pehîn

: پهين

(f. s.) : çok enli.

pehle

: پهله

(f. i.) : mezar sandukalarının yan taşlarına verilen bir ad.

pehlev

: پهلو

(f. i.) : 1) şehir, (bkz. : belde). 2) s. kahraman, yiğit. 3) (bkz. : Pehlevi).

pehlevân

: پهلوان

(f. i.) : pehlivan, güreşçi', yiğit.

pehlevân-âne

: پهلوانانه

(f. zf.) : pehlivanlıkla, pehlivancasına, yiğitlikle, yiğitçesine.

pehlevânî

: پهلوانی

(a. i.) : pehlivanlık, güreşme; yiğitlik.

Pehlevî

: پهلوی

(f. s.) : İran'da Isfahan ile havalisindeki bölge halkı ve bu bölgenin dili.

Pehlû

: پهلvو

(f. i.) : vücudun iki yanından biri, yan. (bkz. : cenb). . J. ezzet-i pehlû : yan lezzeti, yanyana bulunma lezzeti.

pehn

: پهن

(f. s.) : 1) enli, yassı, geniş, (bkz. : vâsi'). 2) enlilik, genişlik. (bkz : vüs'at).

pehnâ

: پهنا

(f. s.) : geniş, enli, yaygın, (bkz. : vâsi').

pehnâne

: پهنانه

(f. i.) : 1) bir nevî maymun. 2) beyaz pide.

pehnâ-ver

: پهناور

(f. t. s.) : 1) solmuş, soluk. 2) (bkz. : pehnâ).

pehnâ-verî

: پهناوری

(f. i.) : genişlik, enlilik, (bkz. : vüs'at).

pehnâ-yî

: پهنايی

(f. i.) : (bkz. : pehnâ-verî).

pehn-gîr

: پهنگير

(f. b. s.) : 1) tahtanın enini almak için doğramacıların kullandıkları bir âlet. 2) bir nevi çıkrıkçı âleti.

pehpeh

: په په

(f. e.) : beğenme bildirir bir edat.