teb

: تب

(f. i.) : 1) hararet. 2) hek. sıtma, {bkz : humma1, urvâ').

teba'

: تبع

(a. i.) : tabî olma, uyma.

tebaa

: تبعه

(a. i. tâbi'in c.) : *uyruk, birdevletin hükmü altında bulunan kimse [ler]

tebâb

: تباب

(a. i.) : zarar, ziyan, kayıp, (bkz. : hasar, hetâk).

tebâbia

: تبابعه

(a. i. tubba'ın c.) : 1) eski Yemen hükümdarlarının unvanları. Dâr-üt-tebâbia : Mekke'de Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in doğduğu ev. 2) gölgeler. 3) arı beğleri.

tebâdül

: تبادل

(a. i. bedel'den) : birbirine bedel olma, birbirinin yerini tutma, değişme

tebâdülât

: تبادلات

(a. i. tebâdül'ün c.) : değişmeler.

tebâdür

: تبادر

(a. i. c. : tebâdürât) : 1) ansızın akla gelme (bkz. : sünûh). 2) iki şâirin birbirinden habersiz olarak ayni şiiri söylemesi, (bkz. : tevârüd2).

tebagguz

: تبغض

(a. i. buğz'dan) : sevmeme, kin besleme, (bkz. : tebâguz).

tebâguz

: تباغض

(a. i. buSz'dan. c. : tebâguzât) : sevişmeme, gizli düşmanlık besleme, (bkz. : tebagguz).

tebâh

: تباه

(f. i. ve. s.) : 1) bozuk, çürük, berbat, harap, mahvolma. 2) yıkılmış, yıkıntı; tükenme, (bkz. : tebeh).

tebahhur

: تبحر

(a. i. bahr'den) : 1) deryalanma, denizleşme. 2) bir şeyin içine dalma ve pek derinine varma. 3) bir ilimde derin ihtisas kazanma.

tebahhur

: تبخر

(a. i. buhâr'dan. c. : tebahhurât) : 1) buğulanma, buğu hâline girme. 2) tütsülenme.

tebahhurât

: تبخرات

(a. i. tebahhur'un c.) : uharlar, buğular.

tebâhi

: تباهی

(a. i. : övünme, (bkz : tefâhür, temeddüh)

tebâh-kâr

: تباهكار

(f. b. s. c. : tebâh-kârân) : harabeden, mahveden, bitiren, (bkz. : te-beh-kSr).

tebâh-kârân

: تباهكاران

(f. b. s. tebâh-kâr'ın c.) : harâbedenler, mahvedenler, bitirenler, (bkz. : tebeh-kârân).

tebâh-kârî

: تباهكاری

(f. b. i.) : tebahkârlık, harâbetme, mahvetme, bitirme, (bkz. : tebeh-kârî).

tebahtur

: تبختر

(a. i.) : 1) kibirli kibirli yürüme. 2) dalgalanma, dalgalanır olma.

tebaiyyet

: تبعيت

(a. i.) : tabî olma, uyma.

tebaiyyeten

: تبعية

(a. zf.) : tâbt olarak, uyarak

tebâkî

: تباكی

(a. i. bükâ'dan) : yalandan ağlama, ağlar görünme.

tebânçe

: تبانچه

(f. i.) : tokat.

tebâr

: تبار

(f. i.) : asıl, soy. (bkz. : ne-seb, nesi). Âli-tebâr : soyu yüksek; asîl.

tebâr

: تبار

(a. i.) : yok olma, bitme, (bkz. : helak).

tebârek

: تبارك

(a. fi.) : "mübarek etsin!"

tebârek-Allah

:  

Allah mübarek etsinl.

tebâreke

: تبارك

(a. i.) : Kur'ân'ın 67) sûresi, (bkz. : sûret-ül-mülk).

tebarüz

: تبارز

(a. i. bürûz'dan) : 1) İki düşmanın çarpışmak üzere meydana çıkması. 2) hek. bir şeyin çıkıntılı olması, meydanda bulunması. 3) görünme, gözükme. 4) belirme.

tebâşîr

: تباشير

(a. i.) : 1) müjde. 2) her şeyin ilk zamanı öncesi.

tebâşîr-i fecr, tebâşir-i subh

:  

sabahın olduğunu haber veren ilk aydınlık, (bkz. : fecr-i kâzib).

tebâsîr

: تباشير

(f. i.) : tebeşir.

tebattun

: تبطن

(a. i.) : bir şeyin içini dışını iyice anlamıya çalışma.

tebâtu'

: تباطؤ

(a. i.) : ağır davranma, bati hareket etme.

teba'uz

: تبعض

(a. i.) : kısım kısım ayrılma, parçalanma.

tebâüd

: تباعد

(a. i. bu'd'dan c. : tebâü-dât) : uzaklaşma, birbirinden uzak düşme.

tebâüdât

: تباعدات

(a. i. tebâüd'ün c.) : uzaklaşmalar, uzak düşmeler.

tebâül

: تباعل

(a. i.) : karı koca cilvesi.

tebâyün

: تباين

(a. beyn'den. c. : tebâyünât) : iki şey arasındaki zıddiyet, aykırılık, (bkz : tearuz).

tebâyün-i a'dâd

:  

fer. iki adet arasında birden başka kasım-ı müşterek (ortak bölen) bulunmaması [5 ile 7, 9 ile 11 gibi]

tebâyün-i efkâr

:  

düşüncelerin aykırılığı.

tebâyünât

: تباينات

(a. i. tebâyün'ün c.) : iki şey arasındaki zıddiyetler, aykırılıklar.

tebâzül

: تباذل

(a. i.) : [sakınmadan] birbirine verme.

tebb

: تب

(a. i.) : 1) zarar, ziyan, kayıp. (bkz. : tebâb, hasar, helak). 2) "zarara uğrasın!" mânâsında beddua cümlesi.

tebcil

: تبجيل

(a. i. becl ve bücûl'den, c. : tebcîlât) : ululama, ağırlama, (bkz. : ta'zîm, tek-rîm).

tebcîlât

: تبجيلات

(a. i. tebcîl'in c.) : ululamalar, ağırlamalar, (bkz. : ta'zimât, tekrîmât).

tebcîlen

: تبجيلا

(a. zf.) : ululıyarak, ağır-lıyarak. (bkz. : ta'zîmen).

tebdî'

: تبديع

(a. i.) : birine bid'at is-nâdetme. 2) biri için "dinini değiştirdi" deme.

tebdîl

: تبديل

(a. i. bedel'den. c. : tebdîlât) : değiştirme, değiştirilme, başka bir hâle getirme, (bkz. : tagyîr, tahvîl).

tebdîl-i hevâ

:  

hava değişikliği

tebdîl-i mekân

:  

yer değiştirme.

tebdîlât

: تبديلات

(a. i. tebdîl'in c.) : değiştirmeler, değiştirilmeler.

tebdîlen

: تبديلا

(a. zf.) : değiştirerek, değiştirilerek.

tebea

: تبعه

(a. s. tâbi'in c.) : tabî olanlar, uyanlar, * uyruklar.

tebean

: تبعا

(a. zf.) : tabî olarak, uyarak.

tebeddü'

: تبدع

(a. i.) : 1) bid'ate sapma. 2) dînini değiştirme (bkz. : irtidâd). 3) iyi ahlâkını değiştirme.

tebeddül

: تبدل

(a. i. bedel'den. c. : tebeddülat) : değişme, başka hâle girme, (bkz. : ta-gayyür, tahavvül).

tebeddülat

: تبدلات

(a. i. bedel'den. tebeddül'ün c.) : değişiklikler; değişiklik, (bkz. : ta-gayyürât, tahavvülât)

tebeddülât-ı cesîme

:  

büyük değişiklikler.

tebeh

: تبه

(f. i. ve. s.) : 1) bozuk, çürük, berbat, yıkılmış, harap. 2) mahvolma; yıkıntı; tükenme, (bkz. : tebâh).

tebehhül

: تبهل

(a. i.) : tahsîl için sıkıntı çekme.

tebehhüm

: تبهم

(a. i.) : müphem, şüpheli, belirsiz olma.

tebehhür

: تبهر

(a. i.) : hek. kısa ve sık nefes alma.

tebeh-kâr

: تبهكار

(f. b. s. c. : tebeh-kârân) : harabeden, mahveden, bitiren, (bkz. : re-bâh-kâr).

tebeb-kârân

: تببكاران

(f. b. tebeh-kâr'ın c.) : harâbedenler, mahvedenler, bitirenler, (bkz : tebah-kârân).

tebeh-kârî

: تبهكاری

(f. b. i.) : harâbetme, mahvetme, bitirme, (bkz. : tebâh-kârî).

tebekküm

: تبكم

(a. i. bekem'den) : sözsöylerken tutulup kalma, dili tutulma.

tebelbül

: تبلبل

(a. i. c. : tebelbülât) : dilin karışıklığı, anlaşılmaz hâle gelmesi.

tebe'bül-i elsine

:  

dillerin anlaşılmaz hâle gelmesi.

tebelbülât

: تبلبلات

(a. i. tebelbül'ün c.) : dil karışıklıkları.

tebellüd

: تبلد

(a. i.) : ağır, hareketsiz, tenbel olma.

tebellüğ

: تبلغ

(a. i. c. : tebellügat) : 1) yetişme, erişme. 2) anlayıp alma.

tebellügat

: تبلغات

("ga" uzun okunur, a. i. tebellüg'ün c.) : 1) yetişmeler, erişmeler. 2) anlayıp almalar.

tebellüh

: تبله

(a. i. ebleh'den) : ahmaklaşma, ahmaklık gösterme.

tebeUül

: تبلل

(a. i.) : ıslanma, nemlenme.

tebellür

: تبلر

(o. i. billurdan) : billurlaşma, fr. eristallisation. [yapma kelimelerdendir]

tebennî

: تبنی

(a. i.) : evlât edinme.

teber

: تبر

(f. i.) : 1) balta. 2) dervişlerintaşıdıkları uzun saplı ve yarım ay şeklindeki balta. 3) meşin bıçağı,

teber-dâr

: تبردار

(f. b. s. ve i. c. : teber-dârân) : teberli, baltacı, baltalı, [Yeniçeriler arasında] baltalı asker; solak sınıfı.

teber-dârân

: تبرداران

(f. b. s. ve i. teber-dâr'ın c.) : baltacılar.

teber-dârân-ı hâssa

:  

tar. pâdişâh sarayındaki solaklara verilen bir ad.

teber-hûn

: تبرخون

(f. b. i.) : 1) bot. kızıl-. söğüt. 2) hünnap. 3) tarhun.

teberku'

: تبرقع

(a. i. rub : berkaa) : pe-çelenme, yüzünü örtme, (bkz. : telessüm)

teberku-i nisvân

:  

kadınların örtünmeleri, peçe-lenmeleri.

teberrâ

: تبرا

(a. i. berâ'dan) : 1) uzaklaşma, uzak durma, çekilme 2) sevmeyip yüz çevirme, [zıddı tevellâ]

teberrî

: تبری

(a. i. berâ'dan) : sevmeyip yüz çevirme, (bkz. : teberrâ).

teberru'

: تبرع

(a. i. burû'dan c. : te-berruât) : bağış, bağışlama, (bkz. : iane).

teberru

: تبرو

(a. i.) : (bkz. : teberrâ).

teberruan

: تبرعا

(a. zf.) : bağış yoliyle, ba-ğışlıyarak.

teberruât

: تبرعات

(a. i. teberru'un c.) : bağışlar, bağışlamalar.

teberrüd

: تبرد

(a. i. berd'den. c. : teber-rüdât) : 1) soğuma.

teberrüd-i hevâ

:  

havanın soğuması. 2) soğuk suya girme.

teberrük

: تبرك

(a. i. bereket'den. c. : teberrükât) : mübarek sayma, uğur sayma.

teberrükât

: تبركات

(a. i. teberrük'ün c.) : mübarek saymalar, uğur saymalar.

teberrüken

: تبركا

(a. zf.) : uğur sayarak.

teberrür

: تبرر

(a. i.) : Allah rızâsına çalışma.

teberrüz

: تبرز

(a. i.) : meydana çıkma, görünme.

tebertum

: تبرطم

(a. i.) : 1) hiddetlenme. 2) büyüklük taslama.

teberzed

: تبرزد

(f. i.) : nebat şekeri.

teberzin

: تبرزين

(f. i.) : eyer baltası, eyere asılan küçük savaş baltası.

tebessül

: تبسل

(a. i.) : surat asma, somurtma; yüzünü ekşitme.

tebessüm

: تبسم

(a. i. besm'den. c. : tebes-sümât) : gülümseme, (bkz. : ibtisâm).

tebessüm-i memnuniyet

:  

sevinç gülümsemesi.

tebessümât

: تبسمات

(a. i. tebessüm'ün c.) : gülümsemeler.

tebessüm-künân

: تبسمكنان

(a. f. zf.) : ülümsiyerek, gülümser halde.

tebessür

: تبثر

(a. i.) : hek. sivilce çıkma.

tebeşbüs

: تبشبش

(a. i.) : [küçükten büyüğe] güler yüz gösterme.

tebettül

: تبتل

(a. i.) : dünyâ işlerinden elayak çekerek Allah'a yönelme, (bkz. : inziva, l'ti-kâf).

tebevvül

: تبول

(a. i. beyl'den) : işeme.

tebevvül-i sülckerî

:  

hek. idrarda şeker bulunması.

tebevvül-i zülâl

:  

hek. idrarda albümin bulunması.

tebeyyün

: تبين

(a. i. beyân'dan) : belli olma, anlaşılma, meydana çıkma.

tebezzuk

: تبزق

(a. i. büzâk'dan) : tükürme.

tebezzül

: تبزل

(a. i.) : yarılma, (bkz. : şakk).

tebhâl, tebhâle

: تبخال ، تبخاله

(a. i.) : hek. uçuk, dudak kabartısı.

tebhâle-dâr

: تبخاله دار

(f. b. s.) : uçuklamış, uçuklu.

tebhîc

: تبهيج

(a. i. behîc'den) : güzelleştirme, güzelleştirilme.

tebhîl

: تبخيل

(a. i. bahal ve buhl'den) : biri için hasis, pinti deme.

tebhîr

: تبخير

(a. i. buhâr'dan. c. : tebhîrât) : 1) buğu hâline getirme. 2) tütsüleme, tütsülendirilme. 3) etüvden geçirme.

tebhirât

: تبخيرات

(a. i. tebhîr'in c.) : tütsüler.

tebt'

: تبيع

(a. i.) : 1) yardımcı, yardak, (bkz. : tâbi'). 2) sığır yavrusu; mal.

teb'îd

: تبعيد

(a. i. bu'd'dan) : 1) uzaklaştırma, uzaklaştırılma, uzağa sürme. 2) kovma.

te'bîd

: تأبيد

(a. i. ebed'den. c. : te'bîdât) : ebedîleştirme, sonsuzlaştırma, sonsuzlaştırılma.

te'bîdât

: تأبيدات

(a. i. te'bîd'in c.) : ebedîleştirmeler, sonsuzlaştırmalar.

te'bîn

: تأبين

(a. i.) : 1) bir kimseyi yüzüne karşı ayıplama. 2) ölmüş bir kimsenin iyiliklerini hatırlayıp söyleme.

te'bîr

: تأبير

(a. i.) : aşılama [ağaç] , (bkz : telkih).

te'bîs

: تأبيس

(a. i.) : hakaret, horlama.

teb'iz

: تبعيض

(a. i.) : kısım kısım ayırma, paralama.

tebkît

: تبكيت

(a. i.) : 1) vesîka ile birim susturma, (bkz. : iskât). 2) başa kakma.

tebkiye

: تبكيه

(a. i. bükâ'dan) : dokunaklı sözlerle ağlatma, ağlatılma.

teb-lerze

: تب لرزه

(f. b. i.) : sıtma titremesi.

tebliğ

: تبليغ

(a. bıılûğ'dan. c. : tebligat) : 1) yetiştirme, eriştirme, bitiştirme. 2) götürme; taşıma (bkz. : iblâğ). 3) sd. mübalağanın birincf derecesi, (bkz. : gulüvv, iğrâk).

tebligat

: تبليغات

("ga" uzun okunur, a. U teblîg'in c.) : tebliğler.

teblîgat-ı resmiyye

:  

resmî tebliğler.

teblîl

: تبليل

(a. i.) : ıslatma, ıslatılma.

tebliye

: تلبيه

(a. i.) : eskitme, eskitilme.

tebn

: تبن

(a. i. c. : etbân) : saman, (bkz. : tibn)

Tarîk-üt-tebn

:  

astr. Samanyolu, ["tibn"şekli de kullanılır]

tebnî

: تبنی

(a. s.) : saman renkli, (bkz. : tibnî).

tebrid

: تبريد

(a. i. burûdet'den) : 1) soğutma, soğutulma. 2) mec. ara açılma.

tebrie

: تبرئه

(a. i.) : (bkz. : tebriye).

tebrik

: تبريك

(a. i. bereket'den. c. : tebrîkât) : "mübarek, kutlu olsun!" deme, kutlama, uğurlu olmasını dileme.

tebrikât

: تبريكات

(a. i. tebrîk'in c.) : tebrikler, kutlamalar.

tebrik nâme

: تبريكنامه

(a. f. b. i.) : tebrik yazısı, kutlama yazısı.

tebriya

: تبريه

(a. i. berâet'den) : 1) birinitemize çıkarma, şüpheden kurtarma. 2) borçtan kurtarma.

tebriye-i zimmet etmek

:  

zimmetinde hükümet parası olmadığını, bununla ilişiği bulunmadığını ispat etmek, [aslı : "tebrie" dir]

tebrizi

: تبريزی

(a. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur.

tebsıra

: تبصره

(a. i. basar'dan) : 1) insanıngözünü açacak keyfiyet. 2) Akif Paşa'nın meşhureseri. v

tebsîl

: تبصيل

(a. basal'dan) : soyup soğana çevirme, soyulup sovana çevrilme.

tebşir

: تبصير

(a. i.) : tarif ve izah [insanın gözünü açacak şekilde-]

tebşir

: تبشير

(a. i. beşr'den c. : tebşîrât) : müjde verme, müjdeleme, müjdelenme.

tebşîrât

: تبشيرات

(a. i. tebşîr'in c.) : 1) müjdelemeler, müjde vermeler. 2) rüyada alınan manevî müjdeler.

teb'tıa

: تبطئه

(a. i. batî'den) : ağırlaşma, yavaşlama.

tebtîl

: تبتيل

(a. i.) : (bkz. : tebettül).

tebvib

: تبويب

(a. i. bâb'dan) : bablara ayırma, kısım kısım ayırma.

tebvie

: تبوئه

(a. i.) : bir kadını boş bir evde oturtma.

tebyîn

: تبيين

(a. beyân'dan) : meydana çıkarma, belli etme; açıktan açığa anlatma.

tebyiz

: تبييض

(a. i. beyâz'dan) : 1) beyazlatma, ağartma. 2) beyaza çekme [müsveddeyi-]

teb-zede

: تب زده

(f. b. s. c. : teb-zedegân) : hummaya, sıtmaya tutulmuş.

teb-zedegân

: تبزدگان

(f. b. s. teb-zede'nin c.) : hummaya, sıtmaya tutulmuş olanlar.

tebzîl

: تبزيل

(a. i.) : yarma, delme. 2) hek. bir uzvun suyunu boşaltmak üzere o yeri bir âletle delme ameliyesi

tebzîr

: تبذير

(bezr'den. c. : tebzîrât) : tohumu saçıp dağıtma. 2) har vurup harman savurma, (bkz. : israf).

tebzirât

: تبذيرات

(a. i. tebzîr'in c.) : 1) tohum saçmalar. 2) israflar, (bkz. : isrâfât).