şer' |
: | شرع |
(a. i.) : Allah'ın emri, âyet, hadîs, icmâ-i ümmet ve kıyâs-ı fukahâ esasları üzerine kurulmuş olan din kaideleri, (bkz. : şeriat). Hâkim-üş-şer' : şer'iye mahkemesi reisi, kadı. şer'-i şerif : islâm şeriatı. |
şerife |
: | شرافه |
(a. i.) : (bkz. : şerâfet). |
şerâfet |
: | شرافت |
(a. i.) : 1) şerefli olma, şereflilik. 2) kişizâdelik, soydanlık. 3) Hz. Muhammed (Aleyhisselâm) soyundan gelme, (bkz. : siyâdet). |
şerâfet-i Mekke-i Mükerreme |
: |
Mekke şerifliği. |
|
şerâif |
: | شرائف |
(a. i. şerîfe'nin c.) : mutlular, kutlular. |
şeraiti |
: | شرائح |
(a. i. şerîha'nın c.) : et dilimleri; vücuttan kopmıyarak ayrılmış olan et parçaları. |
şerait |
: | شرائط |
(a. i. şart ve şarîta'nın c.) : şartlar, [aslında "şarîta" nın c. olmakla beraber ancak mânâca büyük bir fark olmadığından bizde "şart" in c. olarak da kullanılır] |
şerâit-i istibdâl |
: |
huk. [eskiden] istibdal tasarrufunu inşâ için aranan kayıt ve şartlardır ki vakıf akarın intifa edilemez bir hâle gelmesi, tamiri için gailenin bulunmaması, hâkimin izni, ülülemr'in emri, bedel alınacak milk akarın mahal ve mevkiinin vakıf akarın mahal ve mevkiinden şeref ve rağbetçe aşağı olmaması hallerinren ibarettir. |
|
şerâit-i mevkîiyye |
: |
coğr. *konuş, bir yerin çevresi içindeki duruşu. |
|
şerâket |
: | شراكت |
(a. i.) : 1) şeriklik, ortaklık. 2) arkadaşlık, (bkz. : refakat). |
şer'an |
: | شرعا |
(a. zf.) : şeriatça, şeriat hükmünce, şerîata uygun olarak. |
şerare |
: | شراره |
(a. i. c. : serer) : kıvılcım. |
şerâr, şerare |
: | شرار ، شراره |
(a. i.) : kıvılcım. |
şerâre-i elektrîkiyye |
: |
fiz. müsbet (anot) ve menfî (katot) elektriğin birbirine değmesinden meydana gelen kıvılcım. |
|
şerâre-figen |
: | شراره فگن |
(f. b. s.) : kıvılcım saçan. |
şerâret |
: | شرارت |
(a. i.) : şerirlik, şer işleme, fenalık, kötülük. |
şerâset |
: | شراست |
(a. i.) : titizlik, huysuzluk; geçimsizlik. |
şerâsîf |
: | شراسيف |
(a. i. şersûf'un c.) : anat. kaburga kemiklerinin ön taraf uçlarındaki kıkırdaklar. |
şerat |
: | شرط |
(a. i. c. : eşrât) : 1) alâmet, nişan, iz, işaret. 2) bir şeyin en bayağısı, en aşağısı. |
şerâyi' |
: | شرايع |
(a. i. şerîat'm c.) : şeriatlar, şeriat hükümleri [aslı : "şerâi', diri. |
şerâyîn |
: | شرايين |
(a. i. şiryân'ın c.) : anat. atardamarlar, fr. arteres. |
şerâyın-i harkafiyye |
: |
anat. harkafa denilen uyluk kemiğinin içinden ve dışından geçen kırmızı veya siyah kan damarları. |
|
şerâyîn-i kilyevî |
: |
anat. böbreklere kan dağıtan damarlar. |
|
şerâyîn-i masarıkıyye |
: |
anat. bağırsaklara kan dağıtan damarlar. |
|
şerâyîn-i sübâtiyye |
: |
anat. şahdamarları, boynun iki tarafında kalbden kafaya çıkan iki kalın atardamar. |
|
şerâzim |
: | شراذم |
(a. i. şirzime'nin c.) : küçük, az olan topluluklar. |
şerbet |
: | شربت |
(a. i. şürb'den) : 1) şerbet, içilecek tatlı şey. 2) bardakla müshil olarak içilen ilâç. 3) bâzı maddelerin suda eritilmişi [suda eritilmiş çimento, suda eritilmiş gübre. gibi] |
şerç |
: | شرج |
(a. i.) : anat. kıç, dübür, anus. [Arapça'da : "fere" mânâsına da gelir] |
şeref |
: | شرف |
(a. i.) : 1) [ma'nen] büyüklük, yükseklik, ululuk. 2) övünme, (bkz. : iftihar). 3) üstünlük, (bkz. : mümtâziyyet). 4) erkek adı. |
şeref-i arızî, i izafî |
: |
mevki ve rütbeden gelen büyüklük. |
|
şeref-i hamîdî |
: |
müz. sermüezzin Tevfik Beyin terkîbederek II. Abdülhamid'e ithaf ettiği makam ki, ismi sonraları Dr. Suphi Ezgi tarafından "şeref-nü-mâ" olarak değiştirilmiştir, (bkz. : şeref-nümâ). |
|
şeref-i zatî |
: |
kendi öz vasıflarından ve faziletlerinden doan büyüklük. |
|
şeref-üd-dîn |
: |
1) dînin şerefi; 2) dilimizde "şe-râfettin" şeklinde erkek adı olarak kullanılır. |
|
şeref-ül inşân |
: |
XVI. asır bilginlerinden Bursalı LâTniî Çelebi'nin Kanunî Sultan Süleyman adına kaleme aldığı eserdir, [insanların yaradılışta hayvanlardan her suretle üstün olduklarını belirtmek için yazılmıştır] |
|
şeref-ül-mekân bi-limekân |
: |
mekânın şerefi me-kîn (oturan) ile dir. |
|
şeref-bahş, şeref-bahşa |
: | شرف بخش ، شرف بخشا |
(a. f. b. s.) : şeref veren, şereflendiren. |
şerefe |
: | شرفه |
(a. i. c. : şüref, şürefât, şürüfât) : 1) yüksek bir yerin çıkıntısı. 2) minarede ezan okunan yer. (bkz. : şürfe). |
şeref-efzâ |
: | شرف افز |
(a. f. b. s.) : şeref artıran, artırıcı. - |
şeref-hâh |
: | شرفخواه |
(a. f. b. s.) : şeref dileyen; onur sağlıyan. |
şerefiyye |
: | شرفيه |
(a. i.) : bir yerin îmâriyle civarda bulunan mülklerin artan kıymeti gözö-nünde tutularak bunların sahiplerinden belediyece alınan vergi veya bu emlâkin arasından sokağa terk olunan yer. |
şeref-nümâ |
: | شرفنما |
(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinde bir mürekkep makamdır. Asıl adı "şeref-i hamîdî" olup Dr. Suphi Ezgi tarafından sonradan bu ad verilmiştir. Ser müezzin Tevfik Bey tarafından II. Abdülhamid'in şerefine terkîbedil-miştir; tahminen 60 senelik kadardır. Hicaz ve aşî-ran'da beyâtî ile yegâh'da rast makamlarından mürekkeptir. Son makam ile yegâh perdesinde durur (bu perde, hicazın da güçlüsüdür). Güçlüleri, birinci derecede, hicazın durağı ve iki makamın da güçlüsü olan- dügâh (lâ) ikinci derecede de- ye-gâh'ın sekizlisi bulunan -neva (re) perdeleridir. Donanımına hicazın "si" bakiyye bemolü ile "fa" ve "do" bakiyye diyezleri |
şeref-pezîr |
: | شرف پذير |
(a. f. b. s.) : şeref ve îtibar bulan. |
şeref-resân |
: | شرفرسان |
(a. f. b. s.) : şeref eriştirici, şeref eriştiren, ulaştıran. |
şeref-rîr |
: | شرفريز |
(a. f. b. s.) : şeref veren. |
şeref-sâdır |
: | شرفصادر |
(a. b. s.) : şerefle çıkan [padişah emri] . ("olan" yardımcı fiili ile kullanılır). |
şeref-sânih |
: | شرفسانح |
(a. f. b. s.) : şerefle hatırlanan [pâdişâh emri] , ("olan" yardımcı fiili ile kullanılır). |
şeref-sudûr |
: | شرفصدور |
(a. b. s.) : (bkz. : şeref-sâdır). ["eden" yardımcı fiili ile kullanılır] |
şeref-sünûh |
: | شرفشنوح |
(a. f. b. s.) : (bkz. : şeref-sânih). ["eden" yardımcı fiili ile kullanılır] |
şeref-tevârüd |
: | شرفتوارد |
(a. b. s.) : (bkz : şeref-vârid). ["eden" yardımcı fiil ile kullanılır] |
şeref-vârid |
: | شرفوارد |
(a. b. s.) : şerefle gelen, ["olan" yardımcı fiili ile kullanılır] |
şeref-vâsıl |
: | شرفواصل |
(a. b. s) : şerefle gelen. |
şeref-vurûd |
: | شرفورود |
(a. b. s.) : (bkz. : şeref-vârid) ["eden" yardımcı fiili ile kullanılır] |
şeref-vusul |
: | شرفوصول |
(a. b. s.) : (bkz : şeref-vâsıl). |
şeref-yâb |
: | شرفياب |
(a. f. b. s.) : şeref bulan, şeref kazanan. |
şeref-zâhir |
: | شرفظاهر |
(a. b. s.) : şerefle çıkan, ["olan" yardımcı fiili ile kullanılır] |
şeref-zuhûr |
: | شرفظهور |
(a. b. s.) : (bkz. : şeref-zâhir). ["eden yardımcı fiili ile kullanılır] |
şereh |
: | شره |
(a. i.) : şiddetli hırs, tamahkârlık, açgözlülük. |
şerengıl |
: | شرنگك |
(f. i.) : zehir, (bkz. : semm). |
şerer |
: | شرر |
(a. i. şerare ve şerere'nin c.) : kıvılcımlar. |
şerere |
: | شرر |
(a. i. c. : serer) : (bkz. : şerare). |
şerer-Feşân |
: | شررفشان |
(a. f. b. s.) : kıvılcım saçan. |
şerer-nâk |
: | شررناك |
(a. f. b. s.) : kıvılcım saçan. |
şerh |
: | شرح |
(Şürûh) : 1) açma, ayrma. 2) açıklama, * açımlama {bir ibareyi veya eseri-] . 3) bir kitabın ibaresini kelime kelime açıp îzah ederek yazılan kitap. 4) açık anlatma, (bkz. : îzâh, tafsîl). |
şerha |
: | شرحه |
(a. i.) : dilim, kesilmiş, dilinmiş şey, parça. |
şerha şerha |
: |
dilim dilim, parça parça. |
|
şerhan |
: | شرهان |
(a. i.) : çok tamahkâr, açgözlü, (bkz. : haris). |
şer'î, şer'iyye |
: | شرعی ، شرعيه |
(a. s.) : şerîata âit, şerîatla ilgili; şeriata uygun. Hükm-i şer'î : şerîata uygun hüküm. Mahkeme-i şer'iyye : şer'î mahkeme, şeriat hükümlerine göre dâvalara bakan mahkeme. |
şer'iyye vekâleti |
: |
27 Mayıs 1336 târih ve 3 No. Büyük Millet Meclisi icra Vekillerine dâir kanunla teşkîl olunan vekâlet. [3 Mart 1340 târih ve 429 Nolu Şer'iye ve Evkaf ve Erkân-ı Harbiye' Umûmiye Vekâletlerinin ilgasına dâir olan kanunla ilga edilmiş ve yerine ayni kanunla "Diyanet İşleri Reisliği" makamı tesîs olunmuştur] |
|
şeriat |
: | شريعت |
(a. i. c. : şerâi') : 1) doğru yol. 2) Allah'ın emri. 3) âyet, hadîs ve icmâ-i ümmet esaslarına dayanan din kaideleri, (bkz. : şer'). |
şerîat-ı garrâ |
: |
İslâm dîni. |
|
şerîat-ı Iseviyye |
: |
Hz. İsa'nın şeriatı. |
|
şerîat-ı Islâmiyye, |
: |
1 Muhammediyye, 1 Ahmediyye : İslâm şeriatı. |
|
şerîat-ı mûseviyye |
: |
Hz. Musa'nın şeriatı. şerîat-ı sâbie : Hz. İbrahim'in şeriatı. |
|
şerîf |
: | شريف |
(a. s. şeref'den. c. : eşraf) : 1) şerefli, mübarek, kutsal. 2) soylu, temiz. 3) (a. s. c. : şürefâ) Hz. Hüseyin vâsıtasiyle H. Muham- med soyundan olan. 4) i. erkek ve kadın adı. [mü- en. "şerife"] |
şerili |
: | شريح |
(a. s.) : (bkz. : şerhan). |
şerîha |
: | شريحه |
(a. i. c. : şerâih) : 1) et dilimi. 2) vücuttan kopmıyarak ayrılmış olan et parçası. |
şerik |
: | شريك |
(a. s. ve i. c. : şürekâ) : 1) ortak. 2) ders, mektep, medrese arkadaşı. şerîk-i cürm : huk. suç ortağı. |
şerîr |
: | شرير |
(a. s. şer'den c. : eşirrâ, eşrâr) : kötü, kötülük işliyen, hayırısz [adam] , fesatçı, [aslı : "şirrîr' dir] |
şerit, şerîtî |
: | شريط ، شريطی |
(a. i. c. : şerait) : şerit. Menkûşât-ı şerîtiyye : şerit şeklinde olan mimari süsler. |
şerîta |
: | شريطه |
(a. i. c. : şerait) : husûsî şart, mukaveleyi, sözleşmeyi meydana getiren maddelerden her biri. |
şer'iyyât |
: | شرعيت |
(a. i. c.) : şer"! işlene, . islâmî şeriata uygun ve bununla ilgili atan hususlar. |
şer'iyyet |
: | شرعيت |
(a. i.) : şeriata uygun olma. |
şerm |
: | شرم |
(f. i.) : utanma. Bî-şerm : utanmaz, (bkz. : hicâb. mahcûbiyyet). |
şermende |
: | شرمنده |
(f. s.) : (bkz. : şerm-gîh, şerm-sâr). |
şermendegî |
: | شرمندگى |
(f. i.) : utangaçtık. (bkz. : şerm-sârî). |
şerm-gîn |
: | شرمگين |
(f. b. s.) : utangaç, (bkz. : şerm-sâr). |
şerm-nâk |
: | شرمناك |
(f. b. s.) : utangaç, mahcup, (bkz. : sermende, şerm-gîn, şerm-sâr). |
şerm-sâr |
: | شرمسار |
(f. b. s.) : utangaç, (bkz. : mahcûb, müstahyî). |
şerm-sârî |
: | شرمساری |
(f. b. i.) : mahcupluk, utangaçlık, (bkz. : mahcûbiyyet). |
şerr |
: | شر |
(a. i. c. : şürûr) : 1) kötülük, fenalık; kötü iş. [zıddı : "hayr" dır] . 2) kavga, gürültü, (bkz. : niza'). |
şerr ü fesâd |
: |
kötülük ve bozukluk. |
|
şerr |
: | شر |
(a. s. ve i. c. : eşrâr) : 1) fena, fenalık eden adam, kötü adam. (bkz. : fâsid, fâsik, muzır). 2) daha (pek, en) kötü. |
şerr-ün-nâs |
: |
insanların en zararlısı, en kötüsü. |
|
şerrî |
: | شری |
(a. s.) : kötülüğe âit, kötülükle ilgili. |
şersüf |
: | شرسوف |
(a. i. c. : şerâsîf) : amrt. kaburga kemiklerinin ön taraf uçlarındaki kıkırdak. |
şersüfî, şersûfiyye |
: | شرسوفی ، شرسوفيه |
(a. s.) : şersûfa âit. şersufla ilgili. |
şerûd |
: | شرود |
(a. i.) : ed. atasözü yerine cıeçen güldürücü ve manzum söz. |
şerûm |
: | شروم |
(a. s.) : ferei ile şerci birleşip arası kaybolmuş fkadınj |
şervâT |
: | شروال |
(a. f. i.) : şalvar, (bkz. : sirvâJ) |
şerze |
: | شرزه |
(t. f. s.) : kucfturmuş, kuduruk, (bkz. : akur). |