şehe |
: | شها |
(f. n.) : ey şah!, ey pâdişâh! şehâdet Colj-Î (a. i.) (bkz. : şahadet). |
şehâmet |
: | شهامت |
lılıkla beraber olan cesaret, yiğitlik. 2) îrân şahının bir unvanı. |
şehâmet-lü |
: |
İran şahının lâkabı |
|
şehd-âmîz |
: | شهد آميز |
(f. b. s.) : balla karışık; bal gibi tatlı. |
şehbâ' |
: | شهباء |
(a. s.) : 1) kır, akçıl [at donlarından olup "eşheb'in" müennesidir] . 2) Ha-leb şehri. Haleb-üş-şehbâ : [uzaktan kırçıl görünen] Haleb. |
şeh-bâl |
: | شهبال |
(f. b. i.) : kuş kanadının en uzun tüyü. (bkz. : şâh-bâl). |
şeh-bâz |
: | شهباز |
(f. b. i. ve s.) : (bkz : şâh-bâz). |
şeh-bender |
: | شهبندر |
(f. b. i.) : konsolos. |
şeh-bender-hâne |
: | شهبندر خانه |
(f. b. i.) : şehbenderlik, konsolosluk, konsoloshane. |
şeh-beyt |
: | شه بيت |
(f. a. b. i.) : (bkz. : şâh-beyt). |
şehd |
: | شهد |
(a. i. c. : şihâd) : 1) bal. (bkz. : asel). 2) gümeç balı. |
Şehd-âb, şehd-âbe |
: | شهداب ، شهدابه |
(a. f. b. i.) : bal şerbeti. |
şeh-dâne |
: | شهدانه |
(a. b. i.) : (bkz. : şâh-dâ-ne1, 2. |
şeh-dânec |
: | شهدانج |
(a. b. i.) : (bkz. : şâh-dâ-ne1, 2, şeh-dâne). |
şehd-hân |
: | شهدخان |
(a. b. i.) : bal sofrası. |
şehd-kâm |
: | شهد كام |
(a. f. b. s.) : tadı damağında kalmış. |
şehen-şâh, şehen-şeh |
: | شهنشاه ، شهنشه |
(f. b. i.) : (bkz. : şâhen-şâh). |
şehevât |
: | شهوات |
(a. i. şehvet'in c.) : şehvetler, nefis düşkünlükleri, aşırı istekler, (bkz. : şehvât). |
şehîd |
: | شهيد |
(a. s. ve i. şehâdet'den. c. : şühedâ) : 1) dîn veya yüksek bir ülkü uğrunda ölen kimse; savaşta ölen. |
şehîd-i hancer-i müjgân |
: |
hançere benziyen kirpiklerin şehîdi. |
|
şehîd-i Kerbelâ |
: |
(Kerbelâ şehîdi) : Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in torunu Hz. Hüseyin. |
|
şehik |
: | شهيق |
(a. i.) : 1) nefesi içeri alırken seslenme; hıçkırık. 2) soluk alma. şehîk-i tenhâyı : yalnızlık nefesi. |
şehîm |
: | شهيم |
(a. s. şehâmet'den) : şehâ-metli, akıllı ve kurnaz yiğit, [müen : şehîme"] |
şehir |
: | شهير |
(a. s. şöhret'den) : namlı, ünlü, (bkz ; meşhur, nâm-dâr). |
şehiyy, şehiyye |
: | شهی ، شهيه |
(a. s. şeh-vet'den) : iştahlandıran, isteklendiren. Et'ıma-i şe-hiyye : iştah uyandıran yemekler. |
şelika |
: | شهقه |
(a. i.) : hıçkırık, keskin çığlık. şelika-l bükâ : ağıt hıçkırığı. |
şeh-kâr |
: | شهكار |
(f. b. s.) : üstün eser, fr. chef d'oeuvres. (bkz. : şâh-eser). |
şehlâ' |
: | شهلاء |
(a. i.) : 1) elâ göz, koyu mavi göz. 2) s. elâ gözlü [kadın] , â. tatlı şaşı. ["eşhel" in müennesi] . Ayn-ı şehlâ, Çeşm-i şehlâ : elâ göz veya tatlı şaşı bakan göz. |
şeb-levend |
: | شهلوند |
(f. b. s.) : boylu boslu, şen, güze! genç. |
şeh-nâme |
: | شهنامه |
(f. b. i.) : Osmanlı târihine âit muharebelerin evvelâ manzum, sonra manzum ve mensur olarak karışık yazılmışı (bkz. : şâh-nâme). |
şehnaz |
: | شهناز |
(fi) : müz. Türk müziğinin en eski mürekkep makamlarındandır. Çok güzel ve karakteristik bir makam olup, hicazkârın daha yumuşağı ve nazlısı, masal edasına çok müsait bir nev'idir. Eskiden pek çok. ku-llanılmıştır; son zamanlarda orta derecede kullanılmıştır, (elimizde 148 kadar parça var ki, makamlar arasında 26) gelmektedir). Şehnaz, uzzal veya hicaz vevâ hümâyûn makamına, hüseynî aşîran (mi) perdesine göçürülmüş bir hümâyûn ilâvesinden mürekkeptir. Uzzal veya hicaz veya hümâyûn ile dügâh (la) perdesinde kaiır. (bu perde, hüseynî aşîran'da hümâ-yûn'un da güçlüsüdür). Güçlüler, birinci derece-de-hümâyûn ile hicâz'ın güçlüler |
şehnaz-büzürk |
: | شهناز بزرك |
(f. b. i.) : üı. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur. |
şeh-reng |
: | شهرگك |
(bkz. : şâh-reg). |
şehr-engîz |
: | شهرانگك |
(f. b. s.) : "şehir karıştıran" : ed. bir yerin tabîî ve sosyal özelliklerinden bahseden bir nazım türü [çoğunlukla bu çeşit eserler, sosyal hayat bakımından bir takım dedikodulara sebebiyet verecek mâhiyette idi; XVI. asır şâirlerimizden Fakîrî'nin şehrengîzi göze çarpar] |
şehri, şehriyve |
: | شهرى ، شهريه |
(a. s.) : aylık, aya mensup, ayla ilgili. |
şehriyye-i dekâkîn |
: |
temettü' (kazanç) vergisi. |
|
şehrî |
: | شهری |
(f. s.) : 1) şehirli : 2) İstanbullu, İstanbulda doğup büyüme. 3) mee. ince, kibar. |
şehr-i nâz |
: | شهر ناز |
(f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az İki asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur. |
şehr-istân |
: | شهرستان |
(f. b. i.) : büyük şehir. |
şeh-rûd |
: | شهرود |
(f. b. i.) : büyük çay, nehir. |
şehr-yâr |
: | شهريار |
(f. b. i. c. : şehr-yârân) : pâdişâh, hükümdar. |
şehr-yârân |
: | شهريار |
(f. b. i. şehr-yâr'ın c.) : hükümdarlar, pâdişâhlar. |
şehr-yârâne |
: | شهريارانه |
(f. zf.) : hükümdara, pâdişâha yakışacak surette. |
şehr-yârî |
: | شهرياری |
(f. b. s.) : 1) hükümdara, pâdişâha mahsus, hükümdarla, pâdişâhla ilgili. 2) şehriyarlık, hükümdarlık, padişahlık |
şeh-süvâr |
: | شهسوار |
(f. b. s.) : (bkz. : şâh-süvâr). |
şeh-süvâr-ı mülki saadet |
: |
saadet ülkesinin ünlü binicisi. |
|
şeh-tâne |
: | شهتانه |
(f. b. i.) : (bkz. : şâh-dâne). |
şeh-tere |
: | شهتره |
(f. b. i.) : (bkz. : şah-tere). |
şehtiye |
: | شهتيه |
brik nevinden iki direkli beğlik (devlete âit) gemi. |
şehvanî |
: | شهوانی |
(a. s.) : 1) şehvete mensup, şehvetle ilgili. 2) şehvete çok düşkün olan [kimse] |
şeh-vâr |
: | شهوار |
(f. b. s.) : (bkz. : şâh-vâr). |
şehvât |
: | شهوات |
(a. i. şehvet'in c.) : şehvetler, nefis düşkünlükleri, aşın istekler, (bkz. : şehevât). |
şehvet |
: | شهوت |
(a. i. c. : şehvât) : 1) aşırı istek. 2) nefis. 3) * cinsel istek. |
şehvet-engîr |
: | شهوت انگيز |
(a. f. b. s.) : şehvet, istek, iştiha uyandıran. |
şehvet-perest |
: | شهوت پرست |
(a. f. b. s.) : şehvetine, nefsine çok düşkün [kimse] |
şeh-zâde |
: | شهزاده |
(f. b. i. c. : şeh-zâdegân) : hükümdar oğlu, prens, (bkz. : şâh-zâde). |
şeh-zadegân |
: | شهزادگان |
(f. b. i. şeh-zâde'nin c.) : şehzadeler, pâdişâh, hükümdar okulları, prensler. |
şeka' |
: | شقاء |
("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) bedbahtlık, bahtıkaralık, kutsuzluk. 2) rezillik, alçaklık, (bkz. : denâet). |
şekâim |
: | شكائم |
(a. i. şekîme'nin c.) : şekîmeler. |
şekavet |
: | شقاوت |
("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) betbahtlık, bahtıkaralık, kutsuzluk. 2) eşkıyalık, haydutluk. |
şeker |
: | شكر |
(f. i.) : şeker (nazımda : "şekker" şekli de kullanılır). Şîr ü şekker (sütle şeker) senli benli halde olan; uygun, (bkz. : munis, muvafık). |
şeker-âb |
: | شكر آب |
(f. b. s.) : dostluk arasına giren soğukluk, kırgınlık [şekerle su gibi uyu-şamazlık.] (bkz. : şeker-reng2. |
şeker-bâ |
: | شكر بار |
(f. b. s.) : şeker yağdıran, etrafa şeker saçarcasına tatlı. Hande-i şeker-bâr : tatlı gülüş. |
şeker-gühâr |
: | شكر گفتار |
(f. b. s.) : sözü şeker gibi tatlı olan. |
şeker-güzâr |
: | شكر گذار |
(f. b. s.) : teşekkür eden, iyilik bilen. |
şeker-güzirî |
: | شكر گذاری |
(f. b. i.) : teşekkür etme, iyilik bilme. |
şeker-hâb |
: | شكر خواب |
(f. b. i.) : otururken gelen tatlı uyku. (bkz. : nüâs, sinne). |
şeker-hand, şeker-hando |
: | شكر خند ، شكر خنده |
(f. b. s.) : sevgilinin tatlı tatlı gülüşü, [zıddı : "zehr-hand"] |
şekeri |
: | شكری |
(f. s.) : şekere âit, şekerle ilgili. |
şeker-istân |
: | شكرستان |
(f. b. i.) : şeker kamışı tarlası. |
şeker-kand |
: | شكر قند |
(f. b. i.) : nebat şekeri. |
şeker-leb |
: | شكرلب |
(f. b. s.) : 1) dudağı şeker gibi tatlı. 2) tatlı dudaklı, tatlı sözlü |
şeker-pâre |
: | شكرپاره |
(f. b. i.) : 1) çok şekerli ve tatlı olan bir kayısı nev'i. 2) bir çeşit nakış. |
şeker-reng |
: | شكر رنگك |
(f. b. s.) : 1) sarıya çalar beyaz [renk] 2) araları açık, bozuşuk, bozuk, pek yolunda olmıyan [ahbaplık] , (bkz. : şe-ker-âb). |
şeker-rîz |
: | شكر ريز |
(f. b. s.) : 1) şeker saçan, pek tatlı. 2) sevinçten gelen gözyaşı. |
şekevât |
: | شكوات |
(a. i. şekve'nin c.) : şikâyetler, sızıltılar, (bkz. : şikâ). |
şekib |
: | شكيب |
(b.) : 1) sabır, tahammül (bkz. sabr). Nâ şekîb : sabırsız. 2) erkek adı. [aslı : "şikîb" dir] |
şekîbâ |
: | شكيبا |
(f. s.) : sabırlı, (bkz. : mütehammil, sabır, sabûr, şekî-bende). [aslı : "şikî-bâ" dır] |
şekîbâî |
: | شكيبائی |
(f. i.) : sabırlılık. [aslı : "şikîbâî" dir] |
şekîbende |
: | شكيبنده |
(f. s.) : (bkz. : şekî-bâ). [aslı : "şikîbende" dir] |
şekîme |
: | شكيمه |
(a. i. c. : şekâim) : 1) dayanma, (bkz. : mukavemet). 2) gem. (bkz. : li-câm). Kaviyy-üş-şekîme, Şedîd-üş-şekîme : çok mukavemeti dayanması olan. |
şekk |
: | شك |
(a. i. c. : şükûk) : şüphe, zan, tereddüt, (bkz. : gümân, reyb, şübhe, zann, zu'm). Bilâ-şek, Bî-şek : şüphesiz. Yevm-üş-şekk : hilâlin görülmemesi sebebiyle şâban'ın otuzuncu günü mü, yoksa ramazanın birinci günü mü olduğunda tereddüt hâsıl olan gün. |
şekkerîn |
: | شكرين |
(f. s.) : tatlı, şekerli. |
şekl |
: | شكل |
(a. i. c. : eşkâl) : 1) şekil, biçim, kılık (bkz. : hey'et, suret). 2) resim, pilân, taslak. 3) türlü, cins, nevi, çeşit. 4) çehre, beniz. 5) ed. bir manzumenin mısraları sayısına ve kafiyeleri sırasına göre aldığı biçim. |
şeklen |
: | شكلا |
(a. zf.) : şekilce, şekil bakımından. |
şeklî |
: | شكلی |
(a. s.) : şekle mensup, şekille ilgili. |
şekliyyât |
: | شكليات |
(a. i.) : leng. şekil bilgisi, fr. morphologie. |
şekm |
: | شكم |
(a. i.) : 1) sertlik. 2) güc. 3) kuvvet. |
şekûr |
: | شكور |
(a. s. ve i.) : 1) Allah'ın 99 adından biri. 2) çok şükreden. |
şekva |
: | شكوا |
(a. i.) : şikâyet, sızıltı, hoşnutsuzluk (bkz. : şekve). t. |
şekvâ-eser |
: | شكوی أثر |
(a. b. i.) : şikâyetçi, şikâyet uyandıran. |
şekve |
: | شكوه |
(a. i. c. : şikâ, şekevât) : (bkz. : şekva). |
şekve-kâr |
: | شكوه كار |
(a. f. b. s.) : şikâyet eden. (bkz. : şâkî). |
şekve-rîz |
: | شكو ريز |
(a. f. b. s.) : şikâyet saçan, sızıltı yayan. |
şekve-tırâz |
: | شكوه طراز |
(f. b. s.) : şikâyet donatan. |