muza'af

: مضعف

(a. s.) : taz'îf edilmiş, bir o kadar daha çoğaltılmış, bir kat daha artmış.

muzâaf

: مضاعف

(a. i. zıf'dan.) : 1) iki kat, kat kat, katmerli. Cezr-i muzâaf : iki kat kök.

muzâaf usûl

:  

(bkz. : usûl-i muzâafa) 2) a gr. aynı "orta harfi" ile lamı "son harfi" aynı harfin tekerrüründen ibaret olan kelime, [musrir : mu-sirr; müdrir : müdirr; hâdid : hadd. . gibi]

muzâaf-ı devr-î kebîr

:  

m üz. devr-i kebîr usûlünün velvele esnasında aldığı şekil.

muzâd

: مضاد

(a. s. zıdd'dan) : karşı, zıt. [fransızçadaki : -anti karşılığı]

muzâdd-i iltihâb

:  

hek. iltihabı yokeden ilâç. muzâdd-i klor : kim. antiklor.

muzâdd-ı mürtecif

:  

hek. kurtulma ümîdi kesilen bir hayvana, tecrübe için, geniş ölçüde verilen ilâç.

muzâdd-ı taaffün

:  

(taaffünü gideren, mikrop-kıran) : kim. antissgtik.

muzâdd-ı tahammür

:  

kim. mayabozan.

muzâdd-ı teşennüc

:  

hek. tutya, bizmut, kâfurî, kediotu gibi, bir organın teşennücünü (büzülme, spazm) önleyici ilâç.

muzâf

: مضاف

(a. s. zayf'den. c. : muzâfât) : 1) izafe olunmuş, katılmış, bağlanmış, bağlı. 2) gr. [isim takımlarında] "belirtilen, başka bir isme katılmış ve onu tamamlamış olan isim.

muzâfun-ileyh

:  

gr. [terkiplerde] "belirten, mu-zâfın ('belirtilen) bağlı bulunduğu isim [-in hâli, muzâfunileyh hâlidir; türkçede muzâfunıleyh önce muzaf sonra gelir, ikisine birden : "terkîb-i izafî" denir : "Kapının köşesi. . " gibi]

muzâfât

: مضافات

(a. i. zayf'dan. muzâf'ın c.) : bir şeyin ilâveleri, ekleri; bir merkezin şubeleri, kolları, (bkz. : ilâvât, mülhakat).

muza'fer

: مزعفر

(a. s) : safran renginde, sarı renkte. 2) safranlı [pilâv] . Çilâv-ı muza'fer : safranlı pilâv.

Muzaffer

: مظفر

(a. s. zafer'den) : 1) zafer, üstünlük kazanmış, üstün. 2) i. erkek ve kadın adı.

muzaffer-âne

: مظفرانه

(a. f. zf.) : muzaffer olana yakışır surette.

Muzafferen

: مظفرا

(a. zf.) : muzaffer olarak, üstünlük kazanarak, üstün gelerek.

muzafferiyyet

: مظفريت

(a. i.) : muzafferlik, üstünlük, düşmana üstün gelme; bir işi gereği gibi başarma.

Muzâhât

: مضاهات

(a. i.) : bir şeye benzeme, (bkz. : müşabehet).

muzâhî

: مضاهی

(a. s.) : benzeyen, ben-zeyici. (bkz. : mânend, şebîh).

muzallel

: مضلل

(a. s. zıll'dan) : gölgeli, gölgelenmiş, gölge altında bulunan.

mu'zam

: معظم

(a. s. c. : maSzım, mu'zamât) : 1) bir şeyin en büyük kısmı. 2) îzâm edilmiş, büyütülmüş.

mu'zamât

: معظمات

(a. s. mu'zam'ın c.) : büyütülmüş, büyük görülmüş şeyler, (bkz. : muazzamât).

mu'zamât-ı umur

:  

işlerin büyütülmüş halleri.

muzâraa

: مذارعه

(a. i.) : arşınla satma.

muzari'

: مذارع

(a. i.) : 1) ortak. 2) arkadaş. 3) gr. geniş zaman. 4) ed. aruz bahirlerinden birinin adıdır. Bizde kullanılmış olan vezinleri şunlardır : 1) mef'ûlü fâilâtün mef'ûlü fâilâtün; 2) mef'ûlü fâilâtü mefâîlü fail ün.

muzâriat

: مضارعت

(a. i.) : muzârîlik.

muzcer

: مضجر

(a. s.) : ıztıraplı, sıkıntılı.

muzcir

: مضجر

(a. s) : ıztırap, sıkıntı veren.

müze

: موزه

(f. i.) : çizme.

mûze-dûz

: موزه دوز

(f. b. i. c. : mûze-dûzân) : çizmeci, çizme dikici.

mûze-dûzân

: موزه دوزان

(i. b. i. mûze-dûz'un c.) : çizmeciler.

mûze-dûzi

: موزه دوزی

(f. b. i.) : çizmecilik.

muzga

: مضغه

(a. i.) : bir parça et.

muzırr, muzır

: مصر ، مضره

(a. s. zarar'dan) : zararlı, zarar veren, zarara sokan. Haşe-rât-ı muzırre : zararlı böcekler.

muzî'

: مصر ، مضره

(a. s.) : izâa eden, meydana çıkaran, açığa vuran.

mûzî

: مؤذی

(a. s. ezâ'dan) : îzâ eden, inciten, eziyet veren, rahat bırakmıyan.

muzî'

: مضيع

(a. s. zâyi'den) : zayi' eden, kaybeden.

muzî, muzîe

: مضئ ، مضيئه

(a. s. ziyâ'dan) : ziyâlandıran, ışık veren, parlıyan, parlak, (bkz. : münîr, ziyâ-dâr). Ecsâm-ı muzla : astr. ışık veren gök cisimleri.

mu'zib

: معذب

(a. s. azâb'dan) : azap veren, eziyet eden, takılgan, muzip, (bkz. : muazzib).

muzîf

: مضيف

(a. s.) : misafir kabul eden. (bkz. : mîz-bân).

mûzih

: موضح

(a. s. vuzûh'dan) : (bkz. : muvazzih).

müzik

: مضيق

(a. s. zîk'dan) : sıkan, dar-laştıran, darlaştırıcı, sıkıştırıcı, (bkz. : mudîk).

Muzill

: مذل

(a. s.) : zelil kılan, zillete düşüren, aşağılaştıran, bayağılaştıran.

mûziyât

: مؤذيات

(a. i. ezâ'dan) : insanı rahatsız eden küçük şeyler, hayvancıklar, [tahtakurusu, pire, sivrisinek. , gibi]

muzlim

: مظلم

(a. s. zulmet'den) : 1) karanlık. Beyt-i muzlim : karanlık oda, fr. Chambre noire. 2) bilinmiyen, şüpheli, (bkz. : mechûl). 3) dehşetli; kara, uğursuz.

muzmahill

: مضمحل

(a. s.) : çökmüş, çöküntüye uğramış, darmadağan olmuş, yok olmuş, (bkz. : nâbûd).

muzmer

: مضمر

(a. s. zımâr'dan. c. : muzmerât) : ızmâr edilmiş, gizli, saklı örtülü, dışarı vurulmamış, içde saklı.

muzmerât

: مضمرات

(a. s. muzmer'in c.) : gizli, saklı, örtülü, dışarı vurulmamış, içde saklı şeyler.

muzmir

: مضمر

(a. s. zımâr'dan) : ızmâr eden, içinde saklıyan, gizliyen.

muztacı'

: مضطجع

(a. s.) : ıztıcâ eden, yan üstü yatan, yan tarafına uzanan.

muztacıan

: مضطجعا

(a. zf.) : ıztıcâ ederek, yan üstü yatarak, yan tarafına uzanarak.

muztarım

: مضطرم

(a. s.) : ıztırâm eden, alevlenen.

muztarib

: مضطرب

(a. s. darb'dan) : ıztırâbı, sıkıntısı olan; rahatsız, çırpınıp duran.

muztarib-âne

: مضطربانه

(a. f. zf. darb'dan) : ıztırapla, rahatsızlık, sıkıntı çekerek.

Muztarr

: مضطر

(a. s. zarûret'den) : çaresiz kalmış, . . . zorunda kalmış; zorlanmış.