tedâbîr |
: |
تدابير |
(a. tedbîr'in c.) : tedbirler, yollar, çâreler. |
tedâbîr-i âkıl-âne |
: |
|
akıllıca tedbirler. |
tedâfü' |
: |
تدافع |
(a. i. def'den. c. : tedâfüât) : 1) birbirini defetme, itişme, kakışma. 2) kendini koruma, * savunma. |
tedafüi, tedâfüiyye |
: |
تدافعی ، تدافعيه |
(a. s.) : endini koruma, *savunma ile ilgili. Harb-i tedafüi : kendini müdâfaa ederek yapılan harb. |
tedâhük |
: |
تضاحك |
(a. i.) : gülüşme [karşılıklı] |
tedahül |
: |
تداخل |
(a. i. dühûl'den. c. : tedâhülât) : 1) birbiri içine girme. 2) geri kalma [iş hakkında] , 3) bir taksitin ödenmeden ötekinin gelmesi; ödemede gecikme. 4) yığılıp kalma, birikme. 5) karışma, (bkz. : müdâhale). |
tedâhül-fi-l- hudûd |
: |
|
huk. [eskiden] bir cinsten olan müteaddit esbâb-ı huduttan dolayı yalnız bir had ile iktifa edilmesi hâli : [bir şahıs birkaç defa zinada veya sirkatte bulunsa hakkında yalnız bir had ile iktifa edilir] |
tedâhül-fi-l-kazf |
: |
|
huk. [eskiden] birçok kazif-lerden dolayı yalnız bir had ile iktifa edilmesi hâli. [bir şa+ııs bir veya daha ziyâde kimselere bir lâfz ile veya başka başka lâfızlar ile zina isnadında bulunsa bunlardan dolayı hakkında yalnız bir "hadd-i kazf" icra edilir] |
tedâhül-i a'dâd |
: |
|
fer. iki sayıdan birinin diğeri ile tamamen yânî kesir bırakmaksızın taksîmi kabil olması, [üç ile dokuz gibi] |
tedâhül-i iddeteyn |
: |
|
fer. [eskiden] iki iddetin birbiri içine girmiş olması, [meselâ : bir kimse bâinen tatlîk ettiği bir kadına iddet esnasında kendisine helâl olur zanniyle mukarenette bulunsa bu mukarenet sebebiyle ikinci olarak lâzımgelen iddet; kadının beklemekte olduğu birinci iddete tedahül eder. Busûretle kadın; birinci iddeti ikmâl ettikten sonra ikinci iddetin sebebinden îtibâren noksan kalan miktarı tamamlar] |
tedâhülât |
: |
تداخلات |
(a. i. tedâhül'ün c.) : tedahüller. |
tedâî |
: |
تداعی |
(a. i. da'vet'den) : bir şeyi hatıra getirme; psik. * çağrışım. |
tedârub |
: |
تضارب |
(a. i. darb'dan) : dövüşme, vuruşma, (bkz. : mudârebe). |
tedârük |
: |
تدارك |
(a. i. derk'den. c. : tedârükât) : tedârik, hazırlama; araştırıp bulma, ele geçirme, edinme. |
tedârükât |
: |
تداركات |
(a. i.) : hazırlıkflar] |
tedârükât;i harbiyye, — -ı seferiyye |
: |
|
harb hazırlıkları. |
tedârükî |
: |
تداركی |
(a. i.) : hek. bir hastalığın şiddeti ihtimâline karşı gereken tertibatı alma. |
tedârüs |
: |
تدارس |
(a. i.) : okuma; yazma. |
tedâvî |
: |
تداوی |
(a. i. devâ'dan. c. : tedâviyât) : ilâç verme, iyileştirmek için bakma. Berâ-yi tedavi : tedâvî için. |
tedâvî-bi-l-ineb |
: |
|
üzümle tedâvî; üzüm kürü. |
tedâvî-bi-l-mâ" |
: |
|
su ile tedâvî. |
tedâvî-bi-n-nazîr |
: |
|
soğuk alan bir hastayı yine soğuk şeylerle tedâvî ederek meydana gelecek aks-i te'sirden faydalanma usûlü. |
tedâvî-bi-z-zıdd ve tedâvî bi-n-nakîz |
: |
|
bir hastalığa zıddiyle ilâç verme, menfî tedavide bulunma. |
tedâviyât |
: |
تدوايات |
(a. i. tedâvî'nin c.) : tedâvîler. |
tedavül |
: |
تداول |
(a. i. devlst'den. c. : tedâ-vülât) : elden ele gezme, dolaşma, kullanılma. |
tedâvülat |
: |
تداولات |
(a. i. tedâvül'ün c.) : tedavüller. |
tedâvür |
: |
تداور |
(a. devr'den) : sıra ile yapma; karşılıklı yapma. |
tedbîc |
: |
تدبيج |
(a. i.) : rükû'da başı çok eğme. |
tedbir |
: |
تدبير |
(a. i. dübûr'dan. c. : tedâbtr) : bir şeyi te'min edecek veya önliyecek yol, çâre. Hüsn-i tedbîr : iyi düşünülerek tutulan yol. SC-i tedbîr : yanlış tutulan yol. |
tedbîr-i menzil |
: |
|
ev idaresi ile ilgili hususlardan bahseden ilim, ev idaresi bilgisi, fr. econom'e domestique. |
tedbîr-i muallak |
: |
|
huk. [eskiden] bir şarta talik olunan tedbir, ["sen şu işi yaparsan müdebber-şin "denilmesi gibi". Bu halde memlûk o işi mev-lâsının hayâtında yaparsa vefatında malının üçte birinden azat olur] |
tedbîr-i mukayyed |
: |
|
huk. [eskiden] mevlânın bir kayıt ile mukayyet olarak vefatına muallâkan yaptığı tedbir, ["ben bu hastalığımdan ölürsem" yahut "ben bu yolculuğum esnasında vefat edersem sen hürsün" denilmesi gibi] |
tedbîr-i mutkk |
: |
|
huk. [eskiden] mevlânın alelıtlak mevtine muzaf olan tedbir. ["ben öldüğüm zaman sen hürsün" denilmesi gibi, "ben seni mü-debber kıldım" denilmesi de bu kabildendir] |
tedebbür |
: |
تدبر |
(a. i. c. : tedebbürât) : 1) sonunu, hakikati düşünme. 2) arkasını dönme. |
tedebbürât |
: |
تدبرات |
(a. i. tedebbür'ün c.) : sonunu, hakikati düşünmeler |
tedeffün |
: |
تدفن |
(a. i. defn'den) : defnolunma, gömülme. |
tedehhî |
: |
تدهی |
(a. i.) : dâhîleşme, dehâ eseri gösterme. |
tedehhün |
: |
تدهن |
(a. i. dehn'den) : yağlanma, yağ sürünme. |
tedehhüş |
: |
تدهش |
(a. i. deheş'den) : dehşete düşme, korkma, yılma. |
tedellâ |
: |
|
(a. i.) : tas. mukarriblerin, makamların son mertebesine yükseldikten sonra ifâkatbahş olan bir sahne nüzulü. |
tedellî |
: |
تدلی |
(a. i. dell'den. c. : tedelli.yât) : nazlanma. |
tedelliyât |
: |
تدليات |
(a. i. tedellî'nin c.) : nazlanmalar. |
tedellük |
: |
تدلك |
(a. i.) : sürtme; uğuştu-rulma. |
tedellül |
: |
تدلل |
(a. i.) : nazlanma, (bkz. : tegannüc). |
tedemmu |
: |
تدمع |
(a. i. dem'den) : 1) gözün yaşarması. 2) hek. hastalık dolayısiyle gözden yaş gelme. |
tedemmug |
: |
تدمغ |
(a. i. dimâğ'dan) : fels. beyinleşme, fr. cerebratîon. |
tedemmül |
: |
تدمل |
(a. i.) : toprağı gübreleme, toprağa gübre dökme. |
tedenni |
: |
تدنی |
(a. i. denâet'den. c. : tedenniyât) : aşağı inme, aşağılama, gerileme, [zıddı : "terakki"] |
tedenniyât |
: |
تدنيات |
(a. i. tedennî'nin c.) : aşağılamalar, gerilemeler. |
tedennüs |
: |
تدنس |
(a. i.) : kirlenme, pislenme. |
tedennüs-i câme |
: |
|
elbisenin kirlenmesi. |
tederru' |
: |
تدرع |
(a. i.) : zırhlanma, zırh giyme. |
tederrüb |
: |
تدرب |
(a. i.) : alışma, (bkz. : ülfet). |
tederrüc |
: |
تدرج |
(a. i. derece'den) : derece derece, adım adım ilerleme. |
tederrün |
: |
تدرن |
(a. i.) : bir uzvun, birorganın şişmesi. |
tederrüs |
: |
تدرس |
(a. i. ders'den c. : teder-rüsât) : ders alma, ders olarak okuma. |
tederrüsât |
: |
تدرسات |
(a. i. tederrüs'ün , c.) : ders almalar, ders olarak okumalar. |
tedessür |
: |
تدثر |
(a. i.) : elbise giyme. |
tedeyyün |
: |
تدين |
(a. i. dîn'den) : 1) dînebağlı olma. 2) dîninde sımsıkı bağlı kalma. 3) (deyn'den) borçlanma. |
tedfin |
: |
تدفين |
(a. i. defn'den) : defnettne, gömme. |
tedhîn |
: |
تدخين |
(a. i. duhan'dan) : tütsüleme, dumanlama. |
tedhîn |
: |
تدهين |
(a. i. dühn'den) : güzel kokulu yağ sürme, sürülme. |
tedhîş |
: |
تدهيش |
(a. i. c. : tedhîşât) : dehşet verme, dehşete düşürme; şaşırtma, korkutma, yıldırma. |
tedhîş-i ezhân |
: |
|
zihinlerde heyecan yaratma. |
tedhîşât |
: |
تدهيشات |
(a. i. tedhîş'in c.) : tedhişler. |
te'dtb |
: |
تأديب |
(a. i. edeb'den. c. : te'dîbât) : 1) edeplendirme, edeplendirilme. 2) terbiye etme, terbiyesini verme; haddini bildirme. Hadd-i te'dîb : bir suç işliyeni, başkalarına örnek olacak şekilde, cezalandırma fmuâ'haze, tâzîr, darb gibi] |
te'dîbât |
: |
تأديبات |
(a. i. te'dîb'in c.) : 1) edeplendirmeler, edeplendirilmeler. 2) terbiye etmeler, terbiyesini vermeler. |
te'dîben |
: |
تأديبا |
(a. zf.) : te'dip için, te'-dip suretiyle; tevblh ve tekdir ederek. |
te'diyât |
: |
تأديات |
(a. i. te'diye'nin c.) : ödemeler. |
te'diye |
: |
تأديه |
(a. i. edâ'dan. c. : te'diyât) : 1) ödeme; ödenilme. 2) borcunu verme. |
te'diye-i deyn |
: |
|
borç Ödeme. |
tedkik |
: |
تدقيق |
(a. i. dikkat'den. c. : tedkikat) : dikkatle araştırma, araştırılma, inceden inceye yoklama, inceleme. |
tedkikat |
: |
|
("ka" uzun okunur. a. i. tedkik'in c.) : tetkikler, inceden inceye araştırmalar, incelemeler. |
tedkikat-ı şer'iyye |
: |
|
[eskiden] şeyhislâm kapısında, şer'î işlerle ilgili olan hükümlerin karara bağlandığı dâire. |
tedlîk |
: |
تدليك |
(a. i.) : sürme, uğalama |
ted'îs |
: |
تدليس |
(a. i.) : alışverişte satıcının mal kusurunu müşteriden saklaması, hîle. |
tedliye |
: |
تدليه |
(a. i.) : sarkıtma, sarkıtılma; yukarıdan aşağı bırakma, bırakılma. 2) delil, vesîka hazırlama. 3) şaşırma, dehşete düşme. |
tedmîc |
: |
تدميج |
(a. i.) : bir şeyi başka bir şeyin içine yerleştirme. |
tedmîm |
: |
تدميم |
(a. i.) : hek. kanın, bâzısebepten dolayı, ciğerlerde, bağırsaklarda ve damarlarda çoğalması. |
tedmîr |
: |
تدمير |
(a. i. c. : tedmîrât) : yo-ketme, mahvetme, tepeleme. |
tedmîrât |
: |
تدميرات |
(a. i. tedmîr'in c.) : yoketmeler, mahvetmeler, tepelemeler. |
tednîs |
: |
(a. i. c. : tednîsât) : kirletme, kirletilme. |
|
tednîsât |
: |
تدنيسات |
(a. i. tednîs'in c.) : kirletmeler, kirletilmeler. |
tedrî' |
: |
تدريع |
(a. i.) : zırh giydirme, giydirilme. |
tedrî-i cüyûş |
: |
|
askerlere zırh giydirilme |
tedrîb |
: |
تدريب |
(a. i.) : ped. * yetiştirim. |
tedrîbî |
: |
تدريبی |
(a. s.) : fels. fr. emprique. |
tedriç |
: |
تدريج |
(a. durûc'dan c. tedrîcât) : 1) derece derece, basamak basamak ilerleme, ilerletme; azar azar hareket. |
Ale-t-tedrîc |
: |
|
ted-rîc üzere. |
Bi-t-tedrie |
: |
|
azar azar, yavaş yavaş. 2) ed. ifâdenin derece derece yükselmesi. 3) fels. fr. gradation. |
tedrîc-i sâid |
: |
|
ed. ifâdenin yükselmesi. |
tedrici hâbit |
: |
|
ifâdenin alçalması. |
tedrîcât |
: |
تدريجات |
(a. i. tedrîc'in c.) : tedriçler. |
tedricen |
: |
تدريجا |
(a. zf.) : derece derece, yavaş yavaş, azar azar. |
tedricî, tedrîciyye |
: |
تدريجی ، تدريجيه |
(a. s.) : derece derece, yavaş yavaş olan, yapılan. |
tedris |
: |
تدريس |
(a. ders'den c. : tedrisât) : ders verme, verilme, okutma. |
tedrisât |
: |
تدريسات |
(a. i. tedrîs'in c.) : tedrisler (* öğretim). |
tedrîsât-ı âliye |
: |
|
yüksek * öğretim. |
tedrîsât-ı ibtidâiyye |
: |
|
ilk öğretim. |
tedrisat-ı taliye |
: |
|
* orta öğretim. |
tedsîm |
: |
تدسيم |
(a. i.) : nazar değmemesiiçin küçük çocukların çene çukurlarına siyah benek yapma. |
tedsîr |
: |
تدثير |
(a. i.) : kuşun, yuvasını düzenlemesi, düzeltmesi. |
tedsiye |
: |
تدسيه |
(a. i.) : baştan çıkarma, azdırma. |
tedvin |
: |
تدوين |
(a. i. dîvân'dan. c. : tedvînât) : 1) ed. dîvan şekline sokma [manzumeleri-] . 2) kitap hâline getirme. |
tedvînât |
: |
تدوينات |
(a. i. tedvîn'in c.) : tedvinler, dîvan şekline sokmalar; kitap yapmalar. |
tedvir |
: |
تدوير |
(a. i. devr'den. c. : tedvîrât) : 1) döndürme, döndürülme, çevirme, çevrik me. 2) değirmi şekle sokma, sokulma. |
tedvîr-i âlem |
: |
|
dünyâyı döndürme, idare etme. ed. bir mısrâdaki kelimelerin yerini değiştirmekle veznin ve mânânın bozulmaması, yâni, yineaynı mânânın anlaşılması. Meselâ : "şöyle bir fikirgeldi aklıma; aklıma şöyle bir fikir geldi. . " gibi. |
tedviye |
: |
تدويه |
(a. i. devâ'dan) : deva, ilâç verme. |