tecâdül

: تجادل

(a. i. cedel'den) : (bkz. : mücâdele).

tecâhül

: تجاهل

(a. i. cehl'den. c. : tecâ-hülât) : câhil gibi görünme; bilmemezlikten gelme.

tecâhül-i arifane

:  

ed. bilinen bir şeyi, edebî bir nükte ile bilinmiyormuş veya başka türlü biliniyormuş gibi gösterme san'atı.

tecâhülât

: تجاهلات

(a. i. tecâhül'ün c.) : câhil gibi görünmeler, bilmemezlikten gelmeler.

tecâhül-kâr

: تجاهلكار

(a. f. b. s.) : bilmemezlikten gelen.

tecâhül-kârî

: تجاهلكاری

(a. f. b. i.) : bil-memezlikten gelme.

tecâhül-kârâne

: تجاهلكارانه

(a. f. zf.) : bümernezlikten gelircesine.

tecânüb

: تجانب

(a. i. cenb'den.) : sakınma, çekinme.

tecânüs

: تجانس

(a. i. cins'den) : bir cinsten olma.

tecârib

: تجارب

(a. i. tecribe ve tecrübe'nin c.) : denemeler, deneyişler.

tecârib-i nazariyye

:  

nazarî tecrübeler.

tecâsür

: تجاسر

(a. i. cesâret'den) : cesaretlenme, (bkz. : ictisâr).

teca'üd

: تجعد

(a. i. ca'd'den) : kıvırcık, büklüm büklüm olma fsaç-}.

tecâvez-Allahü an seyyiâtihi

: تجاوز الله عن سيآته

(a. cü.) : Allah günâhını affetsin.

teeâvîf

: تجاويف

(a. i. tecvîf'in c.) : oyuklar, oyuk yerler,

tecâvîf-i dimağ

:  

anat. beynin içindeki boşluklar.

tecâvîf-i kalb

:  

anat. kalbin, ikisi sağda ve ikisi solda olmak üzere ayrıldığı dört boşluk.

tecâvüb

: تجاوب

(a. i. cevâb'dan) : cevaplaşma. (bkz. : mücâvebe'.

tecâvül

: تجاول

(a. i. cevelân'dan. c. : te-câvülât) : cevelân etme, dolaşma.

tecâvülât

: تجاولات

(a. i. tecâvül'ün c.) : cevelân etmeler, dolaşmalar.

tecâvür

: تجاور

(a. i.) : komşu olma.

tecâvüz

: تجاوز

(a. i. cevâz'dan. c. : tecâvüzât) : 1) ötesine geçme, sınırı aşma, atlama. 2) saldırma, sataşma, sarkıntılık. 3) el uzatma, başkasının hakkına dokunma.

tecâvüzât

: تجاوزات

(a. i. tecâvüz'ün c.) : tecâvüzler.

tecâvüzi, tecâvüziyye

: تجاوزی ، تجاوزيه

(a. s.) : tecâvüzle ilgili. Harekâtı tecâvüziyye : ask. saldırma hareketi.

tecâvüz-kâr

: تجاوزكار

(a. f. b. s. c. : tecâ-vüz-kârân) : tecâvüz eden, sataşan, saldıran.

tecâvüz-kârân

: تجاوز كاران

(a. f. b. s. tecâvüz-kâr'ın c.) : sataşanlar, saldıranlar.

tecâvüz-kârâne

: تجاوزكارانه

(a. f. zf.) : te-câvüzkârcasına, saldırırcasına.

tecâvüz-kârî

: تجاوزكاری

(a. f. i.) : tecâvüz-kârhk.

tecâzüb

: تجاذب

(a. i. cezb'den) : (bkz. : mücâzebe) ; fels. fr. sympathie.

tecâzür

: تجازر

(a. i.) : sövüşme, (bkz . : müşâteme).

tecbîn

: تجبين

(a. i.) : korkak sayma, birisine : "korkaksın"! deme.

tecbîr

: تجبير

(a. i. cebr'den) : kırık veya çıkık kemiği tamir etme, sarıp iyi etme, edilme.

tecdî'

: تجديع

(a. i.) : hek. 1) vücûdunbir yerini kesme. 2) çocuğu muzur şeylerle besleme ve gelişmesini önleme 3) bir kimseye onmasın diye beddua etme.

tecdid

: تجديد

(a. i. cidd'den. c. : tecdîdât) : yenileme, yenilenme, tazelenme.

tecdîd-i nikâh

:  

nikâh tazeleme, yenileme.

tecdîd-i matla'

:  

ed. kasîdenin orta yerlerine doğru yeni bir matla', söyleme.

tecdîdât

: تجديدات

(a. i. tecdîd'in c.) : yenilemeler, yenilenmeler, tazelemeler.

tecdîden

: تجديدا

(a. zf.) : yenileterek.

tecdîl

: تجديل

(a. i.) : yere vurma, yere yıkma.

tecdîr

: تجدير

(a. i.) : çocuğun çiçek çıkarması.

tecebbür

: تجبر

(a. i. cebr'den. c. : teceb-bürât) : kibirlenme, büyüklerime.

tecsbbürât

: تجبرات

(a. i. tecebbür'ün c.) : kibirlenmeler, büyüklenmeler.

teceddü'

: تجدع

(a. i.) : hele. kötü gıdadan veya neşvünema inkıtâından dolayı gözdeki meşime tabakasının arkadan yarılması.

teceddüd

: تجدد

(a. i. cidd'den. c. : teceddüdât) : tazelenme, yenilenme, yeni olma, ir. renaissance.

teceddüdât

: تجددات

(a. i. teceddüd'ün c.) : teceddütler, yenilenmeler, yeni olmalar.

teceffüf

: تجفف

(a. i. ceff'den) : kuruma [yaş şey]

teceffüf-i cülûd

:  

yaş derilerin kuruması.

tecehhüz

: تجهز

(a. cihâz'dan) : ihazlan-ma, hazırlanma; hazır bulunma.

tecehhüz-i arûs

:  

gelinin hazırlanması.

teceliâ

: تجلی

(a. i. cilve'den) : (bkz. : tecellî).

tecellî

: تجلی

(a. i. celâ ve. celv'deri. c. : tecelüyât) : 1) görünme; belirme. 2) kader, talih. 3) Allah'ın lûtfuna nail olma. 4) tas. hak nurunun tesîriyle makbul kulların kalbinde ilâhî sırların ayan olması hâli. [zıddı : "setr"]

tecellî-i âsâr

:  

tas. cismânî suretteki şahadet âlemi.

tecellî-i ef'âl

:  

tas. Allah'ın fiillerinden bir fi'lin, kulun kalbine münkeşif olması.

tecellî-i esma

:  

tas. Allah'ın esmâ-i hüsnâsından (Allah adlarından) bir ismin abdin kalbine münkeşif olması.

tecellî-i rahîmî

:  

tas. Allah tarafından mü'minle-re, sıddîklere ifâza olunan kemâlât.

tecellî-i rahmani

:  

tas. Allah tarafından mevcudata ifâza olunan vücut.

tecellî-i sıfat

:  

tas. Allah'ın sıfatlarından bir sıfatın kulun kalbinde münkeşif olması.

tecellî-i sıfâtî

:  

tas. mebdei, zâtten temeyyüz ve taayyün edecek veçhile ilâhî sıfatlardan bir sıfatla vuku' bulan tecellî.

tecellî-i şuhûdi

:  

tas. nur ismi ile müsemmâ (adlanmış) olan vücûdun zuhuru.

tecellî-i zatî

:  

tas. hiçbir sıfat îtibar etmeksizin mebde-i zât olan tecellî.

tecellî-senc

: تجلی سنج

(f. b. s.) : tecellîyi ölçüye vuran, tecellî tartan.

tecelliyât

: تجليات

(a. i. tecellî'nin c.) : tecellîler.

teeellî-zâr

: تجلی زار

(a. f. b. i.) : ilâhî cilvelerle dolu yer.

tecellüd

: تجلد

(a. i. c. : tecellüdât) : 1) yalandan celâdet, yiğitlik gösterme. 2) inâdetme, ayak direme, (bkz. : ısrar).

tecemmu'

: تجمع

(a. i. cem'den. c. : tecemmuât) : toplanma, yığılma, birikme, (bkz. : tehacüm).

tecemmuât

: تجمعات

(a. i. tecemmu'un c.) : toplanmalar, yığılmalar, birikmeler.

tecemmüd

: تجمد

(a. i. cemâl'den. c. : tecemmüdât) : donma; sertleşme, katılaşma, [yapma kelimelerdendir]

tecemmüdât

: تجمدات

(a. i. tecemmüd'ün c. : c.) : donmalar, sertleşmeler, katılaşmış, donmuşşeyler; buzlar.

tecemmu I

: تجمل

(a. i. cemâl'den c. : te-cemmülât) : süs, süslenme.

tecemmülât

: تجملات

(a. i. tecemmül'ün) : süslenmek üzere kullanılan eşya.

tecemmülât-ı beytiyye

:  

ev eşyası, evde bulunari eşyâ (bkz. : esâs).

tecemmüm

: تجمم

(a. i.) : büyüme; çoğalma [nebat (* bitki)]

tecennî

: تجنی

(a. i. cenn ve cünûn'dan) : meyva devşirme, devşirilme. (bkz. : ietinâ'). 2) (cinâyet'den) : birine"sen cânîsin!" deme.

tecennüb

: تجنب

(a. i.) : sakınma, çekinme, (bkz. : ictinâb).

tecennün

: تجنن

(a. i. cenn ve cünûn'dan) : delirme, çıldırma.

tecerru'

: تجرع

(a. cur'a'dan) : yudum yudum içme, içilme.

tecerru-ı gussa

:  

gam yeme.

tecerrüd

: تجرد

(a. i. cered'den) : 1) soyunma, çıplak olma.

tecerrüd-i evrik

:  

yaprakların dökülmesi. 2) her şeyden boş olma. 3) tas. her şeyden vazgeçip Allah'a yönelme. 4) bekâr kalma, evlenmeme.

tecessüd

: تجسد

(a. i. cesed'den) : gövdelenme, gövde peyda etme.

tecessüm

: تجسم

(a. cism'den c. : tecessümât) : 1) cisimlenme, görünme, belirme 2) göz önüne gelme.

tecessüm-i hayâl

:  

hayal görme.

tecessüs

: تجسس

(a. c. : tecessüsât) : 1) yoklama, araştırma, araştırılma, (bkz. : tahkik, tedkik). 2) bir şeyin iç yüzünü araştırıp sırrını çözmiye çalışma; gözetleme.

tecessüsât

: تجسسات

(a. i. teceşsüs'ün c.) : yoklamalar, araştırmalar; gözetlemeler.

tecessüs-kâr

: تجسسكار

(a. f. b. s.) : araştırıcı, araştıran, meraklı, (bkz. : mütecessis).

teceşşî

: تجشی

(a. i.) : (Dz : teceşşü').

teceşşü'

: تجشوء

(a. i.) : fizy. geğirme.

tecevvü'

: تجوع

(a. i. cû'dan) : aç kalma, kendini aç bırakma.

tecevvüf

: تجوف

(a. i. cevf'den) : oyulma, oyuk hâline gelme, içi boş olma; içine işleme.

tecevvüz

: تجوز

(a. i. cevâz'dan. c. : tecevvüzât) : 1) cevaz verme, caiz görme, yapılmasını uygun görme. 2) sözü mecaz olarak söyleme.

tecevvüzât

: تجوزات

(a. i. tecevvüz'ün c.) : tecevvüzler, yapılması uygun görülen şeyler.

tecevvüzen

: تجوزا

(a. zf.) : mecaz yoliyle.

teceyyüş

: تجيش

(a. i. ceyş'den) : (bkz. : tehaşşüd).

tecezzi

: تجزی

(a. i. cüz'den) : [aslı : "ts-cezzüv" dür] (bkz. : tecezzüv).

tecezzî-i ictihâd

:  

huk. [eskiden] müçtehidircbâzı meselelerde müçtehit olup, bâzılarında olmaması, [ekseri ulemâ bunun cevazına ve bâzıları adem-i cevazına zâhip olmuşlardır]

tecezzür

: تجذر

(a. cezr'den) : mat. kökleri bir sıra üzere düzenleme.

tecezzüv

: تجزو

(a. i. cüz'den) : kısım kısım bölünme, doğranma, ufalma.

tecfîf

: تجفيف

(a. i. ceff'den) : kurutma, kurutulma [yaş şey]

techîl

: تجهيل

(a. cehl'den. c. : techîlât) : birinin cahilliğini, bilgisizliğini meydana koyma.

techîz

: تجهيز

(a. i. cihâz'dan. c. : techîzât) : cihazlama, lüzumlu şeyleri tamamlama; donatma, * donatım.

techîz-i meyyit

:  

ölünün yıkanıp, temizlenip, kefen, pamuk ve sairesi tedârik edilerek hazırlanması,

techîz-i sefâin

:  

gemilerin donatımı.

techîz ve tekfin

:  

ölünün yıkanıp kefenlenmesi-

techîzât

: تجهيزات

(a. i. techîz'in c.) : donatım.

techîzât-ı askeriyye

:  

ask. askerî donatım.

te'cîc

: تأجيج

(a. i.) : tutuşturup alevlendirme.

Te'eîc-i nâr

:  

ateşi tutuşturma.

tec'îd

: تجعيد

(a. i. ca'd'dan) : saç kıvırtma, kıvırtılma.

te'cîl

: تأجيل

(a. i. ecl'den. c. : te'cîlât) : onraya bırakma, geciktirme [belli bir zamana kadar] , (zıddı : "ta'cîl").

te'cîlât

: تأجيلات

(a. i. te'cîl'in c.) : onraya bırakmalar, geciktirmeler [belli bir zamana kadar]

tcclîd

: تجليد

(a. i. cild'den) : 1) ciltleme, ciltlenme. 2) (celd'den) hayvanın derisini yüzme.

teelî-gâh

: تجليگاه

(a. f. b. i.) : tecellî yeri.

telî-geh

: تجليگه

(a. f. b.) : (bkz. : teclî-gâh).

teclîl

: تجليل

(a. i. cüll'den) : çul örtme, çul örtülme [hayvana-]

teclîl-i feres

:  

ata çul örtme.

tediye

: تجليه

(a. i. cilâ'dan) : cila verme, verilme.

tecliye-i mir'ât

:  

aynayı silip parlatma.

tecliye-i seyf

:  

kılıca cila verme.

tecmîd

: تجميد

(a. i.) : dondurma, dondurulma.

tecmîl

: تجميل

(a. i. c. : tecmîlât) : süs. (bkz. : tezyin) : 

tecmîlât

: تجميلات

(a. i. tecmîl'in c.) : süsler, (bkz. : tezyinat).

tecnîd

: تجنيد

(a. i.) : askerleri sıralama, sıraya koyma,

tecnîs

: تجنيس

(a. cinâs'dan) : ed. cinas yapma, iki manâlı söz (veya mâni) söyleme.

tecnîz

: تجنيز

(a. i.) : ölüyü tabuta koyma; (bkz. : cinas). öiü tabuta konulma.

tecrî'

: تجريع

(a. i. cer' ve cere'den.) : yudum yudum içirme, içirilme.

tecrîb

: تجرب

(a. i.) : deneme, sınama.

tecribe

: تجربه

(a. i. c. : tecârib) : tecrübe, deneme, sınama, (bkz. : tecrîb). 2) görgü. 3) görmüş geçirmişlik. fr. expeimentation.

tecribeten

: تجربة

(a. zf.) : tecrübe ederek, deneyerek, sınayarak, (bkz. : bi-t-tecribe).

tecribî

: تجربی

(a. s.) : deneme ile ilgili.

tecrîd

: تجريد

(a. i. c. : tecrîdât) : 1) soyma, soyulma. 2) ayırma, bir tarafta tutma. a. tas. her şeyden el ayak çekip Allah'a yönelme. Ehl-i tecrîd (dünyâsından geçmiş olan) dervişler. 4) fels. soyutlama, fr. abstraction. 5) fiz * yalıtma, fr. isolation. 6) ed. bir şâirin kendini mücerred bir şahıs, yânî ayrı bir adam farzederek ona h i tabetmesi, (bkz. : hitâb).

tecrîdât

: تجريدات

(a. i. tecrîd'in c.) : tecritler.

tecrîden

: تجريدا

(a. zf.) : 1) tecrîdede-rek; tek olarak, tekliyerek. 2) fels. * soyutlıyarak.

tecrih

: تجريح

(a. cerh'den) : yaralama.

tecrim

: تجريم

(a. cürm'den. c. : tecrîmât) : birinden cerime alma, para cezası alma, birini cezalandırma.

tecrîmât

: تجريمات

(a. i. tecrîm'in c.) : tecrimler.

tecrübe

: تجروبه

(a. i.) : [aslı : "tecribe" dir] . (bkz. : tecribe).

tecsîm

: تجسيم

(a. i. cism'den) : cisimlendrime, vücut verme, vücutlu gösterme, gösterilme.

tecsîmât

: تجسيمات

(a. i. tecsîm'in c.) : isimlendirmeler, vücutlu. - göstermeler, gösterilmeler.

tecvî'

: تجويع

(a. i. cû'dan) : acıktırma, acıktırılma,

tecvîd

: تحويد

(a. i. cevdet'den) : 1) birşeyi güzel yapma. 2) Kur'ân-ı Kerîm'i usûlüne bağlı kalarak okuma ilmi. 3) bu okumayı öğreten kitap.

tecvîd-i hurûf

:  

leng. seslerin mahreçlendirilme-si, boğumlandırılması, fr. articulation.

tecvîf

: تجويف

(a. i. cevf'den c. : tecvîfât) : 1) oyma, oyulma, oyuk hâline koyma. 2) oyuk yer. 3) anat. kalbin boşluklarından her biri.

tecvîf ât

: تجويفات

(a. i. tecvîf in c.) : 1) oymalar, oyulmalar, oyuk hâle koymalar 2) oyuk yerler. 3) anat. kalbin boşlukları

tecvîr

: تجوير

(a. i. cevr'den) : cevretme, . zora, sıkıya koyma.

tecviz

: تجويز

(a. i. cevâz'dan. c. : tecvî-zât) : caiz görme, görülme, izin verme, verilme.

tecvîzât

: تجويزات

(a. i. tecvîz'in c.) : caiz görmeler, görülmeler, izin vermeler, verilmeler.

tecyîf

: تجييف

(a. i.) : 1) vurmak suretiyle korkutmak. 2) çok korkmak.

teczî'

: تجزئ

(a. i.) : (bkz. : teczie).

teczie

: تجزئه

(a. i. cüz'den) : kısım kısım ayırma, bölme, doğrama, ufaltma.

teczim

: تجذيم

(a. i.) : 1) kesme [kol, ka-nad gibi şeyleri-] . 2) cüzam illetine uğratma.

teczîr

: تجذير

(a. i. cezr'den) : mat. cezrini bulma, kare kökünü alma.

tecziye

: تجزيه

(a. i. cezâ'dan) : cezalandırma.