mühâdene

: مخادنه

(a. i. hıdn'dan) : sulh yapma, barışma.

mühdâ

: مهدی

(a. s.) : ihdâ edilmiş, hediye verilmiş, hediye gönderilmiş.

mühdâ-ileyh

: مهدی اليه

(a. b. s) : huk- kendisine hediye verilen kimse.

mühder

: مهدر

(a. s.) : ihdâr edilen, dökülen, akıtılan.

mühder-üd-dem

:  

huk. [eskiden] kanı heder olup kısası, diyeti müstelzim bulunmıyan kimse, [savaşta gayrimüslimler arasında bulunan ve onlara atılan kurşunla telef edilen bir Müslim gibi]

mühdi

: مهدی

(a. s. hediye'den) : ihdâ eden, hediye veren, hediye gönderen.

mühdir

: مهدر

(a. s. heder'den) : ihdâr eden, heder edem, döken, akıtan.

müheddeb

: مهدب

(a. s.) : 1) kirpikli. 2) saçakla süslü.

müheddit

: مهدد

(a. s.) : tehdîdeden, korkutan.

mühelhel

: مهلهل

(a. s.) : zarif/ Ş'k elbise. 2) güzel şiir, söz.

mühelhil

: مهلهل

(a. s) : 1) bir şeyi nâzik ve lâtif yapan. 2) nâzik ve lâtif söz söyliyen.

Mühellik

: مهلك

(a. s.) : (bkz : mühlik).

mühellil

: مهلل

(a. s.) : tehlîl eden, "lâ ilahe İll-Allah" diyen, (bkz. : tehlîl-hân).

mühendis

: مهندس

(a. i. hendese'den. c. : mühendisin) : hendese (geometri) bilen, mühendis.

Mühendis-âne

: مهندسخانه

(a. f. b. i.) : mühendis yetiştirmek üzere açılan "Hendesehâne" nin sonraki adı.

Mühendis-hâne-i Bahrî-i Hümâyûn

:  

den. deniz subayı yetiştirmek üzere açılan mektep [1187 (1773) de Haliç'te, Tersâne'de açılmıştır]

Mühendis-hâne-i Berrî-i Hümâyûn

:  

ask. topçu subayı yetiştirmek üzere açılan mektep. [1187 (1773) yılında Haliç'te Tersâne'de açılmış olan Mühendis-hâne-i Bahrî-i Hümâyûn'un genişletilmesi suretiyle 1210 (1795-96) yılında kurulmuştur]

Mühendis-hâne-i Sultanî

:  

III. Selim tarafından 1207 (1792 - 93) yılında Eyüp'te, Bahariyedeki sarayda fennî bilgiler öğretilmek üzere açtırılmış olan mektep.

mühendisin

: مهندسين

(a. i. mühendis'in c.) : mühendisler.

mühenned

: مهند

(a. s. ve i.) : Hind demirinden yapılan kılıç.

mühevvil

: مهول

(a. s.) : korkunç.

müheykel

: مهيكل

(a. s. heykel'den) : hey-kelleşmiş, heykel gibi.

müheymin

: مهيمن

(a. s.) : birini korkudan koruyan [Allah adlarındandır]

müheyya

: مهيا

(a. s. hey'et'den) : (bkz : âmâde).

müheyyi'

: مهيئ

(a. s. hey'et'den) : 1) tehîe eden, hazırlıyan. 2) bir hastalığı hazırlıyan.

müheyyic

: مهيج

(a. s. heyecân'dan) : he yecan veren.

mühezzeb

: مهذب

(a. s.) : tehzîbolunmuş, düzeltilmiş, yoluna koyulmuş.

mühezzib

: مهذب

(a. s. hezb'den) : teh-zîbeden, düzelten, yoluna koyan, terbiye eden.

mühîb

: مهيب

(a. s. heybet'den) : 1) heybetli, korkunç, korkutan. 2) tehlikeli.

mühim

: مهم

(a. s. hemm'den) : 1) ehemmiyetli (*önemli). 2) düşündüren, düşündürücü. 3) lüzumlu, gerekli.

mühimmat

: مهمات

(a. i. mühimme'nin c.) : 1) lüzumlu şeyler. 2) harb malzemesi.

mühimmât-ı askeriyye

:  

askerî malzeme.

mühimme

: مهمه

(a. s.) : düşündüren, uğraştıran.

mühimme kalemi

:  

[eskiden] Hâriciyede hâriçle muhabere işlerinin görüldüğü dâire.

mühim-sâz

: مهمساز

(a. f. b. s.) : mühim, (*önemli) lüzumlu işler gören.

mühim-ter

: مهمتر

(a. f. b. s.) : çok mühim ("önemli).

mühim-terîn

: مهمترين

(a. f. b. s.) : pek (daha, çok, en) mühim ("önemli), (bkz. : ehemm).

mühîn

: مهين

(a. s. hevn'den) : 1) ihanet eden, hor gören. 2) hor, hakir, alçak. 3) hayın.

mühlet

: مهلت

(a. i.) : bir işin yapılması için verilen zaman; bir işi belli bir zaman için geri bırakma.

mühlik, mühlike

: مهلك ، مهلكه

(a. s. helâk'den) : helak eden, öldüren, öldürücü. İllet-i mühlike : öldürücü hastalık.

mühmel

: مهمل

(a. s. heml'den) : 1) ihmâl edilmiş, boşlanmış, bakılmamış, bırakılmış. 2) a. alfabede : noktasız harf. 3) mânâsız, boş [söz, cümle]

mühmel-âne

: مهملانه

(a. f. zf.) : ehemmiyet vermeksizin, baştan savarcasına.

mühmelât

: مهملات

(a. s. mühmel3 ün c.) : mânâsız, boş sözler.

mühmil

: مهمل

(a. s. heml'den) : ihmâl eden, boşlıyan, bırakmıyan, savsaklıyan.

mühr

: مهر

(f. i.) : mühür; imza. Fekk-i mühr : bir şeyin mühürünü bozarak açmak.

mühr-i nübüvvet

:  

"Peygamber'in mührü" : mee. Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in iki omuz başı (kürek) arasındaki et beni.

mühr-i Süleyman

:  

Hz. Süleyman'ın mühründe bulunduğu söylenilen birbirine girmiş iki müselles (*üçgen) şekli.

mühr-bend

: مهر بند

(f. b. s.) : mühürlü.

mühr-dâr

: مهردار

(f. b. s.) : [eskiden] bir dâire veya nezâretin resmî mührünü kullanmakla vazifeli olan kimse; husûsî kalem müdürü.

mühr-dehân

: مهردهان

(a. s.) : 1) ağzı mühürlü; kapalı. 2) oruçlu.

mühre

: مهره

(f. i.) : 1) bir çeşit yuvarlak şey. 2) cam boncuk. 3) deniz böceği kabuğu. 4) çekiç. 5) anat. omurga kemiği. 6) kâğıt ve şâire cilalamak için kullanılan biliûr top. 7) g. s. altın ve gümüş ezmek için kullanılan ve ekseriya yeşimden yapılan ucu kıvrıkça, havan tokmağı gibi bir âlet.

mühre-î zer

:  

Güneş.

mühre-dâr

: مهره دار

(f. b. s.) : mühreli, cilâlı.

mühtecî

: مهتجی

(s. i.) : hicveden, (bkz. : heccâv).

mühtecin

: مهتجن

(a. i.) : Pe küçük yaşta kocaya verilmiş kız.

mühtedî

: مهتدی

(a. s. hidâyet'den) : ihtida eden, hidâyete erişen, İslâm dînini kabul eden. [müen : "mühtediye" dir]

mühtelik

: مهتلك

(a. s.) : (bkz. : mütehâlik).

mühtevir

: مهتور

(a. s.) : (bkz. : müte-hevvir).

mühtezz

: مهتز

(a. s. ihtizaz'dan) : 1) ihtizaz eden, titreyen. 2) sevinçten oynıyan.

mühûd

: مهود

(a. mehd'in c.) : beşikler.

mühür

: مهور

(a. mehr'in c.) : mehrrler, evlenirken erkek tarafından verilen nikâh bedelleri,

mühüd

: مهد

(a. i. mihid'ın c.) : yataklar, döşekler.