tac |
: | تاج |
türkçesi yok |
Tâc-ül-Arûs |
: |
1) gelin tacı, gelin başlığı; 2) 1790 yılında ölen Seyyid Mürtezâ ez-Zebîdî'nin Kamûs-ül-Muhît üzerine yaptığı arapça şerhtir. [1306 yılında, Mısır'da, Matbaa-i Hayriyye'de büyük kıt'ada (4973) sahife olarak 10 cilt hâlinde basılmış olan bu eserin tam adı : Tâc-ül-Arûs min Cevâhir-il-Kamus" dur] |
|
Tâc-ul-Edeb |
: |
Amasyalı Ali Alâeddin bin Hüseyn'-in 1453 (H. 857) yılında te'lîfettiği ahlâk ve âdab-dan bahseden bir eseridir. |
|
tâc ü serîr |
: |
tac ve taht. |
|
tâc-üs-sinn |
: |
anat. diş tacı, fr. couronne. |
|
Tâc-üt-Tevârih |
: |
Şeyhislâm Haca Saadettin Efen-di'nin 2 ciltlik meşhur Osmanlı târihi [I. Selîm'in nedimi Hasan Cân'ın oğludur] , (d. : ? ö. : 1008-1599). |
|
tâc-bahş |
: | تاج بخش |
(f. b. s.) : taç veren, hükümdar yapan, (bkz. : tâc-ver). |
tâc-beyt |
: | تاج بيت |
(f. b. i.) : ed. bir kasidenin sonlarında nâzımının mahlası bulunan beyit. |
tâc-dâr |
: | تاجدار |
(a. f. b. s. ve i. c. : tâc-dârân) : taçlı, taç, giyen, padişah, şehenşah, hükümdar. |
tâc-dârân |
: | تاجداران |
(a. f. b. s. ve i. tâc-dâr'ın c.) : taçlılar, taç giyenler ; pâdişâhlar, şehinşahlar, hükümdarlar. |
tâc-dârâne |
: | تاجدارانه |
(a. f. zf.) : hükümdarca, hükümdara yakışacak yolda. |
tâc-dârî |
: | تاجداری |
(a. f. b. i.) : hükümdarlık, padişahlık. |
tâc-gâh |
: | تاجگاه |
(a. f. b. i.) : hükümet merkezi. |
ta'cîb |
: | تعجيب |
(a. i. ucb'dan) : şaşdırma, hayrete düşürme. |
tâcîk |
: | تاجيك |
(f. i.) : İran'a yakın komşu olan taî kabilesinin acemce telâffuziyle bütün Arapları ifâde eden etnik terim olmuştur; sonra, İslâmiyet’i kabûl eden Fars ve Türk'lere de müşrik Türk'ler ve Parslar tarafından "tâcîk" denilmiştir. Türk'ler Müslüman olduktan sonra da Farsça konuşan kavimlere "tâcîk" demişlerdir. Bugün Orta Asya'da Farsça konuşan Buhârâ, Semerkand ehâlîsi-ne Türkler "tâcîk" derler. |
ta'cîl |
: | تعجيل |
(a. i. acele'den, c. : ta'cîlât) : acele ettirme, çabuklaştırma. |
ta'cîlât |
: | تجيلات |
(a. i. ta'cîl'in c.) : acele ettirmeler, çabuklaştırmalar. |
ta'cîm |
: | تعجيم |
(a. i.) : noktalama, noktalatma. |
ta'cîn |
: | تعجين |
(a. i. acn'den) : yuğurma, hamur yapma, hamur hâline getirme, getirilme. |
tacir |
: | تاجر |
(a. i. ticâret'den c. : tüccar) : ticâretle uğraşan. |
tâcir-hâne |
: | تاجرخانه |
(a. f. b. i.) : sahtiyan tacirlerinin "lonca" larının bulunduğu Mercan'daki yer. |
ta'cîz |
: | تعجيز |
(a. i. acz'den. c. : ta'cîzât) : rahatsız etme, canını sıkma, sıkıntı verme, tedirgin etme. |
ta'cîz-i mükâteb |
: |
huk. [eskiden] kitabet bedelini edadan âciz olduğunu mükâtebin iddia ve îtiraf etmesi. |
|
ta'cîzât |
: | تعجيزات |
(a. i. ta'cîz'in c.) : rahatsız etmeler, tedirginlikler. |
tâc-ser |
: | تاج سر |
(f. b. i.) : mec. baştâci, muhterem, aziz, değerli kıymetli kimse. |
tâc-ver |
: | تاجور |
(f. b. i.) : pâdişâh, hükümdar, (bkz. : tâc-dâr). |