muvâade

: مواعده

(a. i.) : va'dleşme, sözleşme.

Muvaa’za

: مواعظه

(a. i. va'z'dan) : vaaz ve nasîhat etme.

muvâcehât

: مواجهات

(a. i. muvâcehe'nin c.) : yüzleşmeler, yüz yüze gelmeler.

muvacehe

: مواجهه

(a. i. vech'den) : 1) yüzleşme, yüz yüze gelme. 2) karşı, ön. Bi-l-mu-vâcehe : yüzleştirerek.

muvâceheten

: مواجهة

(a. zf.) : yüz yüze, karşı karşıya, (bkz. : rO-be-rû).

muvâdaa

: موادعه

(a. i. sül. : adâ) : düşmanlığı bırakıp barışma.

muvafakat

: موافقت

(f. a. i. vefk'den) : 1) uygunluk, uyma. (bkz. : mutabakat, münâsebet). 2) uzlaşma, razı olma, pek! deme. Bi-muvâfakat : razı olarak.

muvâfakat-ı tarafeyn

:  

iki tarafın razı olması.

muvâfât

: موافات

(a. i.) : sözünün eri olma.

muvaffak

: موفق

(a. s. vefk'den) : 1) Allah'ın yardımına ulaşmış, işi rast gitmiş [kimse] . 2) başaran, beceren. 3) i. erkek adı.

muvaffakıyyât

: موفقيات

(a. i. vefk'den. muvaffakıyyet'in c.) : başarılar.

muvaffakıyyet

: موفقيت

(a. i. vefk'den. c. : muvaffakıyyât) : 1) Allah'ın yardımiyle başarı gösterme. 2) ele geçirme, başarma.

muvaffık

: موفق

(a. s. vefk'den) : muvaffak eden, başarı kazandıran [Allah] . Cenâb-ı muvaffık-ül-umûr ; işlerde muvaffakıyyet kazandıran [Allah]

muvafık

: موافق

(a. i. vefk'den) : uygun, yerinde, (bkz. : münâsib).

muvâhât

: مواخات

(a. i. uhuvvet'den) : kardeş etme, kardeşliğe kabul etme [birbirini]

muvâhebe

: مواهبه

(a. i.) : çok bağışlama.

muvahhad, muvahhade

: موحد ، موحده

(a. s. ve i. vahdet'den) : 1) tevbîdedilmiş, bir've tek hâle konmuş. Düyûn-i muvahhade : birleştirilmiş borçlar. 2) gr. bir noktalı. Bâ-i muvahhade : be harfi [tek noktalı-]

muvahhid

: موحد

(a. s. vahdet'den. c. : muvahhidîn) : tevhîdeden, Allah'ın birliğine inanan.

muvahhidân

: موحدان

(a. i. vahdet'den. muvahhide'nin c.) : (bkz. : muvahhidîn1.

muvahhid-âne

: موحدانه

(a. f. zf.) : muvahhid'e yakışır surette.

muvahhidîn

: موحدين

(a. s. vahdet'den) : 1) tevhîdedenler, Allah'ın birliğine inananlar. 2) Fas ve İspanya'da hüküm sürmüş olan bir hanedan.

muvahhiş

: موحش

(a. s. vahşet'den) : tev-ftfş eden, korkutup ürküten, (bkz. : mOhiş).

muvâkebe

: مواكبه

(a. i.) : bir işte gayret ve sebat gösterme.

muvâkere

: مواكره

(a. i.) : tarlanın mahsûlünden bir kısmını almak şartiyle beraberce ekme.

muvakkar

: موقر

(a. s. vekar'dan) : 1) tevkir edilmiş, ağırlanmış, saygı gösterilmiş olan. 2) vakarlı, ağırbaşlı. 3) i. erkek adı.

muvakkaran

: موقرا

(a. zf.) : 1) ağırlanmış, saygı gösterilmiş olarak. 2) vakarla, ağırbaşlılıkla.

muvakkat, muvakkate

: موقت ، موقته

(a. s. vakt'den) : 1) tevkît edilmiş olan, muayyen bir vakite mahsus, süreksiz, geçici. 2) eğreti. Hükûmet-i muvakkate : geçici hükümet.

muvakkaten

: موقتا

(a. zf.) : muvakkat, geçici olarak, eğreti olarak.

muvakkıf

: موقف

(a. s. vukuf dan) : tev-kîf eden, durduran, alıkoyan.

muvakki'

: موقع

(a. i.) : fermanlara tuğra çeken kimse.

muvakkir

: موقر

(a. s. vekar'dan) : tevkir eden, ağırlıyan, saygı gösteren; ululıyan.

muvakkit

: موقت

(a. s. ve i. vakt'den) : 1) tevkît eden, vakti tâyin eden kimse. 2) tam ayarlı saat, fr. chronometre.

muvakkit-hâne

: موقتخانه

(a. f. b. i.) : muvakkit'in bulunduğu oda. [ekseriya, muvakkitle ve zamanı ta'yin eden âlet ve saatlerle birlikte, büyük camilerin yanında bulunur]

muvâlât

: موالات

(a. i.) : dostluk, karşılıklı sevgi, koruma, yardım.

muvâneset

: موانست

(a. i. üns'den) : ünsiyet peyda etme, birbirine alışıp beraber yaşama. 2) insandan kaçmayış, insana alışma.

muvânis

: موانس

(a. i. üns'den) : 1) ünsiyet peyda eden, birbirine alışıp birlikte yaşıyan. 2) insandan kaçmıyan, insana alışan.

muvârât

: موارات

(a. i.) : bir şeyi örtüp gizleme.

muvâredât

: مواردات

(a. i. vürûd'dan. muvârede'nin c.) : 1) gelen şeyler, gelen eşya, fr. provenances. (bkz. : idhâlât). 2) ilhamlar, akla gelen şeyler.

muvârede

: موارده

(a. i. vürûd'dan. c. muvâredât) : 1) gidip gelme. 2) iki şâirin, birbirlerinden habersiz olarak, tesadüfen aynı beyitleri söylemeleri.

muvârese

: موارثه

(a. i. mîrâs'dan) : miras yeme [birbirinden]

muvâsaka

: مواثقه

(a. i.) : birbirine söz verip anlaşma.

muvasala, muvasalat

: مواصله ، مواصلت

(a. i. vusûl'den) : vâsıl olma, varma, ulaşma; yetişme, (bkz. : vusul).

muvâsât

: مواسات

(a. i.) : ı. yardım, iyilik, dostluk etme. 2) ölen bir me'murun ailesine maaş bağlama.

muvâsebe

: مواثبه

(a. i.) : atlama, zıplama, sıçrama [bir birinin üstüne]

muvassâ

: موصی

(a. s.) : tavsiye olunan.

muvassî

: موصی

(a. s.) : (bkz. : mûsî).

muvassile

: موصله

(a. i.) : (bkz. : mûsile).

muvaşşah

: موشح

(a. s. vişâh'dan) : 1) süslenmiş, süslü, giyinip kuşanmış. 2) ed. akrostiş, mısrâlarının ilk harfleri bir kelime meydana getiren manzume. 3) müz. i. eskj Arap halk şiir ve müziğinde müşterek bir şekil olup, sonradan klâsik bir mâhiyet arzetmiye başlamıştır. Bugün elde bes-teleriyle birçok muvaşşah mevcuttur.

muvaşşahan

: موشحا

(a. zf.) : muvaşşah olarak.

muvât

: موات

(a. i.) : ölüm. (bkz. : mevt).

muvâtât

: مواطات

(a. i.) : (bkz. : muvafakat).

Muvâyese

: موايسه

(a. i.) : yeise, kedere düşürme.

Muvazaa

: مواضعه

(â. i. vaz'dan) : 1) bir meselede bahse girişme. 2) mee. danışıklı dövüş.

Muvâzaaten

: مواضعة

(a. zf.) : danışıklı dövüşle.

muvâzabet

: مواظبت

(a. i.) : bir işe durmadan çalışma, bir işle dâima uğraşma.

muvâzât

: موازات

(a. i. vezy'den) : 1) muvâzî, paralel olma. 2) mukavemet, dayanma.

muvâzâtiyye

: موازاتيه

(a. i.) : fels. *ko-şutluk, paralellik, (r. parallelisme.

muvâzene

: موازنه

(a. i. vezn'den) : 1) iki şey, vezince, ağırlıkça birbirine denk olma. 2) karşılıklı iki şeyin denkliği, uygunluğu. 3) gelir ile giderin bir gelmesi. 4) kıyas, ölçü. 5) fiz. *denge. 6) top. jeod. ölçülen açı ve tullerin ölçü-hatâlarının giderilmesini sağlamak üzere tatbîk edilen hesap ameliyesi. muvâzene-i düveliyye t devletlerin tarafça bir gelmesi, bir kararda bulunması, statüko.

muvâzene-i kısmiyye

:  

jeod. top. bir çok üçgen ve dörtgenle bir kaç bazdan meydana gelmiş bir nîrengi şebekesinin muvâzene hesaplarının doğruluk veya yanlışlık ameliyesinin sonunda kontrol edilebileceğinden bu mahzuru önlemek üzere şebekeyi gruplar hâlinde ele alarak her grubun kontrolünü sağlıyan ve geri dönmiye manî olan hesap sistemi, Boltz Grup muvâzenesi.

muvâzene-i mâliyye

:  

devletin geliriyle giderinin bir olması.

muvâzene-i şebekiyye

:  

jeod. top. bir takım üçgenler, dörtgenlerden teşekkül eden bir nirengi şebekesinin kül hâlinde ölçme hatâlarının giderilmesi için tatbîk edilen hesap ameliyesi.

muvâzene-İ utnûmiyye

:  

vekâletler bütçesinin bütünü, [mülhak, katma bütçeler buna dâhil değildir]

muvâzene-i zaviye

:  

jeod. top. herhangi bir nîrengi şebekesinde ölçü hatâlarını gidermek için yalnız zaviye rasatlarına dayanan hesap sistemi.

muvâzene-i zû erbaat-il-adlâ

:  

jeod. top. birinci derece, ikinci derece şebekelerindeki zincirlerde ve bir nîrengi şebekesinin baz sisteminde kullanılan ve her köşesinden bütün köşelere rasat yapılar dörtgenin ölçü hatâlarını gidermek için kullanılan hesap sistemi.

muvâzenet

: موازنت

(a. i. vezn'den) : 1) denkleşme, denk gelme, (bkz. : muvâzene). 2) fiz. *denge.

muvâzenet-i gayr-i mütehavvile

:  

fiz. bozulmaz *denge.

muvâzenet-î mâyiât

:  

fiz. hidrostatik, fr. hyd-rostatique.

muvâzenet-i müstakırre

:  

fiz. kararlı *denge.

muvâzenet-i mütehavvile

:  

fiz. kararsız *denge.

muvâzıb

: مواظب

(a. s.) : bir işe durmadan çalışan, bir işle dâima uğraşan.

Muvazi

: موازی

(a. s.) : geo. paralel. fr. parallele.

muvazin

: موازن

(a. s. vezn'den) : 1) vezince, ağırlıkça birbirine denk olan. (bkz. : muâdil). V. uygun, denk.

muvazza'

: موضع

(a. s.) : îtibarsız [kimse]

muvazzaf, muvazzafa

: موظف ، موظفه

(a. y. a. s.) : 1) tavzîf edilmiş, kendisine vazîfe verilmiş. 2) maaşla ta'yin edilmiş 3) i. ilk yapılan askerlik hizmeti.

muvazzafan

: موظفا

(a. zf.) : vazifeli olarak.

muvazzafın

: موظفين

(a. s. muvazzafın c.) : (bkz. : muvazzaf).

muvazzafıh

: موضح

(a. s. vuzûh'dan) : tavzîh edilmiş, îzâh olunmuş, açıklanmış etraflıca anlatılmış.

muvazzahan

: موضحا

(a. zf.) : vazıh olarak, açıktan açığa.

muvazzıf

: موظف

(a. s.) : tavzîf eden, vazifelendiren; maaşlandıran.

muvazzih

: موضح

(a. s. vuzûh'dan) : îzâh eden, açıklıyan.