münâ

: منی

(a. i. münye'nin c.) : arzu edilen, istenilen şeyler.

müna'am

: منعم

(a. s. ni'met'den) : nî-metlendirilmiş, refaha ulaşmış.

münâcât

: مناجات

(a. i. necv'den) : 1) Allah'a duâ etme, yalvarma. 2) Allah'a duâ mevzu'lu manzume : Hak taâlâ azamet âleminin pâdşehî *lâme-kândır, olamaz devletinin tahtgehî. . gibi.

münâdâ

: منادی

(a. s. nidâ'dan) : 1) nida edilmiş, seslenilmiş, çağırılmış. 2) a. gr. başına nida harfi getirilmiş olan kelime : Yâ Alî. , gibi. [burada : yâ nida harfi, Alî münâdâ'dır]

münâdat

: منادات

(a. i.) : bağrışma.

münâdeme

: منادمه

(a. i. nedm'den) : (bkz : münâdemet).

münâdemet

: منادمت

(a. i. nedm'in) : nedimlik etme, bir arada bulunup konuşma, eğlenme.

münâdî

: منادی

(a. s. nidâ'dan) : 1) nida eden; tellâl. 2) müezzin. [Kur'an tâbirlerinden-dir]

mün'adil

: منعدل

(a. s. adûl'den) : in'idâl eden, doğru yoldan sapan, sapmış.

münâdim

: منادم

(a. s. nedîm'den) : nedimlik eden, meclis arkadaşı, (bkz. : musâhib).

mün'adim

: منعدم

(a. s. adem'den) : in'idâm eden, yok olan. (bkz. : ma'dûm).

münâdimîn

: منادمين

(a. s. münâdim'in c.) : nedimler, büyük bir kimseyi hoş söz ve hikâyelerle eğlendirenler.

münâfaka

: منافقه

(a. i. nifâk'dan) : münafıklık, ikiyüzlülük.

münâfât

: منافقه

(a. i. nefy'den) : 1) birbirine zıt olma, uymama, (bkz. : mugayeret, muhalefet). 2) fels. fr. exclusion.

münâferât

: منافرات

(a. i. nefret'in c.) : nefret etmeler, sevişmezlikler, soğukluklar [aralarında]

münâferet

: منافرت

(a. i. nefret'den. c. : münâferât) : nefret etme, sevişmezlik, soğukluk [aralarında]

münâfesât

: منافسات

(a. i. nefs'den. münâfe-se'nin c.) : çekememezlikler, gizli düşmanlıklar.

münâfese, münâfeset

: منافسه ، مافست

(a. i. nefs'den. c. : münâfesât) : haset, kin, çekeme-mezlik, gizli düşmanlık.

münafık

: منافق

(a. s. nifâk'dan. c. : münâfıkîn) : 1) nifak sokan, ikiyüzlülük eden, iki yüzlü, (bkz. : mürâî). 2) Hz. Muhammed (Aleyhisselâm) zamanında, kâfirlikte devam ettiği halde kendisini Müslüman gösteren.

münâfık-âne

: منافقانه

(a. f. zf.) : münafıklıkla.

münâfıkîn

: منافقين

(a. s. münâfık'ın c.) : münafıklar, ikiyüzlüler.

münâfî

: منافقين

(a. s. nefy'den) : zıt, uymaz, aykırı, (bkz. : mugayir, muhalif).

münaggas

: منغض

(a. s. gussa'dan) : gus-salı, kederli, safâsız yaşayışlı.

münaggasan

: منغضا

(a. zf. gussa'dan) : gussalı, tasalı olarak.

münâh

: مناح

(a. i.) : ağıt yakma.

Münâheb

: مناهبه

(a. i.) : malı, ya'grna edip kapışma.

münâime

: مناعمه

(a. i.) : naz ve nâm içinde büyüyen kadın.

münakalât

: مناقلاب

(a. i. nakl'den. münâkale'nin c.) : nakil, trafik, ulaştırma işleri.

münâkale

: مناقله

(a. i. nakl'den. c. : münakalât) : 1) taşıma. 2) ulaştırma. 3) aktarma. [arapçadaki asıl mânâsı : "sıra ile birbirine fıkra, hikâye anlatmak" dır]

münâkasa

: مناقصه

(a. i. noksân'dan. c. : münâkasât) : eksiltme [alışveriş, ihale gibi işlerde]

münâkasât

: مناقلات

(a. i. naks'dan. münâ-kasa'nın c.) : münâkaşalar, eksiltmeler.

münâkaşa

: مناقشه

(a. i. naks'dan. : münâkasât) : 1) atışma, çekişme, (bkz : münazaa). 2) "tartışma, fr. critlque. (bkz. : mübâhase). 3) mat. *irdeleme.

münâkaşât

: مناقشات

(a. i. münâkaşa'nın c.) : 1) atışmalar, çekişme. lsr. (bkz. : münâzaât). tartışmalar, fr. critiques. (bkz. : mübâhasât). mat. 'irdelemeler.

münâkaza

: مناقضه

(a. i. nakz'dan) : iki sözün birbirini tutmaması; bir önceki sözün aksi olan söz.

münâkehe

: مناكحه

(a. i. nikâh'dan. c. : münâkehât) : nikahlanma, nikâh kıyışma.

münâkehât

: مناكحات

(a. i. münâkehe'nin c.) : 1) nikâhlanmalar, nikâh kıyışmalar. 2) fıkıh ilminin nikâhla ilgili olan bahisleri.

münâkere

: مناكر

(a. i.) : kavga, (bkz. : niza).

münâkız

: مناقض

(a. s. nakz'dan) : nakzeden, birbirini tutmıyan. (bkz. : muhalif, zıdd).

mün'akid

: منعقد

(a. s. akd'den) : 1) in'ikadeden; düğümlenmiş, bağlanmış, bağlı. 2) iki taraf arasında resmî olarak kabul olunmuş. 3) teş-kîl olunmuş. 4) kurulan, içtimâ eden.

mün'akis

: منعكس

(a. s. aks'den) : 1) in'ikâs eden, tersine dönmüş, çevrilmiş. 2) bir yere çarpıp geri dönmüş [ışık, ses]

münakkah

: منقح

(a. s. nakh'den) : 1) tenkîh edilmiş, soyulmuş, ayıklanmış, temizlenmiş. 2) en iyisi seçilmiş, (bkz. : güzîde, müntehab). 3) idare maksadiyle fazlası kesilmiş [masraf] . 4) ed. haşivsiz söz.

münakkahiyyet

: منقهيت

(a. i.) : 1) soyulma, ayıklanma; en iyileri seçilme. 2) ed. ifâde tarzının îcâz, ıtnâb diye ayrılan iki haddinin ortası. Lâfzı, mânâsından çok olmamak üzere söyleme ve yazma. Meselâ : "Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları, İlk Hedefiniz Akdenizdir, ileri!- Mustafa Kemal. . " gibi.

münakkas

: منقص

(a. s. noksân'dan) : tenkîs edilmiş, eksiltilmiş.

münakkaş

: منقش

(a. s. nakş'dan) : 1) nakşedilmiş, nakışlı, resimli, işlemeli. 2) î. renkli dokuma motiflerle süslü kumaşların umûmî adı.

münakkat, münakkata

: منقط ، منقطه

(a. s. naket'den) : tenkît edilmiş, noktalanmış, noktalı. Hurûf-ı münakkata : noktalı harfler.

münakkayât

: منقيات

(a. i. c.) : temizlenmiş şeyler.

münakkıs

: منقص

(a. s.) : tenkîs eden, eksilten.

mun'am

: منعم

(a. s.) : çok kıymetli olarak büyütülmüş.

mün'amiit

: منعمد

(a. s.) : direSe dayanmış.

münâsafa

: مناصفه

(a. i. nısf'dan) : yarı yarıya bölüşme; iki müsâvî parçaya ayırma.

münâsafeten

: مناصفة

(a. zf.) : yarı yarıya bölüşmek suretiyle, yarı yarıya olarak.

münâsaha

: مناصحه

(a. i.) : nasîhatta bulunma, nasihat.

münâsaha

: مناسخه

(a. i.) : 1) huk. bir vârisin, kendine kalan mirası alamadan ölmesi. 2) [bir çok kimselerin] ortadan kaldırarak birbirlerinin yerine geçmeleri.

münâsara 

: مناصره

(a. i.) : birbirine yardım etme.

münâsât

: مناسات

(a. i.) : unutma, (bkz. : nisyân).

münâsebât

: مناسبات

(a. i. münâsebetin c.) : ilgiler, yakınlıklar, ilişikler; uygunluklar.

münâsebet

: مناسبت

(a. i. nisbet'den) : 1) münâsiplik, uygunluk; ilişik. 2) ilgi, yakınlık, bağ. 3) yanaşma, vesîle.

münâsib

: مناسب

(a. s. nisbet'den) : 1) uygun, yerinde 2) yakışık, yaraşık, (bkz. : çespân, şâyeste).

münâşede

: مناشده

(a. i. neşîde'den) : karşılıklı, şiir manzume söyleme.

Münâtaha

: مناشده

(a. i.) : süsüşme, boynuzia vuruşma.

mün'atıf

: منعطف

(a. s. atf'dan) : in'itâf eden, sapan, bir tarafa doğru dönen, meyillenen, bir yana yönelen.

münâvebe

: ماوبه

(a. i. nevbet'den) : nöbetleşme, nöbetle iş görme, nöbetleşe.

münâvebeten

: مناوبة

(a. zf.) : münâvebe, nöbet ile, nöbetleşerek.

münâvehe

: مناوحه

(a. i. nevh'den) : avaz avaz ağlama.

münâvele

: مناوله

(a. i. nevl'den) : sunma, sunuşma, uzatıp verme.

münâvele-i akdâh

:  

kadehleri sunuşma.

münâveme

: مناومه

(a. i. nevm'den) : uyku hususunda yarışma.

münazaa

: منازعه

(a. i. nez'den. c. : mü-nâzaât) : ağız kavgası, çekişme.

münâzaât

: منازعات

(a. i. münâzaa'nın c.) : ağız kavgaları, çekişmeler.

münazara

: مناظره

(a. i. nazar'dan) : 1) kaideye uygun olarak karşılıklı konuşma. 2) ilmî münâkaşa, ilmî *tartışma. (bkz. : ilm-i cedel).

münâzaun-fîh

: منازع فيه

(a. b. s.) : hakkında münazaa olunan, ihtilaflı, dâvâlı, kavgalı, fmüen. : "münâzaatün-fîhâ" dır]

münâzır

: مناظر

(a. s. nazar'dan. c. : mü-nâzırîn) : münazara, münâkaşa eden, *tartışan.

münâzırîn

: مناظرين

(a. s. münâzır'ın c.) : münazara, münâkaşa edenler, tartışanlar.

münâzi'

: منازع

(a. s. nez'den) : niza', ağız kavgası eden, çekişen, kavgacı.

mün'azil

: منعزل

(a. s. azl'den. c. : mün'azilîn) : in'izâl eden, ayrılan, elini eteğini çeken. 2) azledilen, me'murluktan çıkarılmış [olan] , (bkz : ma'zûl).

mün'azilen

: منعزلا

(a. zf.) : azledilerek, vazifesinden çıkarılmış olarak.

mün'azilîn

: منعزلين

(a. s. mün'azil'in c.) : 1) in'izâl edenler, elini eteğini çekenler. 2) azledilenler, me'murluktan çıkarılanlar, (bkz : ma'zûlîn).

münbagi

: منبغی

(a. s. bugye'den) : yakışan, lâyık, (bkz. : bercâ, seza, şâyâtı, şâyeste, çespân).

münbais

: منبعث

(a. s. ba's'den) : 1) inbiâs eden, gönderilen. 2) ilerigelen, doğan, (bkz. : mütevellid).

münbasit

: منبسط

(a. s. bast'dan) : 1) inbisât eden, yayılan, açılan, genişliyen. 2) şen, gönlü açık.

münbit

: منبت

(a. s. nebât'dan) : inbât eden, ekileni güzel yetiştiren, verimli. Gayr-i münbit : verimsiz [toprak]

müncelî

: متجلی

(a. s. cilâ'dan) : 1) incilâ eden, parlıyan. parlak. Seyf-i müncelî : par-Jak kılıç. 2) meydanda, besbelli olan.

müncemid

: منجمد

(a. s. cümûd'dan) : 1) incimâdetmiş, donmuş, donan, donuk. 2) buz hâlinde olan. (bkz. : yah-beste).

müncerr

: منجر

(a. s. cerr'den) : 1) bir tarafa çekilip sürüklenen, sürülen, kayıp bir tarafa giden. 2) varıp sona eren. 3) neticelenen.

müncez

: منجز

(a. s.) : incâz edilmiş, sözü yerine getirilmiş.

müncezib, müncezibe

: منجذب ، منجذبه

(a. s. cezb'den) : incizâbeden, beriye çekilen. Mevâdd-ı müncezibe : cezbolunan, çekilen maddeler.

müncezir

: منجذر

(a. s.) : kesilen, (bkz. : münkatı').

müncî

: منجی

(a. s. necât'dan) : incâ eden, kurtaran, (bkz. : halaskar).

münci-i a'zam

:  

(en büyük kurtarıcı) : Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)

münciz

: منجز

(a. s.) : incâz eden, sözünü yerine getiren.

mündefi'

: مندفع

(a. s. def den) : indifa etmiş, geçmiş, atlatılmış, savuşturulmuş [hastalık, harb, sıkıntı v. b. .]

mündefiât

: مندفعات

(a. i. c.) : hak. yaralardan çıkan cerahat, irin v. b. . gibi şeyler.

mündekk

: مندك

(a. s.) : düz, düzleşmiş.

mündell

: مندل

(a. s.) : 1) yol gösterilmiş, kılavuzluk edilmiş. 2) i. akma, kabarma [su hakkında]

mündemiç

: مندمج

(a. s. dümûc'dan) : 1) indimâceden, dürülüp sarılan, içine yerleşen, içine sokulmuş, (bkz. : münderic). 2) fels. *içkin, fr. immanent.

münderic, münderice

: مندرج ، مندرجه

(a. s. derc'dun) : indirâceden, içinde bulunan, yer almış [içinde] . Mevâdd-ı münderice : içinde bulunan maddeler.

mündericât

: مندرجات

(a. i. münderic'in c.) : içindekiler [kitap, gazete, mecmua gibi şeylerin-]

münderis, münderise

: مندرس ، مندرسه

(a. s. dürûs'dan) : eseri, izi, nişanı kalmamış. Evkaf-ı münderise : eseri kalmamış vakıflar.

münderisât

: مندرسات

(a. s. münderis'in c.) : yıkılıp mahvolmuş olan [harabeler]

mündib

: مندب

(a. s.) : yarayı onduranilâç.

münebbih, münebbihe

: منبه ، منبهه

(a. s. nebeh'den) : 1) tenbîh eden, uyandıran; uykudan kaldıran. 2) dalgınlıktan kurtaran. 3) uyuşukluğu gideren. Edviye-i münebbihe : hek. tenbîh edici, uyuşukluğu giderici ilâçlar, fels. fr. stimulus.

münebbihât

: منبهات

(a. i. münebbihe'nin c.) : tenbîh edici, uyarıcı, uyuşukluğu giderici ilâçlar.

münecces

: منجس

(a. s.) : mundar, kirli, pis. (bkz. : mülevves, nâ-pâk).

müneccî

: منجی

(a. s. necât'dan) : kurtarıcı, (bkz. : halaskar).

müneccim

: منجم

(a. s. ve i. necm'den. c. : müneccimin) : 1) yıldızların hareket ve vaziyetlerinden ahkâm çıkaran, yıldız falına bakan kimse, falcı. 2) astrologie ile uğraşan kimse, fr. astrologue.

müneccim-âne

: منجمانه

(a. f. zf.) : müneccime yakışacak şekilde.

müneccimin

: منجمين

(a. s. ve i. müneccim'in c=) : 1) yıldız falına bakanlar. 2) atrologie ile uğraşanlar, fr. astrologues.

müneddeb

: منجمين

(a. s. nedbe'den) : ivi-leşmiş, onulmuş, kapanmış [yara]

münekka

: منقی

("ka" uzun okunur, a. s.) : temizlenmiş.

münekker

: منكر

(a. s. nekr'den) : 1) tenkîr edilmiş, bilinmiyen, belli olmıyan bir şeye delâlet eden. [muarref'in zıddı] . 2) bkz : münkir3.

münekkes

: منكس

(a. s.) : başaşağı edilmiş.

münekkıd

: منقد

(o. i.) : tenkidci. (bkz. : müntekid).

münekk i

: منقی

(a. s.) : temizleyici.

münekkib

: منكب

(a. s.) : inkılâbeden, kapanan, yüzüstü düşen.

münessak

: منسق

(a. s.) : 1) pek düz. 2) sıralı dizilmiş.

münassim

: منسق

(a. s.) : 1) ruh, hayat veren; Allah. 2) köle azadeden. 3) lâyık olana maaş bağltyan kimse.

münevver

: منور

(a. s. nûr'dan) : 1) tenvîr edilmiş, nurlandırılmış, parlatılmış, aydınlatılmış; ışıklı. 2) *aydın Fkimse] . 3) i. kadın adı.

münevveriyyet

: منور

(a. i. nûr'dan) : münevverlik, aydınlık.

münevvertyyet-i efkâr

:  

fikir aydınlığı.

münevvim

: منوم

(a. s. nevm'den) : hek. tenvîm eden, uyutan, uyku veren, uyutucu [ilâç] , [zıddı : münebbih]

münevvir

: منور

(a. s. sûr'dan) : ten-vîr eden, nurlandıran, parlatan, aydınlatan.

münezzeh

: منور

(a. s. nezâhat'den) : tenzîh edilmiş, temiz, arı; uzak. (bkz. : tenzîh).

münezzel

: منزل

(a. s. nüzûl'den) : (bkz : münzel).

münezzil

: منزل

(a. s. nüzûl'den) : (bkz. : münzil).

münfail

: منفعل

(a. s. fi'l'den) : 1) infial eden, gücenen, gücenmiş, yüreğine işlemiş, alınmış. 2) fels. *edi!gin, fr. passif. 3) kim. *edingin, fr. passif.

münfailen

: منفعلا

(a. zf.) : münfail olarak, gücenerek, alınarak, (bkz. : münkesiren 2.)

münfail-âne

: منفعلانه

(a. f. zf.) : münfailcesine, gücenmiş olarak, alınmış olarak.

munfasılın

: منفعلانه

(a. s. münfasıl'ın c.) : (bkz. : munfasıl).

münfecir

: منفجر

(a. s.) : 1) inficâr eden, açılan, söken. 2) yerden kaynayıp akan.

münfedî

: منفدی

(a. s.) : bedel verilip kurtarılan esir.

münfehim

: منفهم

(a. s. fehm'den) : infi-hâm eden, anlaşılan, kavranılan.

münfekk

: منفك

(a. s. fekk'den) : infikâk eden, ayrılan, ayrılmış, çıkmış; sökülmüş. Gayr-i münfekk : ayrılmaz, bitişik. (bkz. : muttasıl2.

münfelık

: منفك

(a. s. felâk'dan) : infilâk eden, açılan, yayılan.

münferic, münferice

: منفرج ، منفرجه

(a. s. fere'den) : infirâceden, arası geniş, açık olan; iki tarafı birbirinden uzak. Zâviye-i münferice : geo. geniş *açı, fr. angle obtus.

münferid

: منفرد

(a. s. ferd'den) : 1) infirâdeden, yalnız olan, tek, ayrı, kendi başına, fr. isole. 2) tektük. 3) i. hapishanede bir kişilik hücre.

münferiden

: منفردا

(a. zf.) : 1) yalnız, tek olarak. 2) ayrı ayrı, birer birer.

münferik

: منفرق

(a. s. fark'dan) : infı-rak eden, ayrılan. Hatt-ı münferik : ayrılan çizgi.

münfesih

: منفسح

(a. s. füshat'den) : infisah eden, bollaşan, penişliyen.

münfesih, münfesiha

: منفسخ ، منفسخه

(a. s. fesh'den) : infisah eden, bozulan, hükmü kaldırılmış, (bkz. : mefsuh). Madde-i münfesiha : hükümsüz madde. Nikâh-ı münfesih : bozulannikâh.

münfetih

: منفتح

(a. s. feth'den) : infitâh eden, açılan, açılmış, açık. (bkz. : meftûh).

münfik

: منفق

(a. s. nafaka'dan) : nafaka veren, besliyen.

müngazz

: منغض

(a. s.) : zindeliği kalmamış, hayâtı bozuk olan.

müngazzen

: منغضا

(a. zf.) : müngaz olarak.

münhâ

: منهی

(a. s.) : tebliğ edilmiş, bildirilmiş.

mühadar

: منحدر

(a. s.) : inhidâr edecek, inecek yer, iniş.

münhadi'

: منخدع

(a. s. had'den) : birinin hilesine düşme.

münhadib

: منحدب

(a. s. hadeb'den) : kanburlaşmış; eğri.

münhadir

: منحدر

(a. s.) : inhidâr eden, inişe doğru, yokuş aşağı inen; inişli, (bkz. : mail, mütehaddir).

münhafız

: منخفض

(a. s.) : inhifâz eden, alçalan. Arâzî-i münhafıza : alçalan arazî.

münhall

: منحل

(a. s. hall'den) : 1) inhilâl eden, açılan, çözülen. 2) boş kalan, açık olan, me'muru bulunmıyan [yer] . 3) kim. erir; erimiş; eriyik.

münhallât

: منحلات

(a. s. münhall'in c.) : açık me'murluklar.

münhanî

: منحنی

(a. s.) : 1) inhina eden, eğilen eğrilen; eğri, kanburlu. 2) geo. eğri, eğrili.

münhanik

: منخنق

(a. s. hank'dan) : inhi-nâk etmiş, boğulmuş; boğuk.

münhaniyyât

: منخنق

(a. i. münhanî'nin c.) : münhanî, eğri olan şeyler, şekiller.

münharıt

: منخرط

(a. s.) : ipliğe dizilmiş.

münharif

: منخرط

(a. s. harf'den) : 1) inhiraf eden, sapan, doğru gitmiyen. 2) çarpık, sapa. 3) sağlam olmıyan.

münharif-ül-miıâc

:  

keyifsiz, rahatsız. 4) geo. iki kenarı paralel dörtgen, fr. quadrilatere.

münhasır

: منخرط

(a. s. hasr'dan) : 1) inhisar eden, sınırlanmış, her yanı çevrili. 2) yalnız bir kimseye veya bir şeye mahsus olan.

münhasıran

: منحصرا

(a. zf.) : husûsî olarak (*özellikle), sâdece, yalnız olarak.

münhasif

: منخسف

(a. s. husuf dan) : 1) inhisar eden, sönükleşen, sönük, ışıksız kalan. Kamer-i münhasif : sönükleşmiş Ay. 2) kör olan. Ayn-ı münhasif : kör olmuş göz. 3) yere geçen; yerde sürünen.

münhaşi1'

: منخشع

(a. s.) : kibiri, burnu kırılma.

münhatt

: منحط

(a. s.) : inhitat eden, aşağı inen; alçak; çukur.

münhazı'

: منحضع

(a. s.) : (bkz. : münhaşi').

münhazim

: منهضم

(a. s. hazm'den) : hazmolunan, sinen.

münhebit

: منهبط

(a. s. hübût'dan) : hübût eden, yukarıdan aşağı inen, inmiş, düşen; düşmüş.

münhedil

: منهدل

(a. s.) : aşağı salıverilmiş, sarkmış, sarkık.

münhedim

: منهدم

(a. s. hedm'den) : inhidâmeden, yıkılan, yıkılmış, harâbolmuş.

münhemik

: منهمك

(a. s. hemk'den) : inhimak eden, bir işin üstüne çok düşen.

münhezim

: منهزم

(a. s. hezîmet'den. c. : münhezimin) : inhizâm eden, hezimete uğrıyan, bozguna uğrıyan, uğramış, bozgun.

münhezimen

: منهزما

(a. zf.) : münhezim olarak, bozularak, bozguna uğrıyarak. (bkz. : mağlûben).

münhezimin

: منهزمين

(a. s. münhezim'in c.) : inhizâm edenler, hezimete uğnyanlar, bozgunlar.

münhî

: منهی

(a. s. neny'den. c. : münhiyân) : haber ulaştıran; haberci, (bkz. : kasıd).

münhiyân

: منهيان

(a. s. münhî'nin c.) : haber ulaştıranlar, haberciler.

münîb

: منيب

(a. s. nevb'den) : 1) inâbe eden, asilliği, azgınlığı bırakarak Allah'a yönelen. 2) -güzel yağan, faydalı yağmur. 3) taze ve verimli bahar. 4) i. erkek adı.

münîf, münîfe

: منيف ، منيفه

(a. s.) : 1) yüksek, ulu, büyük, (bkz. : âlî, bülend). Ah-kâm-ı münîfe : yüksek, büyük hükümler. 2) i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı.

mün'im

: منعم

(a. s. n''met'den) : in'âm eden, nîmet veren, yedirip içiren; Allah. 2) velinimet.

mün'im'âne

: منعمانه

(a. f. zf.) : velinimet olan kimseye yakışır surette.

münîr

:  

(a. s. nûr'dan) : 1) nurlandıran, ışık veren, parlak, (bkz. : ziyadar). 2) i. erkek adı. [müen : münîre]

münkad

: منقاد

("ka" uzun okunur, a. s. kavd'den) : inkıyâdeden, boyun eğen. (bkz. : mutî').

münkali'

: منقلع

(a. s. kal'den) : kal'edilen, kökünden sökülen.

münkalib

: منقلب

(a. s. kalb'den) : (bkz. : munkalib).

münkasım

: منقسم

(a. s. kısm'dan) : kısım kısım bölünen, bölük bölük olan, bölünmüş.

münkaşır

: منقشر

(a. s. kışr'dan) : inkı-şâr eden, kabuğu soyulan.

münkatı'

: منقطع

(a. s. kat'dan) : 1) inkıta eden, kesilen, kesilmiş, kesik; aralıklı. 2) arkası gelmiyen; son bulan. 3) arada bağ kalmı-yan, ayrılmış. 4) herkesten ayrılıp bir kişiye bağlı kalan. 5) geo. 'süreksiz. 6) mat. *kesikli. Gayr-î münkatı' : fasılasız, sürekli, (bkz. : muttasıl).

münkazî, münkaziyye

: منقضی ، منقضيه

(a. s.) : kazâ'dan) : inkızâ eden, biten, bitmiş, ardı kesilmiş, sona ermiş. Va'de-i münkaziyye : sona ermiş vâde.

münker

: منكر

(a. s. nekr'den) : 1) inkâr edilmiş, edilen, kabul ve tasdik edilmeyen, reddedilen. 2) şeraitçe yapılması caiz görülmeyen. Gayr-i münker : inkâr olunamaz, (bkz : musaddak, müsellem). Nehy an-il-münker : menedilen, meşru olmıyan şeylerden kaçınma.

münkerât

: منكرات

(a. s. c.) : şeriatça yapılması yasak edilen şeyler.

münkesif

: منكسف

(a. s. küsûf'dan) : inkisâfeden, küsufa uğrıyan, tutulan, tutulmuş [Güneş] . Mihr-i münkesif : küsufa uğramış, tutulmuş Güneş.

Münkesir

: منكسر

(a. s. kesr'den) : 1) inkisar eden, kırılan, kırılmış, kırık. Hatt-ı münkesir : geo. Kırık çizgi. 2) kırgın, gücenmiş.

Münkesir-ül-kalb

:  

kalbi kırılmış, (bkz : mün-kesir-ül-bâl).

münkesiren

: منكسرا

(a. zf.) : 1) münkesir, kırık olarak. 2) kırgınlıkla, (bkz : münfailen).

münkesif, münkeşife

: منكشفه منكش

(a. s. keşf'den) : 1) inkişâfeden, açılan, açılmış, meydana çıkmış; açık, görünen. 2) keşfolunmuş, yeni bulunmuş. Ezhâr-ı münkesife : açılmış çiçekler.

Münkir

: منكر

(a. s. nekr'den. c. : münkirin) : 1) inkâr eden, kabul etmeyen.

Münkir-i hakikat

:  

hakîkatı inkâr eden. 2) imansız, inanmayan, dinsiz, (bkz : mülhid). 3) h. i. mezarda sual soracak olan iki melekten biri. (bkz : nekîr).

Münkir-âne

: منكرانه

(a. f. zf.) : münkircesine, inkâr edercesine

Münkirin

: منكرين

(a. s. nekr'den. münkir'in c.) : münkir olanlar, (bkz : münkir).

münsâk

: منساق

(a. s.) : 1) birine bağlı olan ve peşinden giden. 2) gönderilmiş olan.

münsakib

: منثقب

(a. s.) : insikâbeden, delinen.

münsebik

: منسبك

(a. s. sebk'den) : kalıba dökülmüş olan.

münsecil

: منسجل

(a. s. sicil’den) : sicile geçmiş, mahkeme defterine yazılmış.

münsecim

: منسجم

(a. s.) : insicamlı, düzgün; fels. fr. coheVent.

münsedd

: منسد

(a. s. sedd'den) : insidâd eden, kapanan, tıkanan, kapalı.

münsedil

: متسدل

(a. s.) : salıverilmiş, sarkık.

münsekib

: منسكب

(a. s.) : dökülüp akan.

münselib

:  

(a. s. selb'den) : insilâb eden, kaçmış, kaçırılmış, kalmamış rahat, huzur, emniyet hakkında]

münselih

: منسلخ

(a. s. selh'den) : 1) insilâb, eden, sıyrılıp çıkan, soyunan, soyulmuş; derisi çıkarılmış. 2) son gününe ermiş. Şehr-i münselih : son gününe varmış olan ay.

münselik

: منسلك

(a. s. silk'den) : insilâk eden, yola giren; bir tarikata girmiş, bir meslek tutmuş, (bkz : salik).

münserih

: منسرح

(a. s.) : 1) hızlı hızlı giden [hayvan] . 2) i. ed. aruz bahirlerinden birinin adı. Bizde kullanılan "vezni şudur : müfteilün fâilün müfteilün fâilün.

münşaib

: منشعب

(a. s. şa'b'dan) : inşiâb eden, şubelenen, dallanan, çatallanan, kollara ayrılan, ayrılmış.

münşakk

: منشق

(a. s. şakk'dan) : inşikak eden, yarılan, yarılmış; yarma.

Münşeat

: منشآت

(a. i. c.) : kaleme alınan şeyler; nesir yazılar; mektuplar.

münşeil

: منشعل

(a. s. sa'l'den) : alevli, parlayan. (bkz : müştail).

münşeil

: منشل

(a. s.) : inhilal eden, şelâle hâlinde atılarak akan.

münşerihv

: منشرح

(a. s. şerh'den) : inşirahlı, gönlü açık, sıkılmayan, eğlenen.

münşerih-ül-bâl

:  

gönlü neşeli.

münşett

: منشت

(a. s.) : inşitât eden, dağınık, perişan.

Münşi

: منشی

(a. s. ve i. neş'et'den) : 1) inşâ eden, yapan. 2) yapısı, üslûbu güzel olan, iyi kâtip.

münşid

: منشد

(a. s. neşide’den) : inşâdeden, şiir okuyan.

münşif

: منشف

(a. s.) : su ve benzeri şeyleri sünger gibi çeken.

münşife

: منشفه

(a. i.) : bir sünger gibi suyu emecek nesne.

münşiyâne

: منشيانه

(a. f. zf.) : iyi kâtiplere yaraşır yolda.

müntahab

: منتخب

(a. s. nahb'dan) : intihâb edilmiş, seçilmiş; seçkin. (bkz : güzide, mümtaz).

müntahab-ül-lûga

:  

küçük kıt'ada 218 sahifelik Arapçadan Türkçeye bir lügat kitabıdır.

müntahab-üş-sifâ

:  

Anadolu’da yetişen Hacı Paşa (Celâleddin Hızır) in hekimliğe âit eseridir.

Müntahabât

: منتخبات

(a. i. müntahab'ın c.) : seçme eserler, yazılar dergisi, fr. anthologie.

müntahib

: منتخب

(a. s. nahb'den) : intihâb eden, seçen; *seçmen.

müntahib-i evvel

:  

iki dereceli seçimde mün-tahib-i sânîleri seçen.

müntahib-i sânî

:  

iki dereceli seçimde müntahib-i evvellerin seçtikleri kimse.

müntahil

: منتحل

(a. s. nahl'den. c. : müntahilîn) : intihal eden, eser çalan, başkasının eserini kendisininmiş gibi gösteren.

müntahilin

: منحلين

(a. s. nahl'den. müntahil'in c.) : intihal edenler, eser çalanlar, başkasının eserini kendisininmiş gibi gösterenler.

müntakız

: منتقض

(a. s. nakz'dan) : intikaz eden, bozulan.

müntakil

: منتقل

(a. s. nakl'den) : 1) ntikal eden, geçen 2) miras kalmış. 3) ölmüş, göçmüş, göçen. 4) karine ile sözün gelişinden anlayan.

müntakim

: منتقم

(a. s. nakm'den) : intikam alan, öç alan; Allah.

müntakim-âne

: منتقمانه

(a. f. zf.) : öç alırcasına.

müntasıb

: منتصب

(a. s. nasb'dan) : direk gibi dikilmiş.

müntavî

: منطوی

(a. s.) : (bkz : mültevî).

müntebih

: منتبه

(a. s.) : intibah eden, uyanık, (bkz : agâh, bîdâr, habîr).

miintefaun-bih

: منتفع به

(a. b. s.) : kendisinden faydalanılan.

müntefi'

: منتفع

(a. s. nef'den) : intifa eden, menfaatlenen, yararlanmış.

müntefî

: منتفی

(a. s. nefy'den) : intifa müntehayi istikbal : istikbalin sonu.

müntefih

: منتفخ

(a. s. nefh'den) : intifâh eden, kabaran, şişen; şişkin, hava ile doldurulmuş.

müntefil

: منتفل

(a. s.) : intifâl eden, nafile namaz kılan.

müntehâ

: منتهی

(a. s. nihâyet'den) : 1) nihayet bulmuş; bir şeyin varabildiği en uzak yer, son derece, son kerte. 2) son uc.

müntehâ-yi imâl

:  

emellerin sonu. Müntehâ-yi istikbâl : istikbâlin sonu. müntehâ-yi kitâb : kitabın sonu.

müntehi

: منتهی

(a. s. nihâyet'den) : 1) nihayet bulan, sona eren, biten. 2) son, en son. 3) bir şeyi tamamlayan.

müntehib

: منتهب

(a. s. nehb'den) : intihâb eden, vağma eden, çapul eden, talanlıyan, yağmacı, talana.

müntehik

: منتهك

(a. s.) : halsiz, yorgun bırakan.

müntehir

: منتهر

(a. s.) : intihar eden, dâima akan.

müntehir

: منتحر

(a. s. nahr'den. c. : müntehirîn) : intihar eden, kendini öldüren.

müntehir-âne

: منتحرانه

(a. f. zf.) : intihar ederek, kendini öldürerek.

müntehirin

: منتحرين

(a. s. nahr'den. müntehir'in c.) : intihar edenler, kendini öldürenler.

müntehiz

: منتهز

(a. s. nehz'den) : inti-iham eden, vakit ve fırsatı kaçırmayan.

müntekid

: منتقد

(a. s.) : (bkz. : münekkid).

müntekis

: منتكس

(a. s.) : intikâs eden, taşacağı dönen.

müntekış

: منتقش

(a. s. nakş'dan) : intikaş eden, nakşolunan.

müntemî

: منتمی

(a. s.) : intimâ eden, -yakınlık ve ilgi peyda eden.

müntemis

: منتمس

(a. s.) : gizli, gizlenen.

müntesib

: منتسب

(a. s. nisbet'den. c. : müntesibîn) : 1) intisâbeden, giren, kapılanan. 2) alâkası, ilgisi olan.

müntesibîn

: منتسين

(a. s. müntesib'in c.) : 1) intisâbedenler, girenler, kapılananlar. 2) alâkası, ilgisi olanlar.

müntesic

: منتسج

(a. s. nesc'den) : dokunmuş.

müntesik

: منتسق

(a. s. nask'dan) : 1) bir sıraya dizilmiş, düzgün. 2) fels. *düzenleşik.

münteşir

: منتثر

(a. s. nesr'den) : intişâr eden, saçılan, yayılan, dağılan.

münteşir, münteşire

: منتشر منتشره

(a. s. nesr'den) : 1) intişâr etmiş, yayılmış, açılmış; dağınık, (bkz. : müteneşşir). 2) duyulmuş, etrafa yayılmış. Ahbâr-ı münteşire : yayılmış haberler, (bkz. : şayi'). 3) basılmış ve yayılmış.

müntevî

: منتوی

(a. s.) : bir şey yapmıya niyetlenen.

müntezi'

: منتزع

(a. s. nez'den) : bir şeyi söken, yerinden çekip koparan.

müntic

: منتج

(a. s. nitâc'dan) : 1) in-tâceden, netîce veren. 2) sebebiyet veren; meydana getiren.

müntif

: منتف

(a. s. netf'den) : hek. kıldöken, kılları düşüren. Devâ-yi müntif : kıldı-kan ilâç.

münşin, münşine

: منتن ، منتن

(a. s. netânet'den) : pis kokan, kokmuş; bozuk, (bkz. : müteaffin). Baha-i münşin : Azak denizi. Miyar-ı münşine : pis kokan sular.

münce

: منيه

(a. i. c. : müne) : arzu edilen, istenilen şey.

mün zecir

: منزجر

(a. s.) : menedilmiş, yasak edilmiş, alıkonulmuş.

münıel, münıele

: منز ، منزله

(a. s. nüzûl'den) : inzal olunmuş, aşağı indirilmiş, gökten indirilmiş. Kütüb-i münzele : gökten indirilmiş kitaplar. Kur'ân-ı Kerîm, Tevrat, Zebur, İncil]

münzelık

: منزلق

(a. s.) : kaygan, kaypak.

münzevî

: منزوی

(a. s. zuvviyy ve zeyy'den) : 1) inziva eden, çekilip bir köşede oturan. 2) i. köşesine çekilip kimse ile görüşmiyen.

münzeviyâne

: منزويان

(f. zf.) : inzivaya, bir köşeye çekilircesine, çekilerek.

münzil

: منزل

(a. s. nüzûl'den) : inzal eden, aşağı indiren, gökten indiren.

münzir

: منذر

(a. s. nezr'den) : akıbetinin kötülüğünü söyliyerek korkutan, (bkz. : nezîr). [mübeşşir'in zıddı]

münzirât

: منذرات

(a. i. münzir'in c.) : aber verip kötülüğünü söyliyerek korkutanlar, ürkütenler.