nâf

: ناف

(f. i.) : 1) göbek, (bkz. : sürre). 2) mee. orta. (bkz. : nâh, vasat).

naf-i âlem

:  

Mekke-i Mükerreme.

nâf-i şeb

:  

gece yarısı, (bkz. : nısf-ül-leyl).

nâf-i zemin

:  

Mekke-i Mükerreme.

nafaka

: نفقه

(a. i. c. : nafakat) : 1) yiyecek parası, geçimlik. 2) birinin kanunen geçindirmek mecburiyetinde bulunduğu kimselere mahkeme karâriyle bağlanan aylık.

nafaka-i iddet

:  

huk. [eskiden] kadın'ın iddeti içinde lâzımgelen nafaka, [çünkü koca boşadığı karısını iddeti bitinciye kadar infakla mükelleftir]

nafaka-i makziyye

:  

huk. hâkim tarafından takdîr olunan nafaka.

nafaka-i marziyye

:  

huk. nafaka alacaklısı ile nafaka borçlusunun rızâlariyle aralarında kararlaştırdıkları nafaka.

nafaka-ı mefrûza

:  

huk. kaza veya rızâ ile takdîr ve tâyin olunan nafaka.

nafaka-i memâlîk

:  

huk. [eskiden] köle ve câriye nafakaları.

nafaka-i muaccele

:  

huk. işlemeden verilen nafaka.

nafaka-i müstedâne

:  

huk. borç ile tedârik olunan nafaka, [veresiye mal almakla olabileceği gibi ödünç para almakla da olur]

nafakat

: نفقات

("ka" uzun okunur, nafaka'nın c.) : nafakalar.

nafata

: نفطه

(a. i.) : hek. 1) çocuklarda çıkan çiçek. 2) vücutta çıkan sivilce, kabarcık.

nâfe

: نافه

(f. i.) : 1) misk âhûsu denilen hayvanın göbeğinden çıkarılan bir çeşit misk, koku. 2) derisinden kürk yapılan hayvan postlarının karnı altındaki deri kısmı. 3) mec. güzelin, sevgilinin saçı.

nâ-fercâm

: نافرجام

(f. b. s.) : sonu çıkmaz, boş, faydasız [şey, iş]

nâfe-rîz

: نافه ريز

(f. b. i.) : 1) göbek düşüren. 2) koku saçan.

nâfıa

: نافعه

(a. i.) : 1) bayındırlık işleri. 2) kadın adı.

nâfî

: نافی

(a. s. nefy'den) : gideren, giderici, yok eden, yok edici.

nâfi'

: نافع

(a. s. nefy'den) : 1) menfaatlı, faydalı, kârlı. 2) i. Allah adlarındandır. [Abd-ün-nâfî' : Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in kölesinin adı] . 3) h. i. "Abd-ün-nâfi" adından bozularak erkek adı. 4) Zemahşerî'nin "mutavvel" adlı edebî eserini şerhe-den, valiliklerde bulunmuş Adanalı âlim.

nâfic

: نافج

(a. i. c. : nevâfic) : kaburga kemiklerinin sonu, eğe.

nâfice

: نافجه

(a. i.) : mis göbeği, (bkz. : nâfe).

nâfih

: نافخ

(a. s. nefh'den) : nefh edici, eden, -üfüren, üfürücü, üfleyici.

nafile

: نافله

(a. s. c. : nevâfil) : 1) lüzumlu değil iken yapılan iş. 2) farzların dışında kılınan namaz. 3) faydasız, işe yaramaz, boş [şey]

nâf

: نافر

(a. s. nefret'den) : 1) nefret eden. 2) korkan, ürken.

nafiz

: نافذ

(a. s. nüfûz'dan) : 1) delen, delip geçen. 2) içeriye giren, işleyen. 3) te'sir yapan, sözü geçen. Hükm-i nafiz : te'sir edici hüküm, (bkz. : müteneffiz).

nâfiz-ül-emr

:  

1) emri geçen, sözü dinlenilen; 2) kendisine boyun eğilen.

nâfiz-ül-kelim

:  

sözü geçen.

nâfiz-ül-kelimeteyn

:  

"olsun", "olmasın" şeklindeki sözü ve emri geçen [kimse] . 4) i. erkek adı.

nâfiziyyet

:  

(a. i.) : nâfizlik, sözü geçerlik.

nâfûr, nâfûre

: نافور ، نافوره

(a. i.) : fıskiye, (bkz. : fevvâre).