müdâabe |
: | مداعبه |
(a. i.) : şakalaşma, [şiirde : "müdâabet" şeklinde geçer] |
müdâbere |
: | مدابره |
(a. i. dübr'den) : birbirine arkasını dönme. |
müdâfaa |
: | مدافعه |
(a. i. def'den. c. : müdâfaât) : 1) defetme, bir saldırışa karşı durma. 2) koruma, korunma. 3) hgk. *savunma. |
müdâfaa-i hukuk (cemiyeti) |
: |
tar. kurtuluş savaşından önce Atatürk tarafından kurulmuş olan bir cemiyet. |
|
müdâfaa-i milliyye |
: |
millî müdâfaa, millî *savunma. |
|
müdâfaa-i meşrûa |
: |
huk. cana ve ırza karşı yapılan haksız ve sert bir saldırışın, başka türlü önlenmesi kabil olmadığı takdirde kuvvetle önlenmesinden ibaret tabîî bir hak. |
|
müdâfaa-i nefs |
: |
nefsini müdâfaa etme, kendini koruma. |
|
müdâfaât |
: | مدافعات |
(a. i. def'den. müdâ-faa'nın c.) : korunmalar, 'savunmalar. |
müdâfaaten |
: | مدافعة |
(a. zf.) : müdâfaa, *savunma, korunma voliyle. |
müdafi’ |
: | مدافع |
(a. i. duhûl'den. c. : müdâfiîn) : müdâfaa eden, koruyan, *savunan, dayanan. Vekîl-i müdafi' : suçlunun avukatı. |
Müdafii’n |
: | مدافعين |
(a. s. müdâfi'in c.) : müdâfaa edenler, koruyanlar, *savunanlar, dayananlar. |
müdâhalât |
: | مداخلات |
(a. i. müdâhale'nin c.) : karışmalar, araya girmeler, el katmalar, sokulmalar. |
müdâhale |
: | مداخله |
(a. i. duhûl'den. c. müdâhalât) : karışma; araya girme, e| katma, sokulma. |
müdâhane |
: | مداهنه |
(a. i. dehen'den) : dalkavukluk, koltuklama, ["müdâhanet" şeklinde de kullanılır] |
müdâhane-kâr |
: | مداهنه كار |
(a. f. b. s.) : dalkavuk, koltukçu. |
müdâhane-kârâne |
: | مداهنه كارانه |
(a. f. zf.) : dalkavuklukla, koltuklıyarak. |
müdâhere |
: | مداهره |
(a. i.) : sakınmadan, çekinmeden mukavele yapma. |
müdahhan |
: | مدخن |
(a. s. duhan'dan) : du manlı, tütmüş. |
müdâhil |
: | مداخل |
(a. s. duhûl'den. c. : mü. dâhilân, müdâhilîn) : dâhil olan, karışan. |
müdâhilân |
: | مداخلان |
(a. s. müdâhil'in c.) : müdâhil olanlar, karışanlar, (bkz. : müdâhilîn). |
mödâhilîn |
: | مداخلين |
(a. s. müdâhil'in c.) : dâhil olanlar, karışanlar, (bkz. : müdâhilân). |
müdâhin |
: | مداهن |
(a. s. dehen'den) : tnüdahene eden, yüze gülen, dalkavuk. |
müdâhin-âne |
: | مداهنانه |
(a. f. zf.) : yüze gü-müdâhene eden, yüze gülen, dalkavuk. |
müdâm |
: | مدام |
(a. s. devâm'dan) : 1) de vam eden, süren, sürekli. 2) devam eden, arası ke- silmiyen. Mest-i müdâm : durmadan şarap içen, şarap ayyaşı. 3) i. şarap, (bkz. : bade, hamr, mey, sahbâ). |
müdâme |
: | مدامه |
(a. i.) : şarap, (bkz. : mey, bade, hamr, müdâm, sahbâ). |
müdâmele |
: | مدامله |
(a. i.) : yüzü gülme, idare etme. |
müdâmere |
: | مدامره |
(a. i.) : mihnet ve sıkıntı ile sabahlama. |
müdâmî |
: | مدامی |
(a. s.) : durmadan şarap içen. |
müdâm-kâre |
: | مدامكاره |
(a. f. b. s.) : her zaman yapan, işliyen. |
müdânî |
: | مدانی |
(a. s.) : yakın eş, benzer. Bî-müdânî : eşsiz, benzersiz. |
müdârâ |
: | مدارا |
(f. i.) : yüze gülme, dost gibi görünme. |
müdârât |
: | مدارات |
(a. i. dery'den) : yüze gülme, dost gibi görünme. |
müdârese |
: | مدارسه |
(a. i. ders'den) : ders verme, ders alıp verme. |
müdâvâ, müdâvât |
: | مداوا ، مداوات |
(a. i. devâ'dan) : deva arama, hastaya bakıp ilâç verme. |
müdâvele |
: | مداوله |
(a. i. devlet'den) : 1) devrettirme, elden ele gezdirme. 2) döndürme, çevirme. 3) fikir verme, konuşma. |
müdâvele-i efkâr |
: |
düşüncelerini birbirine söyleme, bir mesele üzerinde konuşma. |
|
müdâvemet |
: | مداومت |
(a. i. devâm'dan) : devam etme, bir yere her vakit gidip gelme, bir işe aralıksız çalışma. |
müdâvere |
: | مداوره |
(a. i. devr'den) : tedvîr etme, idare etme, döndürme. |
müdavi |
: | مداوی |
(a. s. devâ'dan) : deva bulan, ilâç veren; İyileştiren. Tabîb-i müdâvî : tedavi eden doktor. |
müdavim |
: | مداوم |
(a. s. devâm'dan. c. : müdâvimîn) : 1) devam eden [bir yere] , bir İşe aralıksız çalışan. 2) bir yere devamlı olarak gidip gelen [kimse] |
müdavimin |
: | مداومين |
(a. s.) : 1) devam edenler [bir yere] , bir işe aralıksız çalışanlar. 2) bir yere devamlı olarak gidip gelenler. |
müdâyene |
: | مداينه |
(a. i.) : ödünç alıp verme. |
müdbir |
: | مدبر |
(a. s. dübûr'dan) : Idbâra uğrama, talihsiz, düşkün. |
müdeine |
: | مدجنه |
(a. i.) : müz. Câhiliyye devrinden başlıyarak, eski Arap müziğinde, muganniyelere verilen bir ad, |
müdd |
: | مد |
(a. i.) : mut, kara mut, batman nevinden bir ölçek. |
müddahar |
: | مدخر |
(a. s.) : biriktirilmiş, toplanıp saklanmış. |
müddahir |
: | مدخر |
(a. s.) : biriktiren, toplayıp saklıyan. |
Müddeâ’ |
: | مدعی |
(a. s. da'vâ'dan) : 1) iddia olunmuş, iddia olunan şey. 2) dâva olunan şey. 3) asılsız iddia edilen şey. Nakîz-i müddeâ : antitez. 4) fels. *sav, tez. "*möddeâ aleyh : huk. aleyhinde dâva açılan. |
müddeâ bih |
: |
huk. davacının dâva ettiği, dâvaya sebebolan şey. |
|
müddeayât |
: | مدعيات |
(a. i. c.) : iddialar, iddia olunan şeyler. |
mödlSrT^ |
: | مدعی |
(a. s. da'vâ'dan) : 1) iddia eden, dâvâcı. 2) bir hükümde ayak direyen. 3) inatçı. |
müddeî-i umûmî |
: |
huk. *savcı, umûmî haklar adına dâva açan hâkim. |
|
müddehin |
: | مدهن |
(a. s.) : idhân eden, güzel kokulu yağ sürünen. |
müddessir |
: | مدثر |
(a. s.) : (bkz. : mütedes-sir, mütezemmil). |
müddet |
: | مدت |
(a. i.) : 1) zaman, vakit. 2) bir şeyin uzayıp sürdüğü zaman. 3) muayyen vakit. |
müddet-i iddet |
: |
fık. boşanmış bir kadının tekrar evlenebilmesi için beklemek zorunda kaldığı müddet, [boşanmış kadın için üç ay (üç hayız müddeti), dul kadın için dört ay on gündür; hâmile kadınlar için bu müddet, doğum İle kayıtlıdır] |
|
müddet-i istinaf |
: |
huk. ceza sebeplerinden, , kabahat, suç işlemede on; hukukî sebeplerden altmış bir günlük müddettir. |
|
müddet-i ma'lûme |
: |
bilinen zaman. |
|
müddet-i i'tirâz |
: |
huk. gıyabî hükümler için cezaî maddelerde kabahat için üç, cünha için beş; hukukî maddelerde otuzbir günlük müddet. |
|
müddet-i malûme |
: |
bilinen zaman. |
|
müddet-i medîde |
: |
uzun zaman. |
|
müddet-i sefer |
: |
huk. [eskiden] mutedil bir seyr ile üç günlük, yânî on sekiz saatlik mesafe. |
|
müddet-i temyiz |
: |
huk. cezaî maddelerde sekiz ve hukukî maddelerde doksan günlük müddet. |
|
müddî |
: | مدی |
(a. i.) : fels. fr. protensif. |
müdebbag |
: | مدبغ |
(a. s.) : debagat olmuş, tabaklanmış. |
müdebber |
: | مدبر |
(a. s. dübOr'dan) : 1) tedbîr alınmış, düşünce ile hareket edilmiş. 2) huk. itki (azadı) efendisinin ölümüne bağlı bulunan köle, [müen. : müdebbere] |
müdebbir |
: | مدبر |
(a. s. dübûr'dan. c. r. müdebbirân, müdebbirin) : 1) tedbir alan, tedbirli, düşünce ile hareket eden, düşünceli. 2) huk. [eskiden] menkulünün itkini kendisinin ölümüne talik etmiş olan mevlâ. |
müdebbirân |
: | مدبران |
(a. s. müdebbir'in c.) : (bkz. : müdebbirîn). |
müdebbirân-ı felek |
: |
yedi seyyare (*gezeğen). |
|
müdebbir-âne |
: | مدبرانه |
(a. zf.) : tedbirli olana yakışır surette. |
müdebbire |
: | مدبره |
(a. i.) : fık. Azatlığı mevlâsının (efendisinin) ölümüne bağlı bulunan câriye. |
müdebbirin |
: | مدبرين |
(a. s. dübûr'dan. müdebbir'in c.) : tedbirli, düşünceli olanlar, (bkz. : müdebbirân). |
müdebdeb |
: | مدبدب |
(a. s.) : debdebeli. (bkz. : mutantan). |
müdehhen |
: | مدهن |
(a. s.) : tedhîn edilmiş, güzel kokulu yağ sürülmüş. |
müdehhiş |
: | مدهش |
(a. s. dehşet'den) : (bkz. : müdhiş). |
müdekkik |
: | مدقق |
(a. s. dikkat'den. c. : müdekkikîn) : tetkik eden, inceden inceye araştıran; en ufak gizli şeyleri gören. |
müdekkik-âne |
: | مدققانه |
(a. f. zf.) : tedkik ederek, inceden inceye araştırarak; en ufak gizli şeyleri görerek. |
müdekkikîn |
: | مدققين |
(a. s. müdekkik'in. c.) : tedkîk edenler, inceden inceye araştıranlar, en ufak gizli şeyleri görenler, |
müdellel |
: | مدلل |
(a. s. delâlet'den) : delil, şahit ile ispat edilmiş. |
müdellelen |
: | مدللن |
(a. zf.) : delil, şahit ile ispat edilerek. |
müdellis |
: | مدلس |
(a. s.) : tedlîs eden, sattığı şeyin ayıbını müşteriden saklıyan. |
müdemmag |
: | مدمغ |
(a. s.) : aptal, budala. |
müdemmec |
: | مدمج |
(a. s.) : düzgün olarak birbiri içine durulmuş yuvarlak şey. |
müdemmer |
: | مدمر |
(a. s.) : tedmîr edilmiş, mahvolmuş, yokedilmiş. |
müdemmir |
: | مدمر |
(a. s.) : tedmîr eden, mahveden, yok eden. |
müdennes |
: | مدنس |
(a. s.) : tednîs edilmiş, kirletilmiş. |
müdennis |
: | مدنس |
(a. s.) : tednîs eden, kirleten. |
müderhem |
: | مدرهم |
(a. s.) : paralı, zengin. |
müderris |
: | مدرس |
(a. s. ve i. ders'den. c. : müderrisin) : 1) ders veren, ders okutan; medrese dersi okutan. 2) profesör. |
müderrisin |
: | مدرسين |
(a. i.) : 1) medrese dersi okutanlar. 2) profesörler. |
müdessî |
: | مرسی |
(a. s.) : yolunu şaşırtan, baştan çıkaran. |
müdevven |
: | مدون |
(a. s. dîvân'dan c. : müdevvenât) : 1) tedvîn olunmuş, dîvan, kitap hâline konulmuş. 2) bir araya getirilip çeki düzen verilmiş. |
müdevvenât |
: | مدونات |
(a. i. müdevven'in c.) : tedvîn olunmuş, sıralanmış, bir araya getirilmiş eserler, (bkz. : müellefât). |
müdevver |
: | مدور |
(a. s. devr'den) : 1) tedvîr olunmuş, döndürülmüş. 2) yuvarlak, tekerlek, değirmi. |
mOdevveriyyet |
: | مدوريت |
(o. i.) : yuvarlaklık, [yapma kelimelerdendir] |
müdevvin |
: | مدون |
(a. s. dîvân'dan) : tedvîn eden, bir araya getirip kitap hâline koyan. |
müdevvir |
: | مدور |
(a. s. devr'den) : tedvîr eden, döndüren, çeviren. |
müdevvir-i fahiz |
: |
hek. uyluk kemiğinin yukarı ucunda bulunan iki çıkıntıdan herbiri. |
|
müdgam |
: | مدغم |
(a. s. dağm'dan) : a. gr. arka arkaya gelen iki kelimeden birincisinin son, ikincisinin baş harflerinin aynı olması : femâ rabihat ticâretuhu. . gibi. |
müdgamün-fîh |
: | مدغم فيه |
(a. b. s.) : gr. birbirine girmiş iki harften ikincisi : femâ rabihat ticâretühüm âyetindeki rabihat kelimesinin sonundaki t ile "ticâretühüm" kelimesinin başındaki t nin birbirine girmesi gibi. |
müdhal |
: | مدخل |
(s. s.) : idhâl olunmuş, dâhil edilmiş, girdirilmiş, sokulmuş. |
müdhâmme |
: | مدهامه |
(a. i.) : ağacının ve bitkisinin çok ve tazeliği dolayısiyle uzaktan koyu yeşil görünen bahçe. |
müdhar |
: | مدخر |
(a. s.) : idhâr olunmuş, hor, hakir görülmüş. |
müdhil |
: | مدخل |
(a. s. dahl'den) : idhâl, dâhil eden, girdiren, sokan, (bkz. : müdmic). |
müdhin |
: | مدهن |
(a. s.) : (bkz. : müddehin). |
müdhir |
: | مدخر |
(a. s.) : idhâr eden, hor, hakir gören. |
müdhiş |
: | مدهش |
(a. s. dehşet'den) : 1) dehşet veren, ürküten, korkutan; korkunç. 2) şaşılacak; aşırı. |
müdhün |
: | مدهن |
(a. i.) : içine güzel kokulu yağ, ıtır gibi şeyler konulan kap, şişe. |
müdîr |
: | مدهن |
(a. s. ve i. devr'den. c. : müdîrân) : 1) idare eden, çeviren, bakan. 2) idareden anlıyan. 3) idare me'muru. 4) direktör, fr. directeur. 5) nahiyede en büyük me'mur. |
müdîrân |
: | مديران |
(a. i. müdîr'in c.) : müdürler, direktörler; idare âmirleri. |
müdîre |
: | مديره |
(a. i.) : bayan müdür. |
müdîre-i umur |
: |
işleri idare eden kadın, eski kâhya kadının derece ve vazîfesi. |
|
müdîrivyet |
: | مديريت |
(a. i.) : müdürlük, müdürün makam ve vazîfesi. |
müdirr |
: | مدر |
(a. s.) : idrar veren, idrar verici. |
müdirrât |
: | مدرات |
(a. s. müdirr'in c.) : idrar verici şeyler, ilâçlar. |
müdlî |
: | مدلی |
(a. s.) : delil, tanık gösteren. |
müdmec |
: | مدمج |
(a. s.) : idmâç edilmiş, içine girdirilmiş. |
müdmic |
: | مدمج |
(a. s.) : idmâc eden, içine girdiren, sızdıran, (bkz. : müdhil). |
müdmin |
: | مدمن |
(a. s. idmân'dan) : idman eden, devam eden. |
müdmin-i hamr |
: |
gece gündüz sarhoş [olan] , (bkz. : şârib-ül-leyl ve-n-nehâr) |
|
müdn |
: | مدن |
(a. i. medîne'nin c.) : şehirler, (bkz. : medâin, müdün, şühûr). |
müdrec |
: | مدرج |
(a. s. derc'den) : idrâc olunmuş, içerisine konulmuş. |
müdrî |
: | مدری |
(a. s.) : idrâ eden, bildiren. |
müdrik |
: | مدرك |
(a. s. derk'den) : idrâk eden, anlıyan; anlamış, aklı ermiş. Kuvve-i müdrike (idrak kuvveti) : akıl. |
müdrikât |
: | مدركات |
(a. i. müdrik'in c.) : akıllar. |
müdrike |
: | مدركه |
(a. i. c. : müdrikât) : fels. *anlık, fr. intellect, percept. |
müdrir |
: | مدرر |
(a. s. (bkz : müdirr) : |
müdün |
: | مدن |
(a. i. medîne'nin c.) : şehirler, (bkz. : medâin, müdn, şühûr). |
müdün-i cesîme |
: |
büyük şehirler. |