tek |
: | تك |
(f. i.) : koşma, seğirtme. tek ü dû, tek ü pûy, |
tek ü tâz |
: |
öteye beriye koşuşmalar. |
|
tekabbel-Allah |
: | تقبل الله |
(a. cü.) : "Allah kabul etsin!" mânâsına gelir. |
tekabbuh |
: | تقبح |
(a. i. kubh'dan) : çirkin görme, kötü sayma. |
tekabkub |
: | تقبقب |
(a. i.) : bağırsaklarla gazların yaptığı gurultu. |
tekabül |
: | تقابل |
("ka" uzun okunur, a. i. kabl'den c. : tekabülât) : 1) karşı karşıya olma. karşı karşıya, yüzyüze gelme, karşılaşma. 2) karşılık olma, karşılama. |
tekabül-i saffeyn |
: |
ask. savaşan iki ordunun karşılaşması. |
|
tekabülât |
: | تقابلات |
("ka" uzun okunur. a. i. tekabül'ün c.) : karşı karşıya, yüzyüze gelmeler; karşılık olmalar, karşılamalar. |
tekadîm |
: | تقاديم |
("ka" uzun okunur, a. i. takdime'nin c.) : sungular, verilen hediyeler, armağanlar. |
tekadîr |
: | تقادير |
("ka" uzun okunur. a. i. takdîr'in c.) : 1) alınyazıları. (bkz. : mukadderat). 2) ihtimaller. |
tekadüm |
: | تقادم |
("ka" uzun okunur. a. i.) : 1) geçmiş bulunma. 2) fık. murûr-i zaman (zaman * aşımı) olma. |
tekadüm-i zaman |
: |
huk. bir hâdisenin vukuundan îtibâren bâzı hallerde dâvanın bakılmasına şahadetin dinlenmesine manî teşkil eden müddet. |
|
tekaffî |
: | تقفی |
(a. i.) : (bkz. : iktidâ) |
tekâfî, tekâfü' |
: | تكافی ، تكافوء |
(a. i. küf'den) : birbirinin dengi olma. |
tekâfül |
: | تكافل |
(a. i.) : fels. fr. solida-rite |
tekâhhül |
: | تكحل |
(a. i. kûhl'den) : sürme çekme [göze-] , (bkz. : iktihâl). |
tekâhül |
: | تكاهل |
(a. i.) : dikkatsizlik, ihmal. |
tekalîb |
: | تقاليب |
("ka" uzun okunur. a. i. taklîb'in c.) : çevirmeler, döndürmeler; içi dışa çevirmeler. |
tekâlif |
: | تكاليف |
(a. i. teklifin c.) : 1) teklifler. 2) vergiler. |
tekâlîf-i emîriyye |
: |
hükümdarın kestiği vergi. |
|
tekâlif-i harbiyye |
: |
savaş sırasında alınan fevkalâde vergi. |
|
tekâlif-i örfiyye |
: |
huk. [eskiden] kanun ve nizâma müstenit olmaksızın idâreten görülen lüzuma mebnî alınan akçe vesaire ve halka yükletilen an-garye. [bu paraların tahsîline me'mur olanlar : muhassıl, sipahi, mültezim, subaşı, koruağası dır] |
|
tekâlîf-i şâkka |
: |
şer'î cevaz bulunmıyan ve tekâ-lîf kaidelerine de uymıyan vergi. |
|
tekâlîf-i şer'iyye |
: |
dînin emrettiği zekât, haraç gibi vergiler. 3) ibâdetler. |
|
tekâlüb |
: | تكالب |
(a. i. kelb'den) : köpek gibi saldırma. |
tekâmül |
: | تكامل |
(a. i. kemâl'den. c. : tekâmülât) : 1) kemal bulma, olgunlaşma. 2) biy. r fels. *evrim, fr. evolution. |
tekâmülât |
: | تكاملات |
(a. i. tekâmül'ün c.) : 1) tekâmüller, olgunlaşmalar. 2) evrimler, fr. evolutions. |
tekâmülüyye |
: | تكامليه |
(a. i.) : (bkz. : tekâmül iyyet). |
tekâmüliyyet |
: | تكامليت |
(a. i.) : biy. fels. evrimcilik, fr. evolutionnisme. |
tekamür |
: | تقامر |
("ka" uzun okunur, a i. kımâr'dan) : kumar oynama. |
tekâpû |
: | تكاپو |
(a. i.) : 1) telâş ile koşarak araştırma. 2) dalkavukluk, kavuk sallama. |
tekarîr |
: | تقارير |
("ka" uzun okunur, a. i. takrîr'in c.) : takrirler, teklifler, 'önergeler, (bkz. : takrîrât). |
tekarüb |
: | تقارب |
("ka" uzun okunur. a. i. kurb'dan) : 1) iki şeyin birbirine yakın olma hâli. 2) fiz. yakınsama, fr. eonvergence. (bkz. : takarrüb). |
tekarüb-i mahâric |
: |
harflerin mahreçlerinin birbirine yakın olması. |
|
tekârüm |
: | تكارم |
(a. i.) : ayıp ve kusur olacak şeylerden kaçınma. |
tekarün |
: | تقارن |
("ka" uzun okunur, a. i. karn'den) : birbirine yanaşma, birbirinin yanına gelme, (bkz : mukarenet). |
tekarün fi-l-hayâl |
: |
ed. bir şeyin zikri ile ona bağlı bulunan şeyin hatıra gelmesi. Meselâ : kalem getir deyince, hokkayı, kâğıdı; bir "iğne istenilince" ipliği hatırlamak. gibi. (bkz. : tedâî). |
|
tekasît |
: | تقاسيط |
("ka" uzun okunur, a i. taksît'in c.) : taksitler |
tekasüf |
: | تكاثف |
(a. i. kesâfet'den) : sıklaşma, koyulaşma; yoğunlaşma. |
tekâsül |
: | تكاسل |
(a. i. kesel'den. c. : te-kâsülât) : üşenme, tenbellik; ilgisizlik. |
tekâsülât |
: | تكاسلات |
(a. i. tekâsül'ün c.) : üşenmeler, tenbellikler; ilgisizlikler. |
tekasüm |
: | تقاسم |
("ka" uzun okunur, a. i. kasem'den) : 1) yeminleşme, andlaşma. 2) bölüşme, bölüşülme, (bkz. : mukaseme). |
tekâsür |
: | تكاثر |
(a. i. kesret'den) : 1) çoğalma, (bkz. : taaddüd, tekessür). 2) çok övünme. Sûre-i tekâsür : Kur'ân'ın 102) sûresi. |
tekâsür |
: | تكاسر |
(o. i. kesr'den) : kırılma; fiz. *kırınım, difraksiyon, fr. diffraction. [yapma kelimelerdendirl. |
tekasşu' |
: | تقشع |
(a. i. kaş'dan.) : hek. balgam çıkarma, (bkz : tenahhum). |
tekaşşu'-i dem |
: |
hek. kan tükürme. |
|
takatîr |
: | تقاطير |
("ka" uzun okunur, a. i. taktîr'in c.) : damlamalar, *damıtıklar. |
tekattu' |
: | تقطع |
(a. i.) : hek. bir sıtma nöbetinin muntazam vakitlere ayrılması. |
tekattül |
: | تقتل |
(a. i. katl'den) : birbirini kesme, kesişme. |
tekatu' |
: | تقاطع |
("ka" uzun okunur, a. i. kat'den) : kesme, kesişme, çatışma; iki çizginin birbirini kesip geçmesi. Nokta-i tekatu' : kesişme noktası. |
tekatur |
: | تقاطر |
("ka" uzun okunur, a. i. katr, kutur ve katarân'dan) : damlama, damla damla dökülme, (bkz. : takattur). |
tekâtüb |
: | تكاتب |
(a. i.) : (bkz : mükâtebe). |
tekatül |
: | تقاتل |
("ka" uzun okunur, a. i. katiden) : birbirini öldürme, vuruşma (bkz. : mukatele). |
tekâtüm |
: | تكاتم |
(a. i.) : sır saklama [birbirinden-] |
tekaüd |
: | تقاعد |
("ka" uzun okunur, a. i. kuûd'dan) : 1) karşılıklı oturma. 2) emekliye ayrılma. 3) emeklilik, [galatdır] . 4) emekli fgalat-dır] |
tekaüde |
: | تقاعدا |
("ka" uzun okunur, a. zf.) : emekliye ayrılarak. |
tekaüdiyye |
: | تقاعديه |
("ka" uzun okunur, a. i.) : emekli aylığı. |
tekâül |
: | تكاؤل |
(a. i. küûl'den) : kim. ispirtolaşma. |
tekâver |
: | تكاور |
(f. s. ve i.) : koşucu; seğirtici, yorga yürüyüşlü (at] . Esb-i tekâver : koşu atı. |
tekavîm |
: | تقاويم |
("ka" uzun okunur, a. i.) : takvimler. |
tekavvül |
: | تقول |
(a. i. c. : tekavvülât) : yalan söyleme. |
tekavvülât |
: | تقولات |
(a. i. tekavvül'ün c.) : yalan sözler. |
tekavvüm |
: | تقوم |
(a. i.) : doğrulma [eğri iken-] |
tekavvüm-i nihâi |
: |
körpe fidanın doğrulması. |
|
tekavvüm-i örfî |
: |
huk. [eskiden] bir malın muhrez olması. |
|
tekavvüs |
: | تقوس |
(a. i. kavs'den) : kavislenme, yay şekline girme, yay gibi eğilme ve eğri olma. |
tekavvüt |
: | تقوت |
(a. i. kut'dan) : azıklarıma, beslenme; geçinme. |
tekâyâ |
: | تكايا |
(a. i. tekye'nin c.) : tekkeler, (bkz. : zevâyâ). |
tekâyüd |
: | تكايد |
(a. i. keyd'den. c. : te-kâyüaât) : birbirine hîle yapma, (bkz. : tehâdu'). |
tekâyüdât |
: | تكايدات |
(a. i. tekâyüd'ün c.) : birbirine hîle yapmalar. |
tekayyuh |
: | تقيح |
(a. i. kayh'dan) : irinlenme. |
tekayyuhât |
: | تقيحات |
(a. i. tekayyüh'ün c.) : irinlenmeler. |
tekaz |
: | تقاض |
("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) karşılaştırma. 2) birbiriyle ödeşme. 3) takas, bîrinin alacağını vereceğine karşılık tutma. teke |
tekazâ |
: | تقاضا |
("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) alacaklının borçluyu sıkıştırması. 2) sıkışarak söz söyleme. |
tekâzüb |
: | تكاذب |
(a. i. kizb'den) : birbirine yalan söyleme, birbirini aldatma. |
tekazzu' |
: | تقضع |
(a. i.) : çıbanın irinlenmesi. |
tekazzuh |
: | تقزح |
(a. i. kuzah'dan) : (alâim-i semâ', kavs-i kuzah) şeklini gösterme. |
tekbib |
: | تكبيب |
(a. i. kebâb'dan) : kebâbetme, edilme. |
tekbir |
: | تكبير |
(a. i. kibr'den. c. : tekbîrât) : "Allahü ekber (= Tanrı uluların ulusudur) " deme [k] . İftitâh tekbiri : namaza baslarken iki eU kulak memelerine değdirerek Allahü ekber deme. 2) "Ailahü ekber, Allahü ekber, lâilâ-he İIl'Allahü v'Allahü ekber, Allabü ekber ve li-llâh-il hamd" deme fk] |
tekbîrât |
: | تكبيرات |
(a. i. tekbîr'in c.) : tekbirler, tekbir getirmeler. |
tekbîr-huvân |
: | تكبير خوان |
(a. f. b. s.) : tekbir getiren. |
tekdir |
: | تكدير |
(a. i. keder'den. c. : tekdîrât) : 1) bulandırma. |
tekdîr-i mâ' |
: |
suyu bulandırma. 2) kederlendirme, kederlendirilme. 3) azarlama, azarlanma; azar. 4) öğrenciye verilen ve siciline geçirilen bir ceza. [tevbihden ağırdır] |
|
tekdîrât |
: | تكديرات |
(a. i. tekdîr'in c.) : tekdirler, azarlamalar. |
tekdîrât-ı şedide |
: |
şiddetli azarlamalar, çıkışmalar. |
|
tekdiri, tekdtriyye |
: | تكديری ، تكديريه |
(f. s.) : tekdire mensup, tekdirle ilgili. Mücâzât-ı tekdiriy-ye : huk. kabahat nevinden olan suçların gerektirdiği hafif ceza. |
teke |
: | تكه |
(f. i.) : 1) erkek keçi. 2) sürü önünde giden* kösemen. 3) bir cilt defter. 4) tezek, mayts. |
tekebbüd |
: | تكبد |
(a. i. kebed'den) : 1) katılaşma, sertleşme. 2) o. bir organın kebedleş-mesi, karaciğerleşmesi. [yapma kelimelerdendir] |
tekebbüd-i rie |
: |
hek. zatürrienin ikinci devrinde akciğerin karaciğer gibi katılaşması, fr. hepatisa-tion. |
|
tekebbür |
: | تكبر |
(a. i. kibr'den) : kibir gösterme, büyüklük satma, (bkz. : taazzum). |
tekeddür |
: | تكدر |
(a. i. keder'den) : 1) bulanma, saflığını kaybetme. 2) kederlenme. |
tekeddür-i hatır |
: |
kederli olma |
|
tekeffüf |
: | تكفف |
(a. i. keff'den) : avuç açma, dilenme, (bkz. : tese'ül). |
tekeffül |
: | تكفل |
(a. i.) : birine kefil olma, kefalet etme veya verme. |
tekehhüf |
: | تكهف |
(a. i. kehf 'den) : madara gibi oyulma, kazılma. |
tekehhül |
: | تكحل |
(a. i.) : 1) (bkz. : iktihâl). |
tekehhün |
: | تكهن |
(a. i.) : kâhinlik, falcılık etme. |
tekellüf |
: | تكلف |
(a. i. külfet'den c. : tekellüfât) : 1) külfetli, zahmetli iş görme. 2) özenme, bir işi gösterişli bir hâle koymak için uğraşma. 3) gösteriş, yapmacık. Bî-tekellüf, Bilâ-tekel-lüf : külfetsiz, sıkıntısız, tabîî olarak. |
tekellüfât |
: | تكلفات |
(a. i. tekellüf'ün c.) : tekellüfler. |
tekellüfât-ı münşiyâne |
: |
münşilere mahsus zorluklar, külfetler. |
|
tekellüm |
: | تكلم |
(a. i. kelâm'dan) : söyleme, konuşma. |
tekellüm-i sâmit |
: |
ed. sessiz konuşma. |
|
tekellüs |
: | تكلس |
(a. i. kils'den. c. : tekellüsât) : kireçleşme. |
tekellüs-i şerâyîn |
: |
hek. yaşlılık dolayısiyle 'atardamarların kireçlenmesi. |
|
tekemmül |
: | تكمل |
(a. i. kemâl'den. c. : tekemmülât) : kemâle gelme, kemal bulma, olgunlaşma. |
tekemmülât |
: | تكملات |
(a. i. tekemmül'ün c.) : kemâle gelmeler, kemal bulmalar, olgunlaşmalar. |
tekemmüm |
: | تكمم |
(a. i. kümm'den) : çarşafa bürünme. |
tekemmün |
: | تكمن |
(a. i. kümûn'dan) : pusuya yatma, gizlenme. |
tekemmüş |
: | تكمش |
(a. i.) : 1) acele etme. 2) hek. adalenin iltihap ve şâire neticesinde büzülüp çekilmesi. |
tekennî |
: | تكنی |
(a. i. künye'den) : künye alma, ad alma. |
tekerrüh |
: | تكره |
(a. i. kerh'den.) : iğrenme, (bkz. : istikrah). |
tekerrür |
: | تكرر |
(a. i. c. : tekerrürât) : tekrarlanma. |
tekerrür-i cürm |
: |
huk. bir suçun-hüküm giydikten sonra-yine işlenmesi. |
|
tekerrürat |
: | تكررات |
(a. i. tekerrür'ün c.) : tekrarlanmalar. |
tekerrüş |
: | تكرش |
(a. i.) : buruşma. |
tekessüf |
: |
(a. i.) : (bkz. : tekasüf). |
|
tekessür |
: | تكثر |
(a. i. kesret'den) : çoğalma, (bkz. : efzâyiş). |
tekessür |
: | تكسر |
(a. i. kesr'den) : kısılma. |
tekeşf |
: | تكشف |
(a. i. keşf'den) : açılma, (bkz. : inkişâf). |
tekevvün |
: | تكون |
(a. i. kevn'den. c. : tekevvünât) : var olma, meydana gelme, oluş. |
tekevvün-i cibâl |
: |
jeol. * dağoluş, orojeni, fr. orogenie. |
|
tekevvün-i evvel |
: |
fels. önoluş, fr. preTormation. |
|
tekevvün-i ferdi |
: |
biy. * bireyoluş, fr. onto-gtnie. |
|
tekevvün-i nev'î |
: |
biy. * soyoluş, fr. phylogenie. |
|
tekevvünât |
: | تكونات |
(a. i. tekevvün'ün c.) : var olmalar, meydana gelmeler, oluşlar. |
tekevvünî |
: | تكونی |
(a. s.) : fels. oluşul, fr. genetique. |
tekeylüs |
: | تكيلس |
(o. i.) : yemeklerin midede ve bağırsaklarda ezilerek lenf damarları tarafından emilmeye elverişli bir hâle gelmesi, ki-lüs hâlini alması. |
tekeymüs |
: | تكيمس |
(o. i.) : yemeklerin mîdede ezilmesi, kimüs hâline girmesi. |
tekeyyüf |
: | تكيف |
(a. i. keyf'den) : 1) keyiflenme; keyiflendirecek bir şey alma. 2) keyfi-yetlenme. |
tekeyyüs |
: | تكيس |
(a. i. kiyâset'den) : 1) kiyâsetli, zekî, uyanık görünme. 2) zariflik gösterme. 3) hek. zararlı bir maddenin vücûdun bir tarafına girerek orada bünyenin meydana getirdiği keseye girmesi. |
tekfîl |
: | تكفيل |
(a. i.) : kefil etme, edilme, kefil gösterme. |
tekfîn |
: | تكفين |
(a. i. kefen'den. c. : tek-fînât) : kefenleme, kefenlenme. |
tekfînât |
: | تكفينات |
(a. i. tekfîn'in c.) : kefenlemeler, kefenlenmeler. |
tekfir |
: | تكفير |
(a. i. küfr'den. c.) : tek-fîrât) : 1) birine kâfir deme. |
tekfîr-i seyyiât |
: |
(kefr'den) : suçları, günahları olmamış gibi addetme. 2) yok etme, ortadan kaldırma. |
|
tekfîr-i yemîn |
: |
yemînin kefaretini verme. |
|
tekfîrât |
: | تكفيرات |
(a. i. tekfîr'in c.) : 1) kâfir etmeler. 2) yok etmeler, ortadan kaldırmalar. |
tekhîl |
: | تكحيل |
(a. i. kuhl'den) : sürma çekme, sürme çekilme [gözüne-] |
te'kîd |
: | تأكيد |
(a. i. ci. : te'kîdât) : 1) kuvvetleştirme, sağlamlaştırma. 2) üsteleme, bir iş için evvelce yazılan bir yazıyı tekrarlama. 3) gr. pekiştirme, fr. intensitif. |
te'kîd-i lâfzı |
: |
aynı sözün tekrarı. |
|
te'kîd-i ma'nevî |
: |
gr. söylenişi başka, mânâsı müşterek olan kelime, sinonim (*eşitanlamlı) kelime, fr. mot synonyme. |
|
te'kîd-i münâsebet-i vedâiyye |
: |
dostluk münâsebetlerini kavîleştirme. |
|
te'kîdât |
: | تأكيدات |
(a. i. te'kîd'in c.) : te'kitler. |
te'kîden |
: | تأكيدا |
(a. zf.) : 1) te'kit yoliyle, sağlamlaştırarak. 2) evvelce yazılan bir yazıyı tekrarlıyarak. |
te'kîd-nâme |
: | تأكيدنامه |
(a. f. b. i.) : te'kit yazısı, evvelce yazılan bir yazıyı tekrarlıyan yazı. |
te'kîd-ül-medh bimâ yüşbih-üz-zemm |
: | تأكيد المدح بما يشه المدح |
(a. cü.) : ed. birini zem eder surette medhetme. Meselâ, çalışkan bir çocuk için : "durup dinlendiği yok, gece gündüz kitaplariyle uğraşıyor" denilmesi gibi. |
te'kîd-üz-zemm bimâ vüşbih-ül-medh |
: | تأكيد الذم بما يشبه المدح |
(a. c.) : ed. birini medheder surette zemmetme : Meselâ, haylaz bir çocuk için : "o kadar intizam meraklısı ki sahifeleri dağılmasın diye kitaplarının ken'âdârını kesmiyor" denilmesi gibi. |
te'kîl |
: | تآكيل |
(a. i.) : yedirme, yedirilme [bir kimseye] |
teklif |
: | تكليف |
(a. i. külfet'den) : 1) birinden eziyetli, fakat başkası için faydalı olan bir iş isteme. 2) Cc. : teklîfât) içli dışlı olmıyan, çekingen muamele. 3) vergi yükleme. 4) *önerge. |
teklîf-i hâm |
: |
münasebetsiz, ağır teklif. |
|
teklif nıâlâ-yutak |
: |
ağır ve yapılmıyacak teklif. |
|
teklîfât |
: | تكليفات |
(a. i. teklifin c.) : teklifler. |
teklîl |
: | تكليل |
(a. i. iklîl'den) : taç giydirme. |
teklîs |
: | تكليس |
(a. i. kils'den) : kireçleştirme. |
tekmid |
: | تكميد |
(o. i.) : hek. ılık veya soğuk su pansumanı, [yapma kelimedir] |
tekmil |
: | تكميل |
(Kemâl'den, c. : tekmîlât) : 1) kemâle erdirme. 2) bitirme, bitirilme, tamamlama, tamamlanma. 3) s. tam, eksiksiz, bütün, hep. |
tekmîl-i enfâs |
: |
ölme. |
|
tekmîl-i selâsîn |
: |
[Ay görülemediği zaman] (ramazânın ilk aününün tâyîni için) arabî aylarına göre otuz günü tamamlama. |
|
tekmile |
: | تكميله |
(a. i. kemâl'den) : 1) ek, katma gibi eksik için sonradan yapılan şey. 2) ek. |
teknin |
: | تكمين |
(a. i. kemîh'den) : pusuya, sipere yerleştirme, yatırma. |
tekniye |
: | تكنيه |
(a. i. künyeden) : künye koma, künyeleme, künyelenme. |
tekrar |
: | تكرار |
(a. i. kerr'den) : 1) bir şeyi iki veya daha çok defa yapma. Be-tekrâr : bir defa daha. 2) zf. yine, bir daha, yeniden. |
tekrâr-ı lâfzı |
: |
ed. yalnız sözün ibarede tekrarı. |
|
tekrâr-ı ma'nevî |
: |
ed. mânâları bir olan kelimeleri bir arada kullanma : dikkat ve îtinâ, sabır ve tahammül. esibi. Kesret-i tekrar : ed. bir cümlede aynı kelimenin -lüzumsuz olarak- ikiden çok tekrar edilmesi. |
|
tekrâr-ale-t-tekrâr |
: | تكرار على التكرار |
(a. zf.) : çok defa. (bkz. : mükerreren). |
tekrâren |
: | تكراراً |
(a. zf.) : tekrarlanarak, defalarla. |
tekrîh |
: | تكريه |
(a. i. c. : tekrîhât) : kerih oösterme; sevdirmeme. |
tekrihât |
: | تكريهات |
(a. i. tekrîh'in c.) : kerih göstermeler; sevdirmemeler |
tekrîm |
: | تكريم |
(a. i. kerem'den. c. : tekrîmât) : saygı gösterme, ululama, (bkz. : ta'-zîm). |
tekrîmât |
: | تكريمات |
(a. i. tekrîm'in c.) : saygı göstermeler, ululamalar, (bkz. : ta'zîmât). |
tekrîmen |
: | تكريماً |
(a. zf.) : saygı göstererek, ululıyarak. (bkz. : ta'zîmen). |
tekrir |
: | تكرير |
(a. i. kerr'den) : 1) tekrarlama, tekrar etme; bir daha yapma veya söyleme 2) ed. sözün te'sîrini kuvvetlendirmek için bir sözü bile bile tekrar etme san'atı : "ey varlığı varı vâr eden vâr. . " gibi. |
tekrîrât |
: | تكريرات |
(a. i. tekrîr'in c.) : tekrarlamalar, tekrar etmeler. |
teksîb |
: | تكسيب |
(a. i. kesb'den) : kazandırma, kazandırılma. |
teksîf |
: | تكثيف |
(a. i. kesâfet'den) : 1) koyu ve sık yapma, bir sıvıyı koyulaştırma, 2) dokuma ve sâireyi sıklaştırma. 3) şeffaflığını (saydamlığını) giderme. 4) yığma, toplama. |
teksif-i nirengi |
: |
jeod. yüksek dereceli nirengi noktaları arasına daha tafsîlâtlı harita yapmıya esas olmak üzere küçük dereceli nirengiler ithâl etme ameliyesi. |
|
teksir |
: | تكسير |
(a. i. kesr'den) : çok kırma [bir şeyi] , kırılma. |
teksir |
: | تكثير |
(a. i. kesret'den c. : tek-strât) : çoğaltma, çoğaltılma. |
teksir-i sevâd |
: |
faydasız yere çok yazı yazma. |
|
teksirât |
: | تكثيرات |
(a. i. teksîr'in c.) : çoğaltmalar, çoğaltılmalar. |
teksif |
: | تكشيف |
(a. i.) : çok açma, açılma. |
tektîb |
: | تكتيب |
(a. i. ketebe'den) : yazdırma. |
tekvin |
: | تكوين |
(a. i. kevn'den. c. : tekvînât) : 1) vâr etme. 2) yaratma. Âlem-i tekvin : vücud ve hudûs âlemi. Kitâb-üt-tekvîn : Tevrat'ın birinci kısmı olup ilkçağ târihine me'hazdir. |
tekvînât |
: | تكوينات |
(a. i. tekvîn'in c.) : 1) var etmeler. 2) yaratmalar tekvini (a. i.) : fels. * oluşul, fr. genetique. |
televir |
: | تكور |
(a. i.) : değirmi yapma, yuvarla ki aştırma. |
tekye |
: | تكيه |
(a. i. c. : tekâyâ) : 1) dayanma, (bkz. : istinâd). 2) güvenme, (bkz. : i'ti-mâd). 3) tekke, (bkz. : dergâh, hânkah, zâyiye). |
tekye-gâh |
: | تكيه گاه |
(a. f. b. i.) : dayanılacak yer. (bkz. : istinâd-gâh, mesned). |
tekye-geh |
: | تكيه گه |
(a. f. b. i.) : (bkz : tekye-gâh). |
tekye-niş |
: | تكيه نشين |
(a. f. b. s.) : tekkede oturan, derviş. |
tekye-zen |
: | تكيه زن |
(a. f. b. s.) : dayanan, istinâdeden. |
tekyîl |
: | تكييل |
(a. i. kile'den) : kile ile ölçme. |
tekzîb |
: | تكذيب |
(a. i. kizb'den. c. : tek-zîbât) : yalanlama, yalan olduğunu söyleme. |
tekzîbât |
: | تكذيبات |
(a. i. tekzîb'in c.) : yalanlamalar, yalanını meydana çıkarmak için söylenen sözler. |