püf |
: | پف |
(f. i.) : bir şeyi söndürmek için dudaklar büzülerek çıkarılan nefes, püf. |
püf-kerde |
: | پف کرده |
(f. b. s.) : söndürülmüş. |
pül |
: | پل |
(f. i.) : köprü, (bkz. : cisr. kantara) |
pülpül |
: | پلپل |
(f. i.) : karabiber, (bkz : fülfül). |
pünçüşk |
: | پنچشك |
(f. i.) : serçe. (bkz : usfûr) |
pür- |
: | پر |
(f. s.) : 1) dolu. (bkz. : mem10, leb-â-lep). 2) çok fazla. 3) sahip, mâlik, [bu kelime ile 'birleşik kelimeler yapılır] . Pür-dîl : yürekli, cesur. Pür-sûz : çok yanık; çok yakıcı. gibi. |
pür-âmâl |
: | پر آمال |
(f. a. b. s.) : emellerle, isteklerle dolu. |
pür-bâd |
: | پرباد |
(f. b. s.) : 1) çok rüzgârlı. 2) kibirli. |
pür-bâr |
: | پربار |
(f. b. s.) : 1) yüklü. 2) üzerinde yemişi çok olan. |
pür-bîm |
: | پربيم |
(f. b. s.) : korkmuş. |
pür-bîm-i bî-vefâ-yi ahbâb |
: |
dostların vefasızlığından korkmuş olan. |
|
pür-çin |
: | پرچين |
(f. b. s.) : çok bükülmüş, çok buruşuk ve karışık. |
pür-dil |
: | پردل |
(f. b. s. c. : pür-dilân) : yürekli, cesur. |
pür-dilân |
: | پردلان |
(f. s. pür-dil'in c.) : yürekliler, cesurlar. |
piir-dilî |
: | پردلی |
(f. b. i.) : yüreklilik, (bkz : cesaret). |
pür-dûd |
: | پردود |
(f. b. s.) : çok tüten, çok dumanlı. |
pür-fer |
: | پرفر |
(f. b. s.) : çok parlak, aydınlık. |
pür-füsûn |
: | پرفسون |
(f. b. s.) : çok sihirli, büyü ile dolu. |
pür-gazab |
: | پرغضب |
(f. a. b. s.) : kızgın, fıırslı. |
pür-gû |
: | پرگو |
(f. b. s.) : çok söyliyen, bol konuşan, çalçene. |
pür-gubâr |
: | پرغبار |
(f. a. b. s.) : çok tozlu, toz içinde. |
pür-hayâl |
: | پرخيال |
(f. a. b. s.) : hayâl ile dolu, hülyalı. |
pür-hayâl-i ümîd |
: |
hülyâlı ve ümitli. |
|
pür-hazân |
: | پرخزان |
(f. b. s.) : sonbahara uğramış, solup sararmış. |
pür-heyecân |
: | پرهيجان |
(f. a. b. s.) : heyecan dolu. |
pür-hûn |
: | پرخون |
(f. b. s.) : kan içinde. |
pür-kine |
: | پرکينه |
(f. b. s.) : düşmanlık ve gazap dolu. |
pür-pâye |
: | پرپايه |
(f. b. i.) : zool. kırkayak. |
pürsâ, pürsün |
: | پرسا ، پرسان |
(f. s.) : soran, so-rucu. (bkz. : sâil1). |
pür-sâle |
: | پرساله |
(f. b. s.) : yaşı dolgun, yaşlı. |
pürsiş |
: | پرسش |
(f. i.) : suâl ediş, soruş. |
pürsis-i hatır |
: |
hatır sorma. |
|
pür-sûz |
: | پرسوز |
(f. b. s.) : 1) çok yanık. 2) fazla yakıcı. |
pün |
: | پن |
(f. i.) : kumaş havı. |
püsen-der |
: | پسندر |
(f. b. i.) : üvey oğul. |
püser |
: | پسر |
(f. i. c. : püserân) : oğul, erkek çocuk, (bkz. : ferzend, ibn, pûr, veled). |
püserân |
: | پسران |
(f. i. püser'in c.) : oğullar, erkek çocuklar, (bkz. : ebnâ, evlâd, ferzendân, pûrân). |
puşt |
: | پشت |
(f. i.) : arka, sırt. (bkz : zahr). |
püst-i pâ |
: |
taban. |
|
püşt-i pazen |
: |
1) ayağiyle nimetini tepen; 2) bozularak, sıngın olarak kaçan. |
|
püst-ber-divâr |
: | پشت برديوار |
(f. b. s.) : "hayreti duva, rda" : mec. şaşırmış, (bkz. : mütehayyir). |
püste |
: | پشته |
(f. i.) : yığın, tepe. (bkz : tûde). püşte-i bâğ : çayırlık, çimenlik. |
püşter |
: | پشتر |
(f. i.) : arka, sırt. (bkz : zahr). |
püştîbân |
: | پشتيبان |
(f. i.) : 1) dayanak, destek, payanda, (bkz. : püştîvân). 2) s. yardımcı, (bkz. : muîn, nasîr, zahîr). |
püştîvân |
: | پشتيوان |
(f. i.) : 1) dayak, destek, payanda, (bkz. : püştîbân) : . 2) yardımcı, (bkz : müîn, nasîr, zahîr). |
püst-mâl |
: | پشتمال |
(f. b. i.) : "arka örten şey" : peştemal. |
püst-pâ |
: | پشت پا |
(f. b. i.) : ayak tabanı. |
püst-vâre |
: | پشتواره |
(f. b. i.) : bir arkalık yük, bir hamal yükü. |