şavt

: شوط

(a. i.) : Beyt-i Şerif ziyaretinde Hacer-i Esved'den başlayıp şartı üzere dolanarak yine Hacer-i Esved'e gelmek üzere yapılan tavaf.

şâyân

: شايان

(f. s.) : yakışır, yaraşır, değer, (bkz. : ahrâ, çespân, lâyık, münâsib).

şâyân-ı hayret

:  

şaşmaya değer, şaşılacak, hayret edilecek.

şâyân-ı sena

:  

öğmeğe lâyık olan

şâyân-ter

: شايانتر

(f. b. s.) : daha (pek, en) lâyık, (bkz. : elyak).

şâyed

: شايد

(f. e.) : eğer; olaki, olabilir ki, olur ki.

şâyeste

: شايشته

(f. s.) : yakışır, yaraşır; uygun, (bkz. : ahrâ, cedîr, çespân, lâyık, müsta-hik seza, şâyân).

şâyeste-i tevfîk-i Cenâb-ı müteâl

:  

Cenâb-ı Hakk'ın yardımına lâyık olan.

şâyestegî

: شايستگی

(f. i.) : yaraşırlık, uygunluk, (bkz. : liyâkat).

şâygân

: شايگان

(f. s.) : 1) lâyık, yakışır, münâsip, yaraşır, (bkz. : çespân, lâyık, seza). 2) ucuz, bol, çok. (bkz. : mebzul, vâsi'). Genc-i şâygân : Husrev Pervîz'in hazînesi. Vasi ü şâygân : ed. kafiyelerde revî harfinden sonra tekrarlanan zamir veya edat. [meselâ : "âbâde, feryâde" kafiyelerinde a lar; "işaretimiz, beşaretimiz" kafiyelerinde "mizler" vasi ü şâygândır]

şâygânî

: شايگانی

(f. i.) : 1) şâyegânlık, ucuzluk, çokluk, bolluk, (bkz. : vefret). 2) lâyık-lık, münâsiplik, yakışırlık, uygunluk

şayi'

: شايع

(a. s. şüyû'dan) : 1) duyulmuş, herkesçe bilinmiş 2) taksim olunmamış müşterek hisse.

şayia

: شايعه

(a. i. c. : şâyiât) : şayi'olmuş, yayılmış haber, yaygın olan *söylenti. Hisse-i şayia : hissedarların, ayrılmamış, bölünmemiş maldaki hisseleri.

şayian

: شايعاً

(a. zf.) : şayi olarak.

şayian tasarruf

:  

huk. [eskiden] bir mîrî araziyi birçok kimsenin müştereken tasarrufu.

şâyiât

: شايعات

(a. i. şâyia'nın c.) : şayialar.

şâzeliyye

: شاذليه

(a. h. i.) : tas. Eb-ül-Hasan Takiyüddîn-i Ali bin Abdullâh-üş-Şâzelî tarafından kurulmuş olan tarikat. [Ali bin Eb-ül Hasan-üş-Şâzelî, hicrî 593 (Milâdî 1196-1197) yılında Afrika'da Septe civarındaki gamâre nahiyesi köylerinden birinde doğmuştur]

şaziyye

: شظطه

(a. i. c. : şezâyâ) : 1) yay, kavis. 2) anat. incik kemiği. 3) ağaç kıymığı gibi bir şeyden kopmuş parça. 4) hek. incik denilen baldır kemiğinin yanındaki ince uzun kemik. 5) kırılan kemikten meydana gelen parçalar.

şâzz, şâzze

: شاذ ، شاذه

(a. s. c. : şüzûz) : kaide (* kural) dışı, kaideye (* kurala) uymıyan. Kelimât-ı şâzze : kaide (kural) dışı olan kelimeler, (bkz. : müstesna).