mürâât

: مراعات

(a. i. riâyet'den) : 1) hıfzetme, saklama. 2) göz uciyle bakma. 3) gözetme, koruma, (bkz. : himaye, vikaye).

mürâât-ı nazîr

:  

ed. mânâ bakımından birbirine uygun kelimeleri bir cümlede toplama.

müracaat

: مراجعت

(a. i. rücû'dan. c. : mürâcaât) : 1) geri dönme, (bkz. : muâvedet). 2) başvurma, danışma; yardım isteme.

müracaat

: مراجعات

(a. i. mürâcaat'ın c.) : 1) geri dönmeler. 2) başvurmalar, danışmalar; yardım istemeler.

mürâcaat-gâh

: مراجعتگاه

(a. f. b. i.) : müracaat olunacak, başvurulacak yer.

mürâceha

: مراجحه

(a. i.) : [iyilikte] üstün gelmek için yarışma.

mürâdefe

: مرادفه

(a. i. redf'den) : 1) mürâdiflik, bir mânâda olma [kelime] . 2) arkadaşlık, beraber yolculuk. ["mürâdefet" şekli de kullanılır]

mürâdif

: مرادف

(a. s. redf'den) : 1) bir mânâda olan [kelime] , *eşanlam, fr. synonyme. (bkz. : müteradif). 2) arkadaş, (bkz. : refik).

mürâhaka

: مراهقه

(a. i.) : bulûğ çağına yânî oniki yaşına yaklaşma.

mürâhene

: مراهنه

(a. i. rehn'den) : 1) rehine koyma. 2) bahse girişme [bir şeyine]

mürahhim

: مرحم

(a. s. rahmet, merhamet, ruhm ve ruhumdan) : tefhim eden, rahmetle anan.

mürâhik

: مراهق

(a. i.) : bulûğ çağına ermiş, on iki yaşına basmış erkek çocuk.

mürâhika

: مرائی

(a. i.) : dokuz yaşına basıp da baliğ olmıyan kız çocuğu.

mürâî

:  

(a. s. rü'yet'den) : ikiyüzlü [kimsel.

mürâi-yâne

: مرائيانه

(a. f. zf.) : ikiyüzlülükle, ikiyüzlülüğe yaraşır yolda.

mürâkasat

: مراقصت

(o. i. c.) : rakslar, oyunlar, [yapma kelimedir]

mürâmât

: مرامات

(a. i. remy'den) : atışma, birbirine atma.

mürâselât

: مراسلات

(a. i. mürâsele'nin c.) : 1) mektuplaşmalar. 2) resmî kadı mektupları.

mürâsele

: مراسله

(a. i. resel'den. c. : mürâselât) : 1) haberleşme, mektuplaşma. 2) resmî kadı mektubu.

mürâvede

: مراوده

(a. i. revd'den) : isteme, (bkz. : talebe).

mürâmât

: مرايات

(a. i. rü'yet'den) : 1) gösteriş. 2) ikiyüzlülük.

mürai'

: مرجع

(a. s. rücû'dan) : kim. 'indirgen, redaktör, fr. reducteur.

mürcia

: مرجعه

(a. i.) : sonunda sevaba ve çıkarı gerektiren şey.

mürcia

: مرجئه

(a. i.) : ehl-i sünnet akîdesene muhalefet eden din fırkalarından biri.

mürt

: مرد

(f. s.) : 1) ölmüş, (bkz. : maktul). 2) gebermiş.

mürdâd

: مرداد

(f. i.) : 1) güneş yılının beşinci ayı. 2) her ayın yedinci veya sekizinci günü. [kabl el-İslâm eski İranlıların dînî yortu günleridir] . 3) bu ay ve günü idareye memur sayılan melek.

mürdâ-senc

: مردا سنج

(f. b. i.) : kim. tabibi kurşun oksidi olup san toz hâlinde veya kırmızı sarı pulcuklar şeklinde bulunur ve gümüşlü kurşunun kal'edilmesiyle elde edilir, (bkz. : mürdesenge).

mürde

: مرده

(f. s. ve i. cif : mürde-gaf) : ölü, ölmüş, (bkz. : mevta, meyyit, mürt).

mürde-dil

: مرده دل

(f. b. s.) : gönlü ölmüş, katı yürekli, hissiz, duygusuz; tas. kal denhâl e geçmemiş ham kişi.

mürde-gân

: مردگان

(f. s. Müjde’nin c.) : ölüler, ölmüşler, (bkz. : emval, maktelin).

mürde-seng

: مرده سنگك

(f. b. i.) : kim. tabîî kurşun oksidi, fr. litharge. (bkz. : mürdâ-senc).

mürde.şû, mürde-şûy

: مرده شو ، مرده شوی

(f. b. s. ve i.) : ölü yıkayıcı, (bkz : gassal).

murabbâ

: مربا

(a. s.) : terbiye olunmuş, terbiye görmüş, (bkz. : perveriş-yaba).

mürebbeb

: مربب

1) bulûğa kadar beslenmiş. ' 2) güzel kokulu şeylerle hoş olmuş.

Mürebbî

: مربی

(a. s. vei. terbiye’den) : 1) terbiyeeden; çocukterbiyeeden [adam]

mürebbî bi-z-zât

:  

kendi kendini terbiye eden; kendi kendini yetiştiren [kimse] , fr. autodidaete. 2) besi iyen.

mürebbim

: مربب

(a. s.) : çocuğu bulûğa kadar besleyen.

mürebbiye

: مربيه

(a. i.) : çocuk terbiyesiyle uğraşan [kadın] , fr. institutrice.

müreccah

: مرجح

(a. s. rüçhân’dan) : tercîh edilen, üstün tutulan.

müreccahiyyet

: مرجحيت

(a. i. rüçhân’dan) : müreccahtık, üstünlük.

mürecceb

: مرجب

(a. s.) : mübarek, kutlu [bizde yalnız recebe ayı için : receb-i mürecceb terkibinde geçer]

müreccih

: مرجح

(a. s. rüçhân’dan) : tercîh eden, üstün tutan.

muradâ

: مردا

(a. i. ruj’dan. mürit’in c.) : (bkz. : müridin).

müreddef

: مردف

(a. s.) : 1) terdik edilmiş, ardı sıra yürütülmüş. 2) i. ed. redifli gazel.

müreffeh

: مرفه

(a. s. rüfûh'dan) : terfîh edilmiş, refaha, rahata, bolluğa kavuşturulmuş.

müreffehen

: مرفها

(a. zf.) : refah, rahat, ve bolluk içinde olarak.

müreffih

: مرفه

(a. s. rüfûh'dan) : terfîh edere, refaha, rahata, bolluğa kavuşan.

mürehheb

: مرهب

(a. s.) : terhîbedilmiş, korkutulmuş.

mürehhib

: مرهب

(a. s.) : ter hibeden, korkutan.

mürehhib-âne

: مرهبانه

(a. f. zf.) : korkuturcasına.

mürekkebe

: مركب

(a. s. rükûb'dan. c. : mürekkebât) : 1) terkîbedilmiş, iki veya daha çok şeylerin karışmasından meydana gelen, (bkz : halita). 2) kim. , fels. , gr. bileşik, fr. coınposé. Cehl-i mürekkeb : bilmediğini bile bilmemek suretiyle olan cahillik. Faiz-i mürekkeb. (bkz. : faiz). 3) yazı mürekkebi, fr. encre, (bkz. : Midas).

mürekkebât

: مركبات

(a. i. mürekkep’in c.) : kim. 'bileşikler, fr. composés

mürekkebe

: مركبه

(a. i.) : bot. *bileşikgiller.

mürekkez

: مركز

(a. s. rekz'den) : rekz-olunmuş, dikilmiş.

mürekkib

: مركب

(a. s. rükûb'dan) : terkibeden, bir *bileşiği meydana getiren, fiz. *bileşen.

muressem

: مرسم

(a. s. resm'den) : 1) tersîm edilmiş, resmolunmuş, resmi yapılmış; yapılmış, çizilmiş. 2) çiçeklerle süslenmiş.

müressil

: مرسل

(a. s.) : tersil eden, , güzel, yavaş ve ihtiyatla okuyan.

müressim

: مرسم

(a. s. resm'den) : tersîm eden, resmini yapan.

müreşşah

:  

(a. s.) : 1) terşih edilmiş, damla damla süzdürülmüş. 2) terbiye olunmuş. 3) ed.

müretteb

: مرتب

(a. s. retb'den) : 1) tertîbolunmuş, dizilmiş, yerli yerine konulmuş *tâyin edilmiş, birşey, bir yer için ayrılmış. Sonradan kurulmuş. 4) danışıklı, uydurma, , yalandan tertîb olunmuş.

mürettebat

: مرتبات

(a. i. c.) : 1) bir yer için ayrılmış, düzenlenmiş kimseler. 2) gemi tâifesi, gemi personeli.

mürettib

: مرتب

(a. s. retb’den c. : mürettibîn) : I. . tertîbeden, nizâma, sıraya koyan. 2) i. yazı dizicisi [atbaada] . Sehv-i mürettib : mürettibin yaptığı harf veya kelime yanlışlığı.

mürettibîn

: مرتبين

(a. i. rüteb'den. mürettib'in c.) : mürettipler, yazı dizicileri.

mürettil

: مرتل

(a. s.) : tertîl eden, Kur'ân-ı ağır ağır tecvit üzere okuyan.

mürevva'

: مروع

(a. s.) : aklı, fikri, düşünüşü, görünüşü sağlam [kimse]

mürevvak

: مروق

(a. s.) : tervîk edilmiş, süzülmüş, tortusu giderilmiş, (bkz. : mürteşih).

mürevvec

: مروج

(a. s. revâc'dan) : revaçlandırılmış, itibâr edilmiş, propagandası yapılmış.

mürevveh

: مرو

(a. s.) : rayihalandınlmış, kokulandırılmış [güzel]

mürevvic

: مروج

(a. s. revâc'dan) : 1) tervîceden, taraflısı olan [bir fikrin] . 2) geçiren, sürüm kazandıran. 3) itibâr eden, yürüten; propagandasını yapan.

mürevvih

: مروح

(a. s.) : râyihalandıran, kokulandıran [güzel] . 2) rahatlandıran.

mürg

: مرگك

(f. i.) : sümük.

mürg

: مرغ

(f. i. c. : mürgan) : kuş. (Bkz. : tayr).

mürg-i bâg

:  

bülbül.

mürg-i bâl-şikeste

:  

kırık kanatlı kuş.

mürg-i

:  

bülbül.

mürg-i bismillah!

:  

kuş biçiminde yazılan besmele.

mürg-i çemen

:  

bülbül.

mürg-i dil

:  

gönül kuşu.

mürg-i hakk-gû

:  

ishak kuşu. (bkz : mürg-i şeb-âvîz).

mürg-i hoş-hân

:  

bülbül.

mürg-i ilâhî

:  

rûh, can, nefes.

mürg-i nâme-ber

:  

(mektup götüren kuş) : güvercin.

mürg-i rûz

:  

Güneş.

mürg-i seher

:  

bülbül.

mürg-i sidre

:  

Cebrail Aleyhisselâm.

mürg-i subh

:  

bülbül.

mürg-i Süleyman

:  

çavuşkuşu. (bkz : hüdhüd).

mürg-i seb-âheng, mürg-i şebhân, mürg-i şeb-hîz

:  

bülbül.

mürg-i şeb-âviz

:  

ishak kuşu. (bkz. : mürg-i hakk-gû).

mürg-i şeb ü rûz

:  

Ay ve Güneş

mürg-i tarab

:  

1) hanende, şarkı okuyucu; 2) bülbül; 3) güvercin.

mürg-i zer

:  

Güneş.

mürg-i zerrin

:  

sülün.

mürg-i zerrîn-bâl

:  

Güneş.

mürg-i zerrîn-per

:  

Güneş.

mürg-âb

: مرغاب

(f. b. i.) : 1) su kuşu. 2) ördek. 3) kurbağa, (bkz. : dıfda', guk).

mürgak

: مرغاك

("ga" uzun okunur, f. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir numunesi yoktur.

mürgan

: مرغان

("ga" uzun okunur, f. i. mürg'ün c.) : kuşlar, (bkz. : tuyûr).

murgan sidre

:  

büyük melekler.

mürgane

: مرغانه

("ga" uzun okunur, f. i.) : kuş yumurtası.

mürgane

: مرغانه

("ga" uzun okunur, f. zf) : kuşlar gibi, kuşlara yakışacak şekilde.

mürg-bâz

: مرغ باز

(f. b. i.) : kuşçu, kuş yetiştiren, (bkz. : kuş-bâz).

mürg-dil

: مرغ دل

(f. b. s.) : "kuş yürekli" : tavşan yürekli, korkak.

mürgek

: مرغك

(f. i.) : kuşcağız, küçük kuş.

mürg-zâr

: مرغزار

(f. b. i.) : kuş yatağı, kuşu bol olan yer.

mürhiye

: مرخيه

(a. i.) : hafif müshil.

mürîb

: مريب

(a. s.) : şüphelendirici, şüpheli.

mürîd

: مريد

(a. s. revd'den. c. : müridin) : 1) irâde eden, emreden buyuran. 2) i. bir şeyhe bağlı olan kimse.

müridin

: مريدان

(a. s. mürit’in c.) : 1) irâde edenler, emredenler, buyuranlar. 2) i. bir şeyhe bağlı olan kimseler, (bkz. : muradâ').

mürîd-âna

: مريدانه

(a. f. zf.) : mürîd olana yakışacak yolda.

mürkıd

: مرقد

(a. i.) : uyutucu ilâç.

mürr

: مر

(a. s.) : acı. (bkz. : telh). El-hakku mürrün : doğru söz acıdır.

mürrâne

: مرانه

(a. i.) : süngü.

mürsel

: مرسل

(a. s. resel'den. c. : mürselîn) : 1) irsal olunmuş, gönderilmiş, yollanılmış. 2) peygamber. Seyyid-ül-mürselîn "gönderilenlerin büyüğü, ulu'su olan" : Hz. Muhammed (Aleyhisselâm). 3) salıverilmiş saç. 4) i. g. s. bir yazı sitili

mürsel-ün-ileyh

:  

huk. 1) ona gönderilen; 2) söz kendisine tebliğ olunan kimse; 3) nakliyat mukavelesi gereğince malı tesellüm etmiye yetkili kimse.

mürselât

: مرسلات

(a. i. mürsele'nin. c.) : 1) irsal olunan, gönderilen şeyler. 2) melekler. 3) Kur'ân-ı Kerîm'de bir sûrenin adı.

mürsele

: مرسله

(a. i.) : 1) mektup, kâğıt, pusula. 2) gönderilen şey.

mürselîn

: مرسلين

(a. s. mürsel'in c.) : peygamberler.

mürselün ileyh

: مرسل اليه

(a. b. s.) : kendisine bir şey gönderilmiş olan.

mürsil

: مرسل

(a. s. resel'den) : 1) irsal eden, gönderen, yollıyan.

mürjil-i mektub

:  

mektup gönderen. 2) resul (peygamber), elçi gönderen.

mürşid

: مرشد

(a. s. rüşd'den. c. : mürşidîn) : 1) irşâdeden, doğru yolu gösteren, kılavuz. 2) i. tarikat pîri, şeyhi [müridlerine yol gösterdiği içini. 3) gafletten uyandıran. mürşid-i a'zam : Hz. Muhammed (Aleyhisselâm).

mürşid-âna

: مرشدانه

(a. f. zf.) : mürşid olana yakışır surette.

mürşidin

: مرشدين

(a. s. ve mürşid'in c.) : mürşitler, doğru yol gösterenler; pirler.

mürtagib

: مرتغب

(a. s. rağbet'den) : irtigabeden, rağbet eden, istek gösteren.

mürtakî

: مرتقی

(a. s.) : 1) irtika eden, yukarı çıkan, yükselen. 2) ilerileyen. (bkz. : müterakkî, müteâlî, mütesâid).

mürtebit

: مرتبط

(a. s. rabt'dan) : 1) irtibat eden, bağlanan. 2) ilgili, bağlantılı.

mürtecâ

:  

(a. s. recâ'dan) : irtica olunmuş, umulmuş, ümîd edilmiş.

mürtecel

: مرتجل

(a. s.) : irticalen, hemen, düşünmeden söylenilmiş söz veya şiir.

mürteci

: مرتجی

(a. s. recâ'dan) : irtica eden, umucu, uman, ümitli.

mürteci'

: مرتجع

(a. s. rücû'dan) : 1) irtica eden, geri dönen. 2) gerilik, geriye dönmek taraflısı, fr. reactionnaire.

mürtecil

: مرتحل

(a. s.) : hazırcevap, irticalen, düşünmeden hemen şiir veya söz söyleyen.

mürtecil-âne

: مرتجلانه

(a. f. zf.) : irticalen söz veya şiir söyliyene yaraşır.

mürtecilen

: مرتجلا

(a. zf.) : düşünmeden, hemen söz veya şiir söyleyerek

mürtecim

: مرتجم

(a. i.) : birbiri üzerine istiflenmiş.

mürtedd

: مرتد

(a. s. redd'den) : irtidâ eden, İslâm dîninden dönen.

mürtedi'

: مرتدع

(a. s.) : irtidâ eden, yasak olan şeylerden kaçınan.

mürtedif

: مرتدف

(a. s.) : irtidâf eden, ardına düşen, arkasından giden.

Mürtefi', mürtefia

: مرتفع مرتفعه

(a. s. ref'den) : irtifa eden, yükselen, yükselmiş, yüksek; yüce. Cibâl-i mürtefia : yüksek dağlar. Mürtefi' olmak : kaybolmak

mürtefid

: مرتفد

(a. s.) : irtifâd eden, kazanan, edinen.

mürtehaf

: مرتحف

(a. i.) : hastalığı şaşırtan tedavi usulü.

mürtehen

: مرتهن

(a. s. rehn'den) : rehin olarak alman, ipotek edilen.

mürtehil

: مرتحل

(a. s. rıhlet'den) : 1) ir-tihâl eden, dünyadan göçen, ölen. 2) göç eden.

mürtahin

: مرتهن

(a. s. rehn'den) : rehin olarak, ipotek olarak alan.

mürtehis

: مرتخص

(a. s.) : irtihâs eden, ucuz sayan.

mürtehiz

:  

(a. s.) : irtihâz eden, rezîl olan.

mürteî

: مرتعی

(a. s.) : irtiâ eden, otlayan.

mürteib

: مرتعب

(a. s. ru'b'dan) : irtiâbe-den, korkan.

mürteid

: مرتعد

(a. s. ra'd'den) : irtiâde-den, korkup titreyen, (bkz. : mürteiş, ra'şedâr).

mürteiş

: مرتعش

(a. s. ra'ş'den) : irtişâ eden, titreyen, (bkz. : mürteid).

mürtekıb

: مرتقب

(a. s.) : irtiabeden, bakliyen, göz hapsine alan. (bkz. : müterakkıb).

mürtekış

: مرتقش

(a. s.) : irtikâş eden, savaşta birbirine giren, karmakarışık olan.

mürtekib

: مرتكب

(a. s. rükûb'dan. c. : mürtekibin) : irtikâb eden, kötü, yakışıksız iş yapan; rüşvet alan, rüşvet yiyen, (bkz : mürteşî).

Mürtekibin

: مرتكبين

(a. s. mürtekib'în ç.) : irtikâb edenler, kötü, yakışıksız iş yapanlar, rüşvet alanlar, rüşvet yiyenler.

mürtekiz

: مرتكز

(a. s. rekz'den) : yerli yerinde, dikili duran, sağlam duran.

mürtemî

: مرتمی

(a. i.) : keşif kolu, karakol.

mürtes

: مرتث

(a. i.) : huk. Harpte yaralandıktan sonra harp meydanı dışına nakledildikten biraz sonra ölen İslâm mücahidi

Mürtesem

: مرتسم

(a. s. resm'den) : 1) resmotunmuş, resimlenmiş. 2) mat. *izdüşüm.

mürtesih

: مرتسخ

(a. s.) : sıkı, sağlam ve sabit olan.

mürtesim

: مرتسم

(a. s. resm'den) : irtisam eden, resmi çıkan.

mürtess

: مرتس

(a. s.) : irtisâs etmiş, duyulmuş, işitilmiş, (bkz : mesmû', şayi').

mürteşî

: مرتشی

(a. s. rişvet'den) : irtişa eden, rüşvet alan. (bkz : mürtekib, müsterşî).

mürteşif

: مرتشف

(a. s.) : yudum yudum içen.

mürtesih

: مرتشح

(a. s. reşh'den) : süzülmüş, (bkz : mürevvak).

mürtevî

: مرتوی

(a. s.) : irtivâ etmiş, suya kanmış.

mürtezık

: مرتزق

(a. s. rızk'dan) : rızıklanan, azıklanan.

mürtezika

: مرتزقه

(a. i. rızk'dan) : ulufe (maaş) sahipleri.

mürûc

: مروج

(a. i. merc'in c.) : çayırlar, çayırlıklar.

mürûdet

: مرودت

(a. i.) : son derece taşkınlık, asilik, dik başlılık gösterme.

mürur

: مرور

(a. i.) : 1) geçme, bir yandan girip öte yandan çıkma. 2) geçip gitme. 3) sona erme.

Mürur-i süflâ

:  

astr. Kutup yıldızı aslında "e'phe'meride" denilen bir münhani (*eğri) çizerek hareket etmekte iken, bu eğri astronomlarca pratik maksatlarla bir elips olarak kabul edilmiştir. Hakikî kuzey (pöle) bu elipsin büyük ve küçük çaplarını kesişme noktasındadır. Polaris (Kutup yıldızı) elipsin küçük çapının altında bulunduğu anda mürur-i sülfâ'dadir. [elipsin büyük çapı, hatt-ı istiva (ekvator) düzlemine paraleldir]

Mürur-i ulyâ

:  

astr. * yücelim. Kutup yıldızı aslında "ephemeride" denilen bir münhani (*eğri) çizerek hareket etmekte iken, bu eğri astronomlarca pratik maksatlarla bir elips olarak kabul edilmiştir. Hakîkî kuzey (pâla) bu elipsin büyük ve küçük çaplarının kesişme noktasındadır. Polaris (Kutup yıldızı) elipsin küçük çapının altında bulunduğu anda mürûr-i hülyâ’dadır. [elipsin büyük çapı hatt-ı istiva düzlemine paraleldir]

mürûr-i va'de-i yâr

:  

sevgilinin verdiği sözün geçip gitmesi.

mürûr-i zemin

:  

huk. *zaman aşımı, bir dâvanın açılması veya bir hükmün yerine getirilmesi için kanunen muayyen, belli olan zamanların geçmesi, fr. prescription.

mürûriyye

: مروريه

(a. i.) : geçmelik, bir köprüden, bir yabancı ülkeden geçerken verilen para.

Mürüvvet

: مروت

(a. i.) : 1) insaniyet, mertlik, yiğitlik. 2) cömertlik, iyilikseverlik. 3) kadın adı.

mürüvvet-mene

: مروتمند

(f. b. s.) : 1) insaniyetli. 2) cömert, iyiliksever.

mürvârîd

: مرواريد

(f. i.) : inci. (bkz. : dürr, lü’lü).