müsâadât |
: | مساعدات |
(a. i. müsâade'nin c.) : 1) yardımlar. 2) îzinler. |
Müsâade |
: | مساعده |
(a. i. c. : müsâadât) : 1) yardım, (bkz : muavenet). 2) izin. 3) elverişli bulunma, [şiirde : "müsâadet" şeklinde de kullanılır] |
müsâafe |
: | مساعفه |
(a. i.) : (bkz : müsâade, müsamaha), fr. tol erence. |
müsâb |
: | مثاب |
(a. s. sev ab’dan) : sevap kazanmış, sevap kazanan. |
müsabaka |
: | مسابقه |
(a. i. sebk'den) : birbirinden ileri olmaya, birbirini geçmeye çalışma. |
müsâbakat |
: | مسابقت |
(a. i.) : yarış, yarışma. |
müsâberet |
: | مثابرت |
(a. i.) : 1) devamlı, sürekli olarak uğraşma. 2) bir şey yapmaya hemen girişme, (bkz. : mübâderet). |
müsabık |
: | مسابق |
(a. s. ve i. sebk'den) : yarışan, yarışçı, müsabakaya katılan kimse. |
müs'ad |
: | مسعد |
(a. s.) : is'âd edilmiş, bahtiyar, mes'ut, mutlu kılınmış. |
müsadefe, müsâdefet |
: | مصادفة |
(a. i. sudûf'dan) : tesadüf etme, rasgeleme. |
müsâdemât |
: | مصادمات |
(a. i. müsademe’nin c.) : çarpışmalar, tokuşmalar. |
Müsademe |
: | مصادمه |
(a. s. sadm'den. c. : müsâdemât) : 1) çarpışma, tokuşma, birbirine çarpma. |
Müsademe-i sefâin |
: |
gemilerin çarpması. Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan çıkar. N. Kemal : hakikat şimşeği, hakikatin ışığı, fikirlerin çarpışmasından çıkar. 2) silâhlı çarpışma. |
|
müsadere |
: | مصادره |
(a. i. sudûr'dan. c. : müsâderât) : 1) Tanzimat'tan önce, herhangi kabahatli bir kimsenin malının hükümetçe, pâdişâh adına zapt edilmesi. 2) memnu, yasak bir şeyin kanuna uygun olarak zabtı, fr. onfiscation. |
müsadere ale-l-matlûb |
: |
mant. *savı *kanıtsama, bir şeyi yine kendisiyle delil göstermiye kalkma işi. |
|
müsadif |
: | مصادف |
(a. s. sudûf'dan) : tesadüf eden, rastlayan, rasgelen. |
müsâf |
: | مساف |
(a. i. mesâfe'nin c.) : mesafeler, uzaklıklar. |
müsâfat |
: | مسافات |
(a. s.) : 1) birbirine kötü muamele etme. 2) hastayı tedavi etme. |
müsâferet |
: | مسافرت |
(a. i. sefer'den) : 1) seyahat, yolculuk. 2) misafirlik, konukluk. |
misâfir |
: | مسافر |
(a. i. sefer'den. c. : müsâfirîn) : 1) misafir, yoldan gelen, yolcu, (bkz : ibn-üs-sebîl). 2) yolculuk sırasında birinin evine inen konuk, (bkz : mihmân, daya). 3) komşuya giden kimse. 4) hek. Gözün saydam tabakasında herhangi bir sebepten dolayı meydana gelen beyaz leke |
Misafir-hane |
: | مسافرخانه |
(a. f. b. i.) : 1) yolcu konağı, otel. 2) mec. (bu) Dünyâ. |
müsâf irin |
: | مسافرين |
(a. i. sefer'den. müsâf ir'in c.) : 1) yolcular. 2) misafirler, konuklar. |
misâfir-perver |
: | مسافر پرور |
(a. f. b. s.) : konuksever. |
müsâg |
: | مساغ |
(a. s. sevg'den) : isafa olunmuş, boğazdan kolaylıkla geçirilmiş, kolay yutulmuş. |
müsâg |
: | مصاغ |
(a. i. isâga'dan) : akıtılmış, kalıba dökülmüş olan. |
müsâhele |
: | مساهله |
(a. i. sehl'den) : 1) incelik ve uysallık gösterme. 2) kolaylık gösterme. 3) kolay sanma. |
müsâhele-kâr |
: | مساهله كار |
(a. f. b. s.) : 1) incelik ve uysallık gösteren. 2) kolaylık gösteren. 3) kolay sanan. |
müsâhele-kârâne |
: | مساهله كارانه |
(a. f. zf.) : nezaket ve uysallık gösterene yaraşır yolda. |
müsâheme |
: | مساهمه |
(a. i.) : kur'a çekme. |
müsâhare |
: |
(a. i.) : gece uyuyamayıp uyanık durma. |
|
müsahhan |
: | مسخن |
(a. s. sahan ve suhûnet'den) : teshin edilmiş, ısıtılmış, kızdırılmış. |
müsahhar |
: | مسحر |
(a. s. sihr ve sehhar'dan) : büyülenmiş, büyülü; büyü ile aldanmış. |
müsahhar |
: |
(a. s. sihriyy'den) : 1) teshir olunmuş, elde edilmiş, ele geçirilmiş. 2) tutkun, itaat etmiş, boyun eğmiş. 3) huk. Vekil-i müsahhar : maznun (sanık) için mahkemece tayin olunan avukat. |
|
müsahhir |
: | مسخر |
(a. s. sihriyy'den) : teshir eden, ele geçiren. |
müsâhim |
: | مساهم |
(a. s.) : kur’a atan, Kur’a çeken. |
müsâid |
: | مساعد |
(a. s. süûd'dan) : 1) yardım eden. 2) elverişli, uygun, (bkz : muvafık). 3) müsaade eden, izin veren. Gayr-i müsâid : elverişsiz; müsaade vermeyen. |
müsâif |
: | مساعف |
(a. s.) : müsaade eden, iş bitiren, uygunluk gösteren. |
müsâkat |
: | مساقات |
("ka" uzun okunur, a. i. sevk'den) : fık. meyvasının bir kısmını almak şartıyla bir bağı veya ağaçlan birine verme. |
müsâkata |
: | مساقطه |
(a. i.) : 1) düşürme. 2) peyderpey düşürme. |
müsakkab |
: | مثقب |
(a. s.) : (bkz : musakkab). |
müsankaf |
: | مسقف |
(a. s. sakf'dan. c. : müsakkafât) : taskîf edilmiş, tavanlanmış, üstü tavanla örtülmüş, tavanı, damı olan. |
Müsakkafât |
: | مسقفات |
(a. s. sakf'dan. müsakkaf'ın c.) : müsakkaf olan, üzeri dam ile örtülü olan yerler : [ev, han, dükkân, gibi] |
müsakkal |
: | مثقل |
(a. s.) : ağırlandırılmış, ağırlandırılan. |
müsakkıl |
: | مثقل |
(a. s. siklet'den) : sakil kılan, ağırlaştıran. |
müsakkib |
: | مثقب |
(a. s. sakb'dan) : teski-beden, delen. |
müsâl |
: | مثال |
(a. i.) : sakal, (bkz : lihye). |
müsanat |
: | مسانات |
(a. i.) : yıllık iş görme. |
müsânede, müsânedet |
: | مسانده مساندت |
(a. i.) : yardım etme, arka çıkma. |
müsâneha |
: | مسانحه |
(a. i.) : sahih olma, akla, hatıra gelme. |
müsânehe |
: | مسانهه |
(a. i.) : (bkz. : müsânât). |
müsâraat |
: | مسارعت |
(a. i. sür'at'den) : 1) sür'at ve acele etme. 2) teşebbüs, girişme. |
müsâraaten |
: | مسارعة |
(a. zf.) : süratli, acele olarak |
müsârakat |
: | مسارقت |
(a. i. sirkat'den) : çalma, hırsızlık. |
müsâlere |
: | مساتره |
(a. i. setr'den) : 1) örtünme. 2) 'örtme. |
Müsavat |
: | مساوات |
(a. i. sevâ'dan) : müsavilik, 'eşitlik, aynı halde ve derecede olma. |
müsâvâten |
: | مساواة |
(a. zf.) : müsâv *eşit olarak. |
müsâveme |
: | مساومه |
(a. i.) : pazarlık etme. |
müsavi |
: | مساوی |
(a. s.) : * eşit, denk, birinin ötekinden farksız olanı, aynı halde ve derecede bulunan. |
Müsavim |
: | مساوم |
(a. s.) : sıkı pazarlık eden. |
Müsavim bin-nazar |
: |
huk. [eskiden] görmek veya göstermek üzere aldığı malı götüren kimse |
|
müsavim bi-ş-şirâ |
: |
huk. [eskiden] iştira etmek üzere aldığı malı götüren kimse |
|
müsâyefe |
: | مسايفه |
(a. i. seyf'den) : birbirine kılıç çekme, birbirine kılıçla vurma. |
müsâyere |
: | مسايره |
(a. i. seyr'den) : yol arkadaşı olma [birine] |
müsbet, müsbete |
: | مثبته مثبت |
(a. s. sübût'dan) : 1) tesbît edilmiş, delil gösterilmiş. 2) gr. *olumlu. 3) fiz mat. Pozitif, fr. positif. Ulûm-ı müsbete : pozitif ilimler. |
müsbig |
: | مسبغ |
(a. s.) : isbâg edici, tamamlayıcı. |
müsbit, müsbite |
: | مثبته مثبت |
(a. s. sübût'dan) : isbât edici, eden. Evrak-ı müsbite : Delil, vesika olabilir kâğıtlar. |
müsbit |
: | مسبت |
(a. i.) : yara ve hastalıktan dolayı pek halsiz kalan. |
müsebba' |
: | مسبغ |
(a. s. seb'den) : 1 : yedili, yedi kısımdan meydana gelen. 2) geç. Yedigen, fr. heptagone. 3) ed. her beytine aynı vezinde ve tek sayılı mısraıyla aynı kafiyede beş mısra ilâve edilen gazel, kaside. |
müsebbaa |
: | مسبعه |
(a. i.) : yedi kere okunması gereken dua. |
müsebbeb |
: | مسبب |
(a. s. sebeb'den) : sebeb-olunarak meydana getirilen. |
müsebbet |
: | مثبت |
(a. s.) : tespit olunmuş, sabit kılınmış. |
müsebbib |
: | مسبب |
(a. s. sebeb'den) : 1) sebeb olan. 2) îcâd eden. müsebbibe-ül-esbaba, müsebbibe-i hakikî : Cenâb-ı Hak. |
müsebbih |
: | مسبح |
(a. s. sebh ve sibâtıet'den c. : müsebbihân) : tesbîh eden, subhânAllah diyen. |
müsebbiha |
: | مسبحه |
(a. i.) : şahadet parmağı, sağ elin ikinci parmağı. |
müsebbihân-ı mele-il-a’lâ |
: | مسبحان |
(a. s. müsebbih'in c.) : tesbîh edenler, subhânAllah diyenler. müsebbihân-ı felek : melekler. müsebbihân-ı mele-il-a’lâ : melekler. |
müsebbih-âne |
: | مسبحانه |
(a. f. zf.) : tesbîh ederek, subhânAllah diyerek. |
müsebbihîn |
: | مسبحين |
(a. i. müsebbih'in c.) : (bkz : müsebbihân). |
müsebbit |
: | مثب |
(a. s. sübût'dan) : tesbît edici, sabit kılan, devamlı kılan. |
müsebbitât |
: | مثبتات |
(a. i. c.) : dondurucu, uyuşturucu, bayıltıcı ilâçlar. |
müsecca', müseccaa |
: | مسجع مسجعه |
(a. s. sec'den) : ed. seci'lendirilmiş, cümlelerinin sonu kafiyeli olan [söz, nesir] . İbâre-i müseccaa : sei’li, kafiyeli söz. |
müseccel, müseccele |
: | مسجله مسجل |
(a. s. secl'den) : 1) tescil edilmiş, sicile, deftere geçirilmiş. 2) mahkeme defterine geçirilmiş. OV-kubat-ı müseccele : sicile, mahkeme defterine geçirilmiş vukuat. |
müseccil |
: | مسجل |
(a. s. şecl'den) : 1) tescîl eden, sicile, deftere geçiren. 2) mahkeme defterine geçiren. |
müsedded |
: | مسدد |
(a. s. sedâd'dan) : tesdîd edilmiş, uzunluğuna doğrultulmuş. |
Müseddes |
: | مسدس |
(a. s. süds'den) : 1) tesdis edilmiş, altıya çıkarılmış. 2) altı kısımdan meydana gelmiş. 3) geç. 'altıgen, fr. hexagone. |
Müseddes-i muntazam |
: |
geo. Düzgün *altıgen, fr. hexagone regulier. 4) ed. her kıt'asında altı mısra bulunur, ilk kıt'anın mısraları aralarında kafiyeli olup, diğer kıt'alarda ise ilk dört mısra' aralarında, son ikisi ise ilk kıt'a ile kafiyelidir. |
|
Müseddes-i mükerrer |
: |
ed. son iki mısraı her kıt'ada -nakarat hâlinde. Aynen tekrar edilen müseddes |
|
müseddid |
: | مسدد |
(a. s. sedâd'dan) : 1) tesdîd eden, doğrultan, doğru yola sevk eden. 2) (sedd'den) tıkayan, sed ve büğet yapan. 3) tıkanmış, sed ve büğet yapılmış, (bkz : mesdûd). |
Müsekkin, müsekkine |
: | مسكنه مسكن |
(a. s. sükûn'dan) : teskin edici, uyuşturucu, yatıştırıcı [ilâç] . Edviye-i müsekkine : teskin edici, uyuşturucu ilâçlar. |
müsellâh, müsellâha |
: | مسلحه مسل |
(a. s. silâh'dan) : silâhlanmış, silâhlı. Kuvâ-yi müsellâha : silâhlı kuvvetler. Sulh-i müsellâh : silâhlı sulh, silâhlanarak muhafaza edilen sulh. |
müsellahan |
: |
(a. f. silah’lan) : silâhlı olarak. |
|
Müsellem |
: | مسلم |
(a. s. selm'den. c. : müsellemât) : 1) teslîm edilmiş, verilmiş. 2) su götürmez, doğruluğu, gerçekliği herkesçe kabul edilmiş olan. |
Müsellemân |
: | مسلمان |
(a. i. selm'den) : yeniçeri devrinde, yol işleriyle vazifeli olan asker. |
müsellemât |
: | مسلمات |
(a. i. c. : selm’den. Müsellem’in c.) : umumiyetle kabul edilmiş, meydanda olan meseleler. |
Müselleme |
: | مسلمه |
(a. i.) : yardımcı teorem. |
Müselles |
: | مثلث |
(a. s. selâse'den) : 1) üçleştirilen, üçlü, Uç. İttifak-ı müselles (üçlü pakt) : birinci dünyâ harbine kadar Almanya, Avusturya - Macaristan, İtalya arasındaki anlaşma. 2) i. üç kere tasfiye olunarak çekilmiş bir cins şarap. 3) i. geo. *üçgen, fr. triangle. 4) müz. üç mısralı güfte. 5) i. g. s. bir yazı sitili. |
müselles-i kaim-üz-zâviye |
: |
("kaç" uzun okunur.) : geç. dik *üçgen, fr. triangle rectangle. |
|
müselles-i muhtelifül-adlâ' |
: |
geç. çeşitkenar "üçgen, fr. triangle scalene. |
|
müselles-i münferic-üz-zâviye |
: |
geç. geniş *açılı * üçgen, fr. triangle obtusangle. |
|
müselles-i mütesâvi-l-adla' |
: |
geç. * eşkenar * üçgen, fr. triangle equilateral. |
|
müselles-i mütesâvi-s-sâkayn |
: |
geç. *ikizkenar * üçgen, fr. triangle isocele. |
|
müselles-i şimalî |
: |
astr. kuzey yarım küresinde bulunan üç parlak yıldızdan meydana gelen bir yıldız kümesi, lât. triangulum; fr. Triangle Baureal. |
|
müselles muvâzenesi |
: |
jeod. top. tek bir * üçgenin ölçü hatâlarını gidermek için tatbîk edilen -hesap sistemi. |
|
müsellesât |
: | مثلثات |
(a. i. c.) : mat. trigonometri, fr. trigonometrie. |
müsellese |
: | مثلثه |
(a. i.) : kim. oksijen, hidrojen ve karbondan olma nesne. |
müsellesi |
: | مثلثی |
(a. s.) : müselles, üçgen biçiminde olan. |
müsellim |
: | مسلم |
(a. s. selm'den) : 1) teslîm eden, veren. 2) i. [vaktiyle] mülkiye kaymakamlarına ve nahiye müdürlerine verilen bir unvan, |
Müselmân |
: | مسليمان |
(f. i.) : (bkz. : Müslim). |
müselsel, müselsele |
: | مسلسلا |
(a. s. silsile'den) : 1) teselsül eden, zincirleme, ardı ardına. İbâre-i müselsele : aralan kesilmeden, zincirleme giden ibare, cümle. 2) i. ed. bütün mısraları kafiyeli manzume. 3) i. g. s. bir yazı sitili. |
müselselen |
: |
(a. f. silsile'den) : teselsül ederek, zincirleme, birbirine bağlı olarak. |
|
müsemmâ |
: | مسما |
(a. s. sem. v ve sümüvv'den) : 1) tesmiye olunan, bir ismi olan, adlanmış, adlı. (bkz. : benâm). 2) muayyen, belirli [zaman] |
müsemmâ bi-n-nakiz |
: |
adiyle, hâli ve hareketleri arasında tezad olan. Bî-müsemmâ : adsız, bilinmeyen. Ecel-i müsemmâ : eceliyle gelen, normal ölüm. |
|
müsemmen |
: | مثمن |
(a. s. semn'den) : 1) sekiz renkli. 2) sekizli, sekiz parçadan meydana gelen. 3) geç. Sekizgen, fr. octogone. 4) fık. Kıymet biçilmiş veya biçilen kıymet karşılığında satılmış şey. 5) ed. sekizer mısralı bendlerden müteşekkil nazım. |
müsemmim |
: | مسمم |
(a. i. semm'den) : zehirleyici, ağulayan. |
müsennâ |
: |
(a. s.) : 1) iki kat, iki katlı, ikili, iki kısımdan meydana gelmiş. 2) i. gr. iki şahsa veya iki şeye delâlet eden kelime. 3) i. gr. iki noktalı harf. Tâ-i müsennâ : iki noktalı t. 4) i. g. s. bir yazı sitili. |
|
müsennâiyyet |
: | مثنائيت |
(a. i.) : fels. ikili *bölü. |
müsennât |
: | مسنات |
(a. s. Müsennâ 3'ün c.) : iki noktalı harfin sıfatı. Tâ-i müsennât : iki noktalı t. (bkz. : müsennâ3. |
müsennât |
: |
(a. i. c. : müsenneyyât) : su bentlerinin, arkların kenarı. |
|
müsennede |
: |
(a. i.) : 1) arka yastığı. 2) arkaya dayanılacak yer. |
|
müsennem |
: | مسنم |
(a. s.) : 1) ev çatısı şeklinde olan. 2) kabartma, kabartmalı olarak hak edilmiş olan. |
müsenneyyât |
: | مسنيات |
(a. i. müsennât'ın c.) : su bentlerinin, arklarm kenarları. |
müserrah |
: | مسرج |
(a. s.) : tesrih edilmiş, boşanmış, bırakılmış, (bkz : tatlîk). |
müserrec |
: | مسرج |
(a. s. serc'den) : tesrîc edilmiş, eyer vurulmus, eyerlenmiş, eyerli. Esb-i müserrec : eyerli at. |
müserrer |
: | مسرر |
(a. i.) : bot. Göbekli bitki. |
müserri' |
: | مسرع |
(a. s. sür'at'den) : tesri' eden, sür'atlendiren. |
müsevvedât |
: | مسودات |
(a. i. sevvâd'dan. müsevvede'nin c.) : (bkz : müsveddât). |
müsevvede |
: | مسوده |
(a. i. seved'den. c. : müsevvedât) : (bkz : müsvedde). |
müsevveg |
: | مسوغ |
(a. s. c. : müsevvegat) : izin verilmiş, razı olunmuş. |
müsevvegat |
: | مسوغات |
("ga" uzun okunur. a. s. müsevveg'in c.) : izin verilmiş, razı olunmuş şeyler. |
müsevvem |
: | مسوم |
(a. s.) : nişan ile nişanlı. 2) süslü. |
müsevver |
: | مسور |
(a. s.) : etrafına sur, duvar çekilmiş. |
müsevvid |
: | مسود |
(a. s. seved'den. c. : müsevvidîn) : tesvîdeden, müsvedde, karalama, taslak yapan. |
Müsevvidin |
: | مسودين |
(a. s. müsevvid'in o.) : tesvîdedenler, müsvedde, karalama, taslak yapanlar. |
müsevvif |
: | مسوف |
(a. s. sevf'den. c. : müsevvifîn) : geciktiren, atlatan, savsaklıyan. |
müsevvifîn, müsevvifun |
: | مسوفين مسوفون |
(a. s. müsevvif in c.) : geciktirenler, atlatanlar, savsaklıyanlar. Helek-el-müsevvifûn : atlatmacılar helak buldu. hâdis. |
müseyyeb |
: | مسيب |
(a. s. seyb'den) : tesey-yübeden, tenbel, üşengen, ihmalci. |
Müshil |
: | مسهل |
(a. s. ve i. sehl'den c. : müshilât) : 1) kolaylaştıran. Müshil-ül-umur : işleri kolaylaştıran; Allah. 2) ishal veren, bağırsakları temizliyen, kazuratı kolaylıkla dışarı attıran ilâç, fr. purgatif. |
müshilât |
: | مسهلات |
(a. s. ve i. müshil'in c.) : ishal veren, bağırsakları temizliyen ilâçlar, fr. purgatifs. |
mü'sî |
: | مؤسی |
(a. s.) : kederli kimseyi avutan. |
müsî |
: | مسی |
(a. s. sev'den) : isâet eden, kötülükte bulunan. |
müs'id |
: | مسعد |
(a. s.) : is'âdeden, bahtiyar eden, mes'ud, mutlu kılan. |
müsîl |
: | مسيل |
(a. s. seyelan'dan) : isale eden, akıtan. |
müsinn |
: | مسن |
(a. s. sinn'den) : yaşlı, geçkin, kocamış, ihtiyar. |
müskıtât-ı hudûd |
: | مسقاط حدود |
(a. it.) : fık. had cezalarını ıskat ve izâle eden sebepler. |
müskıtât-ı kısas |
: | مسقاط قصاص |
(a. it.) : fık. Gereken bir kısası ıskat ve izâle eden sebepler. |
müskir |
: | مسكر |
(a. s. sekr'den) : iskâr eden, sarhoş eden, sarhoşluk veren. Küllü müski-rin haram : bütün müskir olan, sarhoş edici şeyler haramdır. |
Müskirat |
: | مسكرات |
(a. s. sekr'den) : sarhoş eden, sarhoşluk veren şeyler. |
müskit |
: | مسكت |
(a. s. sükût'dan) : iskât eden, susturan, susturucu. Cevâb-ı müskit : susturucu cevap. |
müskitâne |
: | مسكتانه |
(a. f. f.) : sustururcasına. |
Müslim |
: | مسلم |
(a. s. ve i. selâmet'den. c. : Müslimîn, Müslimûn) : İslâm dîninde olan. |
Müslîmân |
: | مسلمان |
(a. s. ve i. selâmet’den. c. : Müslimânân) : İslâm dîninde olan. (bkz : dîn-dâr, Muhammedî, mü'min, mütedeyyin). |
Müslimânân |
: | مسلمانان |
(a. f. s. ve i. selâmet'den. Müslimân'ın c.) : Müslümanlar, İslâm dîninde olanlar. |
Müslimât |
: | مسلمات |
(a. s. ve i. silm'den) : İslâm dîninde olan, Müslüman [kadınlar, kızlar] |
Müslime |
: | مسلمه |
(a. s. ve i. silm'den) : Müslüman [kadın, kız] , İslâm dîninde olan [kadın, kız] |
Müslimîn |
: | مسلمين |
(a. s. ve i. silm'den) : Müslümanlar, (bkz : Müslimûn). İmam-ül-Müslimîn : İslâm halîfeleri. |
Müslimûn |
: | مسلمون |
(a. s. ve i. silm'den) : (bkz : Müslimîn. |
Müsmin |
: | مسمن |
(a. s. semen’den) : 1) şişman, semiz. 2) semirten [ilâç] |
müsmir, müsmire |
: | مثمر مثمره |
(a. s. semer'den) : 1) semereli, yemiş veren, yemiş verici, yemişli. 2) netice veren, netîceli. 3) faydalı, verimli. (bkz : semeredâr). Gayr-i müsmir : verimsiz, boş, faydasız. Escâr-ı müsmire : meyva ağaçları. |
müsned |
: | مسند |
(a. s. sened'den) : 1) îsnâd edilmiş, nisbet edilmiş. 2) gr. *yüklem, fr. predicat. |
müsnedün-ileyh |
: | مسند اليه |
(a. b. i.) : "ona is'nâdolunan, dayanılan" : gr. *özne, fr. sujet. (bkz : mübtedâ). |
müsnid |
: | مسند |
(a. i.) : 1) söyliyene isnâd-olunan söz. 2) zaman, dehr. |
müsri' |
: | مسرع |
(a. s. sür'at'den) : tesri' eden, sür'at, hız veren, sür'atlendiren, hızlandıran. |
Müsrif |
: | مسرف |
(a. s. serf'den) : israf eden, malını, parasını boş yere yok eden, tutumsuz, savurgan, har vurup harman savuran. |
müsrif-âna |
: | مسرفانه |
(a. f. f. serf'den) : malını, parasını boşuna yok ederek, harcıyarak, tutumsuzlukla, savurganlıkla. |
müsta'bid |
: | مستعبد |
(a. s. abd'dan) : istib'âd-eden, kul edinen. |
müsta'bir |
: | مستعبر |
(a. s. c. : müsta'birîn) : isti'bâr eden, rüya tâbir ettiren. |
müsta'birîn |
: | مستعبرين |
(a. s. müsta'bir'in c.) : isti'bâr edenler, rüya tâbir edenler. |
müsta'ceb |
: | مستعجب |
(a. s. aceb'den) : şaşılacak olan. |
müsta'cel |
: | مستعجل |
(a. s. acele'den) : acele, tez, hemen yapılması gereken [şey] |
müsta'celen |
: | مستعجلا |
(a. f. acele'den) : müsta'cel, acele olarak, çabucak, çarçabuk, (bkz. : ele-l-acele). |
müsta'cib |
: | مستعجب |
(a. s. aceb'den) : isti'-câbeden, şaşan, şaşakalan. |
müsta'ciben |
: | مستعجبا |
(a. f.) : şaşarak, şaşa kalarak, |
müsta'cil |
: | مستعجل |
(a. s. acele'den) : 1) isti'câl eden, acele eden, çabuk, tez olmasını isteyen. 2) acele giden. |
müsta'fî |
: | مستعفی |
(a. s. afv'den) : 1) istifa eden, işinden kendi arzusiyle çekilen. 2) suçunun bağışlanmasını isteyen. |
müstafzıl |
: | مستفضل |
(a. s.) : bir şeyden arta kalan. |
müstanall |
: | مستنل |
(a. i. galle'den. c. : müstagallât) : üstü kapalı iratlardan başka, zahîre, tahıl gibi îrat getiren vakıf malı. |
müstagallât |
: | مستنلات |
(a. i. galle'den. müstagall'in c.) : müsakkafat (üstü kapalı) îrat-lardan başka, zahîre, tahıl gibi îrat getiren vakıf mallar. |
müstagfir |
: | مستغفر |
(a. s. gufrân'dan) : istiğfar eden, günahlarının bağışlanmasını Allah'tan dileyen. |
müstagîsîn |
: | مستنيثين |
(a. s. müstagîs'in c.) : istigâse edenler, yardım dileyenler. Ya gıyâs-el-müs-tagîsîn (ey yardım dileyenlerin yardımcısı) : Allah. |
müstağni |
: | مستغنی |
(a. s. ganî'den) : 1) doygun, gönlü tok. 2) çekingen, nazlı [davranan] . 3) lüzumlu, gerekli bulmıyan. |
müstagni-yâne |
: | مستغنيانه |
(a. f. f. ganî'den) : müstağni olanlara yakışacak surette. |
müstagreb |
: | مستغرب |
(a. s. garâbet'den) : istigrâbedilmiş, garip, tuhaf görülmüş. |
müstagrık |
: | مستغرق |
(a. s. gark'dan) : 1) gark olmuş, dalmış, daldırılmış, batmış. 2) kendini bilmiyecek derecede dalgın, düşüngen. |
müstagrık-ı hûn |
: |
kana batmış. |
|
müstagrık-ı ziya |
: |
ışığa batmış, ışıkla dolu. |
|
müstagrib |
: | مستغرب |
(a. s. garâbet'den. c. : müstagribîn) : istigrâb eden, garibine giden, şaşakalan. |
müstagrib-âna |
: | مستغربانه |
(a. f. f. garâbet'den) : garibine giderek, şaşıp kalarak. |
müstagribîn |
: | مستغربين |
(a. s. garâbet'den. müstagrib'in c.) : istigrâb edenler, garîbine gidenler, şaşakalanlar. |
müstagşî |
: | مستغشی |
(a. s.) : örtünüp bürünen. |
müstagzir |
: | مستغزر |
(a. s.) : kaz gelen yerden tavuğu esirgemiyen. |
müstahakk |
: | مستحق |
(a. s. hakk'dan) : [aslı "müstahikk" dir] . (bkz : müstahikk). |
müstahber |
: | مستخبر |
(a. s. haber'den. c. müstahberât) : istihbar olunmuş, haber alınmış, duyulmuş, işitilmiş. |
müstahberât |
: | مستخبرات |
(a. i. haber'den. müstahbere'nin c.) : alınmış, öğrenilmiş haberler. |
müstahbir |
: | مستخبر |
(a. s. haber'den) : istihbar eden, haber alan, duyan, işiten. |
müstahcer |
: | مستحجر |
(a. s. hacer'den) : sertleşip taşlaşmış, taş hâline gelmiş. |
Müstahdem |
: | مستخدم |
(a. s. ve i. hidmet'den. c. : müstahdemîn) : istihdam olunmuş, hizmette bulunan, kullanılan, ücretle çalışan. |
Müstahdemin |
: | مستخدمين |
(a. s. ve i. hidmet'den. müstahdem'in c.) : istihdam olunmuşlar, müstahdemler, çalışanlar. |
müstahdes |
: | مستحدث |
(a. s.) : yeni bulunmuş, yeni ortaya atılmış. |
müstahdim |
: | مستخدم |
(a. s. ve i. hidmet'den) : İstihdam eden, hizmette kullanan |
müstahdis |
: | مستحدث |
(a. s.) : yen! bir şey bulan, bulucu. |
müstahfaz |
: | مستحفظ |
(a. s. ve i. hıfz'dan. c. : müslahfazîn) : 1) hıfzeden, koruyan. 2) [Tanzî-mat'tan sonra] kırk yaşını aşmış olan yurttaşların -muvazzaf ve rediflikten sonraki- askerlik hizmeti. |
müstahfazîn |
: | مستحفظين |
(a. s. ve i. hıfz'dan. müstahfaz'ın c.) : müstahfazlar. |
müstahikk |
: | مستحق |
(a. s. hakk'dan. c. : müstahikkîn) : hak etmiş, hak kazanmış, lâyık. |
müstahikk-ı kısas |
: |
kuh. [eskiden] caniyi kısas suretiyle cezalandırmak hakkına mâlik olan kimse. |
|
müstahikkîn |
: | مستحقين |
(a. s. hakk'dan. müstahikk'in c.) : hak etmiş olanlar, hak kazanmışlar; lâyık olanlar. |
müstahîl |
: | مستحيل |
(a. s. c. : müstahîlât) : imkânsız, mânâsız, boş, saçma şey. |
müstahîlât |
: | مستحيلات |
(a. i. müstahîl'in c.) : imkânsız, mânâsız, boş, saçma şeyler. |
müstahkar |
: | مستحقر |
(a. s. hakaret'den) : istihkar edilen, hakir, hor görülen, küçümsenen. |
müstahkem |
: | مستحكم |
(a. s. hükm'den) : istihkâm edilmiş, istihkâmlı, sağlamlaştırılmış, sağlam, (bkz : kavî, muhkem). Mevki-i müstahkem : ask. Etrafına kale, siper gibi şeyler yapılarak sağlamlaştırılmış yer. |
müstahkır |
: | مستحقر |
(a. s. hakaret'den) : istihkar eden, hakir, küçük gören, küçümsiyen. |
müstahkim |
: | مستحكم |
(a. s. hükm'den) : istihkâm eden, sağlamlaştıran. |
müstahlas |
: | مستخلص |
(a. s. halâs'dan) : istihlâs olunmuş, kurtarılmış. |
müstahleb |
: | مستحلب |
(a. s.) : hek. süt hâline getirilmiş, süt gibi beyaz ve subye tarzında yapılmış olan ilâç. |
müstahlef |
: | مستخلف |
(a. s. halef'den) : istihlâf edilmiş, kendi yerine geçirilmiş; başkasının yerine konulmuş. |
müstahlib |
: | مستخلب |
(a. s. halb'den) : istihlâb eden, tırmalıyan. |
müstahlib |
: | مستحلب |
(a. s. halb'den) : istihlâ beden, sağan. |
müstahlib-i leben |
: |
süt sağan. |
|
müstahlif |
: | مستخلف |
(a. s. halef'den) : istihlâf eden, kendi yerine geçiren; başkasının yerine koyan. |
müstahlis |
: | مستخلص |
(a. s. halâs'dan) : istihlâs eden, kurtaran, kurtarıcı. |
müstahmil |
: | مستحمل |
(a. s. haml'den) : istihmâl eden, yüklenen. |
müstahrec |
: | مستخرج |
(a. s. hurûc'dan) : istihraç edilmiş, çıkarılmış; bir şeyden çıkarılmış, alınmış, bir kitaptan alınmış. |
müstahric |
: | مستخرج |
(a. s. hurûc'dan) : 1) istihraç eden, çıkaran. 2) ibareden mânâ çıkarmak kudretinde olan. |
müstahsal |
: | مستحصل |
(a. s. ve i. hâsıl'dan. c. : müstahsalât) : istihsâl edilmiş, hâsıl olmuş, yetiştirilmiş, üretilmiş, [yapma kelimelerdandir] |
müstahsen, müstahsene |
: | مستحسن ، مستحسنه |
(a. s. hasen'den) : 1) istihsân edilmiş, güzel sayılmış, beğenilmiş, (bkz. : makbul, pesendîde). Umûr-i müstahsene : "beğenilmiş işler. 2) müz. Türk müziğinde diapaza la sini (dügâh) fa (acem) olarak kabul eden ahenk. |
müstahsen mabeyni |
: |
müz. aynı sesi eviç kâbûl eden ahenk; aynı esâssa dayanan ney çe-çidi. |
|
Müstahsil |
: | مستحصل |
(a. s. hâsıl'dan. c. : müstahsilin) : istihsâl eden, husule getiren, yetiştiren, yetiştirici, üretici. |
Müstahsilin |
: | مستحصلين |
(a. s. müstahsil'in c.) : istihsâl edenler, husule getirenler, yetiştiriciler, üreticiler. |
müstahsir |
: | مستحسر |
(a. s.) : yorulup halsiz düşen. |
müstahyî |
: | مستحيی |
(a. s. hayâ'dan) : istih-yâ eden, utanan, utangaç, (bkz. : şerm-sâr). |
Müstahzar |
: | مستحضر |
(a. s. huzûr'dan. c. : müstahzarat) : 1) huzura getirilmiş, istihzar edilmiş, hazırlanmış, hazır. 2) zihinde tutulmuş. |
Müstahzarat |
: | مستحضرت |
(a. s. huzur’dan. Müstahzar’ın c.) : 1) hazır, hazırlanmış şeyler. 2) zihinde hazır tutulmuş şeyler. |
müstahzarât-ı tıbbiye |
: |
hek. hazır yapılmış ilâçlar. |
|
müstahzir |
: | مستحضر |
(a. s. huzûr'dan) : istihzar eden, hazırlıyan. |
müstaidd |
: | مستعد |
(a. s. uddet'den c. : müstaiddân) : 1) istîdadlı, kabiliyetli, bir şeye kabiliyeti olan. 2) akıllı, anlayışlı, (bkz . : fehîm, zekî). |
müstaidd-i ilm ü kemâl |
: |
olgunluğa ve ilme istidatlı olan. |
|
müstaiddân |
: | مستعدان |
(a. s. müstaidd'in c.) : müstait, isttdatlı kimseler. |
müstaiddâne |
: | مستعدانه |
(a. f. f.) : müstaid olana yakışacak surette. |
Müstaiddîn |
: | مستعدين |
(a. s. müstaidd'in c.) : (bkz : müstaiddân). |
müstaîn |
: | مستعين |
(a. s. avn'den) : istiâne eden, yardım istiyen. |
müstaînen |
: | مستعينا |
(a. f. avn'den) : istiâne ederek, yardım dileyerek. |
müstaînen bi-llâhi teâlâ |
: |
Allah’ın yardımına sığınarak. |
|
müstaîr |
: | مستعير |
(a. s. âriyet'den) : istiare eden, ödünç alan. |
müstakarr |
: | مستقر |
(a. s. karâr'dan) : 1) istikrar bulunan, yerleşilen, durulan yer. 2) karargâh. |
müstakbeh |
: | مستقبح |
(a. s. kubh'dan) : be-ğenilmiyen, tiksinilen. |
Müstakbel |
: | مستقبل |
(a. s. kabl'den) : 1) istikbal edilen, karşılanan. 2) önde bulunan, ilerideki, gelecek. 3) i. gr. istikbal sîgası, gelecek zaman, fr. fütur. |
müstakbelât |
: | مستقبلات |
(a. i. müstakbel'in c.) : gelecek zamanlar. |
müstakbih |
: | مستقبح |
(a. i. kubh'dan) : be-ğenmiyen, tiksinen. |
müstakbil |
: | مستقبل |
(a. s. kabl'den. c. : müstakbilîn) : 1) istikbâl eden, karşılıyan. 2) kıbleye dönen. |
müstakbilin |
: | مستقبلين |
(a. s. kabl'den. müstakbil'in c.) : 1) istikbâl edenler, krşılayıcılar. 2) kıbleye dönenler. |
müstakdim |
: | مستقدم |
(a. s. kıdem'den) : 1) istikdâm eden, takaddüm eden, ileride, önde bulunan. 2) (kadem'den) çok ayaklı olan. |
müstakırr |
: | مستقر |
(a. s. karâr'dan) : istikrar bulmuş, karar kılmış; durulmuş; yerleşmiş, sabit, bu kelimeyi, çok zaman ve yanlış olarak : "müstakarr" şeklinde'-okurlar] |
müstakıss |
: | مستفص |
(a. s.) : istıksâs eden, kısas istiyen. |
müstakil |
: | مستقيل |
(a. s.) : pazarlığın bozulmasını isteyen. |
Müstakill |
: | مستقل |
(o. s. kıllet'den) : başlıbaşına, kendi başına; kendi kendine, ayrıca, "bağımsız. |
Müstakilleri |
: | مستقلا |
(a. f. kıllet'den) : 1) kendi başına, başlı başına olarak. 2) ancak, yalnız. |
Müstakim |
: | مستقيم |
(a. s. kıyâm'dan) : 1) doğru, düz, dik. Sırât-ı müstakim : hakk yol. |
müstakim-ül’Cenâh |
: |
zool. düzkanadlılar : çekirge. , gibi. 2) temiz, namuslu, doğru. |
|
müstakîm-âna |
: | مستقيمانه |
(a. f. f. kıyâm'dan) : namuslulukla, doğrulukla. |
müstakraz, müstakraza |
: | مستقرض ، مستقرضه |
(a. s. karz'dan. c. : müstakrazât) : istikraz olunmuş, borç alınmış. Mebâlig-i müstakraza : borç alınan paralar |
müstakrazât |
: | مستقرضات |
(a. i. karz'dan. müs-takraz’ın c.) : istikrazlar, borç alınmış paralar. |
müstakrib |
: | مستقرب |
(a. s. kurb'dan) : yaklaştıran, yaklaştırıcı. |
müstakriz |
: | مستقرض |
(a. s. karz'dan. c. : müstakrizîn) : istikraz eden, borç eden. (bkz. : medyun). |
müstakrizîn |
: | مستقرضين |
(a. s. müstakriz'in c.) : istikraz edenler, borç alanlar. |
müstaksi |
: | مسستقصی |
(a. s. kusv'dan) : 1) istiksâ eden, nihayetine, sonuna varmak istiyen. 2) dikkatle araştıran. |
müstaksim |
: | مستقسم |
(a. s. kısm'dan) : 1) taksim eden, bölüşen. 2) (kasem'den) : yemin isteyen. |
müstakteb |
: | مستقطب |
(a. s. kutb'dan) : fiz. *polarılmış. fr. polarise. |
müstaktıb |
: | مستقطب |
(a. s. kutb'dan) : fiz. *polargı, fr. polariseur. |
Müştaktır |
: | مستقطر |
(a. s. katre'den) : istik-tar eden, damlatan. |
müstaktil |
: | مستقتل |
(a. s. katl'den) : istık-tal eden, ölüme karşı göğüs geren. |
müsta'li, müsta'liye |
: | مستعلی ، مستعليه |
(a. s. isti'lâ'dan) : istilâ eden, yükselen, üstün gelen, üste çıkan. Hurûf-i müsta'liye : leng. "hı, sad, dad, ti, zı, ayın, kaf" harfleri, fr. sons emp-hatiques. |
müsta'lim |
: | مستعلم |
(a. s. ilm'den) : isti'lâm eden, malûmat, bilgi istiyen. |
müsta'mel |
: | مستعمل |
(a. s. amel'den) : 1) kullanılmış. 2) eski, köhne. |
müsta'mer |
: | مستعمر |
(a. s. umrân'dan) : mahâcır yerleştirerek ma'mur, şen, bayındır bir hâle getirilen [yer] , fr. colonie. |
müsta'merât |
: | مستعمرات |
(a. i. umrân’dan. müsta’mere’nin c.) : sömürgeler, fr. colonies. (bkz : müstemlekât). |
müsta'mere |
: | مستعمره |
(a. i. umrân'dan. c. : müsta'merât) : mahâcır yerleştirerek ma'mur, şen, bayındır bir hâle getirilen yer, sömürge, fr. colonie. (bkz : müstemleke). |
müsta'mil |
: | مستعمل |
(a. s. amel'den) : isti'mâl eden, kullanan. |
müsta'mir |
: | مستعمر |
(a. s. umrân'dan) : bir yere mahâcır yerleştirerek orasını ma'mur, şen, bayındır bir hâle getiren, sömüren, sömürgeci, fr. colonisateur. |
müstansır |
: | مستنصر |
(a. s. nusret'den) : istinsar eden, yardım istiyen. |
müstantak |
: | مستنطق |
(a. s.) : istintak olunmuş. |
müstantik |
: | مستنطق |
(a. s. nutk'dan) : 1) istintak eden, söyletmek isteyen. 2) huk. sorgu hâkimi. |
müsta'raz |
: | مستعرض |
(a. s.) : geo. enine, fr. transversal, e. |
müsla'rib |
: | مستعرب |
(a. s. arab'dan) : Araplaşmış, aslen Arap olmadığı halde sonradan Arap-Jaşmış olan. Arab-ı müsta'rib : Araplaşmış Arap. |
müsta'rik |
: | مستعرق |
(a. s. arak'dan) : isti'râk eden, terlemek için yatan. |
müstasfî |
: | مستصفی |
(a. s. safâ'dan) : istisfâ eden, hâlisini, safını alan. |
müstasgir |
: | مستصغر |
(a. s. sagîr'den) : istisgar eden, küçük gören, küçümsiyen. |
müstasgir-âna |
: | مستصغرانه |
(a. f. f.) : küçük görerek, küçümsiyerek. |
müstashab |
: | مستصحب |
(a. s. sohbet'den) : istishâf olunan, birine yanında arkadaş olarak bulundurulan. |
müstashib |
: | مستصحب |
(a. s. sohbet'den) : istishâbeden, yanına alan, beraber bulunduran. |
müstashiben |
: | مستصحبا |
(a. f. sohbet'den) : müstaship olarak, beraber olarak, yanında bulundurarak. |
müstas'ib |
: | مستصعب |
(a. s. suûbet'den) : güç sayan, her şeyi zor gören. |
müstasveb |
: | مستصوب |
(a. s. savâb'dan) : istisvâbedilmiş, savap, mâkul, doğru görülmüş. |
müstasvib |
: | مستصوب |
(a. s. savâb'dan) : istisvâbeden, savap, mâkul, doğru gören. |
müstatıbb |
: | مستطب |
(a. s. tıbb'dan) : istıtbâb eden, deva, çâre ariyan. |
müsta'tıf |
: | مستعطف |
(a. s. âtıfet'den) : isti'tâf eden, şefkat, sevgi istiyen. |
müsta'tıf-âna |
: | مستعطفانه |
(a. f. f.) : şefkat, sevgi talebedercesine. |
müsta'tî |
: | مستعطی |
(a. s.) : bahşiş istiyen. |
müstatraf |
: | مستطرف |
(a. s.) : istitrâf edilmiş, turfa, nâdîde sayılmış. |
müstatrib |
: | مستطرب |
(a. s. tarab'dan) : eğlence, neş'e, ahenk istiyen. |
müstatrib-âna |
: | مستطربانه |
(a. f. f.) : müstatrib olana, eğlence, neş'e, ahenk istiyene yakışacak yolda. |
müstatrif |
: | مستطرف |
(a. s. turfa'dan) : istitrâf eden, turfa, nâdîde sayılan. |
müstavsıla |
: | مستوصله |
(a. s.) : takma saç kullanan [kadın] |
müstavtın |
: | مستوطن |
(a. s. vatan'dan) : (bkz. : mutavattın). |
müsdavzi' |
: | مستوضع |
(a. s.) : pazarlık eden. |
müstavzih |
: | مستوضح |
(a. s.) : istizah eden, izahat istiyen. |
müstazhir |
: | مستظهر |
(a. s. zahr'den) : istiz-hâr eden, dayanan, arka veren. |
müstazhiren |
: | مستظهرا |
(a. f. zahr'den) : müstazhir olarak, dayanarak, arka vererek. |
müstazıll |
: | مستظل |
(a. s. zıll'dan) : gölgelenen, gölge altında bulunan; mec. birinin himâ- yesi altında bulunan. |
müsta'zım |
: | مستعظم |
(a. s. azm'den) : 1) isti'zam eden, büyük gören, büyük tutan. 2) (aza-met'den) : kibirli, gururlu. |
müstazî |
: | مستضی |
(a. s. ziyâ'dan) : 1) ziya, ışık alan, ışıklanan, ışıklı. 2) makbul, âlâ, iyi. |
müstaz'if |
: | مستضعف |
(a. s. za'f'dan) : isti-z'âf eden, zayıf gören. |
müstazraf |
: | مستظرف |
(a. s. zarf'dan) : içine almış, etrafı kuşatılmış. |
müstazrıf |
: | مستظرف |
(a. s. zarf dan) : içine alan, etrafını kuşatan, kuşatmış olan. |
müsteân |
: | مستعان |
(a. s. avn'den) : kendisinden yardım beklenen, yardım istenen [Allah'ın sıfatlarındandır] |
Müstear |
: | مستعار |
(a. s. âriyyet'den) : 1) eğreti [alınmış] , takma [ad] '. Nâm-ı müsteâr : takma ad, eğreti ad [endini belli etmemek üzere alınır] . Hayât-ı müsteâr : [muvakkat olan] dünyâ ömrü. 2) müz. Türk müziğinin tahmînen iki buçuk ve nihâvet üç asırlık bir mürekkep makamıdır. Segâhdan yegâne farkı, "müsteâr dörtlüsü" denilen segah perdesindeki uşşak dörtlüsü (segâtı, nim-hicaz, neva, dik-hisar) ı kullanmasındadır. Segah perdesinde durur; güçlüsü segah gibi neva (re) dir. Aynen segâh'ta olduğu gibi şu arızalarla donanır : "si" koma bemolü, "mi" koma bemolü, "fa" bakıyye diyezi. Segâh'ın "lâ" bakıyye diyezi ve segah perdesindeki uşşak dörtlüs |
müsteârek |
: | مستعارك |
(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinin tahmînen iki asırlık bir mürekkep makamı. Pek az kullanılmış ve zamanımıza bir numunesi intikal etmemiştir. |
müsteârün-leh |
: | مستعار له |
(a. b. s.) : ed. istiarede müşebbeh (benzetilen) in mânası. |
müsteârün-minh |
: | مستعار منه |
(a. b. s.) : kendisinden eğreti olarak bir şey alınmış kimse. |
müsteb'ad |
: | مستبعد |
(a. s. bu'd'dan) : baîd, uzak görülen, olacağı sanılmıyan. |
müstebân |
: | مستبان |
(a. s. beyân'dan) : 1) meydanda, açık [olan] , (bkz. : âşkar, ayan, vazıh, zahir). 2) açık olarak anlaşılan. müstebân buyurulacağı veçhile : anlaşılacağı üzere. |
müstebdel, müstebdele |
: | مستبدل ، مستبدله |
(a. s. bedel'den) : istibdâl edilmiş, değiştirilmiş. Efrâd-ı müstebdele : askerliğini bitirerek tezkere almış olan kimseler. |
müstebdı' |
: | مستبضع |
(a. s.) : fık. Kazancı kendine yânî verene âit olmak üzere sermâye verilen kimse. |
müstebdi' |
: | مستبدع |
(a. s.) : eşi emsâlî pek az bulunur sanan. |
müstebdi-âna |
: | مستبدعانه |
(a. f. f.) : müstebdi' olana yakışacak surette. |
müstebdil |
: | مستبدل |
(a. s. bedel'den) : istibdâl eden, değiştiren. |
müstebgi |
: | مستبغی |
(a. s.) : olması için yardımda bulunan. |
müstebhir |
: | مستجر |
(a. s. bahr'den) : istibhâr eden, deniz gibi geniş olan [kimse] , (bkz : mütebahhir). |
müstebî |
: | مستبی |
(a. s.) : esir eden. |
müsteb'id |
: | مستبعد |
(a. s. bu'd'dan) : istib'âd eden, uzak gören, uzak sayan. |
müstebidd |
: | مستبد |
(a. s. istibdâd'dan) : istibdâdda bulunan, hükmü altında bulunanlara söz hak ve hareket serbestliği vermiyen; despot. |
müstebidd-âna |
: | مستبدانه |
(a. f. f.) : müstebitçe, istibdat yaparak, hükmü altında bulunanlara söz hakkı ve hareket serbestliği vermiyerek. |
müstebık |
: | مستبق |
(a. s.) : istibak eden, , yarışa çıkan. |
müstebîn |
: | مستبين |
(a. s.) : açık, meydanda, (bkz. : âşkâr, vazıh). |
müstebki |
: | مستبقی |
(a. s. beka'dan) : is-tibka eden, baki olmasını istiyen. |
müstebrî |
: | مستبری |
(a. s.) : istibrâ eden, uzvunda sidik damlası bırakmıyan. |
müstebşir |
: | مستبشر |
(a. s.) : 1) istibşâr eden, müideliyen. 2) müjde ile sevinen. |
müstebtın |
: | مستبطن |
(a. s. batn'dan) : istib-tân eden, iç yüzüne vâkıf olan. |
müstecâb |
: | مستجاب |
(a. s. cevâb'dan) : isticâbe edilmiş, kabul olunmuş [dileği] , (bkz. : mucâb). |
müstecâb-üd-da’ve |
: |
duası kabul olunan, duası makbul olan. |
|
müste'cel |
: | مستأجل |
(a. s.) : muayyen vakte kadar geciktirilen. |
müste'cer |
: | مستأجر |
(a. s.) : istîcâr edilen, kira ile tutulan. |
müste'cerün-fih |
: | مستأجر فيه |
(a. b. i.) : kiralama maksadı. |
müstechil |
: | مستجهل |
(a. s.) : istichâl eden, câhil sayan. |
müstechil-âna |
: | مستجهلانه |
(a. f. f. cehl'den) : câhil sayarak. |
müste'cir |
: | مستأجر |
(a. i. ecr'den. c. : müste'cirîn) : 1) isticar eden, kira ile tutan [bir şeyi] . 2) kiracı, (bkz : mükterî). |
müstecîr |
: | مستجير |
(a. s.) : isticâre eden, aman dileyen, himaye bekleyen. |
müstecîr-âna |
: | مستجيرانه |
(a. f. f) : müstecîrcesine, aman dileyerek. |
müste'ciren |
: | مستأجرا |
(a. f.) : kiracı olarak. |
müste'cirîn |
: | مستأجرين |
(a. i. müste'cir'in c.) : 1) kira ile tutanlar. 2) kiracılar. |
müsteclib |
: | مستجلب |
(a. s. celb'den) : istic-lâbeden, çeken [kendine doğru] |
müstecmi' |
: | مستجمع |
(a. s. cem'den) : toplıyan; toplanan. |
müstecmi'-i haslet-i cemile |
: |
güzel huyu toplıyan; güzel huya sahip olan. |
|
müstecmi-'ül-mecdi ve-ş-şeref |
: |
şan ü şeref ve büyüklüğü kendinde toplıyan. |
|
müstecvib |
: | مستجوب |
(a. s. cevâb'dan) : istic-vâbeden, sual sorup cevabını istiyen. |
müsted'â |
: | مستدعا |
(a. s. da'vâ'dan. c. : müsted'ayât) : istida edilen, istenen, dilenen; istida (*dilekçe) ile istenilen [şey] |
müsted'â-aleyh |
: | مستدعی عليه |
(a. b. s. da'vâ'dan) : kendisinden dâva ve şikâyet olunan [kimse] |
müstedâm |
: | مستداه |
(a. s. devâm'dan) : 1) devamı istenilen. 2) devamlı, sürekli, sürüp giden, (bkz : bakî, dâim). |
müsted'ayât |
: | مستدعيات |
(a. s. da’vâ’dan. müsted’â’nın c.) : dilenen, istenilen şeyler; istida (*dilekçe) ile istenilen [şeyler] |
müstedbir |
: | مستدبر |
(a. s. dübr'den) : istid-bâr eden, arkasını döndüren, yüz çeviren. |
müstedel |
: | مستدل |
(a. s. delâlet'den) : istidlal olunmuş, bir delil ile ispat edilmiş, ["müs-tedlel" kelimesi yanlıştır] , (bkz : müstenbat). |
müsted'î |
: | مستدعی |
(a. s. da'vâ'dan) : istida eden, dilekçe veren [kimse] |
müste'dî |
: | مستدعی |
(a. s.) : 1) yardım ve korunma istiyen. 2) birinin zorla malını alan. |
müste'dib |
: | مستأدب |
(a. s.) : bilgi ve edep-öğrenen. |
müstedil |
: | مستدل |
(a. s. delâlet'den) : delil ile ispat edilen. |
müstedîm |
: | مستديم |
(a. s. devâm'dan) : istidama eden, devamını istiyen. 2) devamlı, sürekli, (bkz : daimî), fels. fr. remanent. |
müstedin |
: | مستدين |
(a. s. deyn'den) : isti-dâne eden, borç alan. (bkz : müsteîr). |
müstedîr |
: | مستدير |
(a. s. devr'den) : dâire şeklinde olan, değirmilenen, değirmi, (bkz. : kürevî). |
müstedrek |
: | مستدرك |
(a. i.) : arapçada bir vezin. |
müstedrik |
: | مستدرك |
(a. s. derk'den) : istidrâk eden, anlamak istiyen. |
müstefâd |
: | مستفاد |
(a. s. feyd'den) : 1) kazanılmış, kâr edilmiş. 2) anlaşılmış. (bkz. : münfehim) |
müstefâz |
: | مستفاض |
(a. s.) : dağılıp yayılmış. |
müstefhem |
: | مستفهم |
(a. s. fehm'den) : anlaşılan. |
müstefhim |
: | مستفهم |
(a. s. fehm'den) : anlamak istiyen, soran. |
müstefîd |
: | مستفيد |
(a. s. feyd'den. c. : müs-tefîdân) : istifâde eden, faydalanan. |
müstefîdân |
: | مستفيدان |
(a. s. müstefîd'in c.) : istifâde edenler, faydalananlar. |
müstefîd-âna |
: | مستفيدانه |
(a. f. f.) : istifâde ederek, faydalanarak. |
müstefîz |
: | مستفيض |
(a. s. feyz'den) : istifâ-ze eden, feyiz alan, feyizlenen. |
müstefîz-âna |
: | مستفيصانه |
(a. f. f.) : feyiz alarak, feyizlenerek. |
müstefreşe |
: | مستفرشه |
(a. i. firâş'dan) : odalık, câriye, (bkz : kenîzek). |
müstefrig |
: | مستفرغ |
(a. s. ferağ ve fürûğ'dan) : 1) istifrağ eden, kusan. 2) hek. gaseyan ettiren, kusturan. Devâ-yi müstefrig : kusturucu ilâç. |
müstefsir |
: | مستفسر |
(a. s. fesr'den. c. : müstefsirîn) : bir şeyin tefsirini, îzâhını, geniş anlatılmasını istiyen. |
müstefsirîn |
: | مستفسرين |
(a. s. müstefsir'in c.) : istifsar edenler, bir şeyin tefsirini, îzâhını, geniş anlatılmasını istiyen. |
müsteftî |
: | مستفتی |
(a. s. fetvâ'dan) : 1) istif tâ eden, müftüden fetva istiyen 2) bir müşkülün hallini, çözülmesini istiyen. |
müsteftih |
: | مستفتح |
(a. s. feth'den) : istif-tâh eden, açan, başlıyan. |
müstegas |
: | مستغاث |
("ga" uzun okunur, a. s. gıyâs'dan) : istigase edilmiş, kendisinden yardım istenmiş, istenen; Allah. |
müstegîs |
: | مستغيث |
(a. s. gıyâs'dan. c. : müstegisîn) : istigase eden, yardım dileyen. |
müstehabb |
: | مستحب |
(a. s. hubb'dan) : sevilen, beğenileri, (bkz : makbul, mergub). farz ve vâcibden başka olarak sevap kazanılan iş. Sadaka vermek ; oruç tutmak [mübarek günlerde-] gibi |
müstehâm |
: | مستهام |
(a. s.) : şaşırmış, şaşa kalmış, (bkz. : hayran). |
müstehân |
: | مستهان |
(a. s.) : alçak, değersiz, âdî. |
müstehâs |
: | مستحاث |
(a. s.) : toprak altında saklı bulunan. |
müstehâsât |
: | مستحاثات |
(a. i. müstehâse'nin c.) : * taşı Har, fosiller, fr. fossilles. Mebhas-ül-müs-tehâsât : paleontoloji, fr. paleontologie. |
Müstehase |
: | مستحاثه |
(a. i. c. : müstehâsât) : * taşıl, fosil, fr. fossile. |
müstehâza |
: | مستحاضه |
(a. i.) : aybaşı gören kadın. |
müstehcen |
: | مستهجن |
(a. s. hücnet'den) : istihcân edilmiş, açık saçık, edepsizce [olan] , (bkz. : bî-edebâne, perde-bî-rûnâne). |
müstehcin |
: | مستهجن |
(a. s. hücnet'den) : istihcân eden, çirkin, kötü, fena gören. |
müstehdî |
: | مستهدی |
(a. s. hedy ve hidâyet'den) : istihdâ eden, doğru yolu, hak olan Müslümanlık yolunu istiyen. |
müstehdif |
: | مستهدف |
(a. s. hedeften) : istihdaf eden, hedef tutan; hedef gibi dikilip duran. |
müstehiff |
: | مستخف |
(a. s.) : istihfaf eden, aşağı, bayağı sayarak alay edip eğlenen. |
müstehîl, müstehîle |
: | مستحيل ، مستحيله |
(a. s. havl'den. c. : müstehîlât) : 1) mümkün ve kabil plmıyan [şey] . 2) mânâsız, saçma şey. Umûr-i müstehîle : mânâsız, saçma işler. |
müstehîlât |
: | مستحيلات |
(a. s. havl'den. müstehîl'in c.) : 1) mümkün ve kabil olmıyan şeyler . 2) mânâsız, saçma şeyler. |
müstehill |
: | مستحل |
(a. s. helâl'den) : 1) istihlâl eden, helallik dileyen. 2) helallaşan. |
müste'hir, müste'hire |
: | مستأخر ، مستآخره |
(a. s.) : teehhür eden, geciken. Mes'ele-i müste'hire : huk. bir dâva görülürken, bu dâvadan önce ve bu dâva ile ilgili olarak görülmesi îcâbeden başka bir mesele. |
müstehlek, müstehleke |
: | مستهلك ، مستهلكه |
(a. s. helâk'den) : istihlâk edilmiş, yiyip içilerek tüketilmiş, bitirilen. Erzâk-ı müstehleke : sarf edilen erzak. |
müstehlik |
: | مستهلك |
(a. s. helâk'den) : istihlâk eden, yiyip içerek tüketen, bitiren, fr. con-sommateur. |
müstehvî |
: | مستهوی |
(a. s.) : istihvâ eden, hayran eden, aklını alan. |
Müstehzi |
: | مستهزی |
(a. s.) : istihza eden, biriyle eğlenen, herkesle eğlenmek âdetinde olan. |
müstehziyâne |
: | مستهزيانه |
(a. f. f.) : istihza ederek, eğlenerek, alay yollu. |
müsteir |
: | مستعير |
(a. s. âriyyet'den) : istiare eden, ödünç alan. (bkz. : müstedîn). |
müstekbir |
: | مستكبر |
(a. s. kibr'den. c. : müstekbirîn) : kibirlenen, kendini büyük gören, büyüklenen. (bkz. : mütekebbir). |
müstekbir-âna |
: | مستكبرانه |
(a. f. f.) : kendini büyük görerek, büyüklenerek. |
müstekbirîn |
: | مستكبرين |
(a. s. müstekbir'in c.) : kibirlenenler, kendini büyük görenler, bü-yüklenenler. (bkz. : mütekebbirîn). |
müstekfî |
: | مستكفی |
(a. s.) : yetecek kadarını istiyen. |
müstekif |
: | مستكف |
(a. s.) : 1) dilenmek için elini uzatan. 2) bakarken gözünü korumak için elini kaşının üstüne koyan. |
müştekin |
: | مستكين |
(a. s.) : alçak gönüllülük gösteren. |
müstekinn |
: | مستكن |
(a. s. kenn'den) : istiknân eden, gizlenen, saklanan. |
müstekinne |
: | مستكنه |
(a. i.) : içteki kin. |
müstekmil |
: | مستكمل |
(a. s. kemâl'den) : istikmâl eden, tam, olgun bir hâle getiren, eksiksiz olarak bitiren. |
müstekmin |
: | مستمكن |
(a. s. kemn ve kümûn'dan) : gizlenen, saklanan. |
müsteknih |
: | مستكنه |
(a. s. künh'den) : istiknâh eden, künhünü, esâsını, doğrusunu araştıran. |
müstekrâ |
: | مستكرا |
(a. s.) : kiraya verilen eşya. (bkz : mükterâ, mükrâ). |
müstekreh |
: | مستكره |
(a. s. kerâhet'den. c. : müstekrehât) : istikrah edilmiş, kerîh görülmüş, tiksinilen, iğrenilen, iğrenç. |
müstekrehât |
: | مستكرهات |
(a. s. kerâhet'den. Müstekreh’in c.) : istikrah edilen, tiksinilen, iğrenç şeyler. |
müstekrî |
: | مستكری |
(a. s. kirâ'dan) : istikra-eden, kira ile tutan, (bkz : mükterî, müste'cir). |
müstekrih |
: | مستكره |
(a. s. kerâhet'den) : istikrah eden, tiksinen, kerih gören, iğrenen, nefret eden. |
müsteksir |
: | مسبكثر |
(a. s. küsr ve kesret'den) : istiksâr eden, çok gören, çok sayan. |
müstekşif |
: | مستكشف |
(a. s. keşf'den) : istikşaf eden, keşfetmiye çalışan. |
müstektib |
: | مستكتب |
(a. s.) : istiktâbeden, söyleyip yazdıran, dikte eden. |
müsteiezz |
: | مستلذ |
(a. s. lezzet'den. c. : müstelezzât) : lezzet alınmış, tadına varılmış. |
müstelezzât |
: | مستلذات |
(a. i. lezzet'den. müstelezz'in c.) : lezzet alınan şeyler. |
müstelîm |
: | مستليم |
(a. s. levm'den) : beğe-nilmiyecek iş gören. |
müstelizz |
: | مستلذ |
(a. s. lezzet'den) : lezzet alan. tarl alan. tarlına varan |
müstelkî |
: | مستلقی |
(a. s.) : istilka eden, arka üstü yatan. |
Müstelzim |
: | مستلزم |
(a. s. lüzûm'dan) : istilzam eden, gerektiren; gereken. |
müstemedd |
: | مستمدأ |
(a. s.) : kendisine yardım edilen, edilmiş olan. |
müste'men |
: | مستمن |
(a. s. emn'den) : 1) kendisine aman verilmiş olan. 2) ecnebi tebaasından olan kimse. |
müstemhil |
: | مستمهل |
(a. s. mehl'den) : mühlet, zaman, muayyen bir vakit istiyen. |
müstemi' |
: | مستمعا |
(a. s. sem'den. c. : müstemiîn) : 1) istimâ eden, dinliyen, dinleyici, işiten, (bkz. : sâmi'). 2) bir okula yalnız dinleyici olarak devam eden. |
müstemian |
: | مستمد |
(a. f. semi'den) : dinleyici olarak; işiterek, duyarak. |
müstemidd |
: | مستمد |
(a. s. meded'den) : istimdâd eden, yardım istiyen. |
müstemidd-ine |
: | مستمدانه |
(a. f. f.) : iitimdâdederek, yardım istiyerek. |
müstemiîn |
: | مستمعين |
(a. s. sem'den. müstemi'in c.) : dinleyiciler, fr. auditeurs. |
müste'min |
: | مستأمن |
(a. s. emn'den) : 1) istimân eden, aman dileyen. 2) vaktiyle ecnebî tebaasına verilen bir unvan, 3) sığınan, canını kurtarmak şartiyle teslim olan. |
müstemirr |
: | مستمر |
(a. s. mürûr'dan) : 1) istimrar eden, bir düziye uzayıp giden. 2) sürekli, devamlı; bir düziye, dâima. |
müstemirren |
: | مستمرا |
(a. f.) : müstemir olarak, sürekli, aralıksız, (bkz. : daimî). |
müstemit |
: | مستميت |
(a. s.) : savaşta ölümden yılmıyan yürekli [kimse] |
müstemlek |
: | مستملك |
(o. s. mülk'den) : 1) satın alınmış mülk. 2) (bkz. : müsta'mer). [yapma kelimelerdendir] |
müstemlekât |
: | مستملكات |
(a. i. mülk'den. müstemleke'nin c.) : sömürgeler, fr. colonies. (bkz. : müsta'mere). |
Müstemleke |
: | مستملكه |
(a. i. mülk'den. c. : müstemlekât) : sömürge, fr. colonie. (bkz. : müsta'mere). |
müstemlî |
: | مستملی |
(a. s.) : (bkz. : mütektib). |
müstemsik |
: | مستمسك |
(a. s.) : salıvermemek üzere sıkı tutan |
müstemti' |
: | مستمتع |
(a. s.) : istimtâ eden, temettü' eden, faydalanan. |
müstemzic |
: | مستمزج |
(a. s. mezc'den) : istimzâceden, yoklıyan, soran [düşüncesini, reyini, hatırını] |
müstenbat |
: | مستنبط |
(a. s.) : istinbât olunmuş, zımnen anlaşılmış, (bkz. : müstedell-) |
müstenbi' |
: | مستنبئ |
(a. s.) : (bkz. : müstahbir). |
müstenciz |
: | مستنجز |
(a. s.) : istincâzeden, va'din yerine getirilmesini istiyen. |
müste'nefün-aleyh |
: | مستأنف عليه |
(a. b. s.) : huk. aleyhinde, istînaf suretiyle dâva açılan kimse. |
müstenfik |
: | مستنفق |
(a. s.) : şunu bunu beslemek için malını tüketen. |
müjtenfir |
: | مستنفر |
(a. s.) : istinfâr eden, ürken, ürküp kaçan. |
müstenhic |
: | مستنهج |
(a. s.) : birinin mesleğine giren. |
müstenhir |
: | مستنهر |
(a. s. nehr'den) : aka aka yeri oyan, nehir yapan. |
müstenid |
: | مستند |
(a. s. sened'den. c. : müstenidât) : 1) istinâdeden, dayanan, yaslanan; güvenen. 2) bir delîli, şahidi olan. |
müstehilat |
: | مستندا |
(a. f. sened'den) : 1) istinâdederek, dayanarak, yaslanarak; güvenerek. 2) bir delîl, şâhid (* tanık)- göstererek. |
müste'nif |
: | مستأنف |
(a. s.) : 1) istinaf eden, yeniden başlıyan. 2) bidayet mahkemesinden (dâvaların ilk görüldüğü mahkemeden) verilen hükmü kabul etmeyip, dâvasına, bir üst derecede bulunan başka mahkemede bakılmasını istiyen [kimse] |
müstenîm |
: | مستنيم |
(a. s. nevm'den) : yalandan uyuyan, uyur gibi görünen. |
müstenîr |
: | مستنير |
(a. s. nûr'dan) : istinâre eden, nûr, ışık alan, parlak. |
müste'nis |
: | مستأنس |
(a. s. üns'den) : istînâs eden, ünsiyet peyda eden, yabaniliği kalmıyan, alışık. |
müstinker |
: | مستنكر |
(a. s.) : inkâr edilmiş, (bkz. : münker). |
müstenkıh |
: | مستنقه |
(a. s.) : idrâk eden, anlıyan. |
müstenkıs |
: | مستنقص |
(a. s. naks'dan) : istin-kas eden, fiyatı kısmak, indirmek istiyen. |
müstenkif |
: | مستنكف |
(a. s. nekf'den) : istinkâf eden, kabul etmiyen, peri duran, el çeken, "çekimser. |
müstenkifi |
: | مستنكه |
(a. s.) : 1) ağız koklı-Van. 2 inceliyen, araştıran. |
müstenkir |
: | مستنكر |
(a. s.) : inkâr eden. (bkz. : münkir). |
müstensih |
: | مستنسخ |
(a. s. nesh'den) : 1) istinsah eden, bir yazının, suretini, kopyesini çıkaran. 2) teksir, çoğaltma makinesi, şapirograf. |
müstenşıkk |
: | مستنشق |
(a. s. şakk'dan) : burnuna su çeken [temizlik için] |
müstenşik |
: | مستنشق |
(a. s. neşîde'den) : istinşâdeden, birisinin şiir okumasını istiyen. |
müstentid |
: | مستنشد |
(a. s. netîce'den) : istintâceden, netice çıkaran. |
müsterâh |
: | مستنتج |
(a. s. râhat'dan) : 1) rahat edecek yer. 2) aptesâne. (bkz. : pây-hâne). |
müsterak, müsteraka |
: | مسترق ، مستراح |
(a. s. sirkat'den) : sirkat olunmuş, çalınmış, (bkz. : mesrûk). Hamse-i müsteraka : celâli senenin sonuna ilâve edilen beş gün. |
müsterkâ |
: | مسترقه |
(a. s. recâ'dan) : 1) rica edilmiş. 2) umulmuş, umulan, [yapma kelimelerdendir] |
müsterci' |
: | مسترجع |
(a. s.) : istircâ eden, "innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn (= biz Allah'ın kuluyuz, O'na râciiz, O'na döneceğiz)" diyen. |
müsteredd |
: | مسترد |
(a. s. redd'den) : istirdâdedilmiş, geri alınmış. |
müsterfih |
: | مسترفه |
(a. s. refâh'den) : refah, bolluk, rahatlık istiyen. |
müsterham |
: | مسترحم |
(a. s. rahm ve ruhum'dan) : 1) istirham olunmuş, niyaz olunmuş, yalva-rılmış, yalvarılan. 2) birinin merhameti istenilen. |
müsterhî |
: | مسترجی |
(a. s. rehâ'dan) : istir-hâ eden, gevşek, sarkık, sölpük. |
müsterhib |
: | مسترهب |
(a. s.) : istirhâbeden, korkutan. |
müsterhim |
: | مسترحم |
(a. s. rahm'den) : 1) istirham eden; niyaz eden, yalvaran. 2) merhamet dileyen. |
müsterhim-âna |
: | مسترحمانه |
(a. f. f. ruhm'dan) : istirham edene, yalvarana; merhamet dileyene yaraşır yolda. |
müsterhin |
: | مسترهمن |
(a. s. rehn'den) : istirhân eden, rehin alan; rehin istiyen. |
müsterhis |
: | مسترخص |
(a. s. ruhs'dan) : istir-hâs eden, ucuz sayan. |
müster'hi |
: | مسترخی |
(a. s.) : istir'â eden, birinden bir şeyin korunmasını ve saklanmasını istiyen. |
müste'rib |
: | مستأرب |
(a. s.) : borçlu (bkz. : medyun). |
müsterih |
: | مستريح |
(a. s. râhat'dan) : istirahat eden, rahat bulan, gönlü rahat, kaygısız. |
müsterîh-ül-bâl |
: |
içi, gönlü rahat. |
|
müsterih-âne |
: | مستريحانه |
(a. f. f. râhat'dan) : içi rahat olarak, gönül rahatlığı ile. |
müsterkı' |
: | مسترقع |
(a. s.) : yamaya, tamire muhtaç. |
müsterşî |
: | مسترشی |
(a. s. rüşvet'den) : istir-şâ eden, rüşvet istiyen. (bkz. : mürteşî). |
müsterşid |
: | مسترشد |
(a. s. rüşd'den. c. : müsterşidîn) : istişâdeden, irsâd edilmesini, doğru yolun gösterilmesini istiyen. |
müsterşid-âne |
: | مشترشدانه |
(a. f. f.) : müsterşide, doğru yolun gösterilmesini istiyene yaraşır yolda. |
müsterşidîn |
: | مشترشدين |
(a. s. müsterşid'in c.) : irşâdedilmesini, doğru yolun gösterilmesini istiyenler. |
müsterşiyâne |
: | مشترشيانه |
(a. f. zf.) : rüşvet istercesine. |
müstervih |
: | مستروح |
(a. s. râhat'dan) : istirahat eden, dinlenen. |
müsterzı' |
: | مسترضع |
(a. s. rızâ'dan) : para ile sütnine tutan. |
müsterzil |
: | مشترذل |
(a. s. rezîl'den) : istir-zâl eden, rezîl sayan. |
müstes'ad |
: | مستسعد |
(a. s. sa'd'den) : istisâdedilen, uğurlu sayılmış, uğurlu sayılan. |
müste'sal |
: | مستدصل |
(a. s.) : istîsal olunmuş, kökünden koparılmış. |
müsteshil |
: | مستسهل |
(a. s.) : istishâl eden, kolay sayan. |
müsteshil-âna |
: | مستسهلانه |
(a. f. zf.) : kolay sayarcasına. |
müsteshir |
: | مستسخر |
(a. s.) : istishâr eden, alay eden. |
müste'sıl |
: | مستأصل |
(a. s.) : istîsal eden, kökünden koparan. |
müstes'id |
: | مستسعد |
(a. s. sad'dan) : is-tisâdeden, uğurlu sayan, uğur sayan. |
müstesinn |
: | مستسن |
(a. s. sinn'den) : istisnan eden, yaşlanan, ihtiyarlıyan. |
müsteskal |
: | مستثقل |
(a. s. siklerden) : istiskal edilen, kendisine, koyarcasına muamelede bulunulan. |
müsteskıl |
: | مستثقل |
(a. s. sıklet'den) : istiskal eden, kovarcasına muamele eden. |
müsteskıl-âna |
: |
(a. f. zf.) : istiskal edene yakışacak surette. |
|
müsteskî |
: | مستثقی |
(a. s. saky'den) : hek. istiska olmuş, karnı su toplamış. |
müsteslim |
: | مستسلم |
(a. s. c. : müsteslimîn) : 1) istislâm eden, boyun eğen. 2) İslâm dînini kabul eden. |
müsteslimîn |
: | مستسلمين |
(a. s. müsteslim'in c.) : 1) istislâm edenler, boyun eğenler. 2) İslâm dînini kabul edenler. |
müstesna |
: | مستثنا |
(a. s.) : 1) istisna edilen, kural dışı bırakılan, bırakılmış. 2) üstün. 3) ayrı tutulan, *ayrık. 4) benzerlerinden baskın. |
müstesneyât |
: | مستثنيات |
(a. s. müstesnâ'nın c.) : (bkz. : müstesna). |
müsteşar |
: | مستشار |
(a. i. meşveret'den) : 1) kendisiyle müşaverede bulunulan, kendisine iş danışılan. 2) vekâletlerde vekilden sonraki âmir. |
müsteş'ar |
: | مستشعر |
(a. s. şuûr'dan) : bildirilen, haberli. |
müsteşarı |
: | مستشاری |
(a. f. meşveret'den) : müsteşarlık. |
müsteşfi' |
: | مستشفع |
(a. s. şefâat'den) : şefaat dileyen, bağışlanmasını istiyen. |
müsteşfî |
: | مستشفی |
(a. s. şifâ'dan) : 1) şifâ dileyen, iyilik istiyen. 2) kendisine baktıran |
müsteşfi-âna |
: | مستشفعانه |
(a. f. f.) : şefaat dilercesine. |
müsteşhed |
: | مستشهد |
(a. s. c. : müsteş-hedât) : şahit tutulan, şahit olarak gösterilen. |
müsteşhedât |
: | مستشهدات |
(a. s. müsteşhed'in c.) : şahit tutullanlar, şahit olarak gösterilenler. |
müsteşhedât-ı edebiye |
: |
ed. kelimelere misal olarak gösterilen cümle veya şiirler. |
|
müsteşhid |
: | مستشهد |
(a. s.) : istişhâdeden, şahit tutan. |
müsteş'ir |
: | مستشعر |
(a. s. iş'âr'dan) : İstiş'âr eden, bildirilmesini istiyen [yazı ile-] |
Müsteşrik |
: | مستشرق |
(a. s. ve i. şark'dan. c. : müsteşrikin) : şark topluluklarının târihini, dilini ve edebiyatını ve folklorunu araştırmakla meşgul olan âlim, fr. orientaliste. |
Müsteşrikin |
: | ممستشرقين |
(a. s. ve i. şark'dan. müsteşrikin c.) : müsteşrikler, fr. orientalistes. |
müstetâb |
: | مستطاب |
(a. s. tayyib'den) : istitâbe edilen, hoş, güzel bulunan. Kitâb-ı müstetâb : güzel kitap. |
müstetim |
: | مستتم |
(a. s.) : istitâm eden, tamamlanmasını istiyen. |
müstetir |
: | مستتر |
(a. s. setr'den) : istitâr eden, gizlenen, gizli, saklı. |
müstevâ |
: | مستوی |
(a. s.) : müzekker (*eril) ile münennesi (*dişil) içine alan. |
müstevcib |
: | مستوجب |
(a. s. vücûb'dan) : 1) lâyık, (bkz. : seza, şayan). 2) icâbeden, gereken. |
müstevda' |
: | مستودع |
(a. s. ved'den) : 1) emânet bırakılan. 2) emânet olarak bir malı kabul eden. |
müstevdi' |
: | مستودع |
(a. s. ved'den) : 1) emânet bırakan. 2) emânet bırakılan yer. | |
müstevfâ, müstevfî |
: | مستوفی ، مستوفی |
(a. s. vefâ'dan) : kâfî derecede, yeteri kadar, tam, mükemmel; dolgun. |
müstevfik |
: | مستوفق |
(a. s.) : Allah'tan yardım dileyen. |
müstevfir |
: | مستوفر |
(a. s.) : borçludan alacağını tamamen alan. |
müstevhib |
: | مستوهب |
(a. s.) : bahşiş istiyen. |
müstevî |
: | مستوی |
(a. s. sevî'den) : 1) düz, her tarafı bir. 2) geç. *düzlem. 3) gr. erkeği ile dişisi bir olan veya hem erkek, hem dişi olan [isim, sıfat] |
müstev'ib |
: | مستوعب |
(a. s. va'b'den) : 1) is-tiâbeden, içine alan, kapsıyan. 2) kaplıyan, tutan. |
müstevki' |
: | مستوقع |
(a. s.) : 1) istika eden, olmasını bekliyen. 2) olacak diye kaygılanan. |
müstevkid |
: | مستوقد |
(a. s.) : 1) yanıp alevlenmiş. 2) yakıp alevlendirici. |
müstevli, müstevliye |
: | مستولی ، مستوليه |
(a. s. vely'den) : 1) istilâ eden, ele geçiren idaresi altına alan. 2) yayılan, her tarafı kaplıyan. 3) hek. salgın, fr. epidemique. Maraz-ı müstevli : hek. salgın hastalık, fr. maladie epidemique. Nezle-i müstevliye : hek. salgın nezle, nezle salgını. |
müstevsi' |
: | مستوسع |
(a. s.) : bollaşan, genişliyen. |
müstevsik |
: |
(a. s.) : birinden senet, vesika alan. |
|
müstevzi' |
: | مستوزع |
(a. s.) : hak dergâhından ilham istiyen. |
müsteykın |
: | مستيقن |
(a. s. yakîn'den) : istikan eden, yakînen, kat" olarak bilen. |
müsteykız |
: | مسنيقظ |
(a. s. yakaz'dan) : istî-kazeden, uykudan uyanan, (bkz. : bî-dâr). |
müsteymin |
: | مستيمن |
(a. s.) : 1) aman dileyen. 2) birinin yemînini istiyen. 3) mübarek sayan. |
müsteyser |
: | مستيسر |
(a. s.) : kolaylanmış, hazır. |
müsteysir |
: | مستيثر |
(a. s.) : istîsa reden, nefsine ayıran. |
müstezâd |
: | مستزاد |
(a. s. ziyâde'den) : 1) ziyâdeleşmiş, artmış, çoğalmış. 2) i. ed. bahr-i he-cez vezinlerinden : pmef'ûlü, mefâîlü mefâîlü faulün] vezninde söylenmiş mısra'lara : [mefûlü, faulün] parçalarına müsâvî birer parça katmak suretiyle meydana getirelen manzume : Meselâ : ey şOh-i kerem pîyşe; dil-i zâr senindir. Yok minnetin asla. Ey kân-ı kerem; anda ne kim vâr senindir. Pinhân ü hüveydâ. . . (Nedim) |
müste'zen |
: | مستأذان |
(a. s. izn'den) : izin istenilmiş. |
müstezill |
: | مستذل |
(a. s. zelîl'den) : istiz-Jâl eden, birini zelîl, hor, hakir gören. |
müste'zin |
: | مستأذن |
(a. s. izn'den) : izin istiyen. |
müstezkir |
: | مستذكر |
(a. s. zikr'den) : istiz-kâr eden, hatırlıyan. |
müstmend |
: | مستمند |
(f. s. c. : müstmen-dân) : mahzun, kederli; bîçâre, zavallı. |
müstmendân |
: | مستمندان |
(f. s. müstmend'in c.) : mahzun, kederli, üzgün kimseler; biçâreler, zavallılar. |
müstmendâne |
: | مستمندانه |
(a. f. f.) : mahzunlukla, zavallılıkla. |
müsûl |
: | مثول |
(a. i.) : ayakta durma [saygıdan dolayı] |
miis'ut |
: | مسعط |
(a. i.) : enfiye kutusu. |
müsül |
: | مثل |
(a. i. misâl'in c.) : 1) örnekler. 2) fels. Eflâtun'un "idees" sözü karşılığı. |
müsveddât |
: | مسودات |
(a. i. sevvâd'dan) : karalamalar, taslaklar. |
müsvedde |
: | مسوده |
(a. i. seved'den. c. müsveddât) : karalama, taslak, beyaz edilmek üzere ilk yazılan ve üzerinde düzeltmeler yapılan yazı. |