şübbân |
: | شبان |
(a. i. şâbb'ın c.) : gençler, delikanlılar, yiğitler. |
şubbân-ı vatan |
: |
vatan gençleri, vatan yiğitleri. |
|
şübeh |
: | شبه |
(a. i.) : şübhe'nin c.) : şüpheler, kuşkular. |
şübho |
: | شبهه |
(a. c. : Şübeh, şübühât) : şüphe, kuşku, (bkz. : reyb, şekk, zann). |
şübhe-i akd |
: |
huk. [eskiden] sûreten mevcut olan bir akdi nikâhtan hâsıl olan şüphedir ki buna şüphe-i nikâh da denir ve bununla had sakıt dır. |
|
şübhe-i ibâha |
: |
huk. [eskiden] bir şeyin alınması mubah olması hakkındaki şüphe. |
|
şübhe-dâr |
: | شبهه دار |
(a. f. b. s.) : şüpheye kapılan, işkilli. |
şübühât |
: | شبهات |
(a. i. şübhe'nin c.) : (bkz. : şübeh). |
şücâ' |
: | شجاع |
(a. i.) : 1) şecâatli, cesur, yiğit. 2) astr. Aslan ve Yengeç arasında yıldız kümesi, fr. hydre. (bkz. : es-Şücâ}. |
şüc'ân |
: | شجعان |
(a. s. şecî'in c.) : (bkz. : şicâ', şüceS). |
şücsâ |
: | شجعاء |
(a. s. şecî'in c.) : cesurlar, yürekliler, yiğitler, (bkz. : şicâ'). |
şüceyr |
: | شجير |
(a. i.) : bot. (bkz. : şüceyre). |
şüceyre |
: | شجيره |
(a. i.) : bot. ağaççık, çalı. (bkz. : nihâi). |
şücûn |
: | شجون |
(a. i. şecen'in c.) : dallar, budaklar, (bkz. : agsân). Zû-şücûn : dallı budaklı; ka. rışık. |
şüd |
: | شد |
(f. fi. i.) : gitti, geçti; gitme, gidiş, [cfâimâ "âmed" kelimesiyle birlikte kullanılır] . Amed şüd; Âmed ü şüd : geldi gitti; gelip gitme. |
şüf'a |
: | شفعه |
(a. i.) : fık. bir mülk, kaça satın alınmışsa, o mülke o para ile sâhibolma. Hakk-ı şüf'a : satılık bir mala ortak veya komşu olanın, aynı para ile satın almak üzere başkalarına tercih olunması hakkı, fr. droit de preemption. |
şüfeâ |
: | شفعاء |
(a. s. şefi'in c.) : şefaat edenler, ediciler, bir suçun bağışlanması için aracılık edenler. |
şüfre |
: | شفره |
(a. i. c. : eşfâr) : 1) yassı bıçak, (bkz. : sikkîn). 2) kılıç ağzı. 3) kirpik biten yerler. |
şühedâ |
: | شهداء |
(a. i. şehîd'in c.) : şehitler. |
şühûd |
: | شهود |
(a. i.) : 1) (şâhid'in c.) : şâhitler, tanıklar. 2) s. maddî, mer'î. 3) vücut bulma, var olma, görünme. Aiem-i şühûd : görülen âlem [bu dünyâ] , 4) görme, (bkz. : müşahede). |
şühudî |
: | شهودی |
(a. s.) : şühûd ile ilgili. Mâzî-i şuhOdî. (bkz. : mâzî). |
şühûr |
: | شهور |
(a. i. şehr'in c.) : aylar. |
şühûr-i kameriyye |
: |
kamer ayları, arabî aylar : [muharrem, safer, rebîülevvel, rebîülâhir, cemâziyel evvel (cümâd-el-ûlâ) cemâziyel âhir(cümâd-el-âhire) receb, şa'ban, ramazan, şevval, zil'ka'de, zilhicce] |
|
şühûr-i selise |
: |
(üç aylar) : receb, şa'ban, ramazan. |
|
şühüb |
: | شهب |
(â. i. şihâb'ın c.) : 1) kıvılcımlar. 2) akan yıldızlar, (bkz. : şihbân). |
şükât |
: | شكات |
(a. i. şâkî'nin c.) : şikâyetçiler, şikâyet edenler. |
şükr |
: | شكر |
(a. i.) : görülen iyiliğe karşı gös-terüen memnunluk, minnettarlık (bkz. : teşekkür). |
şükran |
: | شكران |
(f. a. i.) : 1) teşekkür etme, iyilik bilme. 2) kadın adı. |
şükrâne |
: | شكرانه |
(a. i.) : şükran alâmeti, iyilik bilme nişanesi. |
şükrâniyyet |
: | شكرانيت |
(o. i.) : şükranlık. |
şükr-âvîz |
: | شكر آويز |
(a. f. b. i.) : tas. s6fiyenin başlarına giydikleri taçlara sarılan parça [buna : "risâle"de denilir] |
şükr-güzâr |
: | شكرگذاری |
(a. f. b. s.) : teşekkür edan, iyilik bilen, iyilik bilir, (bkz. : müteşekkir). |
şükr-güzârî |
: | شكرگذاری |
(a. f. b. i.) : iyilik bilme. |
şükûfe |
: | شكوفه |
(f. i.) : 1) çiçek. 2) g. s. süslemede sırf çiçek motiflerine dayanan bir tarzın adı. 3) kadın adı. [aslı : "şikûfe" dir] |
şükûfe-zâr |
: | شكوفه زار |
(f. b. i.) : çiçek yeri, çiçek bahçesi. |
şükûh |
: | شكوه |
(f. i.) : ululuk, (bkz. : azamet, celâl, mehabet). |
şükûk |
: | شكوك |
(a. i. şekk'in c.) : sekler, şüpheler, zanler. |
şüküfte |
: | شكفته |
(f. s.) : "açılmış" mânâsına gelerek *birleşik kelimeler yapar. Nev-şüküfte : yeni açılmış. gibi. |
şümâr |
: | شمار |
(f. i.) : 1) hesap, sayı. Bî-şü-mâr : hesapsız, sayısız, (bkz. : lâ-yuacl). |
şümar |
: | شمار |
(f. s.) : sayan, sayıcı, eden, edici" mânâlarına gelerek *birleşik kelimeler yapar. Hatve-şümâr : adım sayıcı. Lokma-şümâr : herkesin lokmasını sayan. gibi. Şükr-güzâr : şükür ve duâ edici. |
şümârende |
: | شمارنده |
(f. s.) : hesâbeden, sayan, sayıcı. |
şümû' |
: | شموع |
(a. i. şem'in c.) : 1) bal-mumları. 2) mumlar. |
şümul |
: | شمول |
(a. i.) : 1) içine alma [ma'nen] , kaplama, (bkz. : ihata). 2) âit olma, delâlet etme; mânâları arasında bir mânâsı daha olma. 3) fels. * kaplam, fr. extension. |
şümûs |
: | شموس |
(a. i. şems'in c.) : şemsler, güneşler. |
şümürde |
: | شمرده |
(f. s.) : hesâbedilmiş, sayılmış, (bkz. : ma'dûd). |
şiipiiş |
: | شيش |
(f. i.) : bit. (bkz. : karni). |
şürb |
: | شرب |
(a. i.) : içme, içilme. şürb-i hamr : şarap içme. |
şürb-i hâss |
: |
fık. sayılı kimselere mahsus olan akar sudaki içme hakkı. |
|
şürb-i müdâm |
: |
devamlı içme. |
|
şürb-ül-habeş |
: | شرب الحبش |
(a. b. i.) : bot. hekimlikte kullanılan kurt dökücü bir ilâç. |
şüref |
: | شرف |
(a. i. şerefe, şürfe'nin c.) : şerefeler, (bkz. : şürefât). |
şürefâ |
: | شرفاء |
(a. s. şerif3 ün c.) : Hz. Hüseyn vâsıtasiyle Hz. Muhammed (Aleyhisselâm) soyundan olanlar. |
şürefât |
: | شرفات |
(a. i. şerefe, şürfe'nin c.) : şerefeler, (bkz. : şürüfât). |
şürekâ |
: | شركا |
(a. i. şerîk'in c.) : şerikler, ortaklar. |
şürfs |
: | شرفه |
(a. i. c. : şüref, şürefât, şürüfât) : (bkz. : şerefe). |
şürû' |
: | شروع |
(a. i.) : başlama, (bkz. : mübaşeret). |
şürûh |
: | شروح |
(a. i. şerh'in c.) : şerhler, izahlar, açıklamalar. |
şürûr |
: | شرور |
(a. i. şerr'in c.) : serler, kötülükler, fenalıklar; kavgalar, gürültüler. |
şürût |
: | شروط |
(a. i. şart'ın c.) : şartlar. |
şürüfât |
: | شرفات |
(a. i. şerefe, şürfe'nin c.) : (bkz. : şürefât). |
şüs |
: | شس |
(f. i.) : akciğer, (bkz : rie). |
şüst |
: | شست |
(f. i.) : yıkama. şüst ü şû : yıkama. |
şüste |
: | شست |
(f. s.) : yıkanmış. Nâ-şüste : yıkanmamış. |
şüş |
: | شش |
(f. i.) : karaciğer, (bkz. : kebed). |
şütûm |
: | شتوم |
(a. i. şetm'in c.) : küfürler, sövmeler, sövüp saymalar. |
şütüm-i galîza |
: |
kaba küfürler. |
|
şütür |
: | شتر |
(f. i.) : deve. (bkz. : cemel). |
şütürbân |
: | شتربان |
(f. b. i.) : deveci, deve çobanı, (bkz. : cemmâl). |
şütür-bâr |
: | شتربار |
(f. b. i.) : bir deve yükü kadar olan ağırlık. |
şütür-dil |
: | شتردل |
(f. b. s.) : deve huylu, kinci, [aslı : "üştür-dil" dir] |
şütür-gâv |
: | شرتگاو |
(f. b. i.) : zürâfâ. |
şütür gürbe |
: | شرتگربه |
(f. b. i.) : deve ile ke. di, iyi ile kötü; münasebetsiz, karışık; iyili fenâlı. |
şütür-hâr |
: | شترخار |
(f. b. i.) : bot. deve dikeni. |
şütür-leb |
: | شترلب |
(f. b. s.) : deve dudaklı, dudşğı deveninki gibi sarkık. |
şütür-mürg |
: | شتر مرغ |
(f. b. i.) : 1001 deve kuşu. |
şütür-pâ |
: | شترپا |
(f. b. s.) : 1) deve ayaklı. 2) i. bot. kekik otu. |
şütür-peçe |
: | شترپچه |
(f. b. i.) : deve yavrusu. |
şüûn |
: | شئون |
(a. i. şe'n'in c.) : işler; yeni işler; hâdiseler. |
şüûnât |
: | شئنونات |
(a. i. şüûn'un c.) : hâdiseler, * olaylar. |
şüyu' |
: | شيوع |
(a. i.) : [herkesçe] duyulma, yayılma, bilinme; dağılma. |
şüyû-ı asli |
: |
huk. akit yapıldığı sırada mevcut olan şüyu. [bir maldan şayi bir kısmının hibesindeki şüyu gibi] |
|
şüyû-i târî |
: |
hak. akdin başlangıcında mevcut olmayıp sonradan arız olan şüyu. [tamâmı hibe olunan malın şayi hissesine bir müstehlik çıkarak zap-tetmesiyle hâsıl olan şüyu gibi] |
|
şüyûh |
: | شيوخ |
(a. i. şeyh'in c.) : 1) şeyhler, (bkz. : meşâyih). 2) yaşlılar. |
şüzûr |
: | شذور |
1) mâdenin içinden toplanan altın p, arçaları. 2) süs olarak kullanılan inci, altın gibi şeyler. Eş-(a- i- şezre'nin c.) şüıûr-üz-zehebiy. ye : Molla Salih'in XVI. asırda yazdığı tâbirler lügati olup kısmen Osmanlıca, kısmen de Mısır kıp-çakçasiyle yazılmıştır. |
şüzûr-üz-zeheb |
: |
altın kırıntısı. |
|
şüzûz |
: | شذوذ |
(a. s. şâzz'ın c.) : kaide {* kural) dışı olanlar, kaideye (* kurala) uymıyanlar. |
şüzûzen |
: | شذوذا |
(a. zf.) : şâz olarak. |
şütür-mürg |
: | شتر مرغ |
(f. b. i.) : zool. deve kuşu. |
şütör-pâ |
: | شترپا |
(f. b. s.) : 1) deve ayaklı. 2) i. bot. kekik otu. |
şütür-peçe |
: | شترپچه |
(f. b. i.) : deve yavrusu. |
şüûn |
: | شئون |
(a. i. şe'n'in c.) : işler; yeni işler; hâdiseler. |
şüûnât |
: | شئنونات |
(a. i. şüûn'un c.) : hâdiseler, * olaylar. |
şüyu' |
: | شيوع |
(a.) : [herkesçe] duyulma, yayılma, bilinme; dağılma. |
şüyû-ı aslî |
: |
huk. akit yapıldığı sırada mevcut olan şüyu. [bir maldan şayi bir kısmının hibesindeki şüyu gibi] |
|
şüyû-i târî |
: |
hak. akdin başlangıcında mevcut olmayıp sonradan ânz olan şüyu. [tamâmı hibe olunan malın şayi hissesine bir müstehlik çıkarak zaptetmesiyle hâsıl olan şüyu gibi] |
|
şüyûh |
: | شيوخ |
(a. i. şeyh'in c.) : 1) şeyhler, (bkz. : meşâyih). 2) yaşlılar. |
şüzûr |
: | شذور |
(a. i. şezre'nin c.) : 1) mâdenin içinden toplanan altın parçalan. 2) süs olarak kullanılan inci, altın gibi şeyler. Eş-şüzûr-üz-zehebiy-ye : Molla Salih'in XVI. asırda yazdığı tâbirler lügati olup kısmen Osmanlıca, kısmen de Mısır kıpçakçasiyle yazılmıştır. |
şüzûr-üz-zeheb |
: |
altın kırıntısı. |
|
şüzûz |
: | شذوذ |
(a. s. şâzz'ın c.) : kaide (* kural) dışı olanlar, kaideye (* kurala) uymıyanlar. |
şüzûzan |
: | شذوذا |
(a. zf.) : şâz olarak. |