nuara

: نعره

(a. i.) : eşek sineği.

nuâs

: نعاس

(bkz. : nüâs)

nûf

: نوف

(f. i.) : yankı, fr. accoustique. (bkz. : sadâ).

nufâha

: نفاخه

(a. i.) : su üzerindeki kabarcık.

nûfe

: نوفه

(f. i.) : çığıltı.

nûger

: نوگر

(f. i.) : kul, köle. (bkz. : abd, bendegî, çâkerî).

nûgerî

: نوگری

(f. i.) : kulluk kölelik, (bkz. : bendeğî, çâkerî).

Nuh

: نوح

(a. h. i.) : Nûh Peygamber, Kur'an'daki kronolojik sıraya göre yirmibeş peygamberin baştan üçüncüsü. Sefîne-i Nûh (Nuh'un gemisi) : Hz. Nuh'un Tûfâ'n'dan korunmak üzere bütün canlılardan birer çift aldığı gemi; mee. her çeşit insanın bir araya geldiği toplantı yeri.

nuhâ'

: نخاع

(a. i.) : anat. mundar ilik.

nuhâ-i şevkî

:  

anat. omurilik, fr. moelle epiniere.

nuhâme

: نخامه

(a. i.) : balgam.

Nuhâs

: نحاس

(a. i.) : 1) bakır. 2) bakır para.

nuhâsî

: نحاسی

(a. s.) : bakırla ilgili, bakirli, bakırdan.

nuhât

: نحات

(a. i. nâhî'nin c.) : nahiv (syntaxe) âlimleri.

nuhât

: نحاط

(a. i.) : hıçkırma.

nuhbe

: نخبه

(a. i.) : 1) herşeyin iyisi, seçkini. 2) seçkin, seçilmiş, (bkz. : güzîde, müntahab).

nuhbe-i âmâl

:  

emellerin en sonu, ideal. 3) mecfis (içki) arkadaşı; sıkı fıkı arkadaş. 4) Sün-bülzâde Vehbî'nin lûgata âit manzum eseri.

nûhî

: نوحی

(a. s.) : 1) Nuh'a âit, Nûh ile ilgili. 2) pek eski.

nuhre

: نخره

(a. i.) : kemik dokusunun çürümesi.

nuhuset

: نحوست

(a. i.) : uğursuzluk, (bkz : şeamet).

nuhust

: نخست

(f. s.) : ilk, birinci, (bkz. : evvel, nuhustîn, vâhid).

nuhustît

: نخستيت

(f. s.) : ilk, birinci, (bkz : evvel, nuhust, vâhid).

nuhust-zâd, nuhust-zâde

: نخستيت

(f. b. s.) : evvel doğan, ilk doğmuş olan.

nûk

: نخستيت

(f. i.) : 1) kuş gagası. 2) gaga gibi ucu sivri olan şey. 3) okun ucu, temren.

nukaa

: نخستيت

("ka" uzun okunur, a. i.) : içinde ilâç ıslatılan su.

nukab

: نقب

(a. i. nukbe'nin c.) : (bkz : nukbe).

nukabâ

: نقبأ

(a. s. i. nakîb'in c.) : nakîb-ler. (bkz. : nakîb).

nukat

: نقط

(a. i. nokta'nın c.) : noktalar. (bkz. : nikat). Bî-nukat : "ebced" hesabında noktasız harf. (bkz. : mühmel).

nukave

: نقاوه

("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) herşeyin iyisi. 2) temizlik, paklık. (bkz. : nakave).

nukbe

: نقبه

(a. i. c. : nukab) : 1) renk. (bkz. : levn). 2) pas. (bkz. : jeng, jengâr). 3) paçasız don. 4) yırtık, astar yırtığı. 5) yol.

nukl

: نقل

(a. i.) : meze, çerez.

nukre

: نقره

(a. i.) : 1) külçe hâlinde gümüş.

nukre-i hâm

:  

işlenmemiş, ham gümüş külçesi. 2) ense çukuru.

nukre-i kafa

:  

ense çukuru.

nukud

: نقود

("ku" uzun okunur, a. i. nakd'in c.) : nakitler, paralar. Fıkdân-ı nukud : para yokluğu, para darlığı.

nukud-ı mevkufe

:  

huk. vakfolunan paralar.

nukul

: نقول

("ku" uzun okunur, a. i. nakl'in c.) : nakiller, hikâyeler, rivayetler.

Nukuş

: نقوش

("ku" uzun okunur. a. i. nakş'ın c.) : nakışlar, resimler.

nukz

: نقض

(a. c. : enkaz) : bina yıkıntısı.

Nûl

: نول

(f. i.) : kuş gagası. (bkz : minkar). 

nu'mân

: نعمان

(a. i.) : 1) kan. (bkz : dem). Şakayık-un-nu'mân : bot. gelincik. 2) ha. i. (büyük "n" ile) Imâm-ı A'zam'ın adı. 3) erkek adı.

numruka

: نمرقه

(a. i. c. : nemârik) : küçük yastık.

nun

: ن

(a. h.) : 1) Osmanlı alfabesininyirmi sekizinci harfi olup "ebced" hesabında elli sayıs ının karşılığıdır. 2) arabî târihlerde ramazana işarettir. 3) farsçada, fiillerde nefy (*olumsuz) edatıdır : [hudârıe-kerde : Allah göstermesin. gibi] . 4) (i. c. : envân, nînân) balık, (bkz : se-mek). Zün-nûn : Hz. Yûnus. 5) Kur'ân-ı Kerîm'in 68) sûresinin kalemden başka adı. 6) aynı sûrenin başındaki müteşâbih harf ki, mürekkep hokkası diye tefsir edilir.

nûr

: نور

(a. i. envâr, nîrân) : 1) aydınlık, parıltı, parlaklık. Cebel-i nûr, Cebel-ün-nûr (Nur dağı) : Mekke'deki Harra dağı. Zün-nûreyn : iki nur sahibi, [Hz. Peygamber (Aleyhisselâm)in iki kızını almış olması dolay isiyle] Hz. Osman. Sûret-ün-nûr : Kur'an'da bir sûre.

nûr-i ayn, ! çeşm, dîde

:  

pek sevgili kimse, [en çok evlât için kullanılır]

nûr-i eenân

:  

meşhur bir çeşit lâle.

nur-i ilâhî

:  

ilâhî nûr, Allah'a âit nur.

nûr-i imân

:  

îman aydınlığı.

nûr-i mübîn, i nuhustîn

:  

Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in rûhâniyeti.

nûrün alâ nûr

:  

(nur üstü nur) : daha iyi, daha âlâ.

nûr-üs-semâvâti ve-l-arz

:  

Cenabı Hak. 2) Kur'an-ı Kerîm, (bkz. : Furkan, Hitâb, Hüdâ, Kitâb, Mushaf, Necm, Zikr).

nûrânî

: نورانی

(a. s.) : 1) nurlu, ışıklı, (bkz : münevver, rûşen). 2) saygı uyandıran bir yüz.

nûrâniyyet

: نورانيت

(a. i.) : 1) nurluluk, parlaklık. 2) parlak, nurlu olanın hâli.

nûr-bahş

: نور بخش

(a. f. b. s.) : nur veren, etrafı aydınlatan.

Nûr-bahşiyye

: نور بخشيه

(a. f. h. i.) : tas. Kibreviyye tarîkatı şubelerinden hiri : [kurucusu : Muhammed (Alehisselâm)'ün Nurbahş-ün-Neccâr'a nispetle bu adı almıştır]

nûr-efşân

: نور أفشان

(a. f. b. s.) : nur saçan, etrafı aydınlatan.

nûr-feşân

: نور فشان

(a. f. b. s.) : (bkz. : nûr-efşân).

Nûriyye

: نور فشان

(a. h. i.) : Rufâî tarîkatı şubelerinden biri. [kurucusu : Nûreddîn Habîbul-lah-i Hadîsî'dir]

nûr-pâş

: نور پاش

(f. b. s.) : nûr saçıcı, nûr saçan.

nör-tal'at

: نور طلعت

(a. b. s.) : nur yüzlü.

nusahâ

: نصحا

(a. s. nasîh'in c.) : -öğüt verenler.

nusarâ

: نصراء

(a. s. nasîr'in c.) : yardımcılar, (bkz. : avene, ensâr. nussâr).

Nusayri

: نصيری

(a. s. ve i.) : Nusayr'e mensup, yezîdîliğin bir kolu olan, Nusayr'ın mezhebinden olan.

nush

: نصيری

(a. i.) : nasihat verme, öğüt. (bkz. : pend, va'z).

nusret

: نصرت

(a. i.) : 1) yardım. 2) Allah'ın yardımı. 3) başarı, üstünlük. 4) erkek adı.

nussâh

: نصاح

(a. s. nâsih'in c.) : nasihat edenler, öğüt verenler, (bkz. : vu'âz).

nussâr

: نصار

(a. s. nâsır'ın c.) : yardımcılar, (bkz. : avene, ensâr, nusarâ).

nusûl

: نصول

(a. i. nasl'ın c.) : temrenler, mızrağın ucundaki sivri demirler.

nusû

: نصوص

(a. i. nass'ın c.) : naslar, fr. dogmes. (bkz. : nass.).

nûş

: نوش

(f. i.) : 1) tatlı; bal. 2) içki, işret. İş ü nûş : zevk ve safa, cünbüş.

nûş

: نوش

(f. s.) : "içen, içici" mânâlariyle kelimelere takılır. Bâde-nûş : şarap içen. gibi ["nûşîden" mastarından]

nûşâbe

: نوشابه

(f. i.) : içene ebedî hayat sağlıyan efsânevî su, bengisu, (bkz. : âb-ı câvidânî, âb-ı câvîdânî, âb-ı hayât, âb-ı hızır, âb-ı zinde-gânî... ).

nûşâdur

: نوشادر

(f. i.) : nisadır.

nûşâ nûş

: نوشانوش

(f. zf.) : içtikçe içerek, içe içe, tekrar tekrar içerek.

nûş-dârû

: نوشدارو

(f. b. i.) : 1) tiryak. 2) panzehir. 3) şarap, (bkz. : bade, hamr, sahbâ, mey).

nûşende

: نوشنده

(f. i. c. : nûşende-gân) : içki içen, içki düşkünü.

nûşende-gân

: نوشندگان

(f. i. nûşende'nin c.) : çki içenler, içki düşkünleri. (bkz. : müdmin-i hamr, şârib-ül-leyl ve-n-nehâr).

nûş-hand

: نوش خند

(f. b. s.) : tatlı gülüşlü.

nûşîn

: نوشين

(f. s.) : tatlı, lezzetli.

nûşîne

: نوشينه

(f. i.) : tatlı şarap.

Nûşirevân

: نوشروان

(f. h. i.) : İran'da 531 den 579 yılına kadar hükümdarlık etmiş ve doğ-ruluğiyle şöhret bulmuş olan Sâsânî şahı ki "âdil" lâkabiyle anılır.

nutfe

: نطفه

(a. i. c. : nutuf) : 1) fizy. döl suyu, atmık, sperma, fr. sperme, (bkz. : menî). 2) (c. : nitâf) duru, saf su.

nûtî

: نوتی

(a. i. c. : nevâtî) : gemici, (bkz. : nevtî).

nutk

: نطق

(a. i.) : 1) söz, lâkırdı; konuşma. 2) nutuk, söylev, bir kalabalığa karşı söylenilen söz. 3) söyleyiş, söyleme kuvvet ve hassası. 4) ed. eski dervişlerce büyük bilinen kimselerin manzum sözleri.

nutk-i iftitâhî

:  

açış nutku.

nutku müteazzir olmak

:  

ne söyl iveceğini şaşırmak.

nutû'

: نطوع

(a. i. nat'ın c.) : 1) sofra bezleri. 2) meşinden yapılan döşekler, fr. nattes.

nutuf

: نطف

(a. i. nutfe'nin c.) : fizy. döl-suları, atmıklar, spermalar, fr. spermes.

nuûmet

: نعومت

(a. i.) : yumuşaklık.

nuût

: نعوت

(a. i. nat'ın c.) : 1) medhederek anlatılan şeyler, vasıflandırmalar. 2) ed. Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'i övmek üzere yazılan şiirler. [Hz. Alî için yazılan şiirlere de "na't" dendiği olur]

noûz

:  

(a. i.) : (bkz : intiâz). fr. erection. nuûz-i mü'lim : hek. fr. priapisme.

nuûziyyet

: نعوظيت

(a. i.) : intiâz olma, fr. erectilit*. (bkr : intiâz).

nûyân

: نويان

(f. i.) : pâdişâh oğlu; şehzade.

nuzerâ

: نظرا

(a. i. nazîr'in c.) : eşler, akranlar.

nuzzâr

: نظار

(a. i. nâzır'ın c.) : (bkz : dîde-bânân, nazır).