nef

: نفع

(a. i.) : menfaat, fayda, kâr, çıkar.

nef'i hazîne

:  

devlet hazînesinin çıkarına.

nef'ii zarar

:  

kâr ve zarar.

nefâd

: نفاد

(a. i.) : bitme, tükenme. Bî-ne-fâd : tükenmez.

nefâis

: نفائس

(a. s. nefîse'nin c.) : nefis, güzel, beğenilir şeyler.

nefâis-perest

: نفائسپرست

(a. f. b. s.) : nefîs güzel şeyleri seven.

nefâis-perestî

: نفائس پرستی

(a. f. b. i.) : güzel şeyleri sevme, güzelliklere olan düşkünlük.

nefasete

: نفاست

(a. i.) : ı. nefislik, nefis olma hâli. 2) kıymetlilik.

nefâz

: نفاذ

(a. i.) : 1) geçme, işleyip öteyegeçme. 2) sözü geçme. 3) huk. hukukî tasarruflar üzerine o tasarruf hükmünün terettübetmesi.

nefed

: نفد

(a. i.) : bitirme, bitirilme, tükenme, (bkz. : infâd).

nefehât

: نفحات

(a. i. nefha'nın c.) : üfürme-ler; esintiler.

Nefehât

: نفحات

tas. XV. asırda îrân'ın büyük mutasavvıf şâir ve mütefekkirlerinden Molla Hacı'-nın evliya menâkibine dâir yazdığı farsça eser ki Bursalı Osman Lâmiî tarafından türkçeye tercüme edilmiştir.

nefel

: نفل

(a. i.) : 1) düşmandan alınanmal. (bkz. : ganîmet). 2) ülül-emrin müsaadesini almadan düşmana karşı çıkan sayısı az bir cemaat.

Nefer

: نفر

(a. i. c. : enfâr, neferât) : 1) biradam, tek kişi. 2) er, asker. 3) insan sayısı bildiren sözler için kullanılır.

Neferât

: نفرات

(a. i. nefer'in c.) : askerler, erler.

neffâta

: نفريه

(a. i.) : "yağlı paçavra "denilen bir harb âleti.

nefh

: نفح

(a. i.) : 1) güzel kokunun yayılması. 2) rüzgâr esme.

nefh

: نفح

(a. i.) : 1) üfürme. 2) boru ve sâireyi üfleme.

nafh-i sûr

:  

İsrafil'in kıyamette çalacağı borunun üflenmesi, kıyamet kopması.

nefha

: نفحه

(a. i. c. : nefehât) : 1) güzelkoku. 2) bir esim yel, rüzgârın bir kere esmesi. 3) üfürük, nefes üfürme.

nefhat-ül-fer'

:  

İsrafil'in, sûr'u birinci defa üflemesi.

nefhat-ül-ba's

:  

İsrafil'in, sûr'u ikinci defa üflemesi.

nefha

: نفخه

(a. i.) : 1) üfürük. 2) karınşişmesi, şişkinlik. [kelimenin : "nifha, nüfha" şekilleri de vardır]

nef'î

: نفعی

(a. s.) : çıkar ile ligili; faydacı.

neferiyye

: نفريه

(a. i.) : bot. bir çeşit küçük salkımlı üzüm.

nefes

: نفس

(a. i. c. : enfâs) : 1) soluk. Dîk-i nefes : tıknefes, nefes darlığı. 2) soluk alacak kadar geçen zaman, an. 3) okuyup üfleme. 4) ed. bektâşi tekkelerinde okunan manzum söz. nefes-i vâpsîn : son nefes.

neffâ'

: نفاع

(a. s. nef'den) : çıkarı çok olan [kimse]

neffâe

: نفاج

(a. s.) : 1) kendini beğenmiş, (bkz. : mağrur, mütekebbir). 2) şişkin.

ncffâh

: نفاح

(a. s.) : 1) hayırlı kimse, hayır ve iyilik sahibi kimse. 2) kokusu çok.

neffâs

: نفاث

(a. s.) : büyü yapan, büyücü [adam] , (bkz : râib, rukye-hân, sâhir).

neffâsât

: نفاثات

(a. i. neffâse'n'in c.) : büyücü karılar.

neffâse

: نفاثه

(a. s. c. : neffâsât) : büyücü karı. (bkz : sâhire).

Nef'î

: نفعی

(a. h. i.) : Dîvân Edebiyâtı'nın enyüksek kasidecisi ve en muvaffakiyetli bir şâiri olup asıl adı Ömer'dir. Erzurumun Hasankale kazasında doğmuştur. Birinci Sultan Ahmed zamanında Kuyucu Murad Paşa tarafından İstanbul'a gönderildiği rivayet edilir. İyi bir tahsil görmüştür. Farsçayı çok iyi bilen şâir İstanbul'da dört pâdişâhın zamanına yetişmiş asıl şöhreti ve kudreti dördüncü Murad zamanında görülmüştür. Nefî'nin meşhur türkçe dîvânı, bir de farsça şiirlerinden meydana gelen bir dîvançesi vardır. Sihâm-ı Kaza adındaki kitapta toplanmış olan hicivler içinde çok şiddetlileri vardır. Bâzı nesir yazılan varsa da bunlar ehemmmiy

nefir

: نفير

(a. i.) : 1) cemaat, topluluk.

neftr-i âmm

:  

cemaati toplama, halkı askere sürme. Yevm-i nefîr : hacıların Mînâ'dan Mekke-ye dönmeleri. 2) boynuzdan yapılan boru. 3) çığıltı, bağırtı, (bkz : figan, nâle). 4) canlarına, mallarına, çoluk ve çocuklarına, saldırmak üzere düşmanın gelmekte olduğunu belde halkına bildirme.

nefîrî

: نفيری

(a. i.) : nefir çalan kimse.

nefîr-i hâss

:  

muharebe için yalnız bir kısım efradın seferber hâle gelmesi.

Nefis

: نفس

(a. i. c. : enfüs, nüfûs) : (bkz. : nefs).

nefis, nefise

: نفيس ، نفيسه

(a. s.) : pek hoş, çok hoşa giden, en güzel, çok beğenilen. Sanâyi-i nefise : güzel san'atlar.

nef'iyye

: نفعيه

(a. i.) : fels. 'faydacılık, fr. utilitarisme.

nefl

: نفل

(a. i.) : vâcib olmıyan ibâdet, fazladan ibâdet.

nefr

: نفر

(a. i.) : ürküp kaçma.

nafret

: نفرت

(a. i.) : 1) ürküp kaçma. 2) tiksinme, iğrenme.

nefret-i teceddüd

:  

psik. yenilik korkusu.

nefret-bahş

: نفرت بخش

(a. f. b. s.) : insana nefret veren, verici.

nefrîn

: نفرين

(f. i.) : 1) ilenç. (bkz : bed-duâ). 2) lanet okuma, sövüp sayma.

nefrîn-hân

: نفرين خوان

(f. b. s.) : sövüpsayan.

nefrîn-künân

: نفرين کنان

(zf. s.) : ilenerek, ilenen, lanet okuyan, sövüp sayan.

nefs-i levvâmme

:  

(azap verici nefis) : kötülükten sonra içe huzursuzluk, rahatsızlık veren nefis.

nefs-i mutmaine

:  

iyilikle kötülüğü ayırdeden, temizlenerek kişiyi Allah'a yaklaştıran kuvvet.

nefs-i mütekellim

:  

gr. birinci şahıs.

nef$-i mütekellim vahde

:  

gr. birinci şahıs müfredi.

nefs-î mütekellim maa-l-gayr

:  

gr. birinci şahıs sîgasının tesniye (ikilik) ve cemi ('çoğulu).

nefs-i natıka

:  

insan ruhu, insanın canlılar arasındaki yerini belli eden cevher.

nefs-i rahman!

:  

rahmân'a. Tanrı'ya mensup nefs.

nefsi'

: نفساء

(a. i. c. : nefsâvât, nevâfis, ni.fâs, nüfûs) : loğusa, yeni doğurmuş kadın.

nefsânî

: نفسانی

(a. s.) : 1) canlılığın uyandırdığı arzularla ilgili. 2) kin ve garezle ilgili.

nefsâniyyeı

: نفسانيت

(a. i.) : gizli düşmanlık, kin, garez.

nefsî

: نفسی

(a. s.) : 1) nefisten doğan şeyle ilgili. 2) kişiye, kendisine âit, onunla ilgili.

nefs-perest

: نفسپرست

(a. f. b. s.) : nefsini seven, nefsine düşkün.

nefs-ül-emr

: نفس الامر

(a. b. i.) : işin hakikati, aslı.

neft

: نفت

(f. i.) : neft yağı.

neft

: نفت

(a. i.) : (bkz. : neft : نفط) (a. i.) : tükürükle üfleme, [arapçac|a : "nift" şekli fasihtir]

nefs

: نفس

üfleme.

nefs-üd-dem

:  

hek. gırtlakta sümüksel zarın kanamasiyle kan tükürme.

nefs

: نفس

(a. i. c. : enfüs, nüfûs) : 1) ruh, can, hayat. 2) insanın yeme içme gibi biyolojik ihtiyaçları. 3) kendi, şahıs. Bi-n-nefs : bizzat. 4) asıl, maya, cevher. 5) bir şeyin tâ kendisi. 6) döl-suyu.

nefs-i emmâre

:  

(çok zorlıyan nefis) : insanı kötülüğe sürükliyen nefis.

nefs-i hayvanı

:  

(canlılık nefsi) : canlılardaki hareket ve kuvvetler. 7) iç, iç taraf.

nefs-i Ankara

:  

Ankara'nın içi.

nefs-i kudsiyye

:  

kudse mensup, ilâhî nefis.

nefs-iküll

:  

(bütün nefis) : "arş-ıa'lâ"dankinaye….

neftî

: نفتی

(f. s.) : nefti, neft yağı rengindeolan, koyu yeşil ile kahve rengi arasında bir renk, siyaha yakın koyu yeşil.

nefûr

: نفور

(a. s.) : 1) ürken, ürkek. 2) herkese iyiliği olan kimse.

nefy

: نفی

(a. i.) : 1) sürme, sürgün etme. nefy an-il-beled : şehirden sürme. nefy-i âlem : fels. fr. acosmisme.

nefy-i ebed

:  

bir daha dönmemek üzere sürme.

nefy-i mülk

:  

bir malın başkasına âit olduğunu söyleme. 2) gr. nefî ('olumsuzluk). Edât-ı nefy : gr. nefî ('olumsuzluk) edatı.

nefz

: نفض

(a. i.) : saçma, yayma, (bkz : neşr).