tâk |
: | طاق |
(a. i. c. : takat, etvâk, tîkan) : bina kemeri. 2) yarım dâire şeklinde kapı ve jpencere üstü. 3) kubbe, künbet. Nüh-tâk : dokuz 'kat gök. |
tâk-i ebru |
: |
kaş kemeri, kemer biçimindekikaş. |
|
tâk-i fîrûze, |
: |
hadrâ, lâciverdi, kemli, nilüfer, arım : gök. (bkz. : semâ). |
|
tâk-ı zafer |
: |
târihî bir hâdiseyi, zaferi anmak veya gelecek olan büyük bir kimseyi karşılamak çin kurulan kemerli yapı. |
|
tâk |
: | تاك |
(f. i.) : asma, üzüm kütüğü, (bkz. : kerm.) |
taka |
: | طاقه |
(a. i.) : 1) kubbeli mahfe. 2) ıpsncere. |
taka |
: | طاقه |
(a. i.) : (bkz. : tâb, takat). |
takabbuz |
: | تقبض |
(a. i. kabz'dan c. : takab-buzât) : 1) büzülme, kısılma; toplanıp çekilme. 2) kabız, peklik olma. |
takabbuzât |
: | تقبضات |
(a. i. takabbuz'unc) : 1) büzülmeler, kısılmalar; toplanıp çekilmeler. 2) kabız, peklik olmalar. |
takabbül |
: | تقبل |
(a. i. kabûl'den) : 1) kabûl etme, alma. 2) benimseme. 3) üstüne alma. {bkz : taahhüd). 4) öpülme. |
takaddes |
: | تقدس |
(a. cü.) : "mukaddes olsun!" manâsına. |
takaddüm |
: | تقدم |
(a. i. kıdem'den) : 1) önce gelme, önce davranma. 2) ileri geçme, ileride bulunma. 3) protokola göre öne geçme, daha yukarı oturma. Hakk-ı takaddüm : önde bulunma hakkı. Fazl-ı takaddüm : önde bulunma meziyeti. |
takaddüm-i ahd |
: |
huk. [eskiden] bir hâdisenin vukuundan itibaren bir müddetin mürur etmesi ki bu, bâzı hususlarda dâvanın rüyetine, şahadetin istimâıma bir manî teşkîl eder, buna "takaddüm-i zaman" da denir, [meselâ : sirkatten, gayri meşru mukarenetten dolayı had icrası hususunda ta-kadüm-i zaman; şahadetin kabulüne mânidir. Bu müddetin miktarı hakkında muhtelif sözler vardır. Bunun en aşağı haddi altı ay veya bir ay, veya üç gündür. Bir kavle göre bunun takdir ve tâyîni ve-liyyülemre muhavveldir] |
|
takaddüs |
: | تقدس |
(a. i.) : mübarek, kutlu kılma. |
takallüb |
: | تقلب |
(a. i. kalb'den. c. : takallübât) : 1) dönme, bir yandan bir yana çevrilme 2) değişme, başka kalıba girme, (bkz. : tahavvül, tebeddül). |
takallübât |
: | تقلبات |
(a. i. takallüb'ün c.) : değişmeler, (bkz. : tahavvülât, tebeddülat). |
takallüd |
: | تقلل |
(a. i. kald'den.) : 1) takma, takınma, takınılma, gerdanlık gibi boyna geçirme, geçirilme. 2) (kılıç) kuşanma, kuşanılma. 3) bir işi üstüne alma. takallüd-i kaza : huk. hâkimliği kabul. |
takallül |
: | تقلل |
(a. i. kıllet'den) : az olma, azalma. |
takallüs |
: | تقلص |
(a. i. kulûs'dan c. : takallüsât) : 1) kasılma, bir şeyin toplanıp büzülmesi. 2) hek. bir organın çekilip toplanması. |
takallüsât |
: | تقلصات |
(a. i. takallüsün c.) : kasılmalar. |
takammus |
: | تقمص |
(a. i. kamîs'den) : gömlek giyme. |
takammül |
: | تقمل |
(a. i. kaml'den) : bitlenme, bitli olma. |
takannün |
: | تقنن |
(a. i.) : kanunlaşma; değişmez, kat'î olarak belirme. |
takarız |
: | تقاريض |
("ka" uzun okunur, a. i. takrîz'in c.) : (bkz. : takrîzât). |
takarruh |
: | تقرح |
(a. i. karh'dan) : 1) karhalanma, yara derinleşip büyüme. 2) yara çıban olma. |
takarrüb |
: | تقرب |
(a. i. kurb'dan) : 1) yaklaşma yanaşma. 2) vakti yakın olma. |
takarrüb-ile-l-arz |
: |
jeol. yere yönelme, fr. giotro-pisme. |
|
takarrüm |
: | تقرم |
(a. i.) : tatlı tatlı yeme. |
takarrür |
: | تقرر |
(a. i. karâr'dan) : 1) karar bulma, kararlaşma; karar kılma. 2) yerleşme. |
takasdur |
: | تقصدر |
(a. i.) : kim. kalaylanma. |
takass |
: | تقاص |
("ka" uzun okunur, a. i. kass'dan) : takas, ödeşme, hesaplaşma, mahsuplaşma, sayışma. |
takassî |
: | تقصی |
(a. i.) : bir şeyin aslını esâsını araştırma, (bkz. : istiksâ) |
takasur |
: | تقاصر |
("ka" uzun okunur, a. i. kasr'dan) : esirgeme, elinde iken yapmama, (bkz : dirîg). |
takaşşur |
: | تقشر |
(a. i. kışr'dan) : kabuklanma, kabuk tutma. |
takat |
: | طاقات |
("ka" uzun okunur, a. i. tâk'ın c.) : 1) taklar, (bkz. : tîkan) : 2) (a. i. tâka't'in c.) : takatler, gücler. |
takat |
: | طاقت |
(a. i.) : güc, kuvvet. |
tâkat-i visal |
: |
kavuşma takati; bulunma kudreti. |
|
tâkat-fersâ |
: | طاقتفرسا |
(a. f. b. s.) : takat götürmez, dayanılmaz. |
tâkat-güdâz |
: | طاقتگذار |
(a. f. b. s.) : takati, gücü eriten, yakan mahveden. |
tâkat-şiken |
: | طاقت شكن |
(a. f. b. s.) : takati tüketen. |
takattub |
: | تقطب |
(a. i.) : 1) hek. buruşma. 2) kaşların çatılması. |
takattur |
: | تقطر |
(a. i. katr, kutur ve kata-ran'dan) : damlama, damla damla akma. |
takatur |
: | تقاطر |
("ka" uzun okunur, a. i. katre'den) : (bkz. : tekatur). |
taka'ur |
: | تقعر |
(a. i. ka'r'dan) : muka'ar olma, çukurlaşma. |
takavîm |
: | تقاويم |
("ka" uzun okunur. a. i. takvîm'in c.) : takvimler. |
takavvî |
: | تقوی |
(a. i. kuvvet'den) : kuvvetlenme. |
takavvül |
: | تقول |
(a. i. c. : takavvülât) : (bkz. : teKavvül). |
takavvü' |
: | تقيوء |
(a. i.) : kusar gibi olup kusamama. |
takayyüd |
: | تقيد |
(a. i. kayd'dan. c. : takayyüdât) : bağlanma, bağlı olma. 2) çalışma, çabalama, uğraşma, üstüne düşme. 3) dikkatli davranma Adem-i takayyüd : kayıtsızlık, üzerine iş edinmeme. |
takayyüdât |
: | تقيدات |
(a. i. takayyüd'ün c.) : takayyüdler, dikkatler. |
takbib |
: | تقبيب |
(a. i.) : kubbeleme, kubbe gibi yapma. |
takbih |
: | تقبيح |
(a. i. kubh'dan. c. : takbî-hât) : çirkin görme, beğenmeme. |
takbîhât |
: | تقبيحات |
(a. i. takbîh'in c.) : çirkin görmeler, ayıplamalar. |
takbîl |
: | تقبيل |
(a. i.) : öpme. (bkz. : telsim). |
tâk-çe |
: | طاقچه |
(a. f. b. i.) : 1) küçük tak, zafer takının iki yanındaki küçük kemerler. 2) küçük pencere. |
tâk-dâne |
: | تاكدانه |
(f. b. i.) : üzüm çekirdeği. |
takdîh |
: | تقديح |
(a. i.) : beğenmeme, zemmetme. |
takdim |
: | تقديم |
(a. i. kıdem'den. c. : takdîmât) : 1) öne geçirme, geçirilme, öne alma, ileriye sürme, sürülme. 2) büyük bir kimsenin huzuruna bir şey götürme, verme. 3) sunma, küçük büyüğe bir şey verme. 4) birini, bir başkasına tanıtma. |
takdîm-ül-ehemm-ale-l-mühimm |
: |
pek mühim olanı mühim olandan üstün tutma. |
|
takdim ü te'hîr |
: |
gr. metatez, bir ibaredeki sözlerin yerlerini değiştirerek düzeltme, fr. metathese. |
|
takdimo |
: | تقدمه |
(a. i. c. : tekadîm) : 1) takdîm. 2) kendinden üstün kimseye sunulan armağan. |
takdîmât |
: | تقديمات |
(a. i. takdîm'in c.) : büyüğe sunulan şeyler. |
takdir |
: | تقدير |
(a. i. kacter'den. c. : takdîrât) : 1) beğenme, değer biçme, değer verme; verilme. 2) [değerini, ehemmiyetini, lüzumunu] anlama. 3) ezelde Allah'ın olmasını istediği şeyler, (bkz : kader). Alâ-kil-et-takdîreyn : her iki surette, [-de hâli son takı olarak kullanıldığı zaman : vakit, vaziyet, şart" anlatır : o takdirde = o halde; geldiği takdirde = gelirse. gibi] |
takdîrât |
: | تقديرات |
(a. i. takdîr'in c.) : takdirler. |
takdîren |
: | تقديرا |
(a. zf.) : takdir ederek, değerini anlıyarak. |
takdiri |
: | تقديری |
(a. s.) : takdire mensup, takdir ile ilgili, kaderden olan. 2) gr. görünürde olmayıp, itibarî olan, öyle denilen. |
takdîr-nâme |
: | تقديرنامه |
(a. f. b. i.) : beğenilen bir işe karşı verilen yazılı kâğıt. |
takdis |
: | تقديس |
(a. i. c. takdîsât) : 1) mukaddesleştirme, kutsallaştırma, kutsal bilme, kutsal tutma. 2) Allah'a şükretme. 3) ululama, büyük saygı gösterme. |
takdisât |
: | تقديسات |
(a. i. takdîs'in c.) : takdisler; Allah'a şükretmeler, ululamalar. |
tâ-key |
: | تاكی |
(f. zf.) : ne vakte kadar. |
takfîl |
: | تقفيل |
(a. i. kufl'den) : kilitleme, kilitlenme. |
takfiye |
: | تقفيه |
(a. i. kafâ'dan) : kafiyeleme, kafiyelenme; kafiye bulma. |
takhîr |
: | تقهير |
(a. i. kahr'dan. c. : takhîrât) : kahretme. |
takhîrât |
: | تقهيرات |
(tafchîr'ın c.) : kahretmeler. |
takıyye |
: | تقيه |
(a. i.) : 1) sakınma, çekinme, (bkz. : ihtiraz). Z birirrina mensûbolduğu mezhebi gizlemesi. |
tâkıyye |
: | طاقيه |
(a. i.) : takke. |
tâkıyye-duı |
: | طاقيه دوز |
(a. f. b. s.) : takke diken, takkeci. |
takî |
: | تقی |
(a. s.) : günahtan, haramdankaçınan, dinine bağlı [kimse] , (bkz. : muttaki, zâ-hid). 2) h. i. iki imamdan biri. |
ta'kîb |
: | تقيب |
(s. i. akab'dan. c. : ta'kibât) : 1) arkasına düşme, arkasından gitme veya gelme. 2) kovalama. 3) gütme. |
ta'kîbât |
: | تعقيبات |
(a. i. fa'kîb'in c.) : 'kovuşturma. |
ta'kîben |
: | تعقيبا |
(a. zf.) : tâkib suretiyle, tâkibederek. |
ta'kîd |
: | تعقيد |
(a. i. akd'den. c. : ta'kîdât) : 1) düğümleme, düğümlenme. 2) ed. ibareyi veya cümleyi anlaşılmaz şekifde düzenleme. |
ta'kid-i lâfzı |
: |
ed. sözün anlaşılmaz halde ifâde edilmesi. |
|
ta'kid-i ma'nevî |
: |
etf. mânânın anlatılmaz halde ifâde edilmesi. |
|
ta'kîdât |
: | تعقيدات |
(a. i. ta'kîd'in c.) : ta'kid'ler, düğümlemeler, düğümlenmeler; karışık, zor anlaşılır cümleler yapmalar. |
takîe |
: | تقيئه |
(a. i.) : kayettirici maddelerverme. |
takîet-ür-ruhbân |
: |
yaprakiarr ishffl verici ve kay ettirici olan bir ot. |
|
ta'kîm |
: | تعقيم |
(a. i. akm ve ukm'dan) : 1) akamete uğratma, kısırlaştırma; neticesiz bırakma. 2) mikropsuzlaştırma, fr. sterilisation. |
ta'kîr |
: | تعقير |
(a. i.) : 1) hek. bir uzvu (organı) yararak sinirleri kesme. 2) (ka'r'dan) çukurlaştırma. |
taklî' |
: | تقليع |
(a. i. kal'den) : kökünden söküp koparma. |
taklîb |
: | تقليب |
(a. i. kalb'den. : taklîbat) : tersine çevirme, çevrilrne 2) dir yandan bir yana döndürme, döndürülme! 3) bir şeyin şekil ve kalıbını değiştirme. |
taklib-i hükümet |
: |
hükümetin başındakileri veya idare şeklini "kanunsuz olarak- değiştirme, (bkz. : darbe-i hükümet) 4) hek. doğumu kolaylaştırmak için ebenin, çocuğu rahimde çevirmesi. |
|
taklîd |
: | تقليد |
(a. i. c. : tâklîdât) : 1) takma, asma, kuşatma. |
taklîd-i emaret |
: |
huk. [eskiden] emaret, yânîemirl|k umurunu bir zâta teffîz ve rhâfe etme. |
|
taklîd-i hamail |
: |
muska takma. |
|
taklîd-i kaza |
: |
huk. {eskiden] bir kimseyi hâkimliğe nasp ve tâyîn etme. |
|
takiîd-i kelâm |
: |
psik. * yankıca, ekolali, fr. ec-holalie. |
|
taklîd-i seyf |
: |
kılrç kuşatma. 2) benzemiye veya bertzetmiye çalışma. 3) birinin hareketlerini tekrar-lıyarak onunla alay etme, öykünme. 4) bir şeyin sahtesini yapma, çıkarma. Ehl-î taklîd : din îcablarını anlıyarak değil, başkalarına bakarak yapanlar. 5) müz. bir motif veya tema'yı eksiltme (di-minution) artırma (augmentation) ters hareket (mouvement contraire) çeşitli usuller, uygular, geçkiler ve başka vâsıtalarla tekrarlama san'atı ki, contrepoint'da başlı başına bir bahis teşkil eder ve pek çok çeşiti vardır (imitation â l'ecrevisse, i. canonique, i. â l'unisson, i. par mouvement contraire, i. interrompue, i. simple (ou libre) i. iiee, i. par augmentation, i par diminution v. b.). |
|
tâklîdât |
: | تقليدات |
(a. i. taklîd'in c.) : taklitler. |
taklîden |
: | تقليدا |
(a. zf.) : 1) tıpkısını, benzerini yaparak. 2) gülünç tarafını belirterek. |
taklîdî |
: | تقليدی |
(a. s.) : taklitle yapılan. Savt-i taklîdî : leng. fr. onomatopee. |
taklîf |
: | تقليف |
(a. i.) : kalafatlama, kalafatlanma. |
taklîf-i sefâin |
: |
gemilerin kalafatlanması. |
|
taklîl |
: | تقليل |
(a. i. kıllet'den) : azaltma, azaltılma, indirme, (bkz. : tenkîs). |
taklîl-i masarif |
: |
masrafların azaltılması. |
|
taklîm |
: | تقليم |
(a. i.) : [kalem, kamış, tırnak gibi şeyleri] kesme, yontma; yontulma. |
taklîs |
: | تقليص |
(a. i.) : 1) büzme. 2) hek. bâzı hastalıklardan sonra adalelerde meydana gelen sertlik, katılık. |
takliye |
: | تقليه |
(a. i.) : hek. ana rahmindeki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. |
takmîs |
: | تقميص |
(a. i. kamîs'den) : gömlek giydirme, giydirilme. |
taknin |
: | تقنين |
(a. i. kanûn'dan) : kanun koyma. |
takrî' |
: | تقريع |
(a. i. c. : takrîât) : başakakma, azarlama, paylama. |
takrîât |
: | تقريعات |
(a. i. takrî'in c.) : başa kakmalar, azarlamalar, paylamalar. |
takrîb |
: | تقريب |
(a. i. kurb'dan) : 1) yaklaştırma, yaklaştırılma. 2) tahmîn. 3) yolunu bulma. |
takriben |
: | تقريبا |
(a. zf.) : aşağı yukarı (bkz. : tahminen, tahminî). |
takribi |
: | تقريبی |
(a. s.) : aşağı yukarı, (bkz : tahminî). |
takrîn |
: | تقرين |
(a. i. karîn'den) : yaklaştırma; beraber bulundurma. |
takrîr |
: | تقرير |
(a. i. karâr'dan. c. : takrîrât,tekarîr) : 1) yerleştirme, yerleştirilme. 2) sağlamlaştırma, sağlamlaştırılma. 3) anlatma, anlatış. 4) "önerge, resmî olarak yazı ile bildirme. 5) siyâsî nota. 6) tapuda mülkünü başkasına sattığını söyleme. 7) [eskiden] resmî dâirelerden, sâdece mühürlenmiş olarak Bâbiâliye gönderilen yazı. Hüsn-i takrîr : maksadı, açık ve güzel bir ifâde ile bildirme. |
takrîr-i âlî |
: |
tar. sadrâzam tarafından pâdişâha yazılan yazı. |
|
takrîr-i nebî |
: |
Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in, ümmetinden bir söz veya iş sudûrunu görüp te nehyetmiyerek sükûtetmesi. |
|
takrîr-i sükûn kânunu |
: |
4 mart 1925 de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından tahriklere ve tahrikçilere karşı çıkartılan bir kanun. |
|
takrîrât |
: | تقريرات |
(a. i. takrîr'in c.) : ağızdan anlatılan şeyler. |
takrîren |
: | تقريرا |
(a. zf.) : ağızdan anlatarak. |
takriz |
: | تقريض |
(a. i. karz'dan. c. : takarız,takrîzât) : 1) ödünç verme, (bkz. : ikraz). 2) bir kitabın başına konulmak üzere tanınmış bir kimseden istenen takdim ve takdir yazısı. |
takriz |
: | تقريظ |
(a. i. c. : takrîzât) : 1) [bir eseri] tenkîdetme. (bkz. : intikad). 2) (bkz. : takriz) |
takrizât |
: | تقريظات |
(a. i. takrîz'in c.) : 1) tenkîdetmeler. 2) (bkz. : takrîzât c-La). |
takrîzât |
: | تقريضات |
(a. i. takrîz'in c.) : 1) ödünç vermeler, (bkz. : ikrâzât). 2) kitabın başına konulmak üzere tanınmış kimselerden istenen takdim ve takdir yazıları, (bkz. : takarîz). |
taksim |
: | تقسيم |
(a. i. kısm'dan) : mat. bölme, parçalara ayırma. 2) bölüm. |
taksîın-i a'ınâl |
: |
iş bölümü. 3) mat. bolü, fr. division. |
|
taksîm-i guramâ |
: |
mat. 1) kârı veya zararı ortaklar arasında koydukları sermâye nisbetinde taksim etme; 2) fık. bir borçlunun terekesini alacaklıların borç miktarları nisbetinde aralarında taksim etme. |
|
taksîm-i müsennâ |
: |
fels. ikili taksim (*bölü). 4) savak, akar suların ayrıldığı yer. 5) müz. şark müziğinde faslın başında ve ortasında yalnız bir çalgıcı tarafından akıldan yapılan bir gezinti. |
|
taksimat |
: | تقسيمات |
(a. i. taksîm'in o.) : taksimler, bölmeler; bölümler; bölüntüler. |
taksir |
: | تقصير |
(a. i. kasr'dan) : 1) kısaltma. 2) bir işi eksik yapma. 3) bir şeyi yapabilir iken çekinip yapmama. 4) (c. : taksîrât) kusur etme. 5) (c. ; taksîrât) kabahat, suç, günah. Pür-taksîr : kusurlu, kabahatli. |
taksirat |
: | تقصيرات |
(f. a. i. Takaîr 4,5 in c.) : 1) kusurlar, suçlar. 2) alın yazısı, (bkz. : kader). |
taksit |
: | تقسيط |
(a. i. kıst'dan. c. : tekasît) : bir borcun, kısım kısım ve belli zamanlarda ödenmesi gerekli olan parçalarından her biri. |
taksir |
: | تقشير |
(a. i. kışr'dan) : kabuğunu soyma, kabuğu soyulma. |
takti' |
: | تقطيع |
(a. i. kat'dan) : 1) kesme, kesilme, parça parça etme, parçalara bölme. 2) ed. (c. : taktîât) manzumeyi vezin parçalarına göre ayırıp aralrklı okuma. Meselâ : merhebâ ey (fâilâ-tün) hazret-i sâ (fâilâtün) hib-kırân-i (fâilâtün) ma'nevî (fâilön) gibi |
taktîât |
: | تقطيعات |
(a. i. taktî2nin c.) : ed. bir şiiri tefâîle ayırmalar, her parçalarını aralıklı olarak okumatar. |
taktîb |
: | تقطيب |
(a. i.) : kaş çatıp yüz ekşitme. |
taktîl |
: | تقتيل |
(a. i. katl'den) : çok öldürme, öldürülme. |
taktın |
: | تقطين |
(a. i.) : filiz sürme. |
taktir |
: | تقطير |
(a. i. katr, kutur ve katarân'dan. c. : taktîrât) : 1) damla damla akıtma, dökülme, damlama. 2) * damştına, inbikten çekme. |
taktir-i tedricî |
: |
kim. * ayrımsal *damıtma, fr. distillation fractionnee. |
|
taktîr-i yâbis |
: |
kim. kuru "damıtma, fr. distillation seche. |
|
taktîrât |
: | تقطيرات |
(a. i. taktîr'in c.) : damla damla akıtmalar, damlamalar; 'damıtmalar, inbikten çekmeler. |
taktiri |
: | تقطيری |
(a. s.) : taktire mensup, taktir ile ilgitf. |
takva |
: | تقوی |
(a. i. vikaye'den) : Allah'dankorkma, Allah korkusiyle dînin yasak ettiği şeylerden kaçınma. Ehl-i takva : dînin yasak ettiği şeye sımsıkı bağlı kalan veya kalanlar, (bkz : mütteki). |
takva-llah |
: |
Allah korkusu, (bkz; : havf-i Bârî) |
|
takvîb |
: | تقويب |
(a. i.) : 1) yeri kazma. 2) bir şeyi yerinden çekip koparma. |
takvîd |
: | تقويد |
(a. i.) : yetme, yederek çekme. |
takvîl |
: | تقويل |
(a. c. : takvîlât) : iftira, (bkz. : isnâd). |
takvîlât |
: | تقويلات |
(a. i. ta'kvîl'm c.) : iftiralar, (bkz. : isnâdât). |
takvim |
: | تقويم |
(a. kavm, kıyâm'dan. c. : takavîm) : 1) eğriyi doğrultma, eğri doğrultulma; düzeltme, kesme, yoluna koyma, biçime koyma, (bkz. : tanzim, tertîb). 2) takvim. Ahsen-i takvim : en güzel nizam, tertip, şekil ve suret; mec. insan. |
takvim-i arabî |
: |
Hicret'den 17 sene sonra görülen lüzum üzerine Hz. Ömer tarafından kamer senesi esas ve hicret târihi başlangıç sayılmak suretiyle tertiplenen takvim. |
|
takvim-i bahrî |
: |
"deniz takvîmi" : Güneş'in, Ay'ın sabit ve gezeğenlerin; arz, tûl, meyi ve doğuşlarını ve diğer felekî mes'eleleri halle yardımı olan cetveller bulunan takvim. |
|
takvîm-i celâli |
: |
Hicrî 468 yılında-başlangıcı nevruz olmak üzere-Melikşâh-i Selçûkî devrinde hazırlanan takvim. |
|
takvim- efrencî |
: |
(efrencî takvim) : Papa XIII. Gregorius tarafından 1582 de tashih edilip, şimdiye kadar- umumiyetle- kullanılmakta olan ve 1926 dan beri de Türkiye'de kullanılan takvim. |
|
takvîm-i rûmî |
: |
(rûmî takvim) : Milâttan 46 sene önce Julius Caesar tarafından tesis edilen takvim. |
|
takvîm-i vakayi' |
: |
Osmanlı Devleti'nin ilk resmî gazetesi. |
|
takvîm-ü-l-büldân |
: |
(şehirlerin takvîmi) : şehirlerin adlarından ve kuruluşlarından bahseden meşhur Arapça eser. |
|
takvîm-çe |
: | تقويمچه |
(a. f. b. i.) : küçük takvim. |
takvîm-hâne |
: | تقويمخانه |
(a. f. b. i.) : tar. Devletin resmî gazetesi olarak neşri kararlaştırılan "Takvîm-i vekayi'in basılması için kurulan matbaa. |
takvîs |
: | تقويس |
(a. i. kavs'den) : kavislendirme, yay şekline koyma, konulma. |
takvît |
: | تقويت |
(a. i.) : besleme, (bkz. : tegaddî). |
takviye |
: | تقويه |
(a. i.) : kuvvetlendirme, kuvvetlendirilme, (bkz. : takviyet). |
takviyet |
: | تقويت |
(a. i.) : (bkz. : takviye). |
takyîd |
: | تقييد |
(a. i. kayd'dan. c. : takyîdât) : 1) kayıt ve şartla bağlama, şart koşma. 2) bağlama. 3) harfe nokta ve hareke koyma. |
takziye |
: | تقضيه |
(a. i. kazâ'dan) : kaza etme, eksiği yerine getirme. |