nâs |
: | ناس |
(a. i. ins'in c.) : insanlar, halk, herkes. Alâ mele-in-nâs : herkesin içinde, herkesin karşısında. Beyn-en-nâs : halk arasında. Hayr-ün-nâs men yenfau-n-nâs : insanların hayırlısı, halka faydası dokunanıdır. |
na's, na'se |
: | نعس، نعسه |
(a. i.) : uykusu gelme, uyku bastırma, ımızganma, (bkz. : sine). |
nâ-sâf |
: | ناصاف |
(f. a. b. s.) : saf olmıyan hâlis olmıyan karışık. |
nasaf |
: | ناصف |
(a. i.) : uşak, hizmetçi. |
nasafet |
: | نصفت |
(a. i.) : [bu şekli asıl olmakla beraber; "nasfet" şekli yaygındır] , (bkz. : nasfet). |
nasâib |
: | نصائب |
(a. i. nasîbe'nin c.) : dikili taşlar. |
na'sân |
: | نعسان |
(a. s) : uykusu gelmiş, uyku bstırmış [adam] |
nasârâ |
: | نصاری |
(a. i. nasrânî'nin c.) : Hıristiyanlar. |
nâ-savâb |
: | ناصواب |
(f. a. b. s.) : doğru olmıyan, yanlış, haksız. Cevâb-ı nâ-savâb : yanlış, haksız cevap. |
nâ-sâyih |
: | نصايح |
(a. i. nasîhat’ın c.) : öğütler. |
nâ-sâyih-i pederâne |
: |
babacasına öğütler. [aslı : “nasâih” dir] |
|
nâ-sâz |
: | ناساز |
(f. b. s.) : uymaz, uygunsuz. Tâli’i nâ-sâz uygunsuz talih. |
nâ-sâzî |
: | ناسازى |
(f. b. i.) : uymazlık, uygunsuzluk. |
nâ-sâz-kâr |
: | ناسازکار |
(f. b. s.) : 1) uygun görmiyen, muhalif. 2) münasebetsiz işle uğraşan. 3) işitilmemiş, beklenmemiş. |
nâ-sâz-kârî |
: | ناسازکاری |
(f. b. i.) : 1) uygunsuzluk, zıtlık. 2) uygunsuz, münasebetsiz iş görme. |
nasb |
: | نصب |
(a. i.) : 1) dikme, saplama. |
nasb-ı hıyâm |
: |
çadırları dikme. |
|
nasb-ı nigâh |
: |
göz dikme. 2) bir me'murluğa tâyin. 3) a. gr. ismin i'râbı, harfin üstün (e) okunması. |
|
nasb-ı ayn |
: |
[etmek] : gözü dikme [k] |
|
nâ-sencide |
: | ناسنجيده |
(f. b. s.) : 1) tartılmamış, ölçülmemiş. 2) değerlenmemiş. 3) iyi düşünülmemiş. |
nâsare |
: | ناسره |
(f. i.) : ayarı bozuk [para] |
nâsezâ |
: | ناسزا |
(f. b. s.) : yakışmaz, (bkz : nâ-revâ). |
nasfet |
: | نصفت |
(a. i.) : insaf, haklılık, doğruluk, [aslı : "nasafet" dir] |
nâsıb |
: | ناصب |
(a. s. nasb'dan) : 1) nasbeden, (bir yere) diken. 2) a. gr. harfi üstün (e) okutan. |
nâsıf |
: | ناصف |
(a. i.) : geo. açı ortayı, açıyı iki eşit parçaya bölen doğru, fr. bfssectrîce. |
nâsıh, nâsıha |
: |
(a. s. nush'dan) : 1) nasihat eden, öğüt veren, (bkz. : pend-kâr, vaiz). 2) [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı. |
|
nâsıh-ül-ceyb |
: |
kalbi temiz [adamj. |
|
nâsıh-i emîn |
: |
Hz. Nûh. |
|
nâsıh-âne |
: | ناصحانه |
(a. f. zf.) : 1) nasihat ederek, öğüt vererek. |
nasır |
: | ناصر |
(a. s. nasr'dan c. : nâsırîn) : 1) yardımcı, yardım eden. (bkz. : muîn). Hayr-iin nasır (yardım edicinin en hayırlısı) : Allah. 2) i. erkek adı. |
nâsırîn |
: | ناصرين |
(a. s. nâsır'ın c.) : yardımcılar, yardım edenler. |
nâsıye |
: | ناصيه |
(a. i. c. : nevâsî) : alın. (bkz. : cebîn, pîşânî). |
nâsıye-i hâl |
: |
yüzün gösterişi, tavır, vaziyet. |
|
nâsıye-pîrâ |
: | ناصيه پيرا |
(a. f. b. s.) : alnı süsliyen. |
nâsıye-sâzî |
: | ناصيه سازی |
(a. f. b. s.) : alnını yere sürme. |
nâsî |
: | ناسى |
(a. s.) : nisyân edici, eden, unutan, unutucu. |
nasîb |
: | نصيب |
(a. i.) : 1) pay, hisse. 2) birinin elde edebildiği şey. 3) Allah'ın kısmet ettiği şey |
nasîb almak |
: |
[Bektaşilikte] tarikata girme tö reni yapılmak. |
|
nasîb-dâr |
: | ناصيبدار |
(a. f. b. s.) : hissedar. (bkz : behre-mend). |
nasîb-dâş |
: | ناصيبداش |
(a. f. b. s.) : hissede beraber, nasipde eş olan. (bkz. : hem-hisse). |
nasîbe |
: | نصيبه |
(a. i. c. : nasâib) : dikili taş, yollara nişan için dikilen taş. |
nâsic |
: | ناسج |
(a. s. nese'den) : 1) nesce den, dokuyan. 2) sıralıyan, düzenliyen. |
nâsih |
: | نصيح |
(a. s. nesh'den) : 1) nesh ve ibtâl eden, battal eden. 2) istinsah eden, kopyasını çıkaran. |
nasîh |
: |
(a. s. c. : nusahâ) : nasihat, öğüt veren. |
|
nasihat |
: | نصيحت |
(a. i. c. : nasâyih) : öğüt. (bkz. : ıza, pend, va'z). |
nasihat-âmiz |
: | نصيحت آميز |
(a. f. b. s.) : kendisinden öğüt alınacak söz. |
nasîhat-ger |
: | نصيحتگر |
(a. f. b. s.) : öğüt veren. |
nasîhat-kâr |
: | نصيحكار |
(a. f. b. s.) : öğüt veren. (bkz. : cebîn, pîşânî). . . |
nasîhat-nâ-pezîr |
: | نصيحت ناپير |
(a. f. b. s.) : öğüt dinlemez. |
nasîhat- pezîr |
: | نصيحت ناپير |
(a. f. b. s.) : öğüt dinlemez. |
nâsik |
: | ناسق |
(a. s. nesak'dan) : tertîb eden, düzenliyen. |
nâsik |
: | ناسك |
(a. s.) : Allah yolunda ibâ det eden, dîne bağlı, (bkz. : âbid, zâhid). |
nasil |
: | ناسل |
(a. s.) : kıl dökücü ilâç |
nâ-sipâs |
: | ناسپاس |
(f. b. s.) : şükretmiyen, nankör. |
nâsir |
: | ناثر |
(a. s. nesr'den) : 1) yayan, saçan, 2) nesir yazan. |
nasîr |
: | نصير |
(a. s. nasr'dan) : nusret eden, yardımcı. (bkz. : meded-kâr, muîn). |
nâsl |
: | نصل |
(a. i. c. : nisâl, nusûl) : temren, ok, kargı gibi şeylerin ucundaki sivri demir. |
nasr |
: | نصر |
(a. i.) : 1) yardım. 2) üstünlük. (bkz. : zafer). Sûre-i nasr : Kur'ân'ın 110) sûresi. |
nasr ullah |
: |
Allah'ın yardımı. |
|
nasrun-min-Allahi ve fethün karîb |
: |
"yardım Allah'dandır, fetih de yakındır. " mânâsına gelen bir "âyet-ikerime". |
|
nasr-üd-dîn |
: |
1) dîne yardımı dokunan; 2) dilmizde "nasreddin" şeklinde kullanılan erkek adı. |
|
nasranı |
: | نصرانى |
(a. i. c. : nasara) : Hıristiyan. [Hz. îsâ'nın oturduğu"Nasıra" köyüne mensup demektir] |
nasrâniyyet |
: | نصرانيت |
(a. i.) : Hıristiyanlık, |
nasrî |
: | نصرى |
(a. s.) : Allah'ınyardımı ile üstünlük ve ülke almakla ilgili. |
nass |
: | نص |
(a. i. c. : nusus) : 1) sarihlik kat’îlik bulunan Kuran âyetinin delil olarak gösterilen. |
nass-ı katı' |
: |
mânâsı sarîh, açıkolan Kur'ân âyetlerinden delil olarak gösterilen âyet. |
|
nassiyye |
: | نصيه |
(a. i.) : * inakçılık, dogmatizm, fr. dogmatisme. |
nâ-sûue |
: | ناسوده |
(f. b. s.) : istirahat etmemiş, dinlenmemiş. |
nasûh |
: | نصوح |
(a. s. "ush'dan) : 1) nasîhatçı, öğütçü. 2) hâlis, temiz. Tevbe-i nasûh : bozulması imkânsız tövbe. 3) i. erkek adı. |
nasûhî |
: | نصوحی |
(a. s.) : 1) bozulmaz şekilde tövbe edici. 2) erkek adı. [müen. : "nasû-hiyye"] |
Nasûhiyye-i Halvetiyye |
: | نصوحيت خلوتيه |
(a. st.) : Halvetiyye tarikatı şubelerinden biri. |
nâsûr |
: | ناسور |
(a. i. c. : nevâsîr) : bâsûr deliği, fr. fistule. |
nâsûr-i bevlî |
: |
hek. idrar yolları dokularının marazî olarak sertleşmesi. |
|
nâsûr-i dem'i |
: |
hek. kanlı bâsûr. nâsûr-ı şercî : hek. basur. |
|
nâsût |
: | ناسوت |
(a. i.) : insanlık, mahlûkıyet, insanlık camiası, insanlığa âit şeyler. Âlem-i nâsût : insanlık âlemi, [lâhût'un zıddı] |
nâsûtî |
: | ناسوتی |
(a. s.) : dünyâya, insanlığa mensup, dünyâ ile, insanlıkla ilgili. |
nâsûtiyân |
: | ناسوتيان |
(a. i. c.) : insanlar. |
nâ-süfte |
: | ناسفته |
(f. b. s.) : delinmemiş. Dürr-i nâ-süfte : delinmemiş inci (bkz. : lü'lü-i gayr-i meskub). mec. evlenmemiş güzel kız. |