pey |
: | پی |
(f. i.) : 1) (bkz : pâ, pây). 2) iz, işaret. 3) ard, arka. (bkz. : akab). 4) pey, pey akçesi. |
peyâm |
: | پيام |
(f. i.) : haber, başkasından alınan bilgi, (bkz. : nebe', peygam). |
peyâm-âver |
: | پيام آور |
(f. b. s. c. : peyâm-âverân) : haber getiren, (bkz. : peygam-âver, nebe'-âver). |
peyâm-âverân |
: | پيام آوران |
(f. k. s. peyâm-âver'in c.) : haber getirenler, (bkz. : peyâm-âverdegân). |
peyâm-âverde |
: | پيام آورده |
(f. b. s. c. : peyâm-âyerdegân) : haber getiren (bkz. : peyam-âver, nebe'-âver, peyâm-ber). |
peyâm-âverdegân |
: | پيام آوردگان |
(f. b. s. peyâm-âverde'nin c.) : haber getirenler. (bkz. : peyâm-âverân). |
peyâm-ber |
: | پيامبر |
(f. b. s. ve i.) : haber getiren, peygamber, (bkz. : nebî', resul). |
pey-â-pey |
: | پياپی |
(f. zf.) : 1) birbiri ardınca. 2) azar azar. (bkz. : pey-der-pey, pey-ender-pey, tedricen). |
peyda |
: | پبدا |
(f. i.) : 1) meydanda, açıkta. Nâ-peydâ : görünmez, bulunmaz, (bkz. : âş-kâr, zahir). 2) hazır, mevcut. |
pey-der-pey |
: | پيدرپی |
(f. zf.) : birbirinin ardt sıra, yavaş yavaş, (bkz. : pey-â-pey, pey-ender-pey). |
peyeın |
: | پيام |
(f. i.) : (bkz. : peyâm). |
peyem-ber |
: | پيبر |
(f. b. s. ve i.) : (bkz. : peyâm-ber). |
peyem-res |
: | پيمرس |
(f. b. s.) : haber ulaştıran, haber getiren, haberci, (bkz. : peyâm-ber, peyem-ber, peyâm-âver, . peygam-âver). |
pey-ender-pey |
: | پی اندرپی |
(f. zf.) : arka arkaya, ardısıra, durmadan; . azar azar. (bkz : pey-â-pey, pey-der-pey). |
peygam |
: | پيغام |
("ga" uzun okunur, f. i.) : haber, (bkz. : peyâm). |
peygam |
: | پيغم |
(a. i.) : haber, (bkz : nebe', peygam). |
peygam-âver |
: | پيغام آور |
("ka" uzun okunur. f. b. s.) : haber getiren, (bkz. : peyâm-âver). |
peygam-ber |
: | پيغامبر |
("ga" uzun okunur, f. b. i. c. : peygam-berân) : peygamber, Allah tarafından haber getiren, Allah'ın emirlerini insanlara; haber veren, (bkz. : resul). |
peygam-berân |
: | پيغمبران |
(f. i. peygam-ber'in c.) : peygamberler. |
peygam-berâne |
: | پيغمبرانه |
(a. f. zf.) : peygamberlere yafeışjr surette. |
peygam-berî |
: | پيغامبری |
("ga" uzun okunur. f. b. i.) : 1) peygamberlik. 2) s. peygamberle ilgili, (bkz. : nübüvvet, risâlet). |
peygam-güzâr |
: | پيغامگذار |
(f. b. s.) : peygani (haber) getirici. |
peygâr |
: | پيگار |
(f. i.) : savaş, kavga. (bkz : ceng, cidal, perhâş). |
peygare |
: | پيغاره |
("ga" uzun okunur. f. i.) : iftira. |
peygem-ber |
: | پيغمبر |
(f. b. i.) : peygamber, (bkz. : nebî, resul). |
peygem-berî |
: | پيغمبری |
(f. b. i.) : peygamberlik, (bkz. : nübüvvet, risâlet). |
peygule |
: | پيغوله |
("ga" uzun okunur, f. i.) : köşe, bucak, (bkz. : zaviye). peygule-i nisyân : unutulma köşesi. |
peygule-güzîn |
: | پيغوله گزين |
("gu" uzun okunur. f. b. s.) : köşeye çekilmiş, bir köşede oturan, (bkz. : peygûle-nişîn). |
peygule-nişin |
: | پيغوله نشين |
("gu" uzun okunur, f. b. s.) : dünyâ ile ilgisini kesip bir köşeye çekilen, (bkz. : peygule-güzîn). |
peygule-nişînî |
: | پيغوله نشينی |
("ga" uzun "okunur, f. b. i.) : köşede oturuculuk. |
peygun |
: | پيغون |
("gu" uzun okunur, f. i.) : and, şart. (bkz. : and, peymân). |
peyk |
: | پيك |
(f. s.) : 1) haber ve mektup getirip götüren. |
peyk-i ecel |
: |
Azrail. 2) i. astr. *uydu, fr. satellite. 3) mec. her hareketinde birine bağlı bulunan. 4) i. Yeniçeri teşkilâtında atlıların yanıbaşında koşarak giden kimse. |
|
peyk-i felek |
: |
astr. Ay. |
|
peykân |
: | پيکان |
(f. i.) : temren, başak, okun ucundaki sivri demir. |
peyke |
: | پيکه |
(f. i.) : tahta sedir, kuru ka-nape. [aslı : "pây-kâh" tır] |
peyker |
: | پيکر |
(f. i.) : yüz, surat, (bkz. : çehre). Zen-peyker : kadın çehreli. |
peym |
: | پيم |
(f. i.) : haber, (bkz. : peyâm). |
peymâ (-) |
: | پيما |
(f. s.) : "ölçen, ölçücü" mânâlariyle *birleşik kelimeler yapar. Bâd-peymâ : 1) rüzgârı ölçen, pek çabuk giden; 2) serseri, başıboş. Bâde-peymâ (şarap ölçen) : sarhoş, bekri. gibi. |
peymân |
: | پيمان |
(f. i.) : yemin, and. (bkz : ahd). |
peymâne |
: | پيمانه |
(f. i.) : büyük kadeh; şarap bardağı, (bkz. : nâcûd). peymâne-i muhabbet : aşk kadehi. |
peymâne-keş |
: | پيمانه کش |
(f. b. s. c. : peymâne-keşân) : içki içen. |
peymâne-keşân |
: | پيمانه کشان |
(f. b. s. peymâne-keş' in c.) : içki içenler. |
peymâne-peymâ |
: | پيمانه پيما |
(f. b. s.) : şarap içen. (bkz. : bâde-nûş). |
peymâne-şiken |
: | پيمانه شکن |
(f. b. s.) : kadeh kıran, sofu. |
peymâne-şikest |
: | پيمانه شکست |
(f. b. s.) : kadehi kırık. |
peymân-şiken |
: | پيمان شکن |
(f. b. s.) : andını bozan. |
peymân-şikenî |
: | پيمان شکنی |
(f. b. i.) : yemin-bozarlık. |
peymây |
: | پيمای |
(f. s.) : ölçücü, tartıcı. |
peymûde |
: | پيموده |
(i. s.) : ölçülmüş. |
pey-rev |
: | پی رو |
(f. b. s.) : arkası sıra giden; izinden giden, uyan. |
pey-revî |
: | پی روی |
(f. b. i.) : birinin izinden gitme, birine uyma. |
pey-siper |
: | پی سپر |
(f. b. s.) : ayak altında kalmış, çiğnenmiş. |
peyûg |
: | پيوگك |
(f. i. c. : peyûgân) : gelin, (bkz. : arûs). |
peyûgân |
: | پيوگان |
(f. i. peyûg'ün c.) : gelinler, (bkz. : arûsân). |
peyvend |
: | پيوند |
(f. i.) : 1) ulaşma, varma. 2) bağ, ilgi. |
peyvest (-) |
: | پيوست |
(f. s.) : "ulaşma, kavuşma" mânâlariyle birleşik kelimeler yapar. Dest-i kerem-peyvest : keremle dolu olan el, cömert eli. gibi. |
peyveste |
: | پيوسته |
(f. s. c. : peyveste-gân) : ulaşmış, bitişik, (bkz. : muttasıl). 2) zf. dâima, (bkz. : hemîşe). |
peyveste-gân |
: | پيوستگان |
(f. s. peyveste'nin c.) : (bkz. : peyveste). |
peyveslegî |
: | پيوستگی |
(f. i.) : ulaşma, bitişme, bitişiklik. |