bkz. : i'ti-mâd). 3) tekke, (bkz. : dergâh, hânkah, zâyiye).

tekye-gâh

: تكيه گاه

(a. f. b. i.) : dayanılacak yer. (bkz. : istinâd-gâh, mesned).

tekye-geh

: تكيه گه

(a. f. b. i.) : (bkz : tekye-gâh).

tekye-niş

: تكيه نشين

(a. f. b. s.) : tekkede oturan, derviş.

tekye-zen

: تكيه زن

(a. f. b. s.) : dayanan, istinâdeden.

tekyîl

: تكييل

(a. i. kile'den) : kile ile ölçme.

tekzîb

: تكذيب

(a. i. kizb'den. c. : tek-zîbât) : yalanlama, yalan olduğunu söyleme.

tekzîbât

: تكذيبات

(a. i. tekzîb'in c.) : yalanlamalar, yalanını meydana çıkarmak için söylenen sözler.