müca'ad

: مجعد

(a. s. ca'd'dan) : kıvırcık, kıvrılmış, lülelenmiş [saç] , Zülf-i müca'ad : kıvırcık kahkül. (bkz. : mûy-i mergul).

mücâb

: مجاب

(a. s. cevâb'dan) : 1) kabul cevâbı almış olan. 2) duası kabul olunan, (bkz. : müstecâb).

mücâdele

: مجادله

(a. i. cedel'den. c. : mücâdelât) : 1) iki kişi bir mesele üzerinde çekişme. 2) uğraşma, savaşma, savaş.

mücâdele-i milliyye

:  

(millî mücâdele) : Kurtuluş savaşı (1919 - 1922.

mücâdelât

: مجادلات

(a. i. cedel'den. mücâ-dele'nin c.) : mücâdeleler, savaşmalar.

mücâdil

: مجادل

(a. s. cedel'den) : mücâdele eden, çekişen, uğraşan, savaşan.

Mücâhedât

: مجاهدات

(a. i. mücâhede'nin c.) : mücâhedeler.

mücâhede

: مجاهده

(a. i. cehd'den) : 1) uğraşma, savaşma. 2) nefsi yenmiye olan çalışma. 3) din düşmanlarlyle savaşma.

mücâhere, mücâheret

: مجاهره ، مجاهرت

(a. i.) : karşılıklı olarak bir şeyi meydana çıkarma, ortaya çıkarma.

mücâhereten

: مجاهرة

(a. zf.) : meydana çıkararak, ortaya koyarak.

mücâhid

: مجاهد

(a. s. cehd'den c. : mücâhidin) : 1) cihâd eden, din düşmanlariyle savaşan. 2) savaşan, uğraşan, savaşçı. 3) i. erkek adı.

mücâhid-âne

: مجاهدانه

(a. f. zf.) : mücâhit olana yakışacak surette.

mücâhidin

: مجاهدين

(a. s. mücâhidin c.) : mücâhitler; din düşmanlariyle savaşanlar; uğraşanlar, savaşanlar.

mücâlede

: مجالده

(a. i.) : harb aletiyle vuruşma.

mücâlese, müeâleset

: مجالسه ، مجالست

(a. i. cülûs'dan) : birlikte, beraber oturma.

mücâlis

: مجالس

(a. s. cülûs'dan) : birlikte oturan.

mücâmaa, mücâmaat

: مجامعه ، مجامعت

(a. i. cem'den) : cima etme, cinsî münâsebette bulunma.

mücâmele, mücâmelet

: مجامله ، مجاملت

(a. i.) : dirlik düzenlik, karşılıklı iyi muamelede bulunma, güzel geçinme.

mücânebet

: مجانبت

(a. i. cenb'den) : bir şeyden sakınma, çekinme, çekilme, uzak durma, (bkz. : ihtiraz, tevakkî).

mücâneset

: مجانست

(a. i. cins'den) : benzeme, hemcins olma, hemcinslik, fr. homoge-neite. (bkz. : tecânüs).

Mücânib

: مجانب

(a. s.) : çekinen; mat. sonuşmaz.

mücânis

: مجانس

(a. s. cins'den) : aynı cinsten olan. (bkz. : mütecanis).

mücâraha

: مجارحه

(a. i. cerh'den) : karşılıklı birbirini yaralama.

müeSrât öljl^

: مجارات

(a. i.) : yürümekte yarış etme.

Mücâreze

: مجارزه

ask. a!|k sözlerle lâtffede bulunma. 3) eşek şakası yapma.

mücârre

: مجاره

(a. i.) : birinin hakkını uzatıp süründürme, sürüncemede bırakma.

mücâseret

: مجاسرت

(a. i. cesSret'den) : ce-sâret etme.

mücâsir

: مجاسر

(a. s. cesâret'den) : cesaret eden.

mücâvebe

: مجاوبنه

(a. i. cevâb'dan) : cevap-laşma, birbirine cevap verme; mektuplaşma.

mücâvedet

: مجاودت

(a. i.) : birine karşı kerem ve ihsan etme.

mücâveret

: مجاورت

(a. i. civâr'dan) : mü-câvirlik, komşuluk, (bkz. : hem-sâyegî).

mücâveze

: مجاوزه

(a. i.) : 1) sınırı aşma. 2) bağışlama, göz yumma.

mücavir

: مجاور

(a. s. civâr'dan) : 1) komşu. 2) mabet veya bir tekke yakınlarına çekilip oturan. 3) yurdunu ve diyarını terkederek zamanını Harameyn-i Şerîfeyn'de ibâdetle geçiren.

mücâviz

: مجاوز

(a. s.) : (bkz. : mütecaviz).

mücâz

: مجاز

(a. s. cevâz'dan) : 1) caiz, uygun görülmüş. 2) icazet almış, icazetname, izin verilmiş [kendisine] , diplomalı.

mücâzit

: مجازات

(a. i. cezâ'dan) : 1) karşılık. 2) bir suça karşı cezâı çektirme.

müeâzât-ı te'dîbiyye

:  

huk. bir haftadan ziyâde hapis, muvakkat sürgün, me'mûriyetten çıkarma ve para cezası gibi cezalar.

mücâzât-ı tekdîriyye

:  

huk. yirmi dört saatten bir haftaya kadar hapis ve yüz kuruşa kadar para cezası.

mücâzât-ı lerhîbiyye

:  

huk. îdam, kürek, kale-bendlik, müebbet sürgün, rütbe ve me'murluktan njahrûmiyet, medenî hukuktan ıskat gibi cezalar.

mücâzâten

: مجازاتا

(a. zf.) : ceza olarak.

mücazebe

: مجاذبه

(a. i.) : iki kişi birbirini çekme, çekişme.

mücâzefe

: مجازفه

(a. i.) : fık. Götürü satma.

mücber

: مجبر

(a. s. cebr'den) : icbar olunan, olunmuş, zorlanılmış, zorlanılan.

mücbir, mücbire

: مجبر ، مجبره

(a. s. cebr'den) : İcbar eden, zorlıyan, zorlayıcı, (bkz. : câbir). Âmir-i mücbir : korkutan, yıldıran âmir. Kuvve-i mücbire : zorlıyan kuvvet. Es-bâb-i mücbire : huk. zorlayıcı sebepler.

mücebbir

: مجبر

(a. i.) : çıkıkçı.

mücedded

: مجدد

(a. s.) : tecdîdolunmuş, yenilendirilmiş, yeni, yepyeni.

müceddeden

: مجددا

(a. zf.) : yeni olarak, yeni baştan.

Mücedder

: مجدر

(a. s.) : 1) çiçek çıkarmış. 2) çiçekbozuğu [adam]

müceddid

: مجدد

(a. s.) : 1) tecdîdeden, yeniliyen, yeniliyici, yeni bir çekil ve suret veren. 2) dîne yeni bir veçhe veren zat.

müceddid-i elf-i sânî

:  

Hicrî ikinci bin yılının müceddidi İmam-ı Rabbânî.

müceddid-âne

: مجددانه

(a. f. zf.) : tecdîd-edene, yeniliyene, yenilik yapana yakışır bir yolda.

müceddidîn

: مجددين

(a. s. müceddid'in c.) : yenilik yapanlar.

müceff

: مجف

(a. s.) : cevfli, içi boş.

müceffef

: مجفف

(a. s.) : tecfîf olunmuş, kurutulmuş; suyu çekilmiş, nemi kalmamış, kurumuş.

Müceffif

: مجفف

(a. s.) : tecvîf edici, kurutucu.

mücehhel

: مجهل

(a. s. cehl'den) : bilin mez bir hâle getirilmiş.

Mücehhelen

: مجهلا

(a. zf.) : mücehhel olarak, bilinmiyerek.

mücehhez

: مجهز

(a. s. cihâz'dan) : techîz olunmuş, donanmış, donatılmış, hazırlanmış.

mücehhiz

: مجهز

(a. s. cihSz'dan) : techîz eden, donatan.

mücelcel

: مجلجل

(a. s.) : çıngıraklı, çıngırağı olan. Ester-i mücelcel : çıngıraklı katır.

Mücellâ

: مجلا

(a. s. cilâ'dan) : cilâlı, parlatılmış, parlak. Mir'ât-ı mücellâ : parlak ayna.

mücelled

: مجلد

(a. s. cild'den) : teclîdolunmuş, ciltlenmiş.

mücelledât

: مجلدات

(a. i. mücelled'in c.) : ciltlenmiş, ciltli kitaplar.

mücellî

: مجلی

(a. s.) : 1) cila veren; cilâcı. 2) açıp temizleyici.

mücellid

: مجلد

(a. s. ve i. cild'den, c. : mücellidîn) : teclîdeden, kitap ciltliyen, ciltçi.

mücellidin

: مجلدين

(a. s. i. mücellid'in c.) : teclîdedenler, kitap ciltliyenler, ciltçiler.

mücelliyyât

: مجليات

(a. i. mücelli'nin c.) : çıban, sivilce gibi şeyleri giderip cilde güzellik, tazelik veren İlâçlar.

mücemmed

: مجمد

(a. s.) : dondurulmuş.

mücennah

: مجنخ

(a. s. cenâh'dan) : ce-nahlı, kanadlı.

mücennebe

: مجنبه

(a. i.) : savaşıcı asker.

mücenneb-üz-zeyl

: مجنب الزيل

(a. b. i.) : müz. hâlen mağribde (batı İslâm âlemi) kullanılan bir mürekkep makam.

mücenned

: مجند

(a. i.) : sıralanmış asker.

mücerreb

: مجرب

(ar s. tecribe'den) : tecrübe olunmuş, denenmiş, sınanmış.

mücerrebân

: مجربان

(a. s. mücerreb'in c.) : denenmişler, denenmiş olanlar.

mücerrebat

: مجربات

(a. s. mücerreb'în c.) : tecrübe olunmuş, denenmiş, sınanmış şeyler; görgü.

mücerrebât-ı yaktniyye

:  

iyice edinilmiş tecrübeler.

mücerred, mücerrede

: مجرد ، مجرده

(a. s. cered'den. c. : mücerredât) : 1) tecrîdedilmiş, soyulmuş, çıplak. 2) tek, yalnız. 3) karışık ve katışık olmıyan. 4) gr. yalın, *soyut, fr. abstrait. 5) eski yazıda noktasız harflerle yazılmış manzume yahut mensûre. (bkz. : mühmel). 6) fels. , mat. *soyut, fr. abstrait. Bu'd-i mücerred : *soyut uzaklık. 7) bekâr, fr. cölibatalre. 8) zf. yalnız, ancak, fakat. Pâye-I mücerrede : ulemâya mahsus mühim ve me'mûriyetsîz bir rütbe.

mücerredât

: مجردات

(a. s. mücerred'in c.) : mücerred, *soyut mefhumlar.

mücerrib

: مجرب

(a. s. tecribe'den. c. : mücerribîn) : tecrübe eden, deniyen, sınayan.

mücerribân

: مجربان

(a. f. s. mücerreb'in c.) : tecrübe edenler, deniyenler, sınayanlar. (bkz. : mücerribîn).

mücerribîn

: مجربين

(a. s. mücerrib'in c.) : (bkz. : mücerribân).

mücessem, mücesseme

: مجسم ، مجسمه

(a. s. cism'den) : 1) tecessüm etmiş, cisimlenmiş, cisimli. 2) üç boyutlu (uzunluğu, enliliği, kalınlığı) olan cisim. Hendese-i mücesseme : *uzay geometri. İstihkâmât-ı mücesseme : yerli, esaslı istihkâmlar. Küre-i mücesseme : *yerküre. Nâmûs-ı mücessem : çok namuslu. Nûr-i mücessem : canlı kılığa girmiş olan nur; çok parlak ve güzel.

mücessemât

: مجسمات

(a. s. cism'den. mücesseme'nin c.) : 1) cisimler, katı nesneler. 2) üç buutlu (*boyutlu) olan geometri cisimleri.

mücessemât-ı eflâtûniyye

:  

Eflâtûn'un beş düzgün şekli, [dörtyüzlü, altıyüzlü, sekizyüzlü, oniki-yüzlü, yirmiyüziü]

mücessime

: مجسمه

(a. i. cism'den) : fels. *insanbiçimlilik, antropomorfizm, fr. anthropo-morphisme. (bkz. : müşebbihe).

mücevher

: مجوهر

(a. s. cevher'den) : 1) cevher ile süslenmiş, elmaslı. 2) gr. yalnız noktalı olan harfleri "ebced" hesabına göre sayıldığı zaman târih çıkan beyt veya mısra. 3) i. g. s. geometrik tezhip (süsleme) motifi.

mücevherat

: مجوهرات

(a. i. c.) : elmas, zümrüt, yakut ve benzerleri gibi süs taşlariyle bezenmiş olan takımlar, zînet eşyası.

mücevvef

: مجوف

(a. s. cevf'den) : tecvîf-olunmuş, oyuk, içi boş [şey]

mücevver

: مجور

(a. s. cevr'den) : tecvîr olunmuş, zor ve sıkı altında bulundurulmuş; çevrilmiş.

mücevvez

: مجوز

(a. s. cevâz'dan) : tecviz olunmuş, caiz görülmüş, izin verilmiş.

mücevveze

: مجوزه

(a. i.) : [eskiden] başa giyilen, üstü bombeli bir çeşit kavuk, büyük sarık, (bkz. : ersûsa).

mücevvid

: مجود

(a. s. tecvîd'den) : Kur'ân'ı tecvit usûlüne göre yoliyle okuyan, tecvîdi iyi bilen.

mücib

: مجيب

(a. s. cevâb'dan) : icabet eden, teklîfi kabul eden, istenileni yapan, sorulana cevap veren.

mücidd

: مجد

(a. s. cidd'den) : çok çalışan.

mücidd-âne

: مجدانه

(a. f. zf.) : çok çalışır-casına, büyük bir çalışkanlıkla.

mücîz

: مجيز

(a. s. icâzet'den) : icazet veren, izin veren.

müclâ

: مجلی

(a. s. iclâ'dan) : iclâ olunmuş, sürülmüş, sürgün edilmiş.

mücmel

: مجمل

(a. s. cümle'den) : icmal : olunmuş, kısa ve az sözle anlatılmış, öz. (bkz. : hulâsa, muhtasar).

mücmelen

: مجملا

(a. zf.) : mücmel, kısa1 olarak, kısaltarak, az sözle, (bkz. : hulâsatan, muhtasaran).

mücrim

: مجرم

(a. s. cürm'den. c. : müc-rimîn) : cürüm işlemiş, suçlu (*sanık).

mücrimin

: مجرمين

(a. s. mücrim'in c.) : cürüm işlemiş olanlar, suçlular. İâde-i mücrimin : suçluların geri gönderilmesi.

müctebâ

: مجتبی

(a. s.) : 1) seçilmiş, seçkin, (bkz. : ber-güzîde). 2) i. erkek adı.

müçtehed

: مجتهد

(a. s.) : içtihâdolunmuş.

müctehedün-fîhâ

:  

üzerinde ictihâdedilen mesele.

müctehez

: مجتهز

(a. s. cihâz'dan) : tec-hîz olunmuş, tertîp ve tanzîm olunmuş, donatılmış.

müctehid

: مجتهد

(a. s. ve i. cehd'den. c. : müctehidîn) : 1) içtihâdederi, gücü yettifli kadar çalışan. 2) âyet ve hadislerden şer'î hükümler çıkaran din allâmesi : Imâm-i A'zam gibi. [İran'da bütün Şîî âlimlere verilen bir addır]

müctehid fi-l-mes'ele

:  

huk. [eskiden] herhangi bir mezhepte karşılaşılan ve daha önce o mezhebin imâmı tarafından hükme bağlanmamış olan meselelere dâir ictihadda bulunmıya muktedir fakih. [meşâyih-i hanefiyeden : Tahavî-Ebû-Hasan-il Kerhî, Şems-ül-eimmet-il-Hulvânî, Şems-ül-eimmet-is-Serah-sî, Fahr-ül-İslâm Pezdevî ve emsali gibi]

müctehid fi-l-mezheb

:  

huk. [eskiden] doğrudan doğruya şer'î delillere müracaatla ahkâm istinbâtı iktdiar ve ehliyetini hâiz olmakla beraber sâhib-i mezhebin te'sîs ettiği usûl ve kavâid üzerine hareket eden müçtehit. [imâm-ı A'zam'ın talebesinden : İmâm-ı Ebû Yûsuf, imâm-ı Muhammed, imâm-ı Züfer ve emsali gibi]

müctehid fi-ş-şer'

:  

huk. [eskiden] ne fürûda, ne de usûlde başka bir müctehidi taklîd etmeyip usul kaideleri te'sis ve fürûun hükümlerini şer'î delillerden istinbât eden zevat. [İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe, İmâm-ı Mâlik, İmâm-ı Şafiî, imâm-ı Ahmed ve bunların emsali gibi]

müctehid-i muhtî

:  

fık. içtihadında hatâ eden fakih.

müctehid-ün-fîh

:  

fık. hakkında kat'î delil bu-lunmıyan mesele.

müctehidîn

: مجتهدين

(a. s. ve i. müctehid'in c.) : (bkz. : müctehid2.

müctelib

: مجتلب

(a. s.) : sürüp götüren.

müctemi', müctemia

: مجتمع ، مجتمعه

(a. s. cem'den) : içtimâ eden, toplanan, toplanmış, toplu; birikmiş, birleşmiş. Memâlik-i müete-mia : Amerika Birleşik Devletleri, (bkz. : Cemâhîr-i müttehide).

müctemian

: مجتمعا

(a. zf.) : cemaatle, toplu bir halde.

müctenâ

: مجتنی

(a. s.) : ic'inâ olunmuş, devşirilmiş, toplanılmış.

müctenib

: مجتنب

(a. s. cânib'den) : ictinâbeden, sakınan, çekinen, uzak duran, bir şeye karışmıyan. (bkz. : mütecânib).

müctenib-ül-kils

:  

coğr. *kireçyeren.

müctenih

: مجتنح

(a. s. cenâh'dan) : 1) ictinâh eden, meyillenen, bir tarafa eğilen. 2) secdede, usûlüne göre ellerini yere koyup dirseklerini açarak kollarını kanad şeklinde tutan. Sâcid-i müctenih : bu yolda secdeye kapanan.

mücterî

: مجتری

(a. s. ictirâ'dan) : cür'et eden, cesaret eden.

mücterin

: مجترن

(a. s.) : mesleğinde tecrübeli, mahir olan, fr. experimente. Tabîb-i mücterin : tecrübeli, değerli hekim.

mücterr

: مجتر

(a. s.) : ictirâr eden, geviş getiren, fr. ruminant.

mücterre

: مجتره

(a. s.) : zool. geviş getiren. Hayvânât-ı mücterre : geviş getiren hayvanlar, fr. ruminants.

müctess

: مجتث

(a. i.) : ed. aruzda bir bahrin adıdır. Bizde kullanılmış olan vezinleri şunlardır : 1) mefâilün failâtün mefâilün failâtün (az kullanılır); . 2) mefâilün, failâtün mefâilün failün; 3) mefâilün failâtün mefâilün fa'lün.

müctevir

: مجتور

(a. s. civâr'dan) : ictivâr eden, komşu olan.