nih

: نه

(f. i.) : 1) şehir, belde. 2) fi. nihi-den mastarından emr-i hâzır : "koy!"

nih

: نه

(f. s.) : "koyan" mânâsiyle "birleşik kelimeler yapar. Kadem-nih : ayak koyan, ayak basan, (bkz : kadem-nihâde).

nihâb

: نهاب

(a. i. nehb'in c.) : yağmalar, çapullar. (bkz. : garât).

nihâd

: نهاد

(f. i.) : 1) tabiat, huy, yaradılış. Bed-nihâd : aslı kötü, yaradılışı fena. 2) erkek adı.

nihâde

: نهاده

(f. s.) : konmuş, konulmuş, koymuş, komuş. Fürû-nihâde : aşağı indirilmiş, çıkarılmış. Kadem-nihâde : ayak koymuş, ayak basmış.

nihâdi

: نهادی

(f. s.) : yaradılışta olan. (bkz. : cibillî, fıtrî, hılkî, tabîat, mizâc).

nihâf

: نحاف

(a. s. nahîfin c.) : zayıflar, cılızlar.

nihâî

: نهائی

(a. s.) : son ile ilgili, sonuncu.

nihâl

: نهال

(f. i. c. : nihâlân) : 1) taze, düzgün fidan, sürgün. Nev-nihâl : taze fidan, (bkz : nihale1. . 2) kadın adı.

nihâl-i semen

:  

gül bahçesinin fidanı.

nihâl-i işve

:  

naz fidanı.

nihâl-i serv-i ser-efrâz

:  

başı yüksek servi fidanı.

nihâl-i zarif

:  

ince, güzel dal.

nihâlân

: نهالان

(f. i. Nihâl'in c.) : taze, düzgün fidanlar, sürgünler.

nihale

: نهاله

(f. i.) : 1) yeni yetişmiş düzgün fidan, (bkz. : nihâi). 2) Avcı korkuluğu. 3) döşeme, döşenecek şey. 4) sahan altlığı.

nihâlî

: نهالی

(f. i.) : nihâli, sahan altlığı, (bkz. : nihale4.

nihâl-istân

: نهالستان

(f. b. i.) : fidanlık.

nihân

: نهان

(f. s.) : 1) gizli, saklı, (bkz : mahcûb1, mahfî, mestur). 2) bulunmıyan; görün-miyen. 3) i. sır.

nihân-hâne

: نهانخانه

(f. b. i.) : saklanılacak yer; mağara; mahzen; bodrum.

nihânî

: نهانی

(f. i.) : 1) gizlilik, saklılık. 2) s. gizli, saklı.

nihân-peykerin

: نهان پيکران

(f. b, ') : büyük melekler.

nihân-sû

: نهانسو

(f. b. i.) : yüce âlem.

Nihâvend

: نهاوند

(f. h. i.) : İran'ın batısında bulunan meşhur bir şehir.

nihâvend

: نهاوند

(f. i.) : müz. Türk müziğinde bir makam. En eski makamlardan olup eskiden nihâvend-i kebîr'den ayırmak için nihâ-vend-i rûmî diye de adlandırılmıştır. Fakat son bir asırdan beri pek büyük bir rağbetle kullanılmıştır. Nihâvend, garb müziğindeki sol minör'dür. Yânt pûseiik makamının bir perde peşte göçürülmüş şeddidir. Rast perdesinde durur. Güçlüsü -beşinci derece olan- neva (re) dir. Donanımına "si" ve "mi" için iki küçük mücenneb bemolü konulur; yedeninin "fa" bakiyye diyezi, nota içinde ilâve edilir. Çıkıcı. -inici bir seyri vardır. Orta sekizlideki sesleri, pestden tîze doğru olmak üzere şöyledir : rast, dügâh, kürdî, çargâ

nihâvend-i cedîd

:  

müz. Türk müziğinin mürekkep makamlarından olup zamanımıza kalmış bir numunesi yoktur.

nihâvend-i kebîr

:  

müz. Türk müziğinin en az dört asırlık bir mürekkep makamıdır; pûselik'in iki şeddi olan nihâvend ile sultânî-yegâhîden mürekkeptir ve bundan dolayı nihâvend-i kebîr denilmiştir, inici-çıkıcı olarak her iki makamda karışık gezinen nihâvend-i kebîr, nihâvend ile rast (sol) perdesinde kalır. Güçlüleri birinci derecede nihavendin güçlüsü ve sultanî-yegâh'ın durağı olan re (neva), ikinci derecede de sultanî-yegâh'ın güçlüsü olan dügâh (lâ) dır. Donanımına nihâvend gibi si ve mi için iki tane küçük mücenneb bemolü konulur. Nihâvend'in yeden fa bakiyye diyezi gibi sultanî-yegâh'ın "mi" bekar ve "do" bakiyye diyezi de ("si" bemol m

nihâvend-i rûmî

:  

müz. nihâvend'e vaktiyle verilen bir ad.

nihâvend-i sagir

:  

müz. Türk müziğinin eski bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur.

nihavendi

: نهاوندی

(f. s.) : 1) Nihâvend şehrine âit, ora ile ilgili, oralı. 2) i. müzikte bir perde.

nihâye, nihayet

: نهايه ، نهايت

(a. i. c. : nihâyât) : 1) son, uc. (bkz. : akıbet). 2) son derece. Bî-nihâ-ye : nehâyetsiz, sonsuz. İlâ-nihâye : son dereceye kadar.

nihâyet-i azm

:  

anat. kemik ucu.

nihâyet-i şiddet-i sermâ

:  

ikinci kânun (ocak) yirmi dördüncü günü olan ve karla beraber çıkan bir fırtına.

nihâyet-ül-emr

:  

netîce, işin sonunda. (bkz. : gayet-ül-gayeV

nihâyet-ün-nihSye

:  

akıbet, en sonunda.

nihle

: نحله

(a. i.) : mezhep, din şubesi.

nihrîr

: نحرير

(a. s. c. : nahârîr) : bilgili, tecrübeli, âlim, fâzıl, mahir kimse.

nihvâr

: نخوار

(f. s.) : kendini beğenmiş, kibirli, gururlu fadaml.