nekabet

: نقابت

("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) nakiblik, ululuk, bir topluluğun vaziyetine nezâret eden büyük kimselerin hâli, vasfı. 2) muayyen zümrelerin başları.

nekabet-i eşraf

:  

eşrafın başı olma.

nekabet-i ulemâ

:  

ulemânın başı olma.

nekâbet

: نکابت

(a. i.) : dönme, vazgeçme, cayma.

nekahet

: نقاهت

("ka" uzun okunur, a. i.) : hastalıktan sonraki zayıflık.

nekais

: نقائص

("ka" uzun okunur, a. s. nakîsa'nın c.) : noksanlar, eksiklikler. (bkz : nevâkıs).

nekaiz

: نقائض

("ka" uzun okunur, nakîza'nın c.) : birbirine zıt olan, birbirini çelen şeyler.

nekâl

: نکال

(a. i.) : azap, işkence, (bkz : ukubet).

nekarîs

: نقاريس

("ka" uzun okunur, a. i. nikrîs'in c.) : nikrisler, fr. gouttes. (bkz : nikris, nikrîs).

nekave

: نقاوه

("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) her şeyin iyisi. 2) temizlik, paklık, (bkz. : nuka-ve1'2.

nekavet

: نقاوت

("ka" uzun okunur, a. i.) : paklık, temizlik.

nekavet-i vicdan

:  

vicdan temizliği.

nekayi'

: نقايع

("ka" uzun okunur, a. s. na-kîa'nın c.) : ziyafetler.

nekb

: نکب

(a. i.) : kedere, musîbete uSrama.

nekbet

: نکبت

(a. i. c. : nekebât, nükûb) : 1) talihsizlik, bahtsızlık. 2) düşkünlük. 3) felâket, musibet. Dâr-ı nekbet : mihnethâne, musîbete uğ-rıyanın evi.

nekbet-hâne

: نکبتخانه

(a. f. b. i.) : talihsizlik yuvası; mec. (bu) Dünyâ.

nekbeti

: نکبتی

(a. f. s.) : uğursuz; talihsiz.

nekbet-zede

: نکبتزده

(a. f. b. s.) : talihsiz, felâket görmüş.

nekebât

: نکبات

(a. i. nekbet'in c.) : (bkz : nükûb).

neked

: نکد

(a. i.) : sıkıntı, dert; belâ.

nekes

: نکس

(o. s.) : cimri, elisıkı. [farsça : "nâ + kes" den bozma]

nekîr

: نکير

(a. s.) : bilinmemiş şey ["maruf" un zıddı]

Nekir

: نکير

(a. h. i.) : mezarda ölülerisorguya çekecek olan iki melekten birinin adı. [ötekinin adı : "Münkir" dir] . (bkz. : Münkir3). (a. s, , neked'den) : acıklı.

nekl

: نکل

(a. i.) : 1) ezâ cefâ ve işkenceye yarıyan şey. 2) at gemi, yular, (bkz : licâm).

nekre

: نکره

(a. s. ve i.) : 1) gr. belirsiz isim : [oda kapısı gibi. Odanın kapısı olursa ma'rifedir] . 2) tuhaf sözler, garip ve gülünç hikâyeler anlatan [kimse] . 3) garip ve gülünç fıkralar.

nekre-gûy

: نکره گو

(a. f. b. s.) : gülünç sözler söyliyen, tuhaf fıkralar, hikâyeler anlatan.

neks

: نکص

(a. i.) : çok çekinme, kaçınma [bir şeyden-]

nekz

: نکظ

(a. i.) : çk çabalama, gayret etme.