nüâme

: نعامه

(a. i.) : çark ve çıkrık ortasındaki mihver, eksen.

nüâmî

: نعامه

(a. i.) : güney rüzgârı.

nüâs

: نعاس

(a. i.) : uyuklama, pinekleme, ımızganma.

Nüâsî

: نعاسی

(a. s.) : 1) uyuklama ile ilgili. 2) fels. fr. hypnagogique.

nübâh

: نباح

(a. i.) : havlama, (bkz. : nibâh).

nübeâ

: نبآ

(a. i. nebî'nin c.) : peygamberler, (bkz. : enbiyâ).

nübüvvet

: نبوت

(a. i.) : nebîlik, peygamberlik, Tanrı haberciliği, (bkz. : risâlet, peygamberi).

nübüvvet-penâh

: نبوتپناه

(a. f. b. i.) : peygamber, (bkz. : nebî).

niicebâ

: نجبا

(a. s. necîb'in c.) : soyu sopu temiz, nesli pâk olan kimseler; ricâl-ı gaybın bir zümresi, (bkz. : encâb, necâib).

nücme

: نجمه

(a. i.) : bot. ayrık otu.

nücûm

: نجوم

(a. i. necm'in c.) : yıldızlar. (bkz. : kevâkib). Ehl-i nücûm : fr. astrologue. İlm-i nücûm : fr. astrologie.

nücûmî

: نجومی

(a. s.) : astr. 1) yıldızlarlailgili. 2) yıldızla uğraşan, fr. astrologue. (bkz. : elh-i nücûm).

Nüdbe

: ندبه

(a. i.) : ölüye ağlama, ağıt. (bkz. : nedb).

nüdemâ

: ندبه

(a. i. nedîm'in c.) : nedîmler. (bkz. : nedîm).

nüdûb

: ندوب

(a. i. nedebe'nin c.) : nedbe-ler, yara izleri.

nüfesâ

: ندوب

(a. i.) : lohusa. (bkz. : nefsS).

nüfha

: نفخه ، نفخه

(a. i.) : (bkz. : nefha (a*').

nüfûr

: نفور

(a. i.) : 1) ürküp kaçma, dağılma. 2) hacıların Mînâ'dan Mekke'ye doğru süratle yola çıkmaları.

nüfûs

: نفوس

(a. i. nefs'in c.) : 1) ruhlar, canlar.

nüfûs-i kudsiyye

:  

kutsal melekler.

nüfûs-i zekiyye

:  

arınmış ruhlar. 2) insanlar, kimseler. (bkz. : eşhas). Kesâfet-i nüfûs : her metrekareye düşen nüfûs adedi, nüfûs sayısı.

nüfuz

: نفوذ

(a. i.) : 1) içe geçme, işleme 2) sözü geçme, sözü dinlenme.

nüh

:  

(f. s.) : dokuz. nühfelek, —kubbe, —tak : dokuz gök.

nühâ

: نهی

(a. i. nühye'nin c.) : akıl, us (bkz. : hired, hûş). Ulü-n-nühâ : akıllı kimseler; akıl sahipleri.

nühâk

: نهاق

(a. i.) : eşek anırtısı, (bkz. : nahik).

nühbe

: نهبه

(a. i.) : akıl, müdrike.

nühbûr

: نهبه

(a. c. : nehâbîr) : kum tepe, kum yığını.

nühûl

: نحول

(a. i. nahl'in c.) : 1) arılar, bal arıları, (bkz. : zenSbîr). 2) çok zayıflık, arıklık, lâgarlık.

nühûr

: نحور

(a. i. nahr'in c.) : kurbanlar.

Nühûr

: نهور

(a. i. nahr'in c.) : akarsular, çaylar, ırmaklar, (bkz. : enhâr, enhür).

nühûr

: نهر

(f. i.) : göz. (bkz. : ayn, basar, çeşm).

nühûz

: نهوض

(a. i.) : hareket etme.

nühüft

: نهفت

(f. s.) : 1) gizli, saklı, [nühüften mastarından] , (bâzı lügatlerde "nihüft" şeklinde de geçer. 2) müz. Türk müziğinin en eski mürekkep makamlarındandır (Murâdnâme'de ve ondan eski kitaplarda mevcut). Nühüft, yegâh mürekkep makamına "mi" perdesine hfiseyni-asfran nakledilmiş bir uşşak dörtlüsü (tizden peşte : dü-gâh, rast, ırak ve hüseynî-aşîran) ilâvesinden mürekkeptir. Bu dörtlü ile hüseynî-aşîran (mi) perdesinde durur. Güçlüleri -yegânda olduğu gibi- birinci derecede neva (re) ve ikinci derecede de dügâh (lâ) perdeleridir. Umumiyetle inici olarak seyreder. Donanımına yegâh gibi "si" koma bemolü ile "fa" bakiyye diyezi konu

nühüfte

: نهفته

(f. s.) : gizli, saklı, (bkz. : mahfî). [bâzı lügatlerde : "nihüfte" şeklinde de geçer]

nümüfte-gî

: نهفتگی

(f. i.) : gizlilik, saklılık.

nühüm

: نهم

(f. s.) : dokuzuncu, (bkz : tâsi').

nühye

: نهيه

(a. i. c. : nühâ) : akıl. (bkz. : hired). Eshâb-ı nühye : akıl sahipleri.

nükâs

: نکاس

(a. i.) : (bkz. : nüks).

nükbe

: نكبه

(a. i. c. : nükeb) : yığılmış buğday harman.

nüket

: نکت

(a. i. nükte'nin c.) : nükteler, herkesin anlıyamıyacağı ince, zarif, manâlı sözler, (bkz. : nikât).

nükhet

: نکهت

(a. i.) : koku. (bkz. : bû [y] , fâyiha, galiye, nefha). ["nekhet" şekli de vardır]

nüks

: نکس

(a. i.) : hastalığın geri dönmesi, tepreşmesi.

nükte

: نکته

(a. i. c. : nikât, nüket) : 1) herkesin anlıyamadığı ince mânâ, fr. esprit. [yazıda, sözde, resimde, harekette] . 2) ince manâlı, zarif ve sakalı söz.

nükte-âmîz

: نکته آميز

(a. f. b. s.) : nükte karıştıran.

nükte-bîn

: نکته بين

(a. f. b. s.) : nükteyi, inceliği gören, anlıyan, anlayışlı, kavrayışlı.

nükte-dân

: نکته دان

(a. f. b. s.) : nükte bilen, zarif, ince [kimse] , (bkz. : nükte-şinâs).

nükte-dinî

: نکته دانی

(a. f. b. i.) : nüktedanlık, nüktecilik.

nükte-dâr

: نکته دار

(a. f. b. s.) : nükteli.

nükte-gû

: نکته گو

(a. f. b. s.) : nükteli söz söyliyen.

nükte-gûyî

: نکته گويی

(a. f. b. i.) : nükteli söz söyleme, (bkz. : nükte-perdâzî).

nükte-perdâz

: نکته پرداز

(a. f. b. s. c. : nükte-perdâzân) : nükteli söz bulup söyliyen. (bkz. : nükte-gû).

nükte-perdâzân

: نکته پردازان

(a. f. b. s. nükte-perdâz'ın c.) : nükteli söz söyliyenler.

nükte-perdâzî

: نکته پردازی

(a. f. b. i.) : nükteli söz bulup söyleme, (bkz. : nükte-gûyî).

nükte-senc

: نکته سنج

(a. f. b. s. c. : nükte-sencân) : nükte tartıcı, nükteyi değerlendiren.

nükte-sencân

: نکته سنجان

(a. f. b. s. nükte-senc'in c.) : nükte tartanlar, nükteyi değerlendirenler.

nükte-şinâs

: نکته شناس

(a. f. b. s. c. : nükte-şinâsân) : (bkz. : nükte-dân).

nükte-sinâsân

: نکته شناسان

(a. f. b. s. nükte-şinâs'ın c.) : nükte anlıyanlar.

nükte-şinâsî

: نکته شناسی

(f. b. i.) : nükte anla-yıcılık. (bkz. : nükte-dânî).

nükte-ver

: نکته ور

(a. f. b. s.) : nükte bilen, nükteyi anlamakta mahir olan.

nükûb

: نکوب

(a. i. nekbet'in c.) : talihsizlikler; düşkünlükler, felâketler, musibetler; yoldan sapmalar.

nükûl

: نکول

(a. i.) : vazgeçme, kaçınma, geri dönme, cayma.

nümâ

: نما

(f. s.) : "gösteren, bildiren" mânâlariyle kelimelere katılır. Reh-nümâ : yol gösteren. Rû-nümâ yüz gösteren. gibi. ["nümûden" mastarından]

nümâyân

: نمايان

(f. b. s.) : görünücü, görünen; meydanda, (bkz. : âşkâr, peyda, zahir).

nümâyân-ter

: نمايانتر

(f. b. s.) : en çok görünen.

nümâyende

: نماينده

(f. b. s.) : gösterici, görünücü.

nümayiş

: نمايش

(f. i.) : 1) gösteriş; gösteri; görünüş. 2) yalandan gösteriş, gör koyma.

nümâyiş-i âb

:  

(su gösterişi) : serap, ılgım.

nümâyiş-gâh

: نمايشگاه

(f. b. i.) : gösteri yeri.

nümâyis-geh

: نمايشگه

(f. b. i.) : (bkz. : nümâyiş-gâh).

nümâyiş-kâr

: نمايشکار

(f. b. s.) : gösterişli.

nümûd

: نمود

(f. s.) : "gösteren, görünen, benziyen" mânâlariyle kelimeleri sıfatlandırır. Çihre-nümûd : surat gösteren. Kerem-nümûd : kerem gösteren. Zafer-nümûd : Zafer gösteren

nümû-dâr

: نمودار

(f. s.) : 1) görünen, görünü. 2) i. örnek, (bkz. : nümûne).

nümûde

: نموده

(f. s.) : gösterilmiş, görünmüş, gözükmüş.

nümün

: نمون

(f. s.) : "gösteren" mânâsiyle kelimelere katılır. Reh-nümûn : yol gösteren, kılavuz. Zafer-nümûn : zafer gösteren.

nümûne

: نمونه

(f. i.) : örnek, (bkz : nümûdâr2.

nümûne-i imtisal

:  

misal getirilecek örnek.

nümûne-hâne

: نمونه خانه

(f. b. i.) : 1) örneklik şeylerin konulduğu yer. 2) müze. (bkz : methaf).

nümûr

: نمور

(a. i. nimr'in c.) : kaplanlar, (bkz : enmâr, nimâr).

nümûzec

: نموذج

(a. i.) : örnek, (bkz. : enmû-zec, nümûne).

nümür

: نمر

(a. i. nimr'in c.) : kaplanlar.

nümüvv

: نمو

(a. i.) : büyüme, yetişme, bitme, gelişme, (bkz. : neşv, nema).

nüsâfe

: نسافه

(a. i.) : buğdaydan ayrılan saman.

nüsah

: نسخ

(a. i. nüsha'nın c.) : nüshalar. (bkz. : nüsha). Tekmîl-i nüsah etmek : medresede takîbedilmesi şart olan bütün dersleri okuyup bitirmek.

nüsâl

: نسال

(a. i.) : hayvandan dökülen tüyler.

nüsâle

: نساله

(a. i.) : tiftik.

nüsâre

: نثاره

(a. i.) : 1) saçıntı, saçılan şey. 2) yemek döküntüsü.

nüsg

: نسغ

(a. i.) : bot. *besisuyu, fr. seve.

nüsg-i kebîr

:  

bot. ilkbaharda devran eden besi-suyu.

nüsg-i sagîr

:  

bot. yaz sonuna doğru devran eden besisuyu.

nüsg-i sâid

:  

bot. kökten başlayıp yapraklara kadar çıkan besisuyu.

nüsha

: نسخه

(a. i. c. : nüsah) : 1) yazılı, yazılmış şey, yazılı bir şeyden çıkarılan suret. 2) gazete ve dergilerde sayı. 3) muska, (bkz. : nüşre).

nüshateyn

: نسختين

(a. i.) : iki nüsha.

nüsk

: نسك

(a. i.) : Allah'a yolunca ibâdet etme [Kur'an'daki şekli "nüsük" dür]

nüsü'

: نسوع

(a. i.) : diş etleri sıyrılarak dişlerin sırıtması.

nüsül

: نسول

(a. i.) : tüy dökme.

nüsûr

: نسور

(a. i. nesr'in c.) : 1) zool. akbabalar [kuş] . 2) zool. kartallar.

nüsük

: نسك

(a. i.) : (bkz. : nüsk).

nüşâb

: نشاب

(a. i. nüşâbe'nin c.) : temrenli oklar.

nüşâbe

: نشابه

(a. i. c. : nüşâb) : temrenli ok.

nüşâra

: نشاره

(a. s.) : biçilen ağaçtan dökülen talaş, yonga.

nüşbe

: نشبه

(a. i.) : sırnaşık, yapışkan adam.

nüş-hâr

: نشخوار

(f. b. i.) : geviş, (bkz : ictirâr).

nüşre

: نشره

(a. i.) : muska, efsun, büyü. (bkz. : nüsha3).

nüşû'

: نشوء

(a. i.) : (bkz. : neşv).

nüşuk

: نشوق

(a. i.) : 1) buruna çekme. 2) buruna çekilen toz, ilâç, enfiye.

nüşûr

: نشور

(a. i. neşr'in c.) : 1) neşretmeler, dağıtmalar, yaymalar. 2) öldükten sonra dirilmeler. Yevm-i nüşûr : kıyamet, mahşer günü.

nüşût

: نشوط

(a. i.) : tohumun uc göstermesi, baş vermesi, (bkz. : intâş).

nüşûz

: نشوز

(a. i.) : kadının, kocasından nefret edip kaçması.

nüşüvv

: نشو

(a. i.) : fels. fr. developpe-ment.

nütû'

: نتوء

(a. i.) : kemik çıkıntısı; yumru, (bkz. : nütüvv).

nütû-i aım

:  

biy. kemik çıkıntısı, fr. apophyse.

nütû-i-gurâbî

:  

biy. kargaburun çıkıntısı, fr. coracoi'de.

nütû-i şevki

:  

biy. "dikensi çıkıntı, fr. apophyse ipineuse.

nütüvv

: نتو

(a. i.) : (bkz : nütû').

Nüvah

: نواح

(a. i.) : ağıt ağlama, (bkz. : nevha).

nüvaht

: نوخت

(f. i.) : çalgı çalma, ["ne-vaht" şekli de vardır]

nüve

: نوه

(a. i.) : bot. çekirdek [hücre] . nüve-i müvellide : bot. döller çekirdek.

nüveb

: نوب

(a. i. nevbet'in c.) : (bkz. : nevbet).

nüveyt

: نويت

(a. i.) : çekirdekçik.

nüvid

: نويد

(f. i.) : 1) müjde, muştu, (bkz. : beşaret).

nüvîd-i cânân

:  

sevgilinin müjdesi. 2) hayırlı haber. 3) erkek adı. [müen. : "nüvîde"]

nüvîs

: نويس

(f. s.) : "yazan, yazıcı" mânâlariyle kelimelere eklenir. Dûr-nüvîs (uzak yazan) : telgraf [bir ara "-graphe" sonekini karşılamak üzere kullanımışsa da tutmamıştır] , Vak'a-nüvîs (vak'aları, hâdiseleri yazan) : resmî tarihçi.

nüvisende

: نويسنده

(f. i.) : yazıcı, kâtip, (bkz. : nâmık).

nüvişet

: نوشت

(f. s.) : "yazılı, yazılmış" mânâlarına gelerek "birleşik kelimeler yapar. Ser-nü-vişt : alın yazısı. gibi.

nüvişt, nüvişte

: نوشت ، نوشته

(f. s.) : 1) yazılı, yazılmış. Ser-nüvişt : alın yazısı, (bkz : kader). 2) i. mektub. [cemi olan nüviştecât : yanlış bir teşkildir]

nüviştecât

: نوشتجات

(f. s. nüvişte'nin c.) : mektuplar, yazılmış nesneler, [galat olmakla be. râber kullanılmıştır]

nüvvâb

: نواب

(a. s. ve i. nevb'den. nâib'inc) : (bkz : nâib). Mekteb-i nüvvâb : naip yetiştiren mektep (*okul). (bkz. : mekteb-i kuzât).

nüvvâm

: نوام

(a. s. nevm'den. nâim'in c.) : (bkz. : huftegân, hâbîdegân, nâimîn, niyâm, nüv-vem, nüyyem).

nüvvem

: نوام

(a. s. nevm'den. nâim'in c.) : (bkz. : nâimîn, niyâm, nüvvâm, nüyyem).

nüyub

: نيوب

(a. i. nâb'ın c.) : azı dişleri, (bkz. : enyâb).

nüyyem

: نيم

(a. s. nevm'den. nâim'in c.) : (bkz. : nâimîn, niyâm, nüvvâm, nüvvem).

nüzerâ

: نذرا

(a. i. nezîr'in c.) : doğru yola getirmek üzere gözdağı vermeler, korkutmalar.

nüzhe

: نزهه

(a. i.) : mü*, [eski] kanuna benzer bir sâz.

nüzhet

: نزهت

(a. i.) : 1) neşe, eğlence, eğlenecek yerleri gidip gezme. 2) tazelik; sevinç; ferahlık, (bkz. : teferrüc). 3) erkek ve kadın adı.

nüzhet-efzâ

: نزهت افزا

(a. f. b. s.) : eğlenceli, gönül açan. (bkz. : nüzhet-fezâ).

nüzhet-fezâ

: نزهت فزا

(a. f. b. s.) : (bkz : nüzhet-efzâ).

nüzhet-gâh, nüzhet-geh

: نزهتگاه ، نزهتگه

(a. f. b. i.) : gezinti yeri. (bkz : teferrüc-gâh).

nüzhet-gede

: نزهتگده

(a. f. b. i.) : (bkz. : nüzhet-gâh).

nüzhet-pezîr

: نزهتپذير

(a. f. b. s.) : safa, neşe bulmuş olan.

nüzl

: نزل

(a. i. c. : enzâl) : 1) konak yeri. 2) misafir için hazırlanan yemek. nüzul emini : tar. konakçı başı.

nüzul

: نزول

(a. i.) : 1) aşağı inme. 2) konağa inme, konaklama. 3) hek. nüzul inme.

nüzul an-il-vezâif

:  

huk. [eskiden] mütevelli, nazır, câbî, gibi cihât sahiplerinin uhdelerindeki hizmetlerden -başkalarına verilmek üzere- istifa etmeleri, [bu suretle cihetin kendisine verilmesi matlubolan kimseye "menzûl-ün-leh" denir]

nüzûl-i hüccâc

:  

hacıların Mekke-i Mükerreme civarında (Mînâ) denilen yere inmeleri.

nüzûl-i sefine

:  

geminin denize inişi.

nüzûr

: نذور

(a. i. nezr'in c.) : adaklar, adamalar.

nüzür

: نذر

(a. i. nezîr'in) : (bkz. : nüzerâ).